Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

İçimizdekiler


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Veled ] Diriliş ] İzlemler ] Egemenlik ] BOP ] Harekat ] Yalnız ] Hedef ] Çözüm ] İhanetler ] [ İçimizdekiler ] Kim ] Melezya ] Yağmâ ] Kurnazlık ] Kutuplar ] Vak’a ] Eşitlik ] Küstahlık ] Savaş ] Arkeoloji ] Şeriat ] Öngörü ] Tahmin ] Tanzimat ] Süreç ] Politikalar ] Türkolog ] Karne ]

 

 

Up

 

Etki ajanları

 
 

Bir grup insan ortalığı birbirine katıyor. İçlerinde profesyonel gazeteciler olduğu gibi, emekli diplomatlar, akademisyenler vs. de var. Aynı veya benzeri laflarla dönem dönem Türkiye’nin ulusal çıkarları aleyhine propaganda yapıyorlar; hatta psikolojik harp yürütüyorlar.

Bir zaman AB propagandası için çırpınıyorlar. Ama AB konusu sarpa sarıyor. Söyledikleri hemen hemen her şeyin yalan dolan olduğu ortaya çıkıyor. Ama özür dilemek bir yana, içlerinden hiç birisi daha önceki söylediklerinin yanlış olduğunu veya zaman içinde yanlışlandığını söyleme ihtiyacı bile duymuyor.

Yetmiyor, Ermeni soykırım iftiralarını halka kabul ettirmek için ilk bakışta mantıklı gibi görünen bir dünya laf ediyorlar. ‘Aman efendim Ermenileri tatmin etmek için Birinci Dünya Savaşı’nda olup bitenlerden dolayı özür dileriz, olur biter’ diyorlardı. 19-20 Aralık günü Ermenistan Milli Meclisi’nin yaptığı Türkiye özel oturumunda yapılan konuşmalar ve dile getirilen talepler, bu görüşlerin ne kadar cahilane bir gaflet, dalalet ve hatta ötesine işaret ettiğini gösteriyor. Ancak bu insanlardan hiç birisi halktan özür dilemiyor. Veya Ermenistan Milli Meclisi’nde alınan kararlar ve yapılan konuşmaları eleştiren bir yazı yazma zahmetine katlanmıyor. Dahası içlerinden bazıları hâlâ Ermenistan sınır kapısını açmaktan başça çaremiz olmadığı teranesini dillendiriyor.

Aynı kişiler ve karanlık amaçlar

BunlarIn hepsi geçmiş yıllarda AB propagandisti idiler. Türkiye’nin AB’ye alınacağını; AB’nin 1999 zirve kararları ve 2004 Aralık doruk sonuçlarıyla Türkiye konusunda bir zihniyet dönüşümünden geçtiğini; artık AB’nin Türkiye’yi alıp almayacağı konusunda bir tartışma yürütmenin ve konuya şüphe ile yaklaşmanın anlamsız olduğunu söylüyorlardı. Bunlara göre, artık top Türkiye’nin elindeydi. Ne kadar hızlı bir şekilde ‘reformları’ (!) yaparsak o kadar hızlı bir şekilde üye olacağımızı söyleyip durdular.

Oysa, önce 1999 sonrasında yaşananlar, ardından da 2004 zirvesini mütekip gelişmeler Türkiye’nin AB’ye alınmasının söz konusu olamayacağını açık açık gösterdi. Kaldı ki, 2004 17 kararlarında Türkiye’ye bir üyelik perspektifi sunulmadığı gün gibi belliydi. O belge Türkiye’nin nasıl ve ne zaman üye olacağını değil; neden ve niçin üye olmaması gerektiğini anlatır gibiydi.

Müteakip gelişmeler de bunu doğruladı. Nihayet 2007 yılının Aralık ayında Türkiye’nin AB ile ‘katılım’ müzakeresi yapmadığı AB belgelerine en kesin ifadelerle yazıldı. Türkiye ile yapılan görüşmelerin ‘müzakere’ değil ‘hükümetlerarası konferans’ olduğu kayıtlara geçirildi. Ama bu çevrelerden ne AB’yi eleştiren ciddi yazılar ve açıklamalar geldi ne de bu saatten sonra Türkiye’nin hayati dış politika konularında AB üyesi olamayacağını hesap ederek karar vermesinin lazım geldiğine dair görüşler çıktı.

Daha Önce ‘AB İçin Verelim Her Şeyi Verelim’ Diyorlardı…

Oysa aynı küçük grup daha önceki yıllarda Kıbrıs meselesinde Rum tezlerini, Ege konusunda Yunan çıkarlarını kollayan çözüm önerilerine bile ‘evet’ dememiz gerektiğini söylerlerdi. Hatta Ermeni soykırımı iddialarını da ‘özür dileyelim bitsin’ diyerek kabul etmemiz gerektiğini belirtirlerdi. Çünkü onlara göre, AB üyesi olmak için gerekirse bu tavizleri bile vermekten kaçınmamalıydık.

AB’ye girmeyeceğimiz açıkça ortaya çıktığına göre, hâlâ neden Ermenistan sınır kapısını açmamız gerektiği bangır bangır söylenebilir? Bunun neresinde Türkiye’nin çıkarı vardır? Üstelik böyle bir girişimin Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozacağı gün gibi ortadayken… Ermenistan’ın bize vereceği ve kazandıracağı hiç bir şey yokken…

Azerbaycan’ın kardeşimiz olmasına ilaveten hızla kalkınmakta olan bir ülke olduğu gerçeğine rağmen… Üstelik 19-20 Aralık tarihlerinde Ermenistan Milli Meclisi’nde yapılan Türkiye özel oturumunda adamlar tazminat, Sevr temelinde toprak düzenlemesi ve soykırım ifitiralarının Türkiye tarafından tanınmasını talep ederken… Yani sınır kapısını açsak bile bunun Ermenistan’ı ve Ermenileri tatmin etmeyeceği açıkken…

AB’ye giremeyeceğimize göre, hâlâ neden Kıbrıs meselesini Rumların istediklerine yakın şartlarda ‘çözmek’ (!) için çırpınmak niye??? Bu insanlar neden hâlâ aynı ezberi sürdürür dururlar??? AB sürecini kendi standartlarımızı yükseltmek amacıyla devam ettirdiğimiz yalanına inansak bile, dış politikada neden AB uğruna tavizlere devam edeceğiz? Böyle bir taviz politikasıyla neyi amaçlıyoruz??? Bunların neresinde Türkiye’nin milli çıkarı var???

Bu soruları artırmak mümkün; ama gereksiz. Açıkça görülen bir durum var ki, o da küçük bir grup insan, Türkçe yayın yapan gazete ve televizyonları kullanmak suretiyle Türk halkının kafasını karıştırmaya ve Türk devletini dış politika çıkarlarından vazgeçirmeye uğraşıyor. O zaman bunlar gerçekten gazeteci, gerçekten emekli diplomat mı yoksa başka bir işle mi meşguller???

Prof. Hasan Ünal

 

   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 
 
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Veled ] Diriliş ] İzlemler ] Egemenlik ] BOP ] Harekat ] Yalnız ] Hedef ] Çözüm ] İhanetler ] [ İçimizdekiler ] Kim ] Melezya ] Yağmâ ] Kurnazlık ] Kutuplar ] Vak’a ] Eşitlik ] Küstahlık ] Savaş ] Arkeoloji ] Şeriat ] Öngörü ] Tahmin ] Tanzimat ] Süreç ] Politikalar ] Türkolog ] Karne ]