Ankyra’dan Angora’ya
Sabah saatlerinde tarihsel dokuyu keşfe başlıyoruz.
Yüksek
Hitit
Platosu esintileri Frig zenginliğine karışıyor.
Roma’liların Ogüst Oktaviyanüs Pontiflex Maximanüs’ü bizim Hacı
Bayram‘dan Ahilik dersleri alıyor.
Çatalhöyük’lü bilinen en eski Ana Tanrıça Heykeli, kadını ikinci
sınıf görenlere inat,
Ankara
Anadolu Medeniyetleri Müzemiz’de bereketi, bolluğu üretkenliği
simgeliyor.
Hiç te türban takmamış, ama Anaerkil Toplumun
Reisi. Zümrüt’ü Anka-Simürlenk ile ölümsüzlük konusunda Gılgamış Destanındaki
Enkidu ile yarışıyor.
Acemhöyük
Tuz Gölü’nün güneyinde Hititler’in ilk Başkenti olarak yok oluşu kabul etmiyor,
Ancak birikim ve zenginlikleri Ankara Mahmut Paşa Bedesten’ini süslüyor.
Julius Sezar “Geldim, Gördüm” diyor ama “yendim” diyemiyor.
Ankara Yedi Düvel’e boyun eğmiyor, direniyor.
Belçikalı, Universite Libres de Bruxelles‘in Professeur’u, Dr. Claude Sterckx
İbrahim Çamkerten’in Rehberliğinde ataları Celtesler’in izini Ankara Ulus'taki
Roma Hamamlarındaki yazılı taşlarda, üzeri leylek yuvalı Temple de Justinien’in
yazıtında arıyor.
Avrupalılar da atalarını Türkiye’de, Anadolu’da arıyor.
Selçuklu
kültürleri, Osmanlı
gelenekleri, Rum ve Ermeni evleri yerlerini tarihin yeni sayfalarına buruk bir
duygu ile bırakıyor.
Eski Ankara evlerinde mahalleliyi yokolmaya karşı örgütlemeye çalışan Muhtar ve
“Kale Çocukları” umuda koşuyor.
Anadolu Medeniyetler Müzesi,
Boyacızade Konağı, Zenger Paşa Konağı, dar sokaklı eski Ankara
evleri,
Etnografya Müzesi Roma Hamamları, Auguste Tapınağı, Jüstinien
Sütunu, Hacı Bayram Camii, Aslan Hane
Camii1 bizi büyülüyor.
Öğle yemeğimiz Zenger Paşa’da (veya
Boyacızade Konağ'ında).
Öğleden sonra çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu
Mustafa
Kemal Atatürk bizi kabul ediyor.
Atatürk Müzesini ve Kurtuluş Savaşı Müzesini geziyoruz.
Çanakkale geçilmiyor.
Güzel Helenanın Aşkı Truva’da Paris’i etkiliyor ama
Çanakkale’de Mehmetçiğin vatan sevgisi “Önce Vatan” a
dönüşüyor.
Bir cümle dikkatimizi çekiyor: “Çanakkale’de oğullarını
bırakan anneler, oğullarınız bu topraklarda kaldı diye
üzülmeyiniz, onlar da bu topraklarda can vererek bizim
çocuklarımız oldular. Bu gün kol kola Türk kardeşleriyle
birlikte uyuyorlar.
1Ahi
Şerafettin Camii
Evvelce etrafında arslan heykelciklerinin bulunmasından dolayı “Arslanhane”
ismini almış olan Ahi Şerafettin Camii, Ahi Şerafettin Mahallesinde Atpazarı
Yokuşu üzerinde bulunmaktadır. Selçukluların son devrinde Ankara’da kurulmuş
olan Ahiler Devrine ait olan eser, Ahi Hüsameddin tarafından 889 H. (1290)
tarihinde yaptırılmıştır. Büyük bir dikdörtgen teşkil eden camii’nin iç
mekanını, kıble duvarına dikey dört ahşap sütun dizisi ile beş nef meydana
getirmektedir. Orta nef üzerinde bulunan mihrap, cami’nin boyuna uzanan
simetri aksının tam üzerinde yer almaktadır. Orta nef yan neflere göre daha
geniş ve tavan yüksekliğide biraz daha fazladır. Moloz taşlar arasında bol
miktarda kullanılmış olan spoli kesme taşlardan yapılmış olan beden
duvarlarının teşkil ettiği mekanın üzeri kiremitli kaplı bir çatı
örtmektedir.Camii’nin esas girişi kuzey cephede bulunmakta ise de,bu giriş
sadece iç mekanın kuzey tarafına yapılmış olan ahşap kadınlar mahfiline,
doğu batı cephelerde bulunan kapılar ise camii’nin ibadet mekanına
açılmaktadır. Fakat yanındaki minareye bitişik olarak yapılmış olan kuzey
kapı, tam bir taç kapı hüviyetini taşımaktadır.
