|
Hititler
Hititler ya da Etiler, Tunç Çağı'nda Anadolu yarımadasında devlet
kuran bir halk. MÖ 1600 civarında İç Anadolu'daki Hatti beyliklerini
ele geçirerek Hattuşaş merkezli olarak kurdukları devlet MÖ 14.
yüzyıl ortalarında I. Şuppiluliuma yönetimi altında Levant ve Yukarı
Mezopotamya'ya değin genişleyerek bir süper güç hâlini almıştır.
Halk, Anadolu dilleri sınıfına ait Hititçe ve Luvice dillerini
konuşmuştur. Bu dillerin yanı sıra tabletlerinde Sümerce ve Akadca
yazılar da mevcuttur. Çivi yazısını ve hiyeroglif yazı sistemini
kullanmışlardır. Hititler anal adı verilen günlükler tutmuştur.
Hititler çok tanrılı bir dine inanmışlardır
MÖ 14. yüzyılda Hitit İmparatorluğu gücünün zirvesine ulaştı; Orta
Anadolu, Suriye'nin kuzeybatısı ve yukarı Mezopotamya'ya kadar
yayıldı. Kizzuvatna Krallığı, ticaret yolları açısından önemli bir
bölge olan Hatti'yi Suriye'den ayırarak ele geçirdi. İki devlet
arasında barış anlaşmaları imzalandı, sınırlar korundu, ta ki Hitit
Kralı I. Şuppiluliuma, Kizzuvatna'yı tamamen ele geçirinceye kadar.
Her ne kadar Kizzuvatna Uygarlığı bitse de Hititler, Comona ve
Kilikya'da onların kültürlerini korumalarına izin vermiştir.
MÖ 1180'den sonra Levant bölgesine deniz kavimlerinin gelmesiyle
imparatorluk dağıldı ve bir kısmı MÖ 8. yüzyıla kadar ayakta duracak
olan küçük şehir devletleri (Geç Hititler) ortaya çıktı.
Anadolu, Erken Tunç
Çağı'nın son yüzyıllarından başlayarak irili ufaklı pek çok beylik
arasında paylaşılmaya başlamıştı. Anadolu'da beylikler düzenine son
verilip merkezî devlete doğru ilk adımlar Hititlerce atılmıştır.
Anadolu'nun yerli halklarından oldukları anlaşılan Hititler MÖ 3.
binyılın içlerinde başlayan toplumsal gelişmelerin bir sonucu olarak
giderek büyük bir devlet durumuna gelme başarısını göstermişlerdir.
Bu başarıda Hititlerin dil ve ırk farkı gözetmeyen melez bir toplum
yapısına dayanmaları en önemli rolü oynamış olmalıdır. Bu devlet
içinde Hititlerin yanında Hattiler, Palalar, Hurriler, Luviler vb.
pek çok etnik unsur bulunmaktaydı.
Yazılı metinlere göre Koloni Çağı'nın son safhalarında, Pithana'nın
oğlu Anitta Anadolu'da şehir beylikleri halinde yaşayan Hititlerin
birleşmesinde ilk adımı atarak Anadolu'nun merkezî sistemle idare
edilen ilk devletini kurmuştur.
Eski Asurlu koloniciler Anadolu'yu terk ettikten bir süre sonra MÖ
1650'lerde I. Hattuşili devletin başkentini Neşa'dan Hattuşaş'a
taşımıştır. Hattuşaş'ın başkent olmasıyla birlikte Eski Hitit
Krallığı hızlı bir biçimde gelişmeye başlar. Kısa sürede Kuzey
Suriye (Alalah) ve Batı Anadolu'daki Arzava ülkesi ele
geçirilmiştir. I. Hattuşili'yi izleyen I. Murşili döneminde Halpa ve
Babil Hitit Krallığı'na dâhil edilmiştir. Böylelikle Hititler kısa
sürede Yakın Doğu'nun etkin siyasal güçlerinden biri olarak adlarını
duyururlar. Eski Hitit Krallığı olarak anılan bu dönemde sanat,
başta Boğazköy olmak üzere Alacahöyük, Bitik, Alişar, Eskiyapar,
İnandık, Maşat Höyük, Hüseyindede ve İmikuşağı kazılarının ortaya
koyduğu gibi büyük ölçüde Anadolu geleneğine bağlıdır. Seramikte
teknik ve form bakımından Asur Ticaret Kolonileri Çağı'nda
yaratılmış olan esaslar zamana uygun olarak devam eder. Devrin
seramik formları arasında büyük boy banyo kapları, matara biçiminde
kaplar, süzgeçli kaplar, kantharoslar ve çanak içindeki tanrıçalı
kült kabı özellik gösteren türlerdendir. Çokça talep edilen törensel
içki kaplarının bu dönemde Boğazköy ve İnandık boğalarında olduğu
gibi daha büyük boyda yapılarak kullanıldığı görülür.
