|
Üçüncü Bölüm
- Osmanlı
İmparatorluğu bölünmek üzere
- Ermeni ve
Kürt sorunları nasıl çözümlenebilir?
- Kürt-Ermeni
ilişkileri
- Balkan
Savaşları'ndan sonraki durum
- Kürtlerle
Ermeniler silâhlanmayı sürdürüyorlar
- Osmanlı
hükümeti İngiltere'den yardım diliyor
- Doğu Anadolu
ıslahat projesi
- Bitlis'te
yeni Ermeni-Kürt olayları
- Yeni Rus
kışkırtmaları
- Savaş ilânı
ve Osmanlı seferberliği
Osmanlı İmparatorluğu bölünmek üzere
Van'daki İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'e göre, Kürtler
arasında başgöstermiş bulunan bu serkeşlik, görünürde hazırlanmış
bir plâna değil, Kürtler arasındaki şu inanca dayanıyordu: "Osmanlı
İmparatorluğu parçalanmak üzeredir; hükümetin zayıflığından
yararlanmanın vakti gelmiştir". İran hududundaki Kürtlerin tutumu,
Türkleri, son birkaç aydan beri epeyi kaygılandırıyordu.
Abdurrezzak'ın, Rusya'nın koruyuculuğu altında Kürtlere özerklik
verilmesi görüşünü Kürtler arasında yaymaya çalıştığı uzun bir
süreden beri biliniyordu. 1911 yılında, hudut yörelerindeki Kürtleri
ziyaret eden Abdurrezzak'ın, onları kendi savına kazandığı
söyleniyordu; ama harekete geçilmesi için durum uygun değildi ve bir
özür bulunması gerekiyordu. Ermenilerin devrim konusundaki
çığırtkanlıkları ona bu özürü sağlıyordu.
Abdurrezzak ve ajanları, Osmanlı hükümetinin Ermenilere özerklik
vermek üzere olduğu söylentisini her yanda Kürtler arasında yayıyor;
bu propogandada, Hoy, Urmiye ve öteki yerlerdeki Rus ajanlar ona
yardımcı oluyor; ajanlar, Kürtleri, kendi nefislerini savunmak
amacıyla özerklik sağlamak için mücadele etmeye kışkırtıyorlardı.
Yine İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'e göre, Türkiye veya
güçlü devletler, herhangi bir zamanda Ermenilere özerklik
verilmesini ciddi biçimde düşünürlerse; Rusya, bu gibi bir görüşün
gerçekleşmesini önlemek için elinden geleni yapacaktı; çünkü
Türkiye'yi Rusya'dan ayıracak özerk veya yarı özerk bir Ermeni ili,
Rusya Ermenileri arasında hoşnutsuzluk yaratacak ve Anadolu
doğrultusunda genişlemek niyetinde olan Rusya'yı köstekleyici etkili
bir barikat olacaktı.
Ermeni ve Kürt sorunları nasıl
çözümlenebilir?
Bu sırada, Rusya'nın koruyuculuğu altında bulunan Simko adlı Kürt
önderin, bir Kürt ayaklanması başlatmada Abdurrezzak'la işbirliği
yaptığı anlaşılıyordu. Simko'nun amacı, Türkiye'ye sadık kalan hudut
Kürtlerini, gerekirse zor kullanarak, kendisine katılmaya
inandırmaktı. Bu amacı sağlamak için Türk hududundaki Kürtlere
saldırıyor; bu saldırıları etkisiz bırakmak amacıyla hududa çok
sayıda Türk asker sevkediliyordu. Van'daki İngiliz konsolos
yardımcısı Molyneux-Seel, bu bilgileri 9 Temmuz 1913'te Büyükelçi
Lowther'e gönderirken şu yorumda bulunuyordu: "Kürtler arasında
feodal koşulların sürmesi ve dini şeyhlerin kullandıkları etki,
kötülüğün kaynağını oluşturmaktadır. Türkler, Aşiret Hafif Süvari
Alayları'nı kaldırarak, Kürtleri Bey ve Ağaların elinden
kurtarırlarsa; her Kürt ailesine kendi toprağına ve kaynaklarına
sahip olma olanağı sağlarlarsa; şeyhlerin etkisini kırarak hükümetin
yetkisini geri getirirlerse...; göçebe Kürtleri topraklandırırlarsa;
Kürtleri eğiterek onları güçle, kararlılıkla ve adaletle
yönetirlerse ve bu konularda iyi niyet gösterirlerse; kendi
görüşümce, herhangi bir Ermeni (ve Kürt) sorunu kalmayacaktır".
