Tarihsel benzerlik insanı korkutuyor
Artık bir gerçeği herkes biliyor:
Ekonomik kriz geliyor.
İç piyasada büyük bir daralma var.
İşsiz sayısına 90 bin kişi daha eklendi. Enflasyon eski günlere dönüş
sinyali veriyor. Ve en önemlisi, dünya ekonomisinde büyük dalgalanmalar
yaşanıyor. Küresel kriz, Türkiye gibi cari açığı büyük ülkelerde nelere
yol açar? Cumhuriyet tarihinin en büyük mali krizi kapıda mı? Ben size
dünü yazayım; bugüne benziyor mu siz karar verin.
Dün
TARİH 6 Ekim 1875. Yer: İstanbul. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa,
daha iki gün önce, "Osmanlı Devleti, faizleri yarıya mı indiriyor"
sorusunu yönelten Reuters muhabirine, oruçlu ağzıyla yalan söylemek
zorunda kaldı: "Bunların hepsi dedikodu!"
Bu demeç üzerine başta Londra ve Paris borsası olmak üzere Avrupa
borsaları rahatladı. Oysa, Sadrazam Mahmud Nedim Paşa o demeci
verdiği dakikalarda, Osmanlı tarihinin en önemli iktisadi kararının
alınacağı bir toplantıya katıldı.
Sadrazam Mahmud Nedim Paşa başkanlığındaki bu gizli toplantıya;
Adliye Nazırı Midhat Paşa, Bahriye Nazırı Hasan Rıza Paşa,
Hariciye Nazırı Esat Saffed Paşa, Maarif Nazırı Ahmed Cevdet
Paşa, Maliye Nazırı Yusuf Ziya Paşa, Ticaret Nazırı Mehmed
Kabuli Paşa ve Şeyhülislam Hasan Fehmi Efendi gibi Osmanlı
yönetiminin önemli isimleri katıldı.
Bu herkesten gizli yapılan toplantının gündeminde Osmanlı’nın borçlar
sorunu vardı. Osmanlı, son yıllarda aldığı borcu ancak borçla ödüyordu.
Dış borcu 4 milyon 811 bin Frank idi. Osmanlı Bankası ve Galata
bankerlerine olan borcu ise 190 milyon franktı.
Devlet hazinesi tamtakırdı.
Moratoryum kaçınılmazdı. Yani hazine, dış borçlarını, anapara ve
faizlerini ödeyemeyecek durumdaydı. Mahmud Nedim Paşa’nın
konağında sabaha kadar süren tartışmalardan sonra karar alındı:
Ana borç ve faizinin ancak yarısı ödenecekti. Yarısı için ise beş yıllık
ve yüzde 5 faizli tahvil verilecekti. Paniği önleyebilmek için garanti
olarak tütün, tuz, gümrük vergileri ve mısır gelirinden oluşan bir fon
yaratılacaktı. Gerekirse ağnam (hayvan) vergisi de fonda kullanılacaktı.
"İzahname"yi Maarif Nazırı Ahmed Cevdet Paşa el yazıyla
kaleme aldı. Osmanlı tarihinin en önemli iktisadi kararının dışarıya/borsaya
sızmaması gerekiyordu. Toplantıya katılanlar Kuran’ı Kerim üzerine el
basıp yemin ettiler.
Peki, ne olmustu?
Gelin biraz başa dönelim:
Tanzimat süreciyle birlikte İngiltere ve Fransa ile ticaret anlaşmaları
imzalandı. Osmanlı’nın "devletçi ekonomisi" rafa kalktı. Yabancı
sermayenin önündeki tüm engeller kaldırıldı. İthal gümrükler yüzde
12’den yüzde 3’e düşürüldü. Bu durum Osmanlı ekonomisinde kısmi bir
canlanma yarattı; ihracat ve ithalat arttı. Osmanlı ucuz ithal mallar
cenneti yapıldı!
Ancak...
Yüzyılın ortasında İstanbul ve diğer Osmanlı limanlarında ödeme
güçlükleri yaşandı. Osmanlı, finans ihtiyacını İstanbul’daki
bankerlerden karşılamaya başladı. Fakat zamanla bu banker ve sarrafların
ekonomik gücü, hükümeti ve ekonomiyi finanse edemez duruma geldi.
