|
Yabancı misyoner okulları olarak nitelendirilen bütün bu misyoner eğitim kurumlarında din propagandasının yoğun olarak yapıldığı, kendi dil ve kültürlerinin öğretildiği, ayrıca Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik akımlarının azınlıklar üzerinde uygulanmaya çalışıldığı düşünülürse ne denli etkili görev yaptıkları hesap edilebilir. Osmanlı Devleti bu kurumları kapitülasyonlardan dolayı dış devletlerin müdahaleleri yüzünden denetlenemiyordu. Dolayısıyla anılan kurumlarda bir taraftan İslam ve Türk aleyhtarlığı işleniyor, diğer taraftan da Türkçe yetersiz olarak veriliyordu. Ayrıca devletin bazı bölgelerindeki eğitim ve öğretim kurumlarının yeterli olmaması misyoner okullarına olan ilgiyi arttırıyordu. 1900’de sadece Amerika’ya ait 400’ü aşkın okulda 20.000’e yakın öğrenci öğrenim görürken, aynı yıllarda faaliyet gösteren İdadi ve Sultani sayısı 69 olup 7000’e yakın öğrenci vardı. Aynı yıllarda Osmanlı topraklarındaki misyonerlere ait toplam yabancı okul sayısı 2.000 civarında idi. Bunlara azınlıkların kendi okulları da ilave edilirse bu sayı 10.000’e yaklaşmaktaydı. Son yüzyıllarda batı karşısında sürekli gerileyen Osmanlı Devleti azınlıklar üzerinde hamilik iddia eden batılı büyük devletlerin baskılarına maruz kalmıştı. Başında güçlü idarecilerin bulunmadığı bu dönemde Osmanlı Devleti olumsuz faaliyetlerle zayıflatılmaya çalışılıyordu. 19.yüzyılda patlak veren ve Devletin dağılmasına yol açan ayaklanmalarda, misyonerlik faaliyetleri ile bu faaliyetlerin tabii bir sonucu olarak kurulan çeşitli seviyelerdeki okul ve kolejlerin payı büyük olmuştur. Misyonerler, söz konusu eğitim faaliyetleri ile azınlıklar üzerinde bu şekilde etkili olurlarken, yabancı okullara devam eden Müslüman Türk unsurları da dinlerinden uzaklaştırma, kültürlerinden koparma ve çoğunlukla hayranı insanlar olarak yetiştirmede etkin rol oynamışlardır. 1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile azınlıklara tanınan siyasi ve hukuki hakların genişletilmesinden yararlanan misyonerler faaliyetlerini arttırmışlardı. Çeşitli dini teşkilatlar hem dinini yaymak hem de Osmanlı’daki Hıristiyanları devlete karşı kullanmak için akın akın Türkiye’ye gelerek yüzlerce okul, hastane ve yetimhane açmışlardı. Bu dönemde politika ile iç içe olan hatta politikanın emrinde çalışan misyonerler, ait oldukları ülkelerden gördükleri büyük destekler sayesinde dikkate değer başarılar göstermişlerdi. Faaliyet alanlarını köy kasaba gibi ülkenin en ücra köşelerine kadar götüren misyonerler çalışmalarının sonuçlarını almaya başlamışlardı. Bundan dolayıdır ki, Devletin zayıfladığı dönemlerde azınlıkların ayaklanmaları sonucunda Batılı devletlerin de yardımlarıyla birer bağımsız devlet haline gelmelerinde misyonerlerin bu tür faaliyetlerinin etkisi oldukça büyüktür. Nitekim, 1829’da Yunanistan’ın 1908’de Bulgaristan’ın ve I. Dünya Savaşından sonra da Arap topraklarının Osmanlı’dan kopmasına misyoner faaliyetlerinin küçümsenemeyecek katkıları olmuştur. Daha da önemlisi, Yusuf Akçuraoğlu’nun da vurguladığı gibi, ülkemizdeki okumuş aydınlar arasında ortak bir düşünce ve idealin olmamasında misyonerler tarafından açılmış olan yabancı kolejlerde verilen eğitimin etkisi büyük olmuştur. GirişBu yıl kuruluşunun 700.yılı kutlanan Osmanlı Devleti, tarih sahnesine çıkışından itibaren yaklaşık üç asır içinde dünyanın sayılı büyük devletleri arasına girdi. Ne var ki, bu üçüncü asrın sonlarında -18.yüzyıla gelindiğinde- Avrupa’daki gelişmelerin de tesiriyle güçlü devletler karşısında sürekli gerilemeye başladı. Osmanlı’nın bu geri kalışında pek çok faktörden söz etmek mümkün ise de, yıkılışında rol oynayan etkenlerden birisi hiç şüphe yok ki misyonerlik faaliyetleridir. Bu araştırmada Hıristiyanlığın farklı mezheplerine mensup kişi ve kuruluşların Osmanlı topraklarında yürüttükleri çeşitli faaliyetleri üzerinde durulacaktır.i Hıristiyanlığı dünyaya yaymak için çalışan kişilere ‘misyoner’, bu amaçla yürütülen çalışmalara da ‘misyonerlik’ denilmektedir. Kökeni Latince ‘göndermek’ anlamına gelen ‘mittere’ fiiline dayandırılan ‘mission’ kelimesi Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiştir. Bu kavram ‘özel görev, özel görevli kurul, dini görev ve yetki’ anlamına geldiği gibi aynı zamanda ‘misyonerlerin Hıristiyan olmayan ülkelerde bu dini yaymak için kurdukları teşkilata’[1] verilen bir isim olarak da kullanılmaktadır. Hıristiyanlık inanışına göre Hz. İsa etrafına topladığı havarilerine:“İmdi, siz gidip bütün milletleri şakirt edin, onları Baba ve Oğul ve Ruhülkudüs ismile vaftiz eyleyin, size emrettiğim herşeyi tutmalarını onlara öğretin; ve işte ben bütün günler dünyanın sonuna kadar sizinle beraberim” [2] diyerek onları vaaz etmek için görevlendirmiştir. Bundan dolayı ‘Havariler’ ilk misyonerler olarak kabul edilir. Başlangıçta dini gayelerle kişisel gayretler şeklinde başlayan bu faaliyetler zamanla oldukça güçlenir ve özellikle mensubu bulundukları ülkelerin siyasi, sosyal, kültürel, ticari ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda emperyalizmin gelişmesine katkı sağlayan bir teşkilat halini alır. İlk misyonerlerden kabul edilen Aziz Paulus (St.Paul), Hıristiyanlığı yaymak amacıyla Anadolu, Makedonya ve Yunanistan’da kiliseler kurmuş ve onları teşkilatlandırmıştır. Havariler ve yardımcıları sayesinde Hıristiyanlık bütün Roma dünyasına, 10.yüzyıla gelindiğinde ise İsveç, Bohemya ve Danimarka’ya kadar yayıldı. Böylece Alman ve İskandinavların da Hıristiyanlığı benimsemesi ve Roma Katolik Kilisesinin Avrupa’ya hakim olmasıyla Hıristiyanlığın bütün dünyaya yayılması için harekete geçildi. Bu amaçla Papalık tarafından 1662’de Vatikan’da ‘Propaganda Kongregasyonu' adıyla bir ‘Misyonerlik Bakanlığı’ kurulurken Paris’te de giderlerini Papalık Propaganda Dairesi’nin üzerine aldığı “Dış Misyonlar Papaz Okulu” açıldı.