Paleolitik/Epipaleolitik Çağ
(Eski Taş/Yontma Taş Çağı)
Tarihöncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu ve buzul çağlarının kültürel karşılığı
olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesine kadar süren arkeolojik çağ. Bu çağda çaytaşı, çakmaktaşı, hayvan kemikleri ve ağaç gibi doğal maddelerden yapılan ilk aletlerin kullanılmaya başlandığı ve insanların mağara, kaya sığınağı gibi yerlerde "büyük gruplar"/"kalabalık aileler" biçiminde yaşadıkları
bilinmektedir. Paleolitik insan, besinini avcılık ve toplayıcılık yoluyla tüketime hazır olarak sağlamakta; kendisi besin üretmemekteydi. Ateş, bu çağda bulunmuş ve çiğ yenemeyen besinleri pişirmeye, ısınmaya, yırtıcı hayvanlardan korunmaya yaramıştır. Mağara ve kaya sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler yine bu çağın belirgin özelliklerindendir. Paleolitik Alt, Orta ve Üst olmak üzere üç alt döneme ayrılmaktadır. Epipaleolitik Çağ
ise, doğayı denetimi altına almaya başlayan insanın, besi üretimine geçişinin hemen öncesinde yer alan çağdır. Anadolu ve Trakya için
ise, bugüne kadar bilinen 212 Paleolitik/Epipaleolitik yerleşme arasında Yarımburgaz (İstanbul) ve Karain (Antalya) mağaraları, bu çağı en iyi yansıtan yerleşmelerdir.
Harmankaya, S., "Türkiye Paleolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
Harmankaya, S. - O. Tanındı, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-1:
Paleolitik/Epipaleolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-004-5, İstanbul, 1996
Neolitik Çağ (Yeni Taş/Cilalı Taş Çağı)
İnsanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik yaşama geçtiği, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayan ve "İlk Üretimciliğe Geçiş Evresi" olarak da adlandırılan Neolitik Çağ'ın en önemli özelliği, besin sorunlarının çözümüyle gerçekleştirilen büyük bir "devrim" olmasıdır. Neolitik Çağ insanı, bazı bitkileri tarıma almış, birçok hayvanın da evcilleştirilmesini gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım ya da rençberlik geçmiştir. İnsanoğlu ilk kez bu dönemde, doğa ile ilişkisini kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam, köylerin ve giderek kentlerin kurulmasına yol açmıştır. Arkeologlar tarafından, ilk kez bu çağda ortaya çıkan, besinlerin depolandığı, taşındığı, pişirildiği çanak çömlek yapımı kıstas alınarak, Çanak Çömleksiz ve Çanak Çömlekli diye iki alt döneme ayrılan Neolitik Çağ, Anadolu ve
Trakya'da, bugüne kadar bilinen, 257 yerleşme ile temsil
edilmektedir. Bu yerleşmeler arasında yer alan Çayönü
(Diyarbakır), Cafer Höyük (Malatya), Aşıklı Höyük
(Aksaray), Kuruçay (Burdur), Çatalhöyük (Konya) ve Hacılar
(Burdur) gibi yerleşmeler, gerek küçük buluntuları, gerek mimari kalıntıları, gerekse o dönem insanının
sanatsal, dinsel yaratımı açısından bu çağın en ilginç yerleşmelerinden bazılarıdır.
Balkan-Atlı, N., "Neolitik: Bir Araştırma Sürecinin Sorunları",
Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2:
Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997
Harmankaya, S., "Türkiye Neolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2:
Neolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-010-X, İstanbul, 1997
Kalkolitik Çağ (Bakır Taş Çağı)
Adını taşın yanısıra bakır kullanımından da alan Kalkolitik Çağ, kültür tarihinde ilk ön kent kültürlerinin başladığı dönem olarak
bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin Neolitik Çağ'ın Çanak Çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa
da, kullanımının çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5.000-3.000 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik Çağ, İlk, Orta ve Son olmak üzere üç aşamada
incelenir. Gelişkin tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri giderek çabuklaştırmıştır. Yöneticiler, din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanısıra anıtsal
mimari, savunma ve sulama sistemleri, uzak mesafe ticareti ile lüks/prestij maddelerinin ticareti gelişmiştir. Bu gelişim
sonucu, Anadolu'da, söz konusu çağ yerleşme yerlerinin sayısının 852'ye ulaştığı görülür. Önemli merkezler arasında, batıdan doğuya, Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar
(Burdur), Beycesultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar
(Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel) Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan
(Diyarbakır) sayılabilir.