Aynı dönemde Avrupa’da sanayi devriminin ikinci aşaması, finans
kapitalin doğduğu süreç başladı. Halkın elinde finans-tasarruf fazlası
vardı. Ve halkın parasını değerlendirecek aracı finans kurumları ortaya
çıktı. Avrupalı aracı kurumların koşar adım geldikleri ülkelerin başında
Osmanlı vardı.
Çünkü...
Osmanlı hazinesi kısa vadeli borçlanmaya bile yüzde 22-24 gibi faizler
veriyordu. Zenginleşmeye başlayan Avrupa orta sınıfı, tasarrufları için
kendi ülkelerindeki yüzde 3-4 gibi düşük faiz gelirleri yerine, kuşkusuz
Osmanlı piyasasını tercih etti. Osmanlı káğıtlarının cazibesi o kadar
arttı ki, Osmanlı banker ve sarrafları 1873 yılında resmi olarak
Dersaadet Tahvilat Borsası’nı kurdu.
Borsa oyunlarıyla kolay para kazanma yollarının açılması üzerine yabancı
borsalarda tutunamayan birçok yabancı banker, simsar, kumarbaz, Galata
borsasına akın etti. Müzayede salonu ve kulislerinde, beyaz kolalı
gömlek giymiş birkaç yabancı dil konuşan simsarlar vardı artık. Kolay
yoldan para kazanma hırsına yenik düşen Osmanlı bürokratları,
münevverleri ve esnafı bile borsada oynamaya başladı.
İstanbul’da sırf borsayla ilgili haberler veren gazeteler türedi: "La
Turquie", "Phare du Bosphore", "Moniteur Otoman",
"Revue de Constantinople."
Osmanlı gazetelerinde bile borsayla ilgili sayfalar, envanterler
yayınlanmaya başladı. Borsa haberleri artık birinci sayfalardaydı.
Bu arada...
Osmanlı hiç ödemeyecekmiş gibi hep borçlandı. Sadrazam Mahmud Nedim
Paşa, sürekli "Ekonomi çok iyi" diyordu ve sadrazam basın
tarafından el üstünde tutuluyordu.
Gelen paralarla ne yapildi?
Peki; dışarıdan gelen paralar nereye gitti?
Yeni demiryolları inşaatı başladı; denizaltılar alındı, ordunun
ihtiyaçları giderildi. Ekonomideki yapısal dönüşüm, kültürel değişime de
neden oldu. Yeni bir yaşam tarzı doğdu. Boğazda yalı yaptırmak moda oldu.
Yeni konutlar yaptırıldı sürekli.
"Araba Sevdası" başladı. Avrupalı gibi giyinmek, onlar gibi
konuşmak özenilir hale geldi. Gece hayatı renklendi. Yeni hayat
biçiminin oluşturulmasında, borsaya gelen Avrupalılar başaktör oldu.
Ama...
Bolluk yılları çabuk tükendi. Dış ticaret açığı büyüdü. Sterlinin değeri
çok arttı. İthal mallar pahalandı. Artık alışveriş yapılacak yerli küçük
işletmeler de yoktu; çünkü on binlercesi ithal rekabete dayanamayıp
iflas etmişti. Osmanlı üretmeden tüketmenin cezasını çekiyordu.
Osmanlı Devleti’nin yayınladığı "irade-i seniye" ile borçlarını
erteleme kararı Avrupa’yı sarstı. Bu duruma "mali barbarlık"
adını verdiler. Öyle ya, onlara göre Türkler barbar değil miydi? Krizin
adı da böyle olacaktı!
Diyorlardı ki: "İspanya ve İtalya gibi karşılıklı görüşmelerle
faizleri üçte bir oranında indirebilirdiniz. Oysa siz tahvil sahiplerine
haber bile vermediniz."
Yine de, Times (8 Ekim) ve Economist (9 Ekim), Avrupa
piyasalarındaki paniği giderici haberler yapmaya çalıştı. Çünkü panik,
Avrupa piyasasını da derinden sarsabilirdi.