[3]. Misyoner faaliyetlerine bakıldığında özünün dini olduğu ve misyonerlerin de genelde din adamlarından oluştuğu görülür. Ancak, bu durum zamanla değişir ve özellikle son yüzyıllarda ruhban olmayan kişilerin de misyoner olarak görev yaptıkları gözlenir. Şöyle ki, din adamlarının yanı sıra çoğu zaman bir doktor, bir öğretmen, bir hemşire, bazan bir barış gönüllüsü, hatta araştırmacı görünümünde bilim adamı olarak görev yapan misyonerlere rastlamak mümkündür.Misyonerlere göre amaca ulaşmak için her yol ve her meslek kullanılabilir. Kendilerini İncilin bir neferi, bir hizmetkarı olarak gören misyonerlerin ana gayesi yeryüzünde güçlü bir Hıristiyan topluluğu meydana getirmektir. Onların ifadesiyle ‘dinsiz’ dünyayı Hıristiyanlaştırmaktır. Bunun için bilmeyenlere İncili öğretmek, Hıristiyan olmayanları bu dine davet etmek veya kendi mezheplerine insan kazandırmak için çalışırlar. Misyonerlerin amaçlarına ulaşmak için en çok kullandıkları araçlar arasında okullar önde gelmektedir. Onlara göre eğitim ve öğretim yoluyla öğrencileri Hıristiyanlaştırmak esas gayedir. Henry H.Jessup isimli misyoner bu konuyu şu sözleriyle açıklamaktadır: “Misyonerliğin başarısı için temel şart okullardır. Haddizatında bu da gaye olmayıp vasıtadır. Şu da bir hakikattir ki misyonerlerin yahut İncilin başka yollarla sokulmaya imkan bulamadığı bir çok yerlere İncil okul vasıtası ile sokulabilmiştir”[4]. Katolik Cezvitlerine göre ise: “İlk misyoner okuldur”[5]. Okullardan başka misyonerlerin kullandıkları bir diğer araç matbaadır. Gittikleri bölgelerde kurdukları matbaalarda başta dini eserler olmak üzere çeşitli konularda pek çok dilde gerekli olan eserleri yayınlarlar. Matbaa ve okulların yanı sıra misyonerlerin kullandığı bir diğer kurum hastanelerdir. Onlara göre, “İnsanın olduğu yerde acılar da vardır. Acıların olduğu yerde doktorluğa ihtiyaç vardır. Doktorluğa ihtiyaç olan yerde de misyonerlik için uygun bir fırsat vardır”[6]. Bu konuda Türk Misyonlarına Yardım Cemiyeti’nin yayınladığı bir kitapta hastanelerin rolü şu şekilde belirtilmiştir:[7]“Tıbbi Misyonlar İncil öğretiminin öncüleridir. Bunlar, başka bir evanjelizm ağacı dikilmesi imkansız olan yerlerde fidan yetiştirebilirler. Doktor, diğer misyonerlerle ne bir münasebeti olan ne de münasebeti isteyen bir çok insanı doğrudan doğruya kabul edebilir. Bir hekim nerede olursa olsun bir dispanser açtığı zaman şifa verici mahareti yüzünden kendisine başvuranlarla kuşatılır. Bu yobaz bir İslam mollası veya bir fakir onun elini öpecek; kör, topal, mefluç insanların, can çekişen ana babaların İsa’ya hazin yakarışlarına andıran bir sesle ona yalvaracaklardır”. Yabancı dil kursları, çok sayıda dispanser ve sağlık ocakları ve yetimhaneler gibi çeşitli yardım kuruluşları da en fazla kullanılan yerler arasındadır. Bu kanallarla bir taraftan karşılaştıkları topluluklara Hıristiyanlığı yayarlarken, diğer taraftan da onları kendi din ve kültürlerinden uzaklaştırmak için çaba sarfediyorlardı. Bu yolla yürütülen çalışmalar sonunda Avrupa, Rusya ve Amerika’ya kadar yayılan misyonerlik faaliyetleri Müslümanlar arasında da başlatılır ve hatta Uzak Doğuya kadar uzanır. 19. yüzyıldan itibaren sömürgeciliğin gelişimine paralel olarak Asya, Afrika, Çin ve Japonya gibi ülkeler de misyonerlik faaliyetlerine maruz kalırlar. Misyonerlik gayesiyle kurulan en eski ve güçlü misyon teşkilatlarının İngilizlere ait olduğu bilinmektedir. Bunlardan 1646’da Londra’da kurulan ‘Hıristiyanlığı Yayma Cemiyeti’ kısa zamanda hızla yayılır ve İngiltere, Almanya, İsviçre, Danimarka, Amerika ile Rusya gibi ülkelerde binden fazla merkezi açılır. Bu sayının 19. yüzyıla gelindiğinde yedi bine ulaştığı görülür[8]. Bu teşkilattan başka aynı maksatla kurulan teşkilatlardan bazıları şunlardır:[9]
Görüldüğü gibi dünyanın Hıristiyanlaştırılması için yoğun bir faaliyet içine giren misyonerler kurdukları dernek ve teşkilatlar sayesinde sistemli ve örgütlü bir şekilde hedeflerini gerçekleştirmeye çalışmışlar ve bunun için yüklü miktarlarda parasal destek sağlamışlardır. Kendisini kiliseye adayan misyonerlerden istenen şey öncelikle gittikleri ülkelerin dilini, dinini ve kültürünü öğrenerek eksik noktaları tespit ettikten sonra ona göre taktik geliştirmeleridir. Bu yüzden bir misyoner en az birkaç dil bilen iyi eğitilmiş bir insandır[10]. Misyoner teşkilatlarında yetişmiş bir İngiliz misyonerinin anlattıklarına göre:“Misyonerler çocuk iken hizmete alınır, yapacakları vazifeye göre ilmen, ahlaken ve fikren yetiştirilirler. Şöyle ki, İngiliz Misyon Cemiyeti her sene bütün Orta mektep talebesinin zekilerinden otuz kırkını seçerek himayesine alır, onları kabiliyetlerine göre üçer beşer ayırarak muhtelif memleketlerde yetiştirir...”[11] Misyonerlerin gittikleri bölgelerde kullandıkları metotlardan biri de mahalli kültürü yok etmektir[12]. Açtıkları okullarda verdikleri eğitimle Hıristiyanlaştıramadıkları kişi ve toplulukları dil, din ve kültürlerinden kopararak, yerine kendi yaşam biçimlerini yerleştirmeye çalışırlar. Bütün bunları yukarıda bahsedilen kurumlar yoluyla ve kitap, gazete, dergi, broşür gibi yayınlar yaparak; İncili tanıtma kursları düzenleyerek; kilise, manastır gibi ibadet yerleri açarak; radyo-televizyon gibi yayın araçlarında programlar yaparak; seminer, konferans gibi toplantılar tertip ederek; turistik yerlerde telkinlerde bulunarak ve çeşitli sportif faaliyetlerde bulunarak yaparlar.i Değişik etnik köken ve dini inanca sahip unsurların bir arada yaşadığı geniş topraklara sahip olan Osmanlı Devleti, misyonerlik faaliyetleri için uygun bir zemine sahipti. Zira, azınlıklara tanınan geniş haklar ve yabancılara verilen kapitülasyonlar misyonerlerin faaliyetlerini kolaylaştıran faktörlerdi. Dünyanın önemli bir bölgesinde yer almasından dolayı Osmanlı toprakları en fazla göz dikilen yerler arasındaydı. Osmanlının tarihi, siyasi, ekonomik ve kültürel zenginliklerinden yararlanmak, dolayısıyla bu toprakları ele geçirmek isteyen Batılı büyük devletler misyonerlik faaliyetlerine büyük destekler vererek onlardan yararlanmaya çalıştılar. 