Harmankaya, S., "Türkiye Kalkolitik Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
Harmankaya, S. - O. Tanındı - M. Özbaşaran, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-3:
Kalkolitik, Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-003-7, Cilt ISBN 975-807-019-3, İstanbul, 1998.
İlk Tunç Çağı
Anadolu ve Trakya'da yaklaşık MÖ 3.000-2.000 yılları arasına tarihlendirilen İlkTunç Çağı, genel karakteri ile üzerinde tapınak ve idari binaların da bulunduğu organize,
tahkimli, bağımsız şehir devletlerinden oluşan bir dönemi
kapsar. Bu dönem yeni sosyal, dinsel ve teknolojik değişime tanıklık
eder. Bakırın kalay ile karıştırılarak tuncun elde edilmesi dönemin madenciliği açısından önemli bir gelişmedir. Bu dönemde altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış gömü hediyeleri içeren mezarlıklar toplumsal değişikliğin kanıtıdır. Bu dönemde ayrıca ticaret gelişmiş,
Ege, Orta Doğu ve Balkanlar'ı kapsayan geniş bir ticaret ağı kurulmuştur. İlk Tunç Çağı Anadolu ve Trakya'da İTÇ I-II-III diye 3 evreye ayrılmakta ve binin üzerinde yerleşmeyle temsil
edilmektedir. Bu yerleşmelerden bazıları şunlardır: Aslantepe (Malatya), Alacahöyük (Çorum), Acemhöyük
(Aksaray), Troya (Çanakkale), Karaoğlan (Ankara), Alişar
(Yozgat), Karahöyük (Konya), Kültepe (Kayseri), Demircihöyük
(Eskişehir), Mahmatlar (Amasya), Horoztepe
(Tokat), İkiztepe (Samsun), Gözlükule (Tarsus), Beycesultan
(Denizli), Şemsiyetepe (Elazığ), Kuruçay
(Burdur).
Harmankaya, S., "Türkiye İlk Tunç Çağı Araştırmaları Üzerine Bir Değerlendirme",
Harmankaya, S. - B. Erdoğu, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-4a/4b: İlk Tunç Çağı, TASK Vakfı Yayınları, Takım ISBN 975-6637-08-0, Cilt ISBN 975-6637-09-9, İstanbul, 2002.
Demir Çağı
MÖ 12. yüzyılın başlarında,
Hitit İmparatorluğu'nun başkenti Hattuşa'nın yakılıp
yıkılmasıyla birlikte, Anadolu'nun büyük bir kargaşanın içine
sürüklendiği, yazılı kaynakların susması nedeniyle "Karanlık
Çağ" olarak da adlandırılan bir dönem başlar. Siyasi otorite
olarak önemli bir boşluğa düşen Anadolu Platosu, çeşitli
coğrafyalardan göçler alır. Kaşgalar, Kızılırmak'ın kuzeyindeki
Orta Anadolu'ya; Kafkaslar yoluyla gelen Muşki’li halklar Doğu
Anadolu'nun batı kısmına; Trakyalı göçmenler, Batı Anadolu'nun
kuzey bölümüne; güneyden gelen Aramiler ise Güneydoğu Anadolu'ya
yerleşirler. Tüm bunlara, Mısır kaynaklarında "Deniz Halkları"
olarak geçen birtakım işgalci grupların yarattığı olaylar da
eklenince, Anadolu’daki düzen iyice bozulmuştur. Yazılı
belgelere ulaşılamamış olunması, bu dönemde ne gibi gelişmeler
olduğunu tam olarak öğrenmemize engel teşkil etmektedir. Döneme
ismini veren demirin, cevherinin ergitilmesiyle, özellikle takı
ve törensel silah yapımında kullanımı, MÖ 2. binyılın ikinci
yarısından itibaren giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Daha
sonrasında her türlü silah ve alet üretiminde demirin yaygın
olarak kullanılmasıyla ise bu maden döneme adını verecek kadar
hakim duruma gelir. Demirin gitgide ucuz bir metal haline
gelmesi tarımın, endüstrinin ve savaşın da toplumsal yapı içinde
daha etkin bir rol almasına yol açmıştır. Demir Çağı
uygarlıkları arasında
gibi topluluklar yer
almaktadır.