Ne var ki endişeler giderilemedi. Osmanlı tahvilleri yüzde 40 değer
kaybetti. Birçok Avrupalı küçük işletme battı. Ve Avrupa basını, sorunun
nedenini buldu! Osmanlı maliyesi konusunda köklü bir reform şarttı.
Ayrıca bir de anayasa gerekiyordu.
Sultan Abdülaziz’in tahtan indirilmesi konuşulmaya başlandı. Ama
bunun için kamuoyunun hazırlanması gerekiyordu.
Avrupa hic unutmadi
Düğmeye basıldı.
Fransız L’Economiste Dergisi, 16 Ekimli başyazısında Sultan
Abdülaziz’in saray harcamalarını konu etti. Benzer yayınları Times
gibi diğer yayın organları da sürdürdü. Kuşkusuz, sarayın harcamaları
abartılıydı ama tüm paranın bu tür harcamalara gittiğini yazmanın başka
nedeni vardı: Mason Şehzade Murad padişahlığa hazırlatılıyordu.
İlk eylemi medrese öğrencileri yaptı. Görünür neden; ulemanın emekliliği
için gerekli sürenin 20 yıla çıkarılmasıydı! 5 bin medrese öğrencisi
sokaklara çıktı.
Bu öğrencilerin arkasında İngilizlerin olduğu artık bilinen tarihsel bir
gerçek.
Ruslar Şehzade Murad’ı kaçırma planları yaptı. Sultan
Abdülaziz’i ve Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’yı destekliyorlardı!
Rakipleri İngilizlerdi.
Bir parantez açayım: Osmanlı’da artık o dönemde "yeni tip" devlet
adamlığı makbuldü. Eskiden nüfuzlu paşaların koltuğunun altına girerek
makam sahibi olunurken, Sadrazam Mustafa Reşid Paşa döneminde
yabancı devletlerin himayesine girerek koltuk kapma süreci başlamıştı.
Artık paranın büyük güç olduğu, iktidarı ele geçirmek ya da elde tutmak
için paradan başka hiçbir gücün işe yaramadığı ortaya çıkmıştı!
Bu nedenle...
Mustafa Reşid Paşa İngilizciydi. "Öğrencisi" sadrazamlar;
Fuad Paşa ile Ali Paşa Fransızlara yakındı. 1870 yılında
Alman orduları, Fransızları büyük bir bozguna uğratıp III. Napolyon’u
esir alınca Fransa, Avrupa ve dolayısıyla Osmanlı diplomasisindeki
ayrıcalıklı yerini kaybetti. İşte bu yeri şimdi Rus yanlısı bir sadrazam,
Mahmud Nedim Paşa dolduracaktı.
Ayrıca...
Sadrazamlığa Rusya yanlısı birinin getirilme nedeni, Balkanlar’daki
Ortodoks Sırp ve Bulgar ayaklanmalarıydı. Osmanlı yönetimi, Rus yanlısı
bir sadrazam ile Balkan sorununu gidereceğini sanıyordu.
Ayrıca...
Mahmud Nedim Paşa’nın bir özelliği daha vardı:
Borsadan çok iyi anlıyordu! Para ve borsa işlerinden anlayan ve hatta
bunları ciddiye alan ilk Osmanlı sadrazamı idi.
Mahmud Nedim Paşa’nın her iki konuda da bir "danışmanı"
vardı:
İstanbul’daki Rusya Büyükelçisi Kont Nikola İgnatiyef. Bu
yakınlık sonucu sadrazama "Nedimof" denmeye başlanmıştı.
Ve askeri darbe
Osmanlı’nın moratoryum ilan ederek Avrupa’nın rantlarını ödememesinin
bir büyük faturası da, Balkan sorununda yaşandı. Bulgarların, Sırpların,
Yunanların Türklere yönelik katliamları Avrupa’da kayıtsızlıkla
karşılandı.
Çünkü onlara göre, "tahvillerin kısmen ödemelerinin durdurulması, bir
milletin işleyebileceği her türlü cürümden daha büyük"tü!
Osmanlı sadece dış sorunlarda değil iç piyasada da büyük daralmalar
yaşadı.