19.yüzyıl ve 20.yüzyılın başları misyonerlik faaliyetlerinin en yoğun ve en parlak dönemidir. Bunun nedeni kapitalizmin emperyalizme dönüşmesi ve misyonerlerin de bu durumdan yararlanmasıdır. İşte bu yüzdendir ki Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerini incelerken olayın dini yönü kadar siyasi, kültürel, ticari ve ekonomik boyutunu da göz önünde bulundurmak gerekmektedir.Osmanlı topraklarına gelen ilk misyonerlerin özellikle İstanbul, İzmir ve Kudüs gibi şehirleri merkez edindikleri dikkati çekmektedir. Buradan hareketle denilebilir ki, Osmanlı Devleti’nde sürdürülen misyonerlik faaliyetlerinin bir amacı da kutsal yerleri bulmaya yöneliktir. Özellikle Kudüs’ü Müslümanların elinden kurtarmak esas gayedir. Nitekim, Hz. İsa’nın bu bölgede yaşamış olması ve Haçlı seferleri sırasında pek çok asker ve komutanın bu topraklarda kalmış olması onların bölgeye olan ilgilerini arttırıyordu. Bu konuda yapılan bir başka değerlendirmeye göre, Avrupa Devletlerinin Haçlı Savaşları esnasında Müslümanlar karşısında yenilmeleri, onların Müslümanlara karşı misyonerlik faaliyetlerine ağırlık vermelerine sebep teşkil etmiştir..[13] Kısacası, dinlerini ve mezheplerini yaymaya ve kutsal yerleri bulmaya yönelik olarak başlayan misyonerlik faaliyetleri, Osmanlı Devleti’nin gerilemesine paralel olarak 19.yüzyıldan itibaren sömürgeci Batılı büyük devletlerin emperyalist politikalarına hizmet eder hale gelmiştir. Bu yönü ile Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren misyonerler, Batılı ülkelerin Osmanlı ile olan ‘Şark Meselesi'ni (Eastern Question) [14] halletmelerinde araç olarak kullanıldılar. Esasını Osmanlı’yı yıkarak mirasını paylaşmak oluşturan ‘Şark Meselesi’nde Batılıların takip ettikleri politikalardan birisi içerdeki Hıristiyan azınlıkları Devlet’ten koparmaktı. Bunun için en fazla misyonerlik faaliyetlerinden yararlanıldı. 19.yüzyıla gelindiğinde sömürgeciliğin de gelişmesiyle Osmanlı toprakları Batılı ülkelerin menfaat mücadelelerine sahne oldu. Bu dönemde Anadolu, Boğazlar, Ortadoğu, Petrol Bölgesi, Akdeniz çevresi ve Makedonya gibi dünyanın jeopolitik ve jeostratejik bakımdan önemli bölgelerine sahip olan Osmanlı Devleti, batılı devletlerin göz diktikleri bir alandı. Bundan dolayı bölge daha çok İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya arasında görülen mücadelelere sahne oluyordu. Bölgedeki nüfuzunu arttırmak isteyen ülkeler misyonerlik faaliyetleri ile kendilerine yandaş gruplar oluşturmak istiyorlardı. Değişik tarihlerde Osmanlı ülkesine gelen misyonerler yaptıkları çalışmalar sonrasında Müslüman ve Yahudiler arasında fazla etkili olamadıklarını anlayınca bütün mesailerini ülkedeki Hıristiyan azınlıklar üzerinde yoğunlaştırdılar. Onları bir yandan kendi mezheplerine kazandırmaya çalışırlarken diğer yandan da verdikleri eğitimle millî duygularını uyandırarak Osmanlı’dan koparmak için uğraştılar. Başlangıçta Rum ve Ermeni ve Yahudiler üzerinde oynanan oyunlar daha sonra Bulgar, Arap, Kürt ve Nasturi gibi diğer unsurlara yönelik olarak devam etti.iOsmanlı topraklarına gelen ilk misyonerler Katoliklerdir. Fransız olan bu misyonerler hem Hıristiyanlığı yaymak hem de İstanbul’daki azınlıkların eğitimi ile ilgilenmek üzere 16.yüzyılın sonlarına doğru bölgeye geldiler. Osmanlı Devleti ile Fransa arasındaki iyi ilişkilerden yararlanan Katolik misyonerlerinin bir gayesi de Roma ve Bizans kiliselerini birleştirmekti. Cezvitlerle başlayan eğitim ve öğretim faaliyetleri sonunda, 1583’te İstanbul’da St.Benoit isimli Fransız okulu açıldı.[15] Cezvitlerden başka Katolikliğin diğer tarikatları olan Fransisken, Dominiken, Kapuçin ve Frerler rahip ve rahibeleri de Osmanlı ülkesine gelmeye başladılar ve çoğu kendi isimleriyle anılan St.Joseph, St.Michel, St.Louis ve Notre Dame de Sion gibi okullarını açtılar...Cezvit ve Fransiskenlerin en yoğun olarak faaliyet gösterdikleri yerler İstanbul, İzmir, Halep, Suriye, Filistin, Mısır, Irak, Kıbrıs ve Orta Yunanistan’dı. Papalık’ın desteğini alan ve kapitülasyonlardan yararlanan misyonerlerin faaliyetleri ile 17. yüzyıldan itibaren ülkedeki Katolik propagandası gittikçe artmaya başladı.[16] Salname ve Misyon Raporları’ndan yapılan derlemelere göre Birinci Dünya Savaşı öncesinde Fransız Katoliklerinin Asya Türkiye’sinde açtıkları okullarının sayıları şöyledir: [17]Cezvit okullarının Asya Türkiye’sindeki Dağılımı şöyledir: [18]
Tabloda da görüldüğü gibi Cezvitlerin ülkenin değişik bölgelerinde yaygın olarak yaklaşık 6565 öğrencinin öğrenim gördüğü 37 okulu vardı. Bu okullarda çoğunluğu Cezvit papazları olan görevli yabancı öğretmen sayısı ise 125 civarındaydı. Fransiskenlerin Asya Türkiye’sindeki okullarının dağılımı şöyledir:
Fransiskenlerin ağırlıklı olarak Suriye ve Filistin bölgesinde 1069 öğrencinin okuduğu 16 okulu vardı. Ayrıca Samsun (1), Trabzon (1), Harput (2), Malatya (1), Diyarbakır (1) ve Mardin (1) illerinde toplam 670 öğrencinin okuduğu 7 hemşire okulları vardı[19]. Kapuçin Okullarının Asya Türkiye’sindeki okullarının dağılımı ise aşağıdaki gibidir:
Kapuçinlerin ise 635 öğrencinin öğrenim gördüğü 13 okulu vardı. Özellikle Yukarı Mezopotamya’da çalışan Dominikenlerin ise Musul ve Kerkük’te yedi ila on rahip, on iki rahibe ve beş yüz civarında öğrencileri vardı. Freres de la Doctrine Chretienne adlı dini teşkilatın çalışma alanları Trabzon, Erzurum, İzmir ve İstanbul’du. Trabzon’daki okulunda 200 öğrenci, Erzurum’daki okulda büyük çoğunluğu Katolik Ermenilerden oluşan 160’ı erkek, 90’ı kız olan 250 öğrenci öğrenim görüyordu. İzmir’deki beş okulda ise 763 öğrenci vardı. Bu teşkilatın en önemli ve etkili okulu İstanbul Kadıköy’deki ‘Le College Saint-Joseph des Freres’( Saint Joseph)’dir. [20]Bunların dışındaki Fransız dini teşkilatları ve okullarının başlıcaları şunlardır: İzmir, Suriye ve Filistin’de faaliyet gösteren Les Peres Lazaristes, Peres des Missions Africaines de Lyon, Freres de la Mission Algerienne, Patriarcat Catholique Latin du Jerusalem, Petits Freres de Marie, Ecole on Institut Saint Pierre de Pere Ratisbonne, Trappistes, Carmelittes, Charisses, Dames de