Koloni Çağı'ndan da tanıdığımız kabartmalı vazo yapma geleneği, Eski
Hitit döneminde devam etmiş ve en iyi örnekleri ilk kez Eskiyapar,
İnandık, Bitik ve Hüseyindede gibi merkezlerde ele geçmiştir.
Kabartmalı motiflerin firizler halinde üzerine yerleştirildiği
İnandık vazosu, bu tipin en iyi örneklerindendir.
Bu dönemin maden sanatını temsil eden örneklerden ikisi Boğazköy'de
bulunan, altından yapılmış, oturan tanrıça biçimli kolye tanesi ile
Dövlek'te bulunmuş tunç tanrı heykelciğidir. Eski Hitit dönemi
tasvir sanatında tunçtan yapılan heykelciklerde tanrılar
betimlenmektedir. Bunların mabetlerde saklandıkları ve koruyucu
nitelikte oldukları yazılı belgelerden bilinmektedir.
Ülke içindeki politik çekişmeler nedeniyle zayıflayan Eski Hitit
Krallığı MÖ 2. binin ikinci yarısında, II. Tuthaliya devrinde
yeniden kuvvetlenmiş ve bir imparatorluk haline gelmiştir. Mısır ile
Babil'in yanında Ön Asya'nın üçüncü büyük politik gücünü
oluşturmuştur. Bu yeni evreye Yeni Hitit Devleti ya da Hitit
İmparatorluk Çağı denir.
I. Şuppiluliuma ülkesinin sınırlarını Kuzey Suriye'ye, etki alanını
da Kuzey Mezopotamya'ya ve MÖ 2. binyılın ortalarında kurulmuş olan
Hurri-Mitanni ülkesine değin genişletmiş; Doğu Anadolu'nun batı
kesimindeki Hurri kökenli İşuva ülkesini ele geçirmişti.
Hükümdarlığı sırasında, Mısır firavunu Tutankhamun'un genç yaşta
ölümü üzerine karısı, Hitit Krallığı'na başvurarak kendisi için bir
eş talebinde bulunmuştur. I. Şuppiluliuma, oğullarından Zannanza'yı
gönderdiyse de genç prens yolda bir Mısır entrikasına kurban
gitmiştir. Bu olay, Suriye topraklarına sahip olmak isteyen Mısır ve
Hitit arasında, sonuçta Kadeş Antlaşması ile bitecek olan bir dizi
savaşı bahanesi olmuştur.
II. Murşili ölünce
imparatorluk tahtına oğlu ve I. Şuppiluliuma'nın torunu II.
Muvatalli geçer. İlk yıllarında o da Batı Anadolu'daki karışıklıklar
ve ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kalır ve sonuçta Troya Kralı
Aleksandros ile bir antlaşma yaparak huzuru sağlar. Ancak esas
stratejisini Kuzey Suriye'nin egemenliği için çatışmak zorunda
olduğu Mısır'a göre belirlemiştir. Bu dönemde Mısır tahtına II.
Ramses çıkmış ve Suriye üzerinde hak iddia etmeye başlamıştır.
Bununla ilgili olarak hükümdarlığının dördüncü yılında bir sefer
düzenleyerek, Hitit İmparatorluğu'na bağlı küçük Amurru Krallığı'nı
ele geçirmiştir. Böylelikle savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. MÖ
1285'te Kadeş kenti yakınında yapılan savaşta Mısır orduları savaş
düzeni almaya zaman bulamadan Hitit savaş arabalarının baskınına
uğramışsa da savaşın ne şekilde sonuçlandığı açık değildir. Çivi
yazılı Hitit belgelerinde bu konuda hiçbir bilgi yoktur. Buna
karşılık Mısır'da El-Uksur kentindeki Luksor ve Karnak
tapınaklarıyla, daha güneydeki Ebu Simbel Tapınağı'nın duvarlarında,
Firavun II. Ramses'in, bunu bir zafer olarak anlatan abartılı
yazıtları ve kabartmaları bulunmaktadır. Ancak savaştan sonra,
çatışmayı başlatan Amurru Krallığı'nın yeniden Hitit'e bağlı hale
gelmiş olması esas galibin Muvatalli olduğuna işaret eder.
Mısır ve Hitit
devletleri arasında MÖ 1270 yılında imzalanan Kadeş Antlaşması,
dünyanın iki büyük gücü arasında imzalanmış ilk büyük antlaşma olma
özelliğine sahiptir. Antlaşma metni o zamanın diplomatik yazı dili
olan Akad ve Mısır dillerinde hazırlanmıştır. Mısır'dan Hattuşaş'a
yollanan ve gümüş bir tablet üzerine kazınmış olan Akadca özgün
nüsha bulunamamıştır. Buna karşılık aynı metnin kil tablet üzerine
yazılmış olan bir kopyası Boğazköy arşivlerinde ele geçmiştir.
Antlaşmaya göre iki ülke de barış içerisinde yaşayacak ve sonsuza
dek birbirlerine saldırmayacaktı. Diğer önemli belge ise 1986
yılında Boğazköy kazılarında bulunan dikdörtgen çivi yazılı bronz
tablet olup IV. Tuthaliya ile Tarhuntaşşa Kralı Kurunta arasında
imzalanan bu metin sınır düzenlemesi ile ilgilidir. Bu eser,
Anadolu'da bulunan tek bronz tablettir.
III. Hattuşili'den
sonra Hitit tahtına büyük kraliçe Puduhepa'nın oğullarından biri
olan IV. Tuthaliya geçmiştir. IV. Tuthaliya babasından devraldığı
saygın ve güçlü imparatorluğu sürdürmekle birlikte, ölümünden
sonraki yıllarda imparatorluk hızla yıkılmaya yüz tutmuştur.
Hitit İmparatorluğu gibi büyük bir devletin sonunu getiren olaylar
arasında MÖ 1200 yılları civarında Balkanlardan Anadolu'ya ulaşan
büyük göç dalgalarının etkisi olabileceği düşünülür. Ancak göçebe
bir yaşam sürdüren ve genellikle aşiretler çevresinde kümelenmiş
köylülerden oluşan bu insanların Hitit başkenti Hattuşaş'a ulaşarak
bu devlete doğrudan doğruya son vermiş oldukları kabul edilemeyecek
bir varsayımdır. Bununla birlikte bu göçler sonucunda Batı ve
Kuzeybatı Anadolu'da ortaya çıkan karmaşa-belirsizlik ortamının
Hitit devletinin ekonomisini olumsuz yönde etkilemiş olabileceği
varsayılabilir. MÖ 2. binyılın son yüzyılları tüm Anadolu yarımadası
için kaos ve sıkıntıların doruk noktasına ulaştığı bir dönemdi.
Çeşitli yönlerden kopup gelen istilacılar ve göçmenlerin yarattığı
bunalımlar sonucunda Hattuşaş'ın son hükümdarı II. Şuppiluliuma'dan
sonra Hitit devleti son bulmuş, böylelikle yüzyıllardır süren mevcut
durum ortadan kalkmıştır.
Hitit İmparatorluğu'na son veren etkenler arasında en önemlisi,
kuzeyde dağlık Karadeniz bölgesinde yaşayan savaşçı halk Kaşkaların
MÖ 2. binyılın son yüzyılları içinde yaptıkları göçtür. Hitit
devletine yüzyıllardır sorun yaratan bu istilacı kavmin, sonuçta bir
kez daha Orta Anadolu'ya inerek Hitit topraklarını yağmalayarak
başkent Hattuşaş'ın ıssızlaşmasına neden olduğu düşünülmekteydi.
Ancak 1996 yılında Büyükkaya sırtında başkentin yıkılışından sonra
kurulan bir yerleşme kazılmıştır. Bu bir Hitit yerleşmesi değildi.
Bu yerleşme ile şehrin Demir Çağı tarihi başlamaktadır.
İç Anadolu Demir Çağı'nın ilk dönemi önceleri Karanlık Çağ olarak
adlandırılıyordu çünkü Hitit İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra
yaklaşık 300 yıl devam bu dönemde hiçbir yerleşme görülmüyordu.
Ancak son yıllarda bu döneme tarihlenen çeşitli yerler saptanmıştır.
Hattuşaş'ın kuzeydoğusundaki Büyükkaya yerleşmesi de bunlardan
biridir. Yerleşmede Hititlerden bilinen pek çok özelliğin eksik
olduğu görülür. Örneğin seramik kapların üretiminde büyük ölçüde
çömlekçi çarkı seri üretim aracı olarak kullanılmıştı. İlkel
barınaklarının Hitit mimarlığı ile ortak hiçbir yanı yoktu ve yazı
kullanılmıyordu. Maddi kültürleri bariz İlk ve Orta Tunç Çağ
karakteri taşır. İmparatorluk çöktükten sonra yerli Kuzey Anadolu
boyları, eski Hitit çekirdek bölgesine sızarak ülkeyi ele
geçirmişlerdir. Bu insanların sözü edilen Kaşkalar olma olasılığı
vardır.
Yaklaşık beş asır
boyunca devam eden Hitit yönetimindeki siyasi birliğin yok olmasının
arkeolojik veriler arasındaki en belirgin göstergesi kil tabletlerin
düzenlendiği ve korunduğu imparatorluk arşivlerinin son bulmasıdır.
Devlet ve bürokrasinin sessizliği, Hitit İmparatorluğu yönetimi
altında Anadolu ve güneydoğusundaki bölgelerde yaşayan halkların yok
olması gibi algılanmamalıdır. Nitekim imparatorluk çöktükten kısa
süre sonra başkent Hattuşaş'ta hayat daha kısıtlı imkânlarla olsa da
sürer. Ayrıca MÖ 2. binyıldan beri kullanılagelen, hiyeroglif ile
yazılan Luvice, MÖ 1200'den sonra da taş eserler ve mimari bağlamda
yaklaşık beş yüzyıl daha yerel iktidarların sesini duyurmaya devam
eder. Günümüze ulaşan Hitit hiyeroglifi ile yazılmış arkeolojik
kalıntıların tamamı bu döneme tarihlenmektedir. Bu dilin Luvice
olduğu açıktır. Daha sonraları bu bölgelerde Fenikece ve Aramicenin
de kullanıldığı görülmektedir.
Güneydoğu Anadolu'da yani Kilikya ve Kuzey Suriye'deki Toros
Dağlarının olduğu bölgede geç Hitit beylikleri, Hitit İmparatorluk
Çağı geleneğini devam ettirmişlerdir. Şuppiluliuma, Muvatalli ve
Labarna gibi isimler taşıyan buradaki yöneticiler Hitit İmparatorluk
Çağı'nda olduğu gibi aynı unvanları taşımışlardır. Hitit
İmparatorluğu fiilen ortadan kalkmasına rağmen Eski Ahit'te Kuzey
Suriye Bölgesi'nin Hatti memleketi olarak geçmesi de dikkat
çekicidir. İmparatorluk sonrasında mimari ve sanat, özellikle de
yontular bakımından da bir devamlılık söz konusudur. Bu süreç
özellikle Fırat havzasındaki MÖ 3. binyıldan beri önemli
merkezlerden Karkamış'ta ve Tarhuntaşşa'da kanıtlanmaktadır.
MÖ 14. yüzyılda Hitit devletini imparatorluğa dönüştürmesiyle
tanınan I. Şuppiluliuma Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye'ye doğru
genişlettiği hâkimiyetini kolaylaştırmak ve sürdürebilmek amacıyla
bölgenin iki önemli kenti Karkamış ve Halpa'nın başına oğullarını
getirir. Lidar Höyük'de bulunan bir mühür baskısından Karkamış'ta
beş nesil devam eden hanedanlığın son kralı Kuzi-Teşub'un,
imparatorluğun çöküşünden sonra kendine Hititlerdeki gibi "büyük
kral" unvanı vererek bölgede hâkimiyetini sürdürdüğü öğrenilir.
Karkamış kazılarında Kuzi-Teşub'a dair ize rastlanmamasına rağmen
iki ayrı dikit üzerinde büyük kral unvanını kullanan Tuthaliya ve
Tarhunzas'ın isimleri bulunur. Ancak uzun süredir bilimsel
çevrelerde bu unvanların gerçek bir iktidarı yansıttığı
düşünülmemektedir.
Halpa'da Şuppiluliuma soyundan gelen iktidarın ne kadar sürdüğünü
bilinmemektedir. Halep Kalesi'nin altında kalan kent merkezi henüz
geniş çaplı kazılmamıştır. Ancak son yıllarda Kay Kohlmeyer'in
çalışmaları ile ortaya çıkarılan tapınak yapısının duvarında bulunan
kabartmalı taş levhalar, Hitit kültürünün buradaki nüfuzunu ve
devamlılığını belgeler.
Henüz kalıntıları kesin tespit edilmemiş olsa da sınırları yazılı
belgelerde en ince ayrıntısına kadar tanımlanan Tarhuntaşşa'da ise
yine soyu Hitit imparatorlarına dayanan bir hanedanlık hüküm sürer.
II. Muvatalli'nin oğulları III. Murşili ve kardeşi Kurunta, amcaları
III. Hattuşili'nin iktidara el koyması sonucu merkezden
uzaklaştırılır. III. Murşili sürgüne yollanır. Kurunta'ya ise asla
merkezî iktidarı aklından geçirmemesi karşılığında Tarhuntaşşa
bölgesinin yönetimi verilir. Ancak tüm önlemlere rağmen, mühür ve
kaya kabartmalarına bakılırsa, Kurunta bir dönem kendisini büyük
kral ilan etme fırsatını yakalamış görünür. Bu kralın sonunu
bilinmese de son Hitit imparatoru II. Şuppiluliuma yazılı belgelerde
Tarhuntaşşa'yı yenip işgal ettiğini açıklar. Sonraki yıllarda
Karadağ ve Kızıldağ'da bulunan kabartmalar ve yazıtlarda kendisini
büyük kral olarak tanıtan Murşili'nin oğlu Hartapus ortaya çıkar.
Karkamış'ta da benzeri görülen durum MÖ 1. binyılın başlarında her
ne kadar kendilerine büyük kral demeyi meşru kılacak hanedanlık
bağlantıları olan yöneticilerin varlığını kanıtlasa da, iktidarların
çaplarının yerel boyutları aşamadığını gösterir. Hitit İmparatorluk
Çağı'nın hemen sonrasına tarihlenen Karkamış buluntuları yok denecek
kadar azdır. Geç Hitit dönemine ait en erken buluntular
Malatya'dadır. Burası Karkamış'ta devam eden Hitit imparatorluk
soyundan gelen hükümdarlar tarafından yönetilen bir kent devletidir.
Hitit geleneği, söz konusu bu Hitit beylikleri tarafından
Asurluların sürekli saldırıları ile tarih sahnesinden silindikleri
devir olan MÖ 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.
Karkamış, Zincirli, Arslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell
Tayinat'ta yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa
çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok
yerlerde bulunmuştur. Bu küçük krallıklar MÖ 1. binin ilk
çeyreğinde, İç Anadolu'nun kuzey ve batısında Frig, Doğu Anadolu'da
Urartu, Kuzey Mezopotamya'daki Asur politik güçleri arasında
yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
|
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|
|