Orta aksa göre biraz doğu kenara doğru kaydırılmış olan kuzey kapı tamamen
kesme taştan yapılmıştır. Beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden portal
camii’nin beden duvarları ile tezat teşkil eder. Üzeri zengin mukarnaslarla
nihayetlenen portal nişinin iki kenarında yan duvarlara estetik bir hareket
ve güzellik sağlayan nişler bulunmaktadır.Kuzeydeki portal bitişik olarak
yapılmış bulunan kare kaideliminarenin alt kısmında gene Roma ve Bizans
menşeli spoli taşlar kullanılmıştır. Camii duvarlarında olduğu gibi minare
kaidesinde de taşlar arası derz yapılmıştır. Oldukça yüksek olan kaideden
gövdeye geçişi sağlayan kürsüde kareden silindirik gövdeye yedi sekiz tabir
edilen üçgen satıhlarla geçilmektedir. Selçuklu minarelerinin genel
karekteristiğini yansıtan minarenin, kürsü üzerindeki üst kaidesinin 8
kenarından her biri önce dikdörtgen panolar içinde kemerli nişler, sonrada
birbirini takiben sivri kemerli nişlerle teşkilatlanmıştır. Dikdörtgen
nişlerin her birinin üzerleri yer yer konulmuş gök mavisi, lacivert
çinilerle süslenmiştir. Daha yukarıda sade bir bordür bütün kenarları
dolaşmakta ve bir sıra firuze renkli sırlı tuğla ile nihayetlenmektedir.
Minare gövdesinin alt kısımlarında gene sırlı tuğladan bir kuşak gövdeyi
sarar. Şerefe altı alışılagelmiş şekilden başka oluşu ilk bakışta dikkati
çekmektedir. Kalın silindirik gövde dışarı doğru hafifçe genişleyerek, küçük
köşeler meydana getirmekte ve sekizgen hale gelmektedir. Şerefe korkulukları
altında bu genişleme biraz daha artmaktadır. Tuğla korkulukları takiben
devam eden petek daha ince ve silindirik olup konik bir külahla
nihayetlenmektedir.Camii’nin doğu kapısı sonradan yapılan ilave kısımla eski
halini kaybetmiş ise de, eski izlerden bir revağın bulunduğu anlaşılmaktadır.
batı kapısı ise, daha küçük olmakla beraber sivri kemerli ve taş sövelidir.
Kemer alınlığında bulunan büyük üçgen panonun içi daha küçük üçgenlerle
ayrılmakta ve içlerinde mavi çini, kemer alınlığını süslemektedir.Gene
kalıntılarından kapının biraz daha yukarı doğru yükseldiği anlaşılmaktadır.
Dış duvarların mütevazi görünüşü yanında iç mekan Selçuklu camilerinin en
güzellerinden birini teşkil etmektedir. Mekan kıbleye dikey dört sıra ahşap
direk dizisi ile beş nefe ayrılmaktadır ki, her nefte altışar tane olmak
üzere 24 adet yekpare direk üst örtüyü taşır, bütün direklerin üzerindeki
mermer başlıklar, eski binalardan getirilerek kullanılmıştır. Başlıklar
üzerinde uçları kavisli ağaç yastıklar ve bunların kalın dört köşeli ağaç
kirişler üzerinde yukarı doğru üç kademe halinde, genişleyen uçları kavisli
traversler, orta nef tavanını yanlara göre daha da yükseltmektedir. Bütün
tavan boyunca uzanan kirişlerin üzerinde 30cm. aralıklarla konmuş yuvarlak
ağaçlar ve bunları üzerini tahtalar kaplamaktadır. Tahta yüzeylerin üzerleri
ise aşı boyalı ince çıtalarla dekore edilmiştir.Camii’nin içinde bütün kuzey
kısmı ikinci direğe kadar kaplayan kadınlar mahfili mekanı ikinci kat
halinde ayırmaktadır.