Nazareth, Soeurs de la Presentation, Soeurs du Rosaire, çalışma alanları Adana, Halep ve Sayda olan Soeurs Saint-Joseph de l’Apparition, Trabzon, İzmir, İstanbul, Suriye ve Filistin’de okulları olan Soeurs Saint Vincent de Paul ou de la Charite. [21] 1914’lere gelindiğinde ülkedeki Fransız okullarının sayısı yaklaşık olarak 500 civarındaydı ve bu okullarda 59 414 öğrenci öğrenim görüyordu[22]. Katolik misyonerlerinin açtıkları okullarının yanı sıra ülkenin her yanına dağılmış olarak kurdukları hastane ve yetimhaneleri de vardı. Başlıca Fransız sağlık kuruluşları şunlardı:[23]İstanbul Fransız Hastanesi, İzmir’de Saint Antoine Katolik hastanesi, Yafa’da Saint Louis Hastanesi, Kudüs’te Soeurs Saint Joseph Hastanesi, Beyrut’ta Fransız Hastanesi, Şam’da Soeurs Saint Vincent Hastanesi, Bursa’da Les Soeur Saint-Vincent de Paul Hastanesi, ayrıca İzmir’de dispanser, altı eczane ve bir kreş;Bursa Tripoli, Kudüs’te çok sayıda sağlık ocakları; Yafa, Rammallah, Betlehem, Nazaret, Fenerburnu, İzmit, musul ve Cizre’de birer dispanserleri vardı. Fransız yetimhanelerinin dağılımı ise şöyledir: Soeur Saint-Vincent de Paul yetimhaneleri: Yaklaşık bin civarında yetimin barındığı yerler Beyrut, Kudüs, Tripoli, İzmir ve Suriye’nin değişik bölgelerinde açılmıştı. Hayfa ve Nazaret’te 210 yetime bakan Dame de Nazareth yetimhaneleri; 430 civarında çocuğun barındığı Kudüs’teki Dame de Sion yetimhaneleri; yine yaklaşık 500-600 çocuğun kaldığı Beyrut, Sayda, Nazaret, Yafa ve Kudüs’te bulunan Soeur Saint Joseph de l’Apparition yetimhaneleridir.[24] İstanbul ve İzmir gibi merkezlerde yayınlanan çok sayıda Fransızca dergi ve gazete ile çalışmalarını destekleyen misyonerlerin kültürel etkinlikleri de dikkate değer hususlardandır.Kısacası özellikle Suriye ve Lübnan üzerindeki çalışmaları ile Fransa’nın bölgeye yönelik emperyalist gayelerine hizmet eden Katolik misyonerleri çok sayıda açtıkları okulları, hastaneleri, yetimhaneleri ve çıkardıkları yayınları ile Fransız Katolikleri hem kendi mezheplerini yayıyorlar hem de ülkelerinin menfaatlerine uygun kesimlerin kazanılmasını sağlıyorlardı. Bu yolla faaliyet gösterdikleri Osmanlı toprakları üzerinde etkileri oldukça fazlaydı. Fransızlar gibi İtalyanlar misyonerleri de çoğunluğu İstanbul’da olmak üzere Hatay, Beyrut, Selanik, Bingazi, Derne, Humus ve Trablusgarp gibi ülkenin değişik bölgelerinde okullarını açmışlardı. Daha çok İtalyan Cezvitleri ile yine İtalyan soyundan gelen Ivrea Rahibeleri tarafından açılan ilk ve ortaöğretim seviyesindeki okullarında verilen eğitimin amacı, İtalyanca’yı öğretmek ve kendi kültürlerinde nesiller yetiştirmekti.[25]19.yüzyıldan itibaren Osmanlı topraklarına gelen Alman misyonerleri ise daha çok kültürel etkinlik kurmaya çalıştılar. Kültür propagandası uzmanları olarak anılan Almanlar Yakındoğu’daki Alman çıkarlarının ve ekonomik kuruluşlarının ihtiyacı olan kadroların yetiştirilmesi maksadıyla Başta İstanbul olmak üzere İzmir, Beyrut, Selanik bölgelerinde ilk ve ortaokul seviyesinde okullar açtılar[26]. Elazığ bölgesinde de faaliyette bulunan Alman misyonerleri burada Ermeniler için bir ortaokul açtılar[27] James Barton isimli bir misyonerin 1919 tarihli raporuna göre, Kurtuluş Savaşı öncesinde Türkiye’deki Alman misyonerlerinin sayısı 79 eğitim elemanı ve 791 rahip olmak üzere 890’dır. Ayrıca 7 çocuk yuvası, 17 ilkokul ve 1 ortaokul ile iki hastane ve 1 dispanserleri vardı[28] Dünya Savaşı öncesi Almanların 1868’de İstanbul’da açtıkları Alman Lisesi’nden başka İzmir’de iş okulu niteliğinde bir enstitüleri ve yetimhaneleri ile Beyrut’ta yedi, Kudüs’te ise dört okulları vardı. Diğer ülke misyonerleri kadar etkili olmasalar da Almanya’nın bölgedeki nüfuzunu arttırmak için çalışan dini teşkilatlarından bazıları şunlardı. İzmir, Beyrut ve Hayfa’da merkezleri olan Communaute evangelique; Kudüs’te çalışan Deutscher Palastina Verein, Warte des Tempels isimli Kotalik teşkilatıdır[29] Osmanlı topraklarında açılan Katolik okulları arasında Avusturya okulları da zikre değerdir. Bu kurumlar İstanbul’un Galata semtinde toplanmış Sankt Georges (St.Georg) okulları olarak bilinir.[30] Bu okullar Lazarist Kardeşler (Lazarist Brothers) ile Yardımsever Kardeşler (Sisters of Charity) tarafından yönetiliyorlardı.[31]Katolik misyonerlerinden başka Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren diğer Hıristiyan mezhebine mensup kişiler Protestanlardı. Bu misyonerlerin Osmanlı topraklarındaki çalışmaları 1840’lardan itibaren hız kazanır. Tanzimat Döneminde yayınlanan 1856 tarihli Islahat Fermanı’nın getirdiği vicdan hürriyeti prensibi ile tanınan mezhep değiştirebilme serbestliğinden en fazla yararlananlar Protestan misyonerleri oldu. Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına paralel olarak yürütülen planlı çalışmalar sonunda dış devletlerin Osmanlı içindeki Hıristiyanlar üzerindeki etkilerini arttırmaya yönelik çalışmaları bilinen bir gerçektir. Yürütülen çalışmalar sonucunda Fransa ile Avusturya Katoliklerin, Rusya ise Ortodoksların hamisi olarak ortaya çıktı. Bu üç devlet 1840’dan sonra Lübnan ve Suriye’deki Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında meydana gelen olaylardan yararlanarak Katolik ve Ortodoksları himaye etme bahanesiyle müdahalede bulunarak nüfuzlarını kuvvetlendirmeye başladılar. İngiltere de kendi nüfuz alanını oluşturmak için Protestan topluluğu meydana getirecek faaliyetlerde bulundu. Bu konudaki ilk girişimi 1842’de Kudüs’te bir Protestan Kilisesinin açılmasıyla başladı. Bu kiliseye İngiltere, Almanya ve Amerika’dan Protestan misyonerleri gönderildi. Bölgedeki İngiliz konsoloslarının[32] da destekleri sayesinde misyonerler başka din ve mezhepteki unsurları Protestanlaştırmaya çalıştılar. Osmanlı topraklarına ayak basan ilk Protestan misyonerin 1815’te Mısır’a gönderilen ‘The Church of Missionary Society’ [33] adlı bir İngiliz örgütüne bağlı bir papaz olduğu görülür[34]. 