Son üç yıldır Anadolu’ya doğru dürüst kar ve yağmur yağmamasının sonucu
büyük kuraklık oldu. Kuraklık kolerayı da beraberinde getirdi. İnsanlar
sokaklarda açlıktan öldü.
Vakanüvis Ahmed Lütfi Efendi, o dönemi şöyle yazdı:
"İstanbul’da parasızlık o kadar, o dereceye varmıştı ki, zenginler ve
fakirler günlük zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamadı. Hazine,
memurlarına bile sekiz ay maaş veremedi."
Sonunda ne olduğunu tahmin etmişsinizdir:
Okul Komutanı Süleyman Paşa, Harbiyeli öğrencileriyle harekete
geçti. İstanbul Komutanı Refik Paşa da Taşkışla ve Gümüşsuyu
barakalarındaki askerleri alarak Dolmabahçe Sarayı’nı kuşattı. Sultan
Abdülaziz, askeri bir darbeyle koltuğundan indirildi.
Tarih 30 Mayıs 1876 idi. Ekonomik kararların alınmasının üzerinden daha
7 ay geçmişti.
Devalüasyon kararı alan düşürülüyor
7 Eylül 1946, Başbakan Recep Peker, devalüasyon oranı
yüzde 53; başbakan düşürüldü.
4 Ağustos 1958, Başbakan Adnan Menderes, devalüasyon yüzde 60;
başbakan düşürüldü.
10 Ağustos 1970, Başbakan Süleyman Demirel, devalüasyon oranı
yüzde 40; düşürüldü.
24 Ocak 1980, Başbakan Süleyman Demirel, devalüasyon oranı yüzde
35; düşürüldü.
5 Nisan 1994, Başbakan Tansu Çiller, devalüasyon oranı yüzde 50;
düşürüldü.
19 Şubat 2001, Başbakan Bülent Ecevit, devalüasyon oranı yüzde
50; düşürüldü.
İlginçtir...
Adnan Menderes’i 27 Mayıs 1960 askeri hareketi;
Süleyman Demirel’i 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri;
Tansu Çiller’i 28 Şubat 1997 "postmodern" askeri hareketi
yıkmıştır.
Yani; bizim tarihimizde ağır ekonomik kararları alan hükümetlerin başına
gelenlerle Sultan Abdülaziz’in başına gelenler benzerdi.
İşte ’irade-i seniye’nin izahnamesi
Teşrini evvelin altısı ile Babıáli tarafından ilan olunan beyanname ile
izahati gerek borsada ve gerek birtakım sermayedarlar ve bankalar
tarafından başka başka manalar ile tefsir olunması ile kamuoyunda bazı
tereddütler belirdiğinden artık her nevi şüpheyi ortadan kaldırmak üzere
Babıálice aşağıdaki açıklamanın beyanı lazım gelmiştir.
Şöyle ki: Evvela iş bu tarihten itibaren Saltanatı Seniye’nin dahili ve
harici borçlarının faizi ile ana parasına mahsuben verilen kısmı beş
sene müddet için yarıya indirilmiştir.
Saniyen bu karar gereğince kuponların ilk yarısı tamamen ve nakit olarak
ve ikinci yarısı senet karşılığı ödenecektir.
Ve iş bu yeni senetlerin yüzde beş hesabı ile faizi, birinci yarımın
taksiti zamanında ayni şekilde ödenecektir.
Salisen gerek adı geçen birinci yarının nakden ve tamamen tediyesine ve
gerek zikrolunan yeni senetlerin havi olduğu yüzde beş faizin ödenmesine
hasrolunan teminat gümrüklerin varidatı umumiyesi ile tütün ve tuz
varidatından ve Mısır vergisinden ve yetmediği takdirde hayvanlar
rüsumundan ibaret olacaktır.
Rabian zikrolunan beş sene hitamında yeni senetlerin yüzde beş faizli
olarak havi olduğu sermaye tesviye olunmazsa dış istikrazlardan vadesi
en evvel gelecek olan istikraza mahsus olan teminat, faiz ve anaparaya
mahsuben verilen kısmı dahil olarak yeni senetlerin tamamı ile ifasına
hasrolunacaktır.
9 Ramazan 1292 ve 28 Eylül 1292
Soner YALÇIN
|