Kıble duvarı ortasında bulunan mozaik çinili muhteşem alçı mihrap Ankara
Camilerinin olduğu kadar memleketimizde bulunan bu tür mihraplarında en
güzellerinden birini teşkil etmektedir. Tavan hizasına kadar yükselen ve
beden duvarlarından çıkıntı teşkil eden mihrap bütünüyle büyük bir pano
meydana getirmektedir
Ankara’da bulunan bütün camii ve mescitlerin mihrabı genellikle kompozisyon
olarak birbirine benzemekle beraber, gerek teknik ve gerekse işçilik
bakımından en mükemmel olanı muhakkak ki Arslanhane Camii’nin mihrabıdır.En
dışta 5 cm. genişliğindeki ince bir bordürü takiben, kavisli olarak içeri
doğru kıvrılan dekorsuz bir satıh ve 18 cm. genişliğindeki ikinci bordür, üç
kenarda mihrabı sarar. Her iki bordürde tamamen alçıdan yapılmış ve dış
bordürlerden ikincisi, birbirine geçmiş iki sıra rumi ve kıvrık dallarla
süslenmiştir. Daha içerde ince çubuklar halinde kesilerek mozaik çini çini
tekniğinde işlenmiş 25cm. genişlikteki mavi renkli çinilerden geometrik
geçmeli üçüncü bordur bulunur. Mavi çubukların meydana getirdiği esas
motiflerin ortalarında beşgen şekilde kesilmiş lacivert çiniler konmuştur.
Üçüncü bordürü takiben içeri doğru daha da daralmış olan olan dördüncü
bordür alçıdan yapılmış olup bitki motiflerinin süslediği zemin içinde,
kitabeler yazılmıştır. Beşinci bordür gene mavi renkli çinilerden geçmeler
halinde işlenmiştir.Dikdörtgen olan mihrap nişinin içi ve üzeri mozaik
tekniğinde çinilerle kaplanmıştır. Mihrap nişinin üzeri mukarnaslıdır. Nişin
iki köşesinde ajurlu olarak alçıdan yapılmış iki sütunçe bulunmaktadır ki,
sütunçelerin üzerinde saksı şeklinde çan başlıklar bulunur. Çan
başlıklarında üzerinde nişin üç kenarını lacivert ve mavi çinilerden bir
kitabe şeridi dolaşmaktadır. Mihrap nişinin köşe dolguları beşinci bordüre
kadar büyük bir pano meydana getirmekte ve nişin bittiği kısımda başka bir
bordür tarafından kesilerek üstte dikdörtgen bir pano teşkil etmektedir.
Kıvrık dal ve yaprakların doldurduğu niş köşe dolgularının üzerindeki
dikdörtgen panonun zemini alçı içine gömülmüş lacivert çinilerden altıgenler
ve yıldız şeklinde alçı motiflerle süslüdür. Orta zeminden önce tatlı önce
tatlı bir meyille kabarık ve hafif bombe kabara şeklinde pano yer almaktadır.
Kenarları gene mozaik tekniğinde çinilerden zikzaklı, bombeli kısmıda yaprak
ve kıvrık dallarla ajurlu kabartma olarak işlenmiş olan kabara, mihrabın
güzelliğini bir kat daha artırmaktadır.
Bütün iç mimarisi ve muhteşem mihrabı,
camii’nin ahşap minberi ağaç oymacılığı bakımından Ankara camileri içindeki
en güzel üç minberden bir tanesidir. İç kaledeki Alaaddin Camii minberi ve
Ahi Elvan Camii minberi ile çok yakın benzerliği bulunan Arslanhane Camii
minberinin bir de kitabesi bulunması büyük önem taşımaktadır.
Geometrik geçmeler halinde yapılmış minberde kıvrık dal ve yaprak motifleri
oyularak bütün yüzey süslenmiştir. Yıldız, üçgen, beşgen ve sekizgen
şekillerde yapılmış küçük geçmeler, merdiven altında büyük bir üçgen pano
meydana getirmektedir. Gerek merdiven ve gerek hutbe mahallinin altı iki
sıralı bordürlerle panolara ayrılmaktadır. Minberin en altındaki bir sıra
kemerin iç yüzeyi arabesklerle süslenmiştir.
Giriş kapısı çok küçük ve dilimli
kemerlidir. Köşelerde içleri balık pulu motifleri ile süslü iki sütunçe
bulunmaktadır. Rumi ve palmetlerle süslü kemer köşe dolguları üzerinde, üst
üste iki kitabesi bulunmaktadır ki, burada minberin Ebu Bekir oğlu Mehmet
tarafından 689 H.(1290) da yapılmış olduğu yazılmıştır. Hutbe altında sivri
nal kemerli küçük bir kapı bulunmaktadır ki bu kısım minber altında dolap
olarak kullanılmaktadır.
TransAnatolie Tour
Kültür Gezileri Operatorü
info@transanatolie.com
Tüm yasal haklar Transanatolie Tour’a aittir, seyahat
acenta hakkı saklıdır.
|