19.yüzyıldan itibaren daha çok Mezopotamya ve Ege bölgesine gelerek okullarını açan İngiliz misyonerleri ayrıca İstanbul, Antakya, Harput, Ankara, İzmir, Erzurum, Bursa ve Antep gibi şehirlerde de faaliyette bulundular[35]. World’s Missions’un 1914 tarihli istatistiklerine göre Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan İngiliz Misyoner Cemiyetlerinin (British Missionary Societies) 12800 öğrencinin okuduğu 178 okulu vardı[36]. 1919 tarihli bir rapora göre ise Milli Mücadele öncesi Anadolu topraklarındaki İngiliz misyoner sayısı 23, İlkokul 7, Ortaokul 5 adetti. 86 çocuğun bulunduğu bir de çocuk yuvası vardı. 7401’i ilkokullarda, 134’ü ise ortaokullarda olmak üzere toplam 2190 öğrenci bu okullarda öğrenim görüyordu.[37] Kendilerine yandaş Protestan topluluğu oluşturmak için Osmanlı topraklarında faaliyette bulunan İngiliz misyonerleri Asyalı Hıristiyanlar olarak nitelendirilen Nasturilere yönelik olarak çalışmalarda bulunurlar. İlk kez 1842’de başlattıkları bu faaliyetler için bir İngiliz Din adamı olan Dr. Badger, Kanterbury Başpiskoposu tarafından görevlendirilir ve İngiliz Kilisesi ile Nasturilerin Patriği arasında dostluklar kurulur. İngiliz Misyonunun esas amacı diğerleri gibi eğitime ağırlık vermekti. Bu amaçla 1886’da Nasturiler için bir erkek ve bir kız okulu ile matbaa kurdular. Daha çok Urumia ve Güneydoğu Anadolu’da faaliyette bulunan İngiliz misyonları 20.yüzyılın başlarında Van civarında da okullar açarak çalışmalarda bulundular[38]. Bölgedeki Dürziler üzerinde de etkinlik kurmaya çalışan İngilizler Ortadoğu’daki güçlerini sağlamlaştırmaya çalıştılar. Daha önce de belirtildiği gibi İngiliz misyoner faaliyetlerinin temelinde dini ve mezhebi gerçekler olduğu kadar Fransa ve Rusya gibi ülkelere karşı Osmanlı topraklarında bir Protestan kesimin oluşmasını sağlamak amacı da yatıyordu.Türkiye’de yaygın olarak faaliyette bulunan diğer İngiliz dini örgütlerinden bazıları şunlardır:[39] Suriye’de örgütlenen The British-Syrian Mission, The Babtist Missionary Society, The Christian Alliance, The Friends of Foreign Mission, The British and Bible Society. İngiliz hayır kurumlarından hastanelerin dağılımı ise şöyleydi.İzmir’de British Sea Man’s Hospital, Yafa ve civarında Church Missionary Society’nin dispanserleri, Amman’da British Syrian Mission’un küçük bir hastanesi, Kudüs’te iki hastane. Kısacası okulları, dini kurumları, matbaa ve hastanelerinde görev yapan çok sayıda eğitimcisi ve doktoru ile faaliyette bulunan İngiliz misyonerleri bu çalışmalarının sonucunda bölgedeki etkinliğini ortaya koydu. İngiliz Protestan misyonerleri daha çok Ortadoğu’ya yönelik olarak çalışırlarken, Amerikalı misyonerler Anadolu’ya ağırlık verdiler. Burada etkili olan en güçlü Amerikan misyoner örgütü ise 1810’da Boston’da kurulan ‘American Board of Commissioners For Foreign Missions’ du. Kısaca ‘American Board’ olarak anılan bu örgütün ilk misyonerleri Pleny Fisk ve Levi Parsons 1820 yılının Ocak ayında İzmir’e gelerek ilk misyonu burada kurdular.[40] Bunu İstanbul (1831), Trabzon (1835), Erzurum (1839), Antep (1847), Sivas (1851), Adana (1852), Merzifon (1852), Diyarbakır (1853), Kayseri (Talas 1854) ve Harput (1855)’ta açılan misyonlar takip etti.[41] American Board’dan başka Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren diğer Amerikan misyoner örgütleri arasında 1868’de kurulan ‘Woman’s Board of Missions’ (WBM) ve ‘Woman’s Board of Missions of The İnterior’ (WBMI) isimli kadın misyoner dernekleri ile ‘American Bible Society’, ‘The Near East Relief’ teşkilatları ve Young Men’s Christian Association’(YMCA), ‘Young Women’s Christian Association’ (YWCA) cemiyetleri vardı.[42]1880’li yıllara kadar İngiliz hariciyesi himayesinde çalışan Amerikalı misyonerlerden istenen şey, öncelikle gittikleri yerlerde halkın arasına karışarak bilgi sahibi olmaktı. Özellikle halkın dini durumunu tespit etmek, din adamları hakkında (sayıları, bilgi düzeyleri, eğitim durumları vs.) bilgi edinmek, ülkedeki eğitim ve öğretim durumunu tespit etmek ve halkın moral durumunu öğrenmekti. Bunlar yapıldıktan sonra ne tür bir çalışmada bulunulacağı belirlenecekti. Onlardan istenen bir diğer şey ise “... Bu mukaddes ve vaadedilmiş toprakların silahsız bir haçlı seferiyle geri alınması”[43] nı sağlamak için gerekli olan herşeyin yapılmasıydı. Bu amaçla işe koyulan misyonerler kurdukları “misyon”lar yanında ilk, orta ve yüksek seviyelerde açtıkları okullar ile matbaa, hastane ve yardım kurumlarıyla çok yönlü bir Protestanlaştırma faaliyetlerine giriştiler. Önceleri İstanbul ve İzmir gibi kıyı şehirlerinde faaliyet gösteren misyonerler, daha sonra aynı gayelerle iç bölgelere doğru yayıldılar. İlk gelenlerin ve sonrakilerin nihai hedefi Kudüs’e giderek bu mübarek topraklardaki bütün dinsizleri, Müslümanları, Musevileri ve Protestanlar dışındaki Hıristiyanları doğru yola davet etmekti.19.yüzyılın ikinci yarısından itibaren hız kazanan misyonerler faaliyetleri sonucunda okullarının sayısında önemli artışlar görüldü. Daha çok Yahudi ve Müslüman olmayan azınlıkların yaşadıkları bölgelerde çalışan Amerikalı misyonerler gayelerine ulaşabilmek için Osmanlı topraklarını dört misyon bölgesine ayırmışlardı. Bunlar Avrupa, Batı, Doğu ve Merkezi Türkiye Misyon’larıdır. Avrupa Türkiye’si Misyonu Filibe, Selanik ve Manastır’ı içine alıyordu ve Bulgarlar’ın bilinçlendirilmesi için çalışıyordu.Batı Türkiye Misyonu, İstanbul, İzmit, Bursa, Merzifon, Kayseri ve Trabzon yörelerini, Doğu Türkiye Misyonu, Harput, Erzurum, Van, Mardin ve Bitlis’ten başka Rus ve İran sınırına kadar olan bütün Doğu Anadolu’yu içine alıyordu. Merkezi (Orta) Türkiye Misyonu ise, Torosların güneyinden Fırat nehri vadisine kadar olan bölgeyi (Özellikle Maraş ve Antep illerine ağırlık veriliyordu) içine alıyordu. Bu son üç misyonun Ermeniler üzerinde çalıştıkları dikkati çekmiştir.