Demir Çağı'nın önemli
merkezleri arasında Klazomenai (İzmir), Yassıhöyük/Gordion
(Ankara), Kaman Kalehöyük (Kırşehir), Şarhöyük (Eskişehir),
Maşat Höyük (Tokat), Kerkenes Dağ (Yozgat), Van Kalesi,
Toprakkale (Van), Altıntepe (Erzincan), Zincirli, Kargamış
(Gaziantep), Karatepe (Osmaniye) ve Ziyaret Tepe, Üçtepe
(Diyarbakır) sayılabilmektedir.
Kozbe,
G. - A. Ceylan - Y. Polat - T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin -
D.A. Tanrıver, "Türkiye Demir Çağı Araştırmaları Üzerine
Değerlendirmeler", Kozbe, G. - A. Ceylan - Y. Polat -
T. Sivas - H. Sivas - I. Şahin - D.A. Tanrıver, TAY - Türkiye
Arkeolojik Yerleşmeleri-6a/6b: Demir Çağı, Ege Yayınları, Takım
ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN 978-975-807-182-1, Istanbul,
2008.
Pers Helen-Büyük İskender
ve Roma Dönemi
MÖ 1050’lerden itibaren Ege üzerinden Anadolu’ya gelen Yunan
kavimleri Protogeometrik Dönem kültürünü de beraberlerinde
getirmiştir. Anadolu’da görülen Yunan kolonizasyonunun bu ilk
kıvılcımları bölgeden bölgeye farklı yoğunlukta hissedilmiştir.
Anadolu’ya hükmetmekte olan Phryg (Firig) ve Lydia gibi başlıca
Demir Çağı uygarlıklarının yerini MÖ 546’da Pers hakimiyeti alır
ve bu hakimiyet MÖ 333’te Büyük İskender’in seferi ile sona
erer. Büyük İskender’in seferinden MÖ 1.yy’a kadar süren ve
Hellenistik Dönem olarak adlandırılan süreçte yeni kentlerin
kurulması ya da var olan kentlerin yeniden organize edilmesi ile
Anadolu büyük çapta Hellenize edilmiştir. MÖ 2. yy’da Bergama
Krallığı topraklarının Roma hakimiyetine geçmesi ile Anadolu
yavaş yavaş Roma etkisi altına girer. Bundan sonraki yüzyıllarda
Anadolu’da var olan Anadolu-Yunan yerleşmeleri sistemli bir
şekilde yürütülen bir siyaset ile Romalılaştırılmıştır.
İmparator I. Theodosius’un ölümüyle (MS 392-395) Roma
İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Doğu Roma
İmparatorluğu Anadolu’ya hakim olmuştur. İlerleyen yüzyıllarda
ise eski Anadolu kentlerinden ancak bazıları varlığını
koruyabilmiştir. Pisidia ve Karia bölgeleri Protogeometrik
Dönem’in başlangıcından Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrıldığı
MS 395 yılına kadar geçen tarihi süreci farklı şekillerde
yaşamış olan eski Anadolu’nun iki bölgesidir. Karia Bölgesi
Anadolu’nun güneybatı kıyısında yer almaktadır. Bugünkü Muğla
İli ve çevresini içine alır. Pisidia Bölgesi ise Göller Yöresi,
kısmen Akdeniz ve Konya yöresini kapsamaktadır. Coğrafi ve etnik
yapıları ile birbirlerinden tümüyle farklı bu iki bölge, sahip
oldukları kent, kırsal yerleşim, kale, gözetleme kulesi, kutsal
alan, nekropolis, yol, köprü vb. ögelerle eski Anadolu tarihine
farklı açılardan ayna tutmaktadır. (M. Aksan)
Özden,
S., "Pisidia Bölgesi'nde Yunan ve Roma Dönemlerine Ait Kültür
Varlıkları", Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik
Yerleşmeleri-7: Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri,
Ege Yayınları, Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN
975-807-158-0, İstanbul, 2007
Aksan,
M., "Karia Bölgesi Arkeolojisi Üzerine Bir Değerlendirme",
Özden, S. - M. Aksan, TAY - Türkiye Arkeolojik Yerles¸meleri-7:
Yunan-Roma Dönemi / Pisidia ve Karia Bölgeleri, Ege Yayınları,
Takım ISBN 975-807-157-2, Cilt ISBN 975-807-158-0, İstanbul,
2007.
Bizans Dönemi
Marmara Bölgesi
Bugün Bizans olarak adlandıran uygarlık, varlığını Doğu
topraklarında Hristiyanlaşarak sürdüren Roma İmparatorluğu’dur.