İstanbul'daki İngiliz maslahatgüzarı Sir Charles Marling, konsolos
yardımcısının bu raporunun bir suretini 25 Temmuz'da Dışişleri
Bakanı Sir Edward Grey'e gönderirken, Kürt Bey ve Ağaların,
Türkiye'nin altı Doğu İli'nde yapılması tasarlanan her türlü
devrimlere sert biçimde karşı çıkmalarını anladığını; bu devrimler
gerçekleşirse, onların kişisel güçlerine öldürücü bir darbe indirmiş
olacağını kaydediyordu. Ermenilere özerklik verilirse, Ermeniler,
Doğu İlleri'nde yönetici öğeler biçimine gelecek ve böylece,
Kürtlerin ulusal varlıkları tehlikeye düşecekti.
Bunlara ek olarak, ve İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'in
de inandığı gibi, hududun ötesindeki Rus ajanlar da, Kürtler
arasında yayılan bu propagandayı destekliyor ve böylece Rusya'nın o
yöredeki etkisinin ancak Kürtler aracılığıyla yayılabileceğini
anlamış olduğunu gösteriyordu. Öte yandan, Molyneux-Seel'e göre,
Rusya'nın kendileri için tüm enerjiyle devrim sahasında çalıştığı
Ermeniler, "Türklerden çok, belki de Ruslardan nefret ediyorlardı".
Maslahatgüzara göre, altı Doğu İli'nde kıvanç ve gönenç getirici
devrimler yapılırsa, Ermenilerin Rusya'ya meyletmelerine bir neden
kalmayacaktı[1].
Kürt-Ermeni ilişkileri
1913 yılı Ağustos ortalarına doğru Kürt-Ermeni anlaşmazlığı
basbayağı çözülmez bir evreye ulaşıyordu. Muş'taki Ermeni piskopos,
Erzurum'daki İngiliz konsolos J.H. Monahan'a 15 Ağustos'ta
gönderdiği yazıda, Kürtlerle Ermeniler arasında toprak
anlaşmazlığının hala sürdüğünü; Sason, Kuyt ve Modeki'deki
Ermenilere Kürt aşiretlerce, sanki köle imişler gibi, zulüm
yapıldığını: Ermenilerin, kendi taraflarından sağladıkları ürünlerin
yarısını ve hayvanları, tereyağı v.s. için Kürtlere vergi vermeye;
Kürt ağalar için çeşitli işler yapmaya, örneğin, onların ekin ve
çayırlarını biçmeye, yaprakları toplamaya, ev inşa etmeye, dağlardan
odun getirmeye, kızlarını evlendirirken ağaların izini alabilmek
için onlara ödüller vermeye zorlandıklarını bildiriyordu[2]. Bu
sızlanmalarda epeyi gerçek payı vardı.
Balkan Savaşları'ndan sonraki durum
Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkan Savaşları'ndan bitkin olarak
çıkması, güçlü devletlere, özellikle Rusya, İngiltere, Fransa,
Almanya, Avusturya-Macaristan, İtalya ve öteki devletlere,
İmparatorluğun iç işlerine daha çok karışmak fırsatını veriyor ve bu
devletleri, Yakın ve Orta Doğu'da siyasal ve ekonomik etkilerini
artırmada birbirleriye yarışmaya sürüklüyordu. Bu devletlerin
kimileri, Osmanlı İmparatorluğu'nu kendi aralarında etki bölgelerine
bölmüş; çeşitli yörelerde bayındırlık ve ham maddeler açısından
ayrıcalık hakları sağlamışlardı. Ayrıca, birbirlerinin "etki
bölgelerine" saygı göstermek amacıyla aralarında ikili anlaşmalar
imzalamışlardı[3].