[44]Bu derece örgütlü ve planlı bir faaliyet sonucunda hem mezheplerini yayıyorlar hem de başta Ermeniler olmak üzere Bulgar, Rum vb. azınlıkları etkileyerek onları Osmanlı’dan koparmak ve dolayısıyla ait oldukları ülkelerin emperyalist politikalarını uygulamalarına yardımcı olmak işini de gerçekleştiriyorlardı. En önemli Protestan Kolejleri İstanbul ve Beyrut gibi merkezlerde açılmıştı. Bunlardan 1863 yılında Cyrus Hamlin isimli bir misyoner tarafından İstanbul’da açılan Robert Kolej’in Bulgaristan’ın bağımsızlığını sağlayacak kadroların yetişmesinde önemli rol oynadığı bilinmektedir. Nitekim, kurucuları, yöneticileri ve çoğu öğretim elemanı misyonerlerden meydana gelen bu Kolej’in 1863-1903 tarihleri arasındaki mezunlarının çoğunu Bulgar öğrenciler oluşturuyordu. Yine, Kolej’in ilk Bulgar mezunlarından beşinin Bulgaristan’da başbakanlık görevinde bulunduğu ve Birinci Dünya Savaşı önce Bulgar kabinelerinden her birinde en az bir Robert Kolej mezununun yer aldığı görülüyordu.[45]Yüklü bir program uygulayan Kolej’de Almanca, İngilizce ve Fransızca gibi Batı dilleri yanında başta Bulgarca ve Ermenice olmak üzere on beşe yakın değişik dilin öğretilmesi Kolej’in çok yönlü amaçlarını ortaya koyması açısından önemli bir husustur.Bulgarlar için çalışan Avrupa Türkiye’si Misyonu’da 1899’da on misyoner, on iki Amerikalı misyoner yardımcı ve 81 yerli yardımcı görev yapıyordu. Bölgedeki Protestan Kiliselerinin sayısı ise on beşi bulmuştu. 1870-80’li yıllarda, İstanbul’da misyonerlerin kurduğu matbaada yayınlanan eserlerin yarıya yakınının Bulgarca olması bu konu üzerindeki çalışmaların ciddiyetini ortaya koymaktadır. “American Board”dan başka Bulgarları Protestanlaştırmak için çalışan bir diğer Amerikan Misyoner örgütü olan “Methodist Episcopol Mission”da 1858’de Bulgaristan’da birer “Misyon” merkezini kurmuştur.Amerikan misyonerlerinin İstanbul’da kurduğu Robert Kolej’in Bulgarlar için üstlendiği görevi, Beyrut’ta açılan Protestan Koleji de oradaki Arapları bilinçlendirip, Osmanlı’ya karşı kışkırtma olarak yerine getirdiği ifade edilir. Bu iki Kolej’den başka Anadolu’da açıdan pekçok Amerikan misyoner kolejleri, aynı şekilde daha çok Ermenilere yönelik olarak faaliyet göstermişlerdir. Bunlardan bazıları şunlardır: Anadolu’da ilk Amerikan misyoner merkezi 1852’de Harput’ta kurulmuştur. Aynı yerde 1878’de açılan Osmanlıların “Fırat Koleji” dedikleri “Ermenistan Koleji” (Armenian College) protestan papazı yetiştirmek ve Ermenileri dilleri, tarihleri, edebiyatları, milliyetleri hakkında bilgilendirmek için faaliyete geçti. Aynı dönemde Merzifon’da “Anadolu Koleji” (Anatolia College), İzmir’de Millletlerarası Kolej (İnternational College) ile kızlar için açılan Amerikan Koleji, Antep ve Maraş’ta kızlar ve erkekler için açılan “Merkezi Türkiye Kolej”leri, Tarsus’taki St. Paul Enstitüsü gibi kolejler başlangıçta Hıristiyan azınlıkların çocuklarını eğitmişler, onlara milli duygular kazandırarak bilinçlendirmişler ve sonuçta Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanmalarını sağlamışlardı.[47] İçeride azınlıkları bu şekilde yetiştirerek kışkırtan misyonerler dışarıda da Avrupa ve Amerikan kamuoyunu Türkiye aleyhine çevirmek için kendi tahrikleriyle çıkan ayaklanmaların bastırılmasını “Türkler Hıristiyan ahaliyi kesiyor!” propagandalarıyla etkilemeye çalışarak batı dünyasını Osmanlı Devleti aleyhine tavır almak üzere harekete geçiriyorlardı. İyi yetiştirilmiş Ermeniler ABD’ye götürülüyorlar ve çoğu Amerikan vatandaşlığına geçdikten sonra Osmanlı topraklarına geri dönüyorlar ve özgürlük propagandası yaparak lehlerinde reformlar yapılmasını istiyorlardı. [48].Özetle verdiğimiz bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere “American Board” teşkilatı Osmanlı topraklarındaki misyonerlik faaliyetlerinin çoğunu üstlenmektedir. Bu faaliyetlerin % 30’a yakını anılan kurum tarafından yürütülüyordu. Böylece “American Board” ve diğer teşkilatların bu derece etkin ve yoğun çalışmaları sonucunda misyonerler, 1880’lerden itibaren A.B.D.’ye Ortadoğu’da ekonomik, sosyal ve kültürel bir hayat sahası oluşturmada aracı rol oynamışlardır. Başlangıçta Ermeni ve Bulgarlara yönelik olarak çalışan Protestan misyonerleri daha sonra Rum, Hıristiyan Arap, Nasturi, Süryani, Kürt ve Yahudiler üzerinde de etkili oldular.Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yürüttükleri çalışmalarla bölgedeki Kürt ve Nasturilerin ayaklanmalarında rol oynadılar. Bunda ayrıca 17.yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Fransız ve İtalyan Katoliklerinin de payı büyük olmuştur[49] Batılı ülkelerin Osmanlı Devleti’ndeki misyonerlik faaliyetleri hakkında verilen bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, çalışma alanları, amaçları ve metotları göz önüne alınırsa, Devlet 19.yüzyılda en yoğun ve çok yönlü bir misyoner faaliyetine sahne olmuştur. Ülke adeta bir baştan bir başa misyonerler tarafından açılan okullar ve sağlık kuruluşları ve dini kurumlarla donatılmıştır. Yabancı misyoner okulları olarak nitelendirilen bütün bu misyoner eğitim kurumlarında din propagandasının yoğun olarak yapıldığı, kendi dil ve kültürlerinin öğretildiği, ayrıca Fransız İhtilali sonrasında gelişen milliyetçilik akımlarının azınlıklar üzerinde uygulanmaya çalışıldığı düşünülürse ne denli etkili görev yaptıkları hesap edilebilir.Osmanlı Devleti bu kurumları kapitülasyonlardan dolayı dış devletlerin müdahaleleri yüzünden denetlenemiyordu. Dolayısıyla anılan kurumlarda bir taraftan İslam ve Türk aleyhtarlığı işleniyor, diğer taraftan da Türkçe yetersiz olarak veriliyordu. Ayrıca devletin bazı bölgelerindeki eğitim ve öğretim kurumlarının yeterli olmaması misyoner okullarına olan ilgiyi arttırıyordu. 1900’de sadece Amerika’ya ait 400’ü aşkın okulda 20.000’e yakın öğrenci öğrenim görürken, aynı yıllarda faaliyet gösteren İdadi ve Sultani sayısı 69 olup 7000’e yakın öğrenci vardı. Aynı yıllarda Osmanlı topraklarındaki misyonerlere ait toplam yabancı okul sayısı 2.000 civarında idi. Bunlara azınlıkların kendi okulları da ilave edilirse bu sayı 10.000’e yaklaşmaktaydı. Son yüzyıllarda batı karşısında sürekli gerileyen Osmanlı Devleti azınlıklar üzerinde hamilik iddia eden batılı büyük devletlerin baskılarına maruz kalmıştı. Başında güçlü idarecilerin bulunmadığı bu dönemde Osmanlı Devleti olumsuz faaliyetlerle zayıflatılmaya çalışılıyordu. 