I. Constantinus, başkenti, daha güvenli gördüğü doğu
topraklarına taşımış ve 330 yılında, küçük bir Roma kenti olan
Byzantion İmparatorluk’un “ikinci başkenti” olarak
Konstantinopolis adıyla kutsanmıştır. Bu tarih, günümüz
araştırmacıları tarafından Bizans İmparatorluğu’nun başlangıç
tarihi olarak kabul edilmektedir. Bizans İmparatorluğu,
Konstantinopolis’in 1453 yılında Osmanlı Devleti tarafından
fethedilmesine kadar varlığını sürdürmüştür. Sınırlarının en
geniş olduğu 6. yüzyılda İmparatorluk, batıda İspanya’dan
başlayarak, İtalya, Yunanistan ve Balkanlar’ın büyük bölümünü,
Anadolu ve Kafkasya’nın bir kısmını ve Ortadoğu ile Kuzey
Afrika’yı kapsamıştır. Ancak yıllar boyunca toprak kaybeden
Bizans İmparatorluğu, son döneminde giderek başkent çevresindeki
küçük bir alanda egemenliğini devam ettirebilmiştir. Marmara
Bölgesi’nin Bizans Dönemi’nde önemli olan kentleri, Asya
tarafında (Bithynia) Nicaia (İznik), Proussia (Bursa)
ve Nikomedia (İzmit) olmuştur. Bunların yanı sıra,
Gebze–Tuzla hattında ve Uluabat Gölü çevresinde Bizans
yerleşmeleri bulunmaktadır. Ayrıca, Perinthos (Marmara
Ereğlisi) ve daha batıda Ainos (Enez) ve Adrianopolis (Edirne)
ile Kuzey Trakya’da Byze (Vize) Bizans
İmparatorluğu’nun önemli kentlerindendir. Edirne, Bursa, İznik,
İzmit gibi kentlerde çok az sayıda Bizans yapısı günümüze
ulaşabilmiştir. İstanbul’da ise, daha çok camiye dönüştürülen
yapılar ayakta kalabilmiş, diğerleri yok olmuş ya da büyük
oranda tahrip edilmiştir. Marmara Bölgesi’nde ilk akla gelen en
önemli Bizans yapıları arasında, İstanbul’da Ayasofya, Kariye,
Kalenderhane Camisi, Fethiye ve İstanbul Surları; doğuda İznik
Ayasofyası ve İznik Surları; batıda Vize Ayasofyası ve Enez
Ayasofyası’nı sayabiliriz. (Ö. Kurt)
Akyürek,
E. "Bizans Uygarlığı Üzerine Genel Bir Değerlendirme",
Akyürek, E. - A. Tiryaki – Ö. Çömezoğlu – M. Ermiş, TAY -
Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ Marmara
Bölgesi, Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN
978-975-807-166-1, Istanbul, 2007.
İç Anadolu Bölgesi
Anadolu yarımadası Geç Antik
Çağ ve Ortaçağ boyunca Bizans uygarlığının anayurdu, coğrafi ve
siyasi anlamda imparatorluğun stratejik merkezi olmuştur.
Türkiye’nin coğrafi bölgelerinden İç Anadolu, Doğu-Batı
doğrultusunda Eskişehir’den Sivas’a, Kuzey-Güney doğrultusunda
Çankırı’dan Karaman’a uzanmakta ve Eskişehir, Ankara, Kırıkkale,
Çankırı, Yozgat, Konya, Karaman, Kırşehir, Nevşehir, Niğde,
Aksaray, Kayseri ve Sivas illerinin tamamını ya da bir kısmını
kapsamaktadır. Bu bölge Bizans döneminde Kappadokia’nın
tamamını, Galatia, Lykaonia ve Phrygia’nın ise büyük kısımlarını
kapsamaktaydı. Bizans tarihinin Anadolu’daki önemli kentleri
arasında olan Sebasteia (Sivas), Kaesarea (Kayseri), Ikonion
(Konya), Dorylaion (Eskişehir), Ankyra (Ankara), Tyana
(Kemerhisar), Mokissos (Viranşehir), Nazianzos (Nenezi), Nyssa
(Harmandalı köyü) gibi kentler de bugün İç Anadolu olarak
adlandırdığımız coğrafi bölgenin sınırları içerisinde yer
almaktaydı. İç Anadolu Bizans’taki manastır hareketi bakımından
da önemli bir merkez olmuştur. İç Anadolu’da bugün özellikle
Kapadokya ve Karaman bölgesindeki yapı yoğunluğu, bu iki bölgeyi
özel kılar. Kapadokya’nın jeolojik yapısı, burada yaşayan insan
topluluklarına çok özel mimari olanaklar sağlamış, eşine az
rastlanır bir kaya mimarisinin bölgede gelişmesine yol açmıştır.
İç Anadolu’da Bizans mimarlığının yoğun olarak bulunduğu bir
diğer bölge de Konya ovasının güneyindeki Karaman ilinin 40 km
kadar kuzeyinde bulunan Karadağ’ın etekleri olmuştur. Bu alanda
yer alan çok sayıdaki yapı, düzgün kesme taş bloklarla inşa
edilmiş, bazilikal planlı kiliseler de dahil olmak üzere taş
tonoz ile örtülmüştür.
Akyürek,
E. "İç Anadolu Bölge'sinde Bizans Dönemi",
Akyürek, E. - Ö. Çömezoğlu - A. Tiryaki – N. Karakaya - M.
Mimiroğlu - F. Barut - T. Uyar - S. Evcim, TAY - Türkiye
Arkeolojik Yerleşmeleri-8: Bizans Dönemi/ İç Anadolu Bölgesi,
Ege Yayınları, Takım ISBN 978-975-807-003-9, Cilt ISBN
978-605-4701-59-9, Istanbul, 2015.
Mağaralar
"Mağara,
yeraltında çeşitli nedenlerle oluşmuş boşlukların ‘insan
merkezli’ bir tarifidir: insanın ‘sığabileceği’ (ki bu
mağaracının cüssesiyle de ilgilidir!), dolayısıyla ulaşıp
inceleyebileceği boşluklardır. Bu boşluklar, çoğunlukla bir
‘ağ’ın parçasıdır; bu ağ insanın girebileceği ve rahatlıkla
dolaşabileceği devasa hacimlerden, kılcal yarıklara kadar uzanan
geniş bir ölçek spektrumuna sahip olabilir. Bu envanterde
yeralan mağaraların hemen hepsi jeomorfolojide karstik olarak
adlandırılan yerüstü/yeraltı yapılarının parçalarıdır. Karst, en
yaygın olarak, karbonatlı kayaçların atmosferden gelen (ve
içinde erimiş karbon dioksitten dolayı asit olan – pH 5.5) sular
tarafından eritilmesinden, ve mekanik çökme ve kimyasal çökelme
ile yeniden yapılanmasından doğan boşluklardan oluşur. Mağaralar
geniş bir ölçek spektrumuna yayılmış bu ağın içinde sadece
belirli bir ölçek aralığını ve topolojiyi temsil eder. (...)"
Aktar,
M. - H.N. Dalfes, "Hoşgeldin TME!", Gürcan, G. - A. Yamaç
- S. Kırlangıç - M. Pelen - Z. Talay - P. Zorlu, Türkiye
Mağaralar Envanteri, Ma/Mb, Ege Yayınları, ISBN 975-807-128-9,
İstanbul, 2006
14C (Radyokarbon)
Arkeolojik kazılarda içinde karbon elementi bulunan çeşitli buluntular elde
edilir. Karbon içeren buluntularda eser olarak bulunan radyoaktif
14C
(radyokarbon) izotopunun yoğunluğu ya da radyoaktivitesi ölçülerek buluntular
tarihlenebilir. Radyokarbon tarihleme yöntemi, bulunduğu 1950 yılından günümüze, yaklaşık son 50 bin yılda yeryüzünde meydana gelen
arkeolojik, paleobotanik ve jeolojik olayların mutlak tarihlenmesi için kullanılan ana yöntem durumuna gelmiştir. Arkeolojik kazılarda ele geçen ve karbon içeren her buluntu radyokarbon yöntemiyle
tarihlenebilir. Tarihlenmek üzere toplanan buluntulara "örnek" adı
verilir. Tarihlenecek örnekler olarak ağaç parçaları, odun kömürü, kurumuş
bitkiler, tahıl taneleri, dokuma parçaları,
deri, hayvan kabukları, kemik, yemek artıkları sayılabilir
(M.Özbakan).
Özbakan, M., "Radyokarbon Tarihleme Yöntemi", Erdoğu, B. O. Tanındı D.
Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri
14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004
Erdoğu, B., "Karşılaştırmalı Tablolara Göre Anadolu Kronolojisi", Erdoğu, B. O. Tanındı D.
Uygun, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri
14C Veri Tabanı, Ege Yayınları, ISBN 975-6637-13-7, İstanbul, 2004.
TAY-Yerlesim Ara (tayproject.org)
TAY-Yerlesim+Magara Ara (tayproject.org)
|