Böylece, Birinci Dünya Savaşı'nın öngününde, Osmanlı
İmparatorluğu'na genellikle empoze edilen tüm bu anlaşmalar yüzünden,
Anadolu'nun yaklaşık olarak her karış toprağı, çeşitli devletlerin
denetiminde, etki sahalarına bölünmüş bulunuyordu. İngiltere
Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey'in ikiyüzlülükle davranarak, "biz,
ancak, Asya Türkiyesi'nin yıkılmasından ve bölünmesinden kaçınan bir
politikaya katılabiliriz"[4], demesine karşın, güçlü devletlerce
etki bölgelerine ayrılmış bulunan İmparatorluğun kendi varlığı ve
toprak bütünlüğü için neden savaşmak zorunda kaldığı şimdi daha iyi
anlaşılmaktadır.
İngiliz yazar Aubrey Herbert'e bakılacak olursa, Genç Türkler'in
yeniden dinçleşmiş bir Türkiye yaratma atılımlarına karşı, ortadan
kaldırılması oldukça zor güçler vardı. Herbert şöyle der:
"Rakip değil, müşteri istiyen Avrupa, onlara karşı cephe almıştı.
Avrupa'dan, İmparatorluklarındaki ayrıcalık haklarından (kapitülâsyonlardan)
vazgeçmesini dilerken, kendi halklarını özveride bulunmaya
çağırıyorlardı. Yapıcı olmaya başladıkları an, saygınlıklarını
yitirmişlerdi, çünkü Hıristiyanlara eşitlik vermekle Türkleri
gücendirmişler; devrim yapmakla Hıristiyanları, güçlü devletlerin
koruyuculuğundan uzaklaştırarak, onların ulusal ve baskı yaratıcı
tutkularını etkisiz bırakmışlardı".
Herbert, ayrıca, şu yorumda bulunur: "Anadolu'daki Müslümanlarla
Hıristiyanlar, birbirlerini sevmemekle birlikte, iyice anlaşıyor;
aralarında pek kötü olmayan ilişkiler bulunuyordu. Dinler ve soylar
arasındaki her ayrılığı, bilerek veya bilmeyerek, vurgulayan Avrupa
olmuştur". Anadolu halklarının başına gelen felâketten sorumlu
Avrupa'ydı. Amerikalı ve İngiliz misyonerler görünürde siyasetle
uğraşmıyorlardı, ama kendi öğrencilerine, Hıristiyanlığın İslâm'dan
daha üstün, Hıristiyanların Müslümanlardan daha iyi ve daha ulu
insanlar olduklarını öğretiyorlardı. Herbert'e bakılacak olursa,
geçmişte Ermenilere "millet-i sadıka" adı verilmişti; yalnız Türkçe
konuşan ve Hıristiyan âyinlerini Türkçe yapan Karamanlı Grekler (Rumlar),
kendi durumlarından memnun halklardı; ama Osmanlı topraklarına
arsızca göz dikenler için, devrim görmüş bir Türkiye, yitirilmiş bir
Türkiye'ydi[5].
Kürtlerle Ermeniler silâhlanmayı
sürdürüyorlar
Bu sırada, Kürtlerle Ermeniler silâhlanmayı sürdürüyorlardı.
Halep'teki İngiliz konsolos B.A. Fontana'nın İstanbul'daki yeni
İngiliz Büyükelçisi Sir Louis Mallet'e 21 Ekim 1913'te bildirdiğine
göre, Grekler (Rumlar) ve öteki kimi kişiler, "Kürtlerle Ermenilere
satılmak üzere" Türkiye'ye silâh kaçırıyorlardı[6]. Öteyandan,
Van'daki yeni İngiliz konsolos yardımcısı Ian M. Smith ise,
Büyükelçi Mallet'e 10 Ocak 1914'te gönderdiği yazıda, Van'daki
Ermenilerin, ilin nüfusunun 2/5'sini oluşturduklarını; Avrupa'nın
denetimi altına girerlerse, "üstün eğitim ve ticari yetenekleri"
sayesinde, "nüfusun Türk ve Kürt öğelerini tahakkümleri altına
alabilecekleri" konusunda iyimser olduklarını ve buna inandıklarını;
Ermenilerin, Kürtlere oranla, o sırada daha iyi silâhlanmış
olduklarını; kimi Kürt eşkiyalardan çok eziyet çektikleri için ve
var olan güvensizlik yüzünden silâh sağlamayı dilediklerini
bildiriyordu[7].
Türk-İran Hudut Komisyonu'nun üyelerinden, İngiliz komiser Yüzbaşı
A.T. Wilson da, İnglitere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey'e 30
Temmuz 1914'te gönderdiği gizli yazıda, Türkiye ile İran hududundaki
ilçelerde yapılan silâh kaçakcılığına değiniyor, şu bilgiyi
veriyordu: "Kürdistan'da genellikle nüfus yerleşmiştir ve Lüristan'a
oranla daha az silâhlıdır; ama modern tüfekler eksik değildir ve
görünürde çok sayıda mermi de vardır. Serna'da yapılan soruşturmalar
sonunda, Tebriz ve Tahran'dan sürekli olarak tüfek ve mermi,
Musul'dan ise tüfek mermisi ve tabanca ithal edilmektedir"[8].
Osmanlı hükümeti İngiltere'den yardım
diliyor
Bu oldukça tehlikeli durumdan kaygılanan Osmanlı hükümeti, Doğu
Anadolu'da İngiliz yetkililerin yardımlarıyla devrim yapmak için
İngiliz hükümetine başvuruyor; ama Rusya buna karşı çıkıyordu.
Osmanlı hükümetinin İngiltere'ye yaptığı bu başvuru, güçlü devletler
arasında tartışmalara yol açıyor; o devletlerin İstanbul'daki
büyükelçileri, Anadolu'da ıslahat yapılması konusunda, 1913 yılı
yazında, Osmanlı başkentinde görüşmeler yapıyor ve Rusya'nın
hazırlamış olduğu bir ıslahat projesi biraz değiştirilerek, 8 Şubat
1914'te Osmanlı yönetimine zorla kabul ettiriliyordu. İttihat ve
Terakki hükümeti, projeye ilkin karşı çıkıyordu, çünkü onun, Doğu
Anadolu'yu Rus koruyuculuğu altına koyarak Türkiye'nin bölünmesine
yol açacağına inanıyordu; ama Türkleri destekleyen Almanlar da öteki
devletlerle birleşince, projeyi kabulden başka çıkar yol bulamıyordu.
Doğu Anadolu ıslahat projesi
Söz konusu ıslahat projesi, Doğu Türkiye'nin altı iline ve Trabzon'a
geniş ölçüde özerklik veriyor; onları iki yönetim kesimine
ayırıyordu: 1. kesim Erzurum, Trabzon ve Sivas'tan; 2. kesim ise
Van, Bitlis, Harput ve Diyarbakır'dan oluşacaktı. Her kesim, geniş
yetkilere sahip Avrupa'lı bir genel müfettiş tarafından
yönetilecekti. Bu genel müfettişler saptanmış bir sürece Padişah
tarafından atanacak, ama ancak güçlü devletlerin izniyle
görevlerinden alınabileceklerdi. Kürt ve Ermeni militanların fesadı
ve isyan davranışlarının güçlenmeye başladığı bu sırada, Osmanlı
hükümeti, çok üzücü olan ve Kürtleri hiç de memnun etmeyen bu
islahat projesini gönülsüz olarak uygulamaya çalışıyordu[9]. Ancak,
1914 yılı Mart ayında Bitlis'teki Kürtler arasında huzursuzluk
belirtileri görülüyordu.
Cemal Paşa'ya bakılacak olursa, bu sıralarda Rusya, Doğu Anadolu'da
barışın egemen olmasına muhalif bir politika izliyordu. Bu
politikayı etkin yapabilmek için, ilk olarak Doğu Türkiye'de bir
himaye kurması, Avrupa'nın Ermenilere karşı olan sempati duygularını
yeniden kamçılaması, Kürt Beylerle etkili şeyhleri hükümete ve
Ermenilere karşı kışkırtması gerekiyordu. İşte Rus yönetimi,
dikkatle hazırlanan böyle bir plâna dayanarak, Abdurrezzak
Bedirhan'ı destekliyor; ona çok miktarda para sağlıyor ve
Bitlis'teki Rus konsolos aracılığıyla, 1914 yılı Mart ayında Şeyh
Sait Molla Selim'i hükümete karşı ayaklanmaya kışkırtıyordu. İttihat
ve Terakki hükümeti, Rusya'nın Doğu Türkiye'yi işgal etmesi
olasılığından o kadar korkuyordu ki, Şeyh Sait Molla Selim'in
ayaklanmasını bir özür olarak kullanacağını sanıyordu[10].
Bitlis'te yeni Ermeni-Kürt olayları
Bu arada, Osmanlı başkentindeki Alman büyükelçi, 9 Nisan'da
hükümetine gönderdiği yazıda, Bitlis'teki Ermeni başpiskoposunun, 1
Nisan'da İstanbul'a şu telyazısını gönderdiğini bildiriyordu: "Kürtler,
kentin dolayla-rında saldırıya geçtiler; korkunç bir çatışma sürüyor.
Her yanda anarşi var; ölümü bekliyoruz. Lütfen yardım gönderiniz".
Bitlis'teki Amerika'lı misyonerlerin daha sonra bildirdiklerine göre,
Kürtler, kentin dış semtlerini ele geçirmişler; Türkler kaçmışlardı.
Babıali, durumun ciddiliğini benimsemişti. Kürtlerin Rus ajanlarca
ıslahata karşı kışkırtıldıklarına inanılıyordu. Osmanlı hükümeti,
ülkeyi Rusya'ya teslim etmekle suçlanıyordu. 2.000 kişilik Kürt
aşiret güçlerine karşı ancak 400 Türk asker direnmeye çalışıyor; bu
erlerin sayısı, Muş ve Van'dan gelen berkitici güçlerle 1.000'i
buluyordu. Buna karşın, Babıali, duruma egemen olabileceğine
inanıyordu. Bitlis'teki Rus konsolosun, Ermeniler ateşi keserse
Kürtleri yatıştırmayı üstleneceğini açıklamış olduğu bildiriliyordu.
Osmanlı önderlerden Halil ve Talat Beyler, Rusya'nın duruma
karışacağına inanıyorlardı. Alman büyükelçi, bu olaylarda kimi İslâv
komitelerinin kesinlikle parmağı olduğunu; Rus yönetiminin bundan
haberi olmadığını iddia ediyor; Rusya'nın Türkiye'ye karşı
uygulamakta olduğu siyaseti ve Rus büyükelçinin son zamanlarda
vermiş olduğu demeçleri göz önünde tutarak, Rusya'nın, Türkiye'nin
Doğu İlleri'ne karışmak için bir özür aradığına inanmıyor; ama yine
de müdahale tehlikesi olduğuna, çünkü olaylar sürerse, Rusya
hükümetinin gittikçe daha muhalif veya düşmanca davranışlarda
bulunması olasılığına inanıyordu[11].
Birkaç gün sonra yayımlanan ve Bitlis'teki misyonerlerin göndermiş
oldukları telyazısıyla büyük ölçüde doğrulanan resmi bir bildiriye
göre, Kürt âsiler kentten püskürtülüyor; aralarında, önderleri Şeyh
Sait Molla'nın da bulunduğu kimi âsiler Bitlis'teki Rus
konsolosluğuna sığınıyorlardı. İstanbul'daki Rus büyükelçi M. de
Giers, bu haberi alır almaz, İngiliz büyükelçi Sir Louis Mallet'e, "Kürtlerin
Rus konsolosluğuna sığınmalarına izin verilