|
Helenler
Helenistik Dönem, Büyük
İskender'in istilalarıyla başlayan, Antik Dünya'da Grek etkisinin
doruğa ulaştığı dönemdir. Dönem, Klasik Grek Dönemini izlemiştir ve
Helenistik Dönem'in ardından, Klasik Grek egemenliğindeki bölge Roma
Cumhuriyeti hakimiyetine geçmiştir.
Bu dönemde dahi Klasik
Grek kültürü (din, sanat ve yazın olarak) hâlen Roma hakimiyetine
sızmıştır. Öyle ki Latincenin yanı sıra Grekçe konuşulmaya ve
yazılmaya devam edildi. Helenistik Dönem bazen, Klasik Grek
Uygarlığı'nın gerileme ve çöküş dönemi olarak görülmektedir. Bir
başka açıdan da Klasik Grek Uygarlığı ile Roma Uygarlığı arasında
bir geçiş dönemi olarak görülür. Dönemin başlangıcı çoğu kez Büyük
İskender'in ölüm tarihi olan MÖ 323 olarak alınır. Dönemin sonu ise
Yunanistan Yarımadası'nın Roma Cumhuriyeti tarafından işgal edildiği
MÖ 146 olarak kabul edilir. Bazı tarihçiler ise Büyük İskender'in
imparatorluğu'ndan kalan son devlet olan Ptolemaios Hanedanlığı'nın
Aktium Savaşı'nda yenilgiye uğrayıp yıkıldığı tarih olan MÖ 31-30
tarihini Dönem'in sonu olarak kabul ederler.
Büyük İskender'in Pers İmparatorluğu'nu yenilgiye uğratmasından
sonra Güneybatı Asya'da Makedonya Krallığı'na bağlı yeni krallıklar
kurulmaya başlanmıştır. Bu yeni krallıklar, Klasik Grek kültürünü ve
dilini söz konusu topraklara taşımıştır. Aynı şekilde bu krallıklar
da yerel kültürlerden etkilenmiş, yerel uygulamaları ve kurumları
benimsemiştir.
Bu anlamda Helenistik Dönem, Antik Grek uygarlığı ile Yakın
Doğu'nun, Orta Doğu'nun, Güneybatı Asya'nın bir kaynaşmasını ve bu
toplumları "barbar" olarak gören eski Grek tutumundan bir
uzaklaşmayı, bir kopmayı temsil etmektedir. Bununla birlikte gerçek
anlamda karma bir Grek-Asya kültürünün yaygın olduğunu ileri sürmek
güçtür. Varlıklı sınıflar ve siyasi erki elinde bulunduran zümreler
yeni karşılaştıkları kültürel öğeleri ya da tutumları, kendileri
açısından yararlı ya da ilginç buldukları ölçüde benimseme
eğilimindeydiler, fakat nüfusun büyük çoğunluğu eskiden olduğu gibi
yaşamaya devam etmiştir.
Helenistik kavramı
Greklerin baştan beri kendilerine verdikleri adlandırma olan Helen
sözcüğünden türetilmiş ve 19. yüzyıl ortalarında kullanılmıştır.
Büyük İskender’in M.Ö. 4. Yüzyılda istila ettiği topraklarda Grek
kolonileşmesi hareketinin ve Grek kültürünün yayılmasının anlatılmak
istendiği bir kavram olarak kullanmıştır. Helenistik Dönem'in en
belirgin gelişmelerinden birisi Asya ve Afrika'da hızla yeni Grek
kolonilerinin kurulmasıydı. Kültürel merkezler, Yunanistan'dan
Pergamon ve Rodos'a yayıldı ve Seleukia, Antioch, İskenderiye gibi
kentler kuruldu.
Helenistik Dönem'in bir diğer karakteristiği ise gelişen ticaretin,
onun teşvik ettiği üretim artışının yol açtığı bir gelişmeydi. Bu
dönemde edebiyat, mimari, süsleme, plastik sanatlar ve bilimsel
araştırmalarda son derece parlak ürünler ortaya çıktığı
görülmektedir.
Kuşkusuz Helenleştirme, Antik Grek kültürünün Helenistik dünyaya
yayılmasıydı. Ancak bu yayılmanın genişliği, etkinliği ve ne ölçüde
bilinçli bir politikanın sonucu olduğu ciddi biçimde tartışmaya
açıktır.
Antik Grek
Antik Grek, geleneksel
olarak bağımsız şehir devletlerinden oluşuyordu. Bu şehir devletleri
Peloponez Savaşı (MÖ 431-404) sonrasında tümüyle Sparta'nın
hakimiyeti altına girmişti. Sparta, her ne kadar tüm şehir
devletlerinden daha güçlü görünüyorsa da gücü sınırsız değildi.
Sparta hakimiyeti de MÖ 371 yılındaki Leuctra Muharebesi'yle Thebai
tarafından kırıldı. Fakat MÖ 362 yılındaki Mantinea Muharebesi
sonrasında Yunanistan'daki şehir devletleri öylesine güçsüz duruma
düşmüşlerdi ki, hiçbiri diğeri karşısında üstünlük arayışına
girişecek durumda değildi. Bu zayıflık karşısında, II. Filip'in
Makedonya Krallığı'nın Yunanistan üzerindeki etkisi gelişmeye
başladı. Böyle olması kaçınılmazdı çünkü Makedon Krallığı Grek şehir
devletlerine oranla daha geniş topraklarda hükümrandı ve merkezi bir
yönetime sahipti, dolayısıyla her açıdan, özellikle de askeri yönden
daha güçlüydü.
Güçlü ve yayılmacı bir hükümdar olan II. Filip'in tahta geçmesiyle
Makedon Krallığı Yunanistan üzerinde bir güç haline gelmeye başladı.
II. Filip Makedonya topraklarını genişletmek için her türlü fırsata
sahipti ve MÖ 352 yılında Teselya ve Magnezya'yı topraklarına kattı.
Thebai ve Atina ile düzensiz, plansız çatışmalar on yıldan fazla
devam etti. Sonunda MÖ 338 yılında Chaeronea Muharebesi'nde II.
Filip Thebai ve Atina kuvvetlerini yenilgiye uğratmıştır. Sonunda
Kral Filip kendi kontrolü altında Korint Birliği'ni kurdu. Hemen
ardından Birlik'in Lideri seçildi ve Doğu'daki Pers İmparatorluğu'na
karşı bir sefer planlandı. Ancak hazırlıkların henüz başlarında bir
suikasta uğradı. Suikast, muhtemelen oğlu Büyük İskender tarafından
teşvik edilmişti.
Makedon İmparatorluğu
Kral Filip'in yerine
tahta geçen Büyük İskender, babasının planladığı İran seferini kendi
üstlenmiştir. Seferin sonunda Büyük İskender Pers Kralı III.
Darius'u tahttan devirerek tüm Pers İmparatorluğu hakimiyetindeki
toprakları ele geçirdi. İstila edilen topraklar, Anadolu, Levant,
Mısır, Mezopotamya, Medya, İran, Afganistan'nın, Pakistan'ın bir
bölümü ve Asya stepleridir. Ancak bu askeri seferin devamında, MÖ
323 yılında Büyük İskender öldü.Ancak doğuya doğru seferine devam
ederken istila ettiği toprakların yönetimi için bazı generallerini,
bir çeşit bölge valisi olarak atamıştır. Bu bölge valileri yer yer
yerel halkın direncinyle karşılaştılar ve değiştirilmek zorunda
kalındı. Örneğin Kapadokya Bölgesi için Aleksandros'un atadığı
yönetici generallerinden Sabiktas’dı. Fakat yerel halkın direnişi
neticesinde bir Pers soylusu olan I. Ariarathes'i atamak zorunda
kalınmıştır.
Fethettiği çok geniş topraklar, İskender'in ölümünden sonra birkaç
yüzyıl boyunca güçlü bir Grek etkisi altında kaldı. Grek kültürünün
bu toprakları etkileme süreci, batıda Roma'nın ve doğuda Pers
İmparatorluğu'nun yükselişine değin sürmüştür. Grek kültürüyle doğu
kültürünün karışmasıyla melez Helenistik kültürü gelişmeye başladı.
Bu gelişme, Yunanistan'la bağları koptuğunda bile, Grek - Bakrtliya
Krallığı'nda görüldüğü gibi sürdürdü. Bu melez Helenistik kültürünün
İskender'in istilalarından sonra Makedonya İmparatorluğu'nda meydana
gelen değişimlere karşın ve Diadochi hakimiyeti boyunca, Grek etkisi
olmaksızın ortaya çıktığı ileri sürülebilir. İskender üzerine
çalışmalarıyla bilinen İngiliz tarihçi Peter Green tarafından
belirtildiği gibi, İskender'in istilalarının ortaya çıkardığı pek
çok unsur, Helenistik Dönem kavramı altında birleştirilmiştir.
İskender'in istilacı ordusu tarafından feth edilen Mısır, Anadolu ve
Mezopotamya bir bakıma isteyerek "düşmüştü". Bu bölgelerde İskender,
bir fatihden çok bir kurtarıcı görüldü.
Ayrıca feth edilen birçok bölge, Diadoki olarak bilinen İskender'in
generalleri ve ardılları tarafından yönetilmeye devam edildi.
İskender'in ölümünün hemen ardından imparatorluk aralarında bölündü.
Ancak bazı bölgeler nispeten kısa sürede elden çıktı ya da sadece
görünüşte Makedon kontrolü altında kaldı. İki yüz yıl sonra
imparatorluktan kalan yönetimler giderek azalmış ve farklılaşmıştı.
Son olarak Ptolemaic Mısır da Roma tarafından yıkıldı.
İskender'in ölümünden sonra
İskender'in ölümünden
sonraki aşağı yukarı kırk yıl, generaller arasında, imparatorluk
üzerinde hakimiyet kurabilmek için yapılan savaşlarla geçti.
Yaklaşık MÖ. 281 yılında bu savaşların sonucunda dört büyük krallık
oluştu ve bölge askeri olarak duruldu.
- Yunanistan ve
Makedonya'da Antigonos Hanedanlığı.
- Anadolu'da,
merkezi Pergamon (bugünkü Bergama) olan yerel bir hanedanlık
olarak Attalid Hanedanı
- Mısır'da,
merkezi İskenderiye'de Ptolemaios Hanedanı
-
Suriye ve Mezopotamya'da Antioch (bugünkü Antakya)
merkezli Selevkos Hanedanı
Daha sonra iki krallık
daha ortaya kurulmuştur,
- Grek - Baktriya
Krallığı ile
- Grek - Hint
Krallığı.
Bir süre sonra bu
krallıklardan her biri belirgin ve kendine özgü bir gelişme
göstermiştir. Bu krallıkların çoğu sonraki dönemlerinde Roma
Cumhuriyeti’nin egemenliği altına girdiler. Tarihleri, çeşitli
ittifaklar, siyasi amaca hizmet eden evlilikler ve savaşlarla sürüp
gitmiştir. Yine de bu krallıkların hükümdarları sonuna kadar
kendilerini Helen olarak gördüler. Ayrıca diğer Helenistik
krallıkların da hala Helen olduğunu ve onlarla girişilecek
çatışmaların “barbar”lara karşı savaşma olmadığının da
bilincindeydiler.
Ptolemaios Krallığı
Ptolemaios, İskender'in
yedi muhafızından biriydi. İskender'in ölümünden hemen sonra Mısır
satrapı olarak atandı. Daha sonra MÖ 305 yılında kendini I.
Ptolemaios olarak kral ilan etmiştir. Daha sonraları "Soter"
(kurtarıcı) olarak anıldı. Mısırlılar zaman içinde Ptolemaios
soyundan gelen kralları, firavunların ardılları olarak görmüşlerdir.
Ptolemaios hanedanı Mısır MÖ. 30 yılında Roma hakimiyetine geçene
kadar hüküm sürmüştür.
Hanedanlığın tüm erkek yöneticileri Ptolemaios adını almıştır.
Bazıları, eşleri kral'ın esasen kız kardeşi olan Ptolemaik
kraliçeleri genellikle Cleopatra, Arsinoe ya da Berenice adlarını
almıştır. Bu kraliçeler içinde en ünlüsü VII. Kleopatra, Jül Sezar
ve Gnaeus Pompeius Magnus, daha sonra da Octavian ve Mark Antony
arasındaki, sıcak çatışmalara dek uzanacak siyasi çekişmelerde
oynadığı önemli rolle tanınmıştır. Ülkesinin Roma tarafından istila
etmesi ardından intihar etmesiyle Antik Mısır'daki Ptolemaios
hakimiyeti sona ermiş oldu.
Selevkos İmparatorluğu
Yakın Doğu'da hüküm
sürdü. Gücünü, Orta Anadolu, Levant, Mezopotamya, bugünkü İran,
Türkmenistan, Pamir Dağları ve Pakistan'ın bir bölümünde hakim
kılmıştır.
İskender'in MÖ 323 yılında ölümü üzerine hakimiyeti altındaki
topraklar generalleri arasında bölüşülmüştü. Bu bölüşmede Selevkos
Babil'i aldı ve zaman içinde hakimiyeti altındaki toprakları
genişletti. M.Ö. 312 yılında Babilde Selevkos İmparatorluğu'nu
kurdu. Sadece Babil'e hükmetmedi, İskender İmparatorluğu'nun tüm
uzakdoğu bölümüne hükmetti.
Tarihteki önemi
Grek
etkisi, Büyük İskender’in generalleri tarafından kurulan
dört esas krallığın hakim olduğu topraklardan daha geniş
bir alana yayılmıştı. Yunanistan ve Ege Adaları, zaman
zaman Makedonya Krallığı’nın hakimiyeti altına girdiyse
de en azından görünürde bağımsız kalabildiler. Makedonya
ile sınır komşusu olan Epir Krallığı da Grek kültüründen
fazlasıyla etkilenmiştir ve bu yüzden esas olarak
Helenistik bir krallık olarak kabul edilmektedir. Daha
batıda Sicilya ve Güney İtalya (Magna Graecia), Roma
tarafından işgal edilene kadar bağımsız kaldı. Öte
yandan Helen etkilerinin Roma Cumhuriyeti yapısına
girmesinde etkili oldular. Küçük Asya’da (Anadolu) Grek
olmayan Pontus ve Kapadokya krallıkları her ne kadar
tümüyle Helenleşmediyse de Grek kültüründen belirgin
biçimde etkilendiler. Helenistik dünyanın en doğusunda
Grek - Baktriya Krallığı, Selevkos İmparatorluğu’ndan
zaten bir kopuş olarak kurulmuştur. MÖ. 2. Yüzyılda
Baktriya Krallığı’nın Kuzeybatı Hindistan’ı ele
geçirmesiyle bölgede bir Grek - Hint Krallığı kurulmuş
ve Grek etkisini Hindistan’a kadar yaymıştır. Esasen
Grek - Hint Krallığı Helenistik krallıklar içinde MS. 10
yılına kadar ayakta kalabilen son krallıktı. Yine de
hakkında hemen hemen hiçbir şey bilinmemektedir. Netice
itibarıyla Helenistik dünyayla belirgin bir etkileşimi
olmadı.
Bütün bunlara karşın Helenistik dünyadaki Antik Grek
kültürünün varlığı, sık sık abartılmaktadır. Gerçekte
sadece İskenderiye gibi yoğun biçimde Antik Grek
kültürünün etkisinde kalmış birkaç kent, daha sonraki
kuşaklar üzerinde göze çarpacak kadar bir etki
yaratmıştır. İskender'in istilaları esas itibarıyla
günümüzde de sürdürülen Batılı bakış açısından Avrupalı
bir gücün Doğuyu istila etmesi olarak görülse de
gerçekte Yunan Klasik Çağı'nın kent ekonomilerinin iç
çelişkilerinin bir çözümü, kurtarıcısı, bir bakıma
antitezi olmuştur. Süre gelen savaşlar Antik
Yunanistan'da, kentli özgür nüfusu temsil eden mülk
sahiplerini, ya savaşlarda kırıp geçirmiş, ya da bu
savaşların kaçınılmaz sonucu olarak borçlanmalarına yol
açmıştı. Bu borçlanma birçoğunun toprağını kaybetmesine
neden oldu. Kent nüfusunun büyüyen bir kısmı
proleterleşti, yani mülksüzleşti. Ancak kent devleti
(polis) ekonomisinin doğurabileceği endüstrileşme bu
insanlara geçim yolu yaratamamıştır. Köle emeğine
dayanan işletmelerin karşısında ücretli işgücü
çalıştıran hiçbir işletme rekabet yapamazdı. Diğer
yandan gelir dağılımı bozan başka bir gelişme de
tefeci-bezirganın ve köle sahiplerinin mali yönden
güçlenmesiydi. Yunan kent devletleri ekonomilerini
çöküşe götüren iç çelişkilerden bir diğeri de esasen
tekel olanaklarından yararlandıkları ticari yapılarıydı.
Fakat bu zaman içinde değişmiştir. Çok geniş bir dış
pazarda, yüksek fiyatlarla her zaman alıcı bulan
ürünler, örneğin Attika Vazoları, bu işi yapan
zanaatkarların kolonilere göç ederek aynı malların
başarılı taklitlerini buralarda üretmeleriyle sıkıntıya
girdi. Artık Atina gibi kent devletleri bu malların
ihracı konusundaki talebin hızla düşmesiyle karşı
karşıyaydılar. Gerileyen ihracat, endüstriyi geriletti.
Gerileyen ihracat gelirleri, buğday ithalatı için
kullanılabilecek gelirleri düşürdü ve buğday ithalatı
geriledi. Bir yandan reel ücretler düşerken, diğer
yandan gıda maddeleri fiyatları yükseldi.Fakat
İskender'in fetihleri, Yunan kent ekonomilerine çok
geniş bir ihracat pazarına açarken, nüfus fazlasını
atabilecek alanlar yaratmıştır.
Ancak Helenistik kültür, özellikle geçmişinin
korunmasında bazı bölgelerde başarılı olmuştur.
Helenistik Dönemin devletleri geçmişe ve geçmişte kalan
ihtişamlarına fazlasıyla bağlı kaldılar.
Atina, özellikle
hitabet ve felsefe alanındaki yüksek eğitim kurumları ve ünlü
kütüphanesiyle seçkin konumunu sürdürdü.
İskenderiye Grekçe
eğitimde muhtemelen en önemli ikinci merkezdi. İskenderiye
Kütüphanesi 700 bin kitap ve belge barındırıyordu.
Pergamon, büyük bir
kitap yazım merkezi haline gelmesinin yanı sıra yaklaşık 200 bin
kitapla İskenderiye Kütüphanesi’nden sonra dünyanın ikinci büyük
kütüphaneye sahipti.
Rodos Adası, siyaset
bilimi (politika ve diplomasi) üzerine yüksek derecede eğitim veren
okuluyla ünlüydü. Cicero Atina’da, Markus Antonius ise Rodos’ta
eğitim almıştır.
Antiokheia Selevkos
İmparatorluğu’nun başkenti olarak büyük bir metropoldü ve Grekçe
eğitim merkezlerinden biriydi. Daha sonraki dönemlerde
Hıristiyanlığın da önemli bir merkezi haline gelmiştir.
Grek kültürü Yakın Doğu ve Asya içlerine ticaret yolları üzerinde
yer alan başlıca şehirler sayesinde yayılmış ve işlemiştir. Sonuç
itibarıyla bu kentlerde pek çok Grek mimari tarzlar, kitabeler ve
heykeller yer almıştır. Seramik konusunda bu etki çok belirgindir.
Helenistik Dünya'nın birçok yerinde benzer bir seramik üretimi
görülür ve Grek seramik geleneğinin izlerini taşır. Bu nedenle
arkeolojik bir kazıda Helenistik Dönem seramiği tanınabilir fakat
bölgesel kültürel, tarz farlılığını saptamak oldukça zordur.
Antik Grek dilinin ve kültürünün yayılmasının bir başka göstergesi
de arkeolojik kazılarda bulunan Grek sikkeleridir. Bu Grek tarzı
sikkeler ve Grekçe Partlar’nde, hatta Yunanistan’ın Roma tarafından
işgal edildikten sonra dahi kullanılmaya devam edilmiştir.
Yine de birçok 19. Yüzyıl bilim adamı, Helenistik Dönem’in Antik
Yunanistan’ın parlak dönemlerinin sonunu oluşturduğunu ve bir
gerilemeyi ifade ettiğini ileri sürmektedir. Bu yorum her ne kadar
haksız ve anlamsız görünse de belirtmek gerekir ki, zamanın
düşünürleri dahi, bir daha benzeri yaşanmayacak bir kültürel çağın
sona geldiğini görmüşlerdir. Bugün de "Grek kültürünün ayırt ediici
özellikleri canlılığını yitirmiş" olduğu, genel olarak kabul gören
bir yaklaşımdır.
Grek kültürünün Asya içlerine yayılması esas olarak Grek tüccarın bu
bölgelere yerleşerek iş kurmasından kaynaklanan bir süreçti.
Dolayısıyla Grek kültürünün yayılması ticaret yolları üzerinden,
ticaretin ihtiyaçları ölçüsünde ve dolaylı bir sonuç olarak
gerçekleşmiştir.
Makedonya Kralı II. Filip’in Yunanistan’ı işgal etmesine kadar
bölgenin siyasi yapısı kent devletlerine bölünmüş durumdaydı. Bu
kent devletlerinin ticari anlamda dışa açılmaları geleneksel olarak
zeytinyağı, şarap ve mamul cam ihracatı şeklindeydi. Bu ihracatın
karşılığında hububat ve hammadde ithali söz konusuydu. Ancak bu kent
devletleri neredeyse kendi kendine yeterli düzeyde gıda üretimi
sağlıyorlardı. Dolayısıyla ticaret, mamul maddelere yöneldi. Hatta
bazı kentlerde, bazı mamul maddelerde ihtisaslaşma dahi sağlanmıştı.
Helenistik Dönem’de ise belli malların ticaret yoluyla sağlanması
şeklindeki bölgesel ticari bağımlılık ve belli mamul mallarda
ihtisaslaşma, daha önce ulaşılmadık derecede gelişme göstermiştir.
Öte yandan bir kent devletinden diğer bir kent devletine ticaret
yapmanın sınırlamaları Helenistik Dönem’de ortadan kalkmıştır.
Dönemin ekonomik politikasının en belirgin özelliği “üretim ve
bölüşüm üzerinde Doğu’ya özgü devlet kontrolü uygulamasının” ortaya
çıkmasıdır.
Anadolu için Helenistik Dönem'in en belirgin önzelliklerinden biri
şehirciliğin gelişme göstermesidir. Öncesindeki MÖ 5. yüzyılla
karşılaştırıldığında Pers istilası dönemi, "kentlerin yıkıldığı" bir
dönem olarak görülmektedir.
|
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|
|