19.yüzyılda patlak veren ve Devletin dağılmasına yol açan ayaklanmalarda, misyonerlik faaliyetleri ile bu faaliyetlerin tabii bir sonucu olarak kurulan çeşitli seviyelerdeki okul ve kolejlerin payı büyük olmuştur. Misyonerler, söz konusu eğitim faaliyetleri ile azınlıklar üzerinde bu şekilde etkili olurlarken, yabancı okullara devam eden Müslüman Türk unsurları da dinlerinden uzaklaştırma, kültürlerinden koparma ve çoğunlukla hayranı insanlar olarak yetiştirmede etkin rol oynamışlardır.1839 Tanzimat ve 1856 Islahat Fermanları ile azınlıklara tanınan siyasi ve hukuki hakların genişletilmesinden yararlanan misyonerler faaliyetlerini arttırmışlardı. Çeşitli dini teşkilatlar hem dinini yaymak hem de Osmanlı’daki Hıristiyanları devlete karşı kullanmak için akın akın Türkiye’ye gelerek yüzlerce okul, hastane ve yetimhane açmışlardı. Bu dönemde politika ile iç içe olan hatta politikanın emrinde çalışan misyonerler, ait oldukları ülkelerden gördükleri büyük destekler sayesinde dikkate değer başarılar göstermişlerdi. Faaliyet alanlarını köy kasaba gibi ülkenin en ücra köşelerine kadar götüren misyonerler çalışmalarının sonuçlarını almaya başlamışlardı.Bundan dolayıdır ki, Devletin zayıfladığı dönemlerde azınlıkların ayaklanmaları sonucunda Batılı devletlerin de yardımlarıyla birer bağımsız devlet haline gelmelerinde misyonerlerin bu tür faaliyetlerinin etkisi oldukça büyüktür. Nitekim, 1829’da Yunanistan’ın 1908’de Bulgaristan’ın ve I. Dünya Savaşından sonra da Arap topraklarının Osmanlı’dan kopmasına misyoner faaliyetlerinin küçümsenemeyecek katkıları olmuştur. Daha da önemlisi, Yusuf Akçuraoğlu’nun da vurguladığı gibi[50], ülkemizdeki okumuş aydınlar arasında ortak bir düşünce ve idealin olmamasında misyonerler tarafından açılmış olan yabancı kolejlerde verilen eğitimin etkisi büyük olmuştur. i
Prof. Dr. Ayten Sezer Akgün, Seçil, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni
Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, yıl:1, sayı:1, s.1-13 [1] “Misyon”, “Misyonerlik”, Meydan Larousse, cilt:9, s.843; “Misyoner”, AnaBritannica, cilt:16, s.144. [2] Mattaya Göre, Bab 28, İNCİL, 8.baskı, İstanbul 1979, s.75-76; Benzer ifadeler Markoso göre şöyledir: Hz. İsa “ Ve onlara dedi: Bütün dünyaya gidin, İncili bütün hilkate vazedin”. Bkz İNCİL, Bab 16, s.123. [3] Tarihi gelişim için bkz. Yusuf Uralgiray, İslam Aleminde Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1977, s.6-7; Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1996. [4] Henry Harris Jessup, Fifty Years in Syria, N.y, 1910, s.562,592’den nakleden Mustafa Halidi-Ömer Ferruh, İslam Ülkelerinde Misyonerlik ve Emperyalizm, 3.baskı, İstanbul 1968, s79. [5] Les Jesuites en Syrie, X/97’den nakleden, Halidi-Ferruh, age, s.85. [6] Anna A. Milligan, Facts and Falks In Our Fields Abroad, Philadelphia 1921, s.133’ten nakleden Halidi-Ferruh, age, s.68-69. [7] The Ascending Cross, London 1905’den nakleden Erol Güngör, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurdu, sayı:2, cilt:1, s.34. [8] Kazım Karabekir, “Misyonerlerin Faaliyeti”, Yeni Sabah Gazetesi, 11-12 Kanunusani (Ocak) 1939; E.Kırşehirlioğlu, Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul 1963, s. 25. [9] Osman Cilacı, Hıristiyanlı Propagandası ve Misyonerlik Faaliyetleri, Ankara 1990, s.14-15. [10] Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren misyonerler hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Joseph L. Grabil, Protestant Diplomacy And Near East: Missionary Influence on American Policy, 1810-1927, University of Minnesota 1971; Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okulları, İstanbul 1989. [11] Erol Güngör, “Türkiye’de Yabancı Kültürü II”, Türk Yurdu, sayı:2, cilt:1, Haziran 1959, s.33. [12] Kırşehirlioğlu, age, s.15. [13] Mustafa Halidi-Ömer Ferruh, İslam Ülkelerinde Misyonerlik ve Emperyalizm, Çeviren: Osman Şekerci, İstanbul (?), 3.baskı, s.142-143. [14] ‘Şark Meselesi ‘ kavramı 19. yüzyılın başlarında kullanılmakla beraber kökenleri Türklerin Anadolu’ya geldikleri tarihe kadar götürülür(1071). Söz konusu meseleyi bu tarihlerden itibaren Müslüman-Hıristiyan, Doğu-Batı ve Avrupalı-Türk mücadelesi olarak nitelendirmek mümkündür.17.yüzyılın sonlarına kadar Türklerin Anadolu’ya ve Balkanlara geçmelerine engel olmak şeklinde görülen ‘Şark Meselesi’nin bu birinci aşamasında batılılar başarısız oldular. Nitekim, bu dönemde Türkler Anadolu’yu yurt edinmişler, İstanbul’u fethetmişler ve Balkanlara geçerek Avrupa içlerine kadar ilerlediler. Ancak bu ilerleyiş 17.yüzyılın sonlarında Viyana’da durduruldular (1683). Bundan sonra Türkler batılılar karşısında sürekli toprak kayıpları ile gerilemeye başladılar. O günden bugüne çeşitli politikalarla devam eden ‘Şark Meselesi’nin ikinci aşamasında Batılı Hıristiyan devletler sanayi devrimi sonrası sömürgeciliğin de gelişimiyle Osmanlı’yı zayıflatıp parçalayarak elindeki önemli topraklara sahip olmak istediler. ‘Şark Meselesi’ için bkz .Bayram Kodaman, Şark Meselesi Işığı Altında Sultan Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası, İstanbul 1983, s.162-180; aynı yazar, “Şark Meselesi”,Türk Yurdu, Ekim 1997, cilt:17, s.122, s.22-32. [15] Bu okul Osmanlı topraklarında açılan ilk yabancı okul olarak kabul edilmektedir. Bkz.Nurettin Polvan, Türkiye’de Yabancı Öğretim, cilt:I, İstanbul 1952, s.145. [16] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cilt:3, kısım:2, 2.baskı, Ankara 1977, s.118-119 [17] Katolik misyonerlerine ait okullar hakkındaki sayısal bilgiler için bkz. Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge Oluşu, İstanbul 1970, s.89-92. [18] Okulları çok yaygın olan bu örgütün bir de Beyrut’ta ‘L’universite Saint-Joseph a Beyrouth’ isimli bir üniversiteleri vardı. Çavdar, age, s.91. [19] Çavdar, age, s.92. [20] 1870’de öğretime başlayan bu okulda diğer misyoner okullarından farklı olarak Türkçeye büyük önem verildiği ve alanında değerli pek çok şahsın çalıştığı görülüyordu. Bu özelliklerinden dolayı daha çok üst düzeyde durumu iyi ailelerin rağbet ettiği okulun etkisi oldukça büyüktü. Okulun tarihçesi hakkında bkz. Özel Öğretim Kurumları Arşivi, 420-4 Nolu Okula ait dosya. Ergin, age , cilt:1-2, s.780-782. [21] Tevfik Çavdar, Osmanlıların Yarı-Sömürge Oluşu, İstanbul 1970, s.91. [22] Eliot Grinnel Mears, Modern Turkey, New York 1924, s.130, 135. Aynı tarihlerde sadece İstanbul ve civarında yaklaşık 53 Fransız okulunun olduğu tahmin edilmektedir. İstanbul’daki Katolik okul ve dini teşkilatları için bkz. Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, cilt:1-2, İstanbul 1977, s.769-775. [23] Çavdar, age, s.93. [24] Çavdar, age, s.94. [25] Polvan, age, s.94, 116, 134-135, 141-142, 218-219. [26] İlber Ortaylı, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul 1983, s.63. [27] Frank Andrew Stone, Academies for Anatolia, 1830-1980, University Press of America, 1984, s.172; İshak Sunguroğlu, Harput Yollarında, cilt:2, İstanbul 1959, s.97. [28] Tevfik Çavdar, Milli Mücadele Başlarken Sayılarla Manzara-i Umumiye, İstanbul 1971, s.87. [29] Çavdan, Osmanlıların Yarı Sömürge..., s.96. [30] Polvan, age, s.132, 168, 181; Özel Okullar Rehberi, İstanbul 1964, s.156, 158. [31] National Archives of United States,,”Some of the Current Problems of the Foreign Schools in Turkey”, başlıklı rapor. Microcopy No:1224, Roll No:12, Enclosure No:1, Despatch No: 885, [32] 20.yüzyılın başında Dünya Savaşı öncesi İngiltere’nin Asya Türkiyesindeki temsilcilikleri şunlardı: İstanbul’da Büyükelçilik; Beyrut, Bağdat ve İzmir’de Genel Konsolosluklar; Halep, Ankara, Basra, Şam, Erzurum, Kudüs, Mersin Trabzon ve Tripoli’de Konsoloslukları; Ayvalık, Hayfa, Lazkiye, Midilli, Sayda, Amman, Sisam, Kuşadası, İzmir ve Van’da Konsolos yardımcılıkları. Bkz. Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge ..., s.86. [33] Dünya Savaşı öncesi bu misyoner örgütün 14 rahip ve 25 rahibe ile Yakın Doğu’da, özellikle Mezopotamya bölgesinde çalışıyordu Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge... s.86. [34] Leon Arpee, The Armenian Awakening A History of Armenian Church, 1820-1860, Chicago, The University Press 1909, s. 93’ten nakleden, Kocabaşoğlu, age, s.16. [35] Nahit Dirçer, Yabancı Özel Okullar, s.70; Kırşehirlioğlu, age, s.27,30. [36] Mears, age, s.131. [37] Çavdar, Milli Mücadele Başlarken... s.87-88. [38] National Archives of the United States , M.C.1107/20. Report on the Assyrian Christians by DAVİD MAGİE, August 24,1918 tarihli rapor. [39] Çavdar, Osmanlıların Yarı Sömürge.. s.86-87. [40] Leland James Gordon, American Relations With Turkey, 1830-1930, Philadelphia University of Pensilvania Press 1932, s.221; Anadolu ve Yakın Doğu’ya gönderilen misyonerlere şu sorulara karşılık aramaları istenmiştir: “Yapılabilecek en iyi şey nedir? ve ne vasıtasıyla yapılabilir? Yahudiler, Putperestler, Müslümanlar ve Hıristiyanlar için ne yapılabilir?” Bkz. Ethel W.Putney, A Brief History of American Board Schools in Turkey, İstanbul 1964, s.1. [41] Nasım Sausa, The Capitulatory Regime of Turkey , Baltimore 1933, s.140-142, Kırşehirlioğlu, age, s.74-75; Kocabaşoğlu, age, s.126-127, 146,176; [42] Bu cemiyetlerden YMCA ve YWCA ‘nın İstanbul’da yaptığı işler arasında kamplar, öğrenci kongreleri, spor oyunları, öğrenci yurtları , çocuk yuvaları ve kitap yayıncılığı sayılabilir. Bunlardan YMCA ilk defa olarak 1844’te Londra’da George Willams adlı bir İngiliz’in öncülüğünde kurulmuş ve bütün Avrupa’da, Amerika’da, Hindistan’da, Çin’de, Japonya’da, Kore’de, Avusturalya’da ve Yeni Zellanda , Filistin , Mısır ve Afrika’da şubeleri vardır. Cemiyetin gayesi “ Bedenen , fikren, manen kuvvetli gençler yetiştirmek ve onları gerek kendilerine, gerek diğerlerine yardım etmeğe teşvik etmek” şeklinde açıklanmıştır. Cemiyetin gayesi gayet insani görünmekle beraber başta Sebilürreşed Mecmuası olmak üzere pek çok yayında çok sayıda Müslüman Türk gençlerinin bu yolla Hıristiyanlaştırıldığı ifade edilmektedir. 1913’ten 1939’a kadar İstanbul’da da faaliyet gösteren bu cemiyet , kapatıldığı bu tarihten sonra ‘Amerikan Lisan ve Ticaret Dershanesi’ adıyla yeniden açıldı. Bu cemiyetler hakkında şu eserlere bakılabilir: “Genç Hıristiyanlar Cemiyeti”, Sebilürreşad , Cilt.19, 20,21,24,25. Bu ciltlerin muhtelif sayılarında (293, 298, 493, 495, 498, 604, 611) yayınlanmış yazılar; Kenneth Scott Latourette, “YMCA TÜRKİYE’DE”, Toplumsal Tarih, Kasım 1997, sayı: 47, (Çeviren:Hülya Balcı), s.29-31; Kırşehirlioğlu, age, s.31. [43] Kocabaşoğlu, age, s.30-33. [44] Bilal Şimşir, “Ermeni Propagandasının Amerika Boyutu Üzerine” , Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri”, Ankara 1985, s.92-93;, Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyşoner Faaliyetleri”, Tarihi Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, Ankara, 1992, s.68, 92-93; George E.White, Adventuring With Anatolia College, First Edition 1940, Grinnel, Iowa, s.11. [45] Keith Maurice Greenwood, Robert College: The American Founders, The Johns Hopkins University, Ph D 1965, s.10l-104; Who is Who RC-ACG Alumni Community, RC-ACG Mezunlar Topluluğunda Kim Kimdir?, İstanbul 1985, s.21; Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, yıl:1, sayı:1, s.1-13; Şimşir, agm; Mears, age, s.119. [47] Türkiye’deki Amerikan okulları için bkz. Kocabaşoğlu, age. [48] Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988, yıl:1, sayı:1, s.9-10. 1914 yılına kadar yaklaşık 60 binin üzerinde Ermeni’nin ABD’ye göç ettiği tahmin edilmektedir. Ercüment Kuran, “ABD’de Türk Aleyhtarı Ermeni Propagandası”, Uluslar arası Terörizm ve Gençlik Sempozyumu Bildirileri, Sivas 1985’ten ayrı basım, s.55-56. [49] National Archives of the United States, M.C, 1107/20, Report on the Assyrian Chiristians by David Magie, August 24 1918 tarihli rapor. [50] Yusuf Akçuraoğlu, “Emel (İDEAL)”, TÜRK YURDU, sayı:16, 14 Haziran 1328, s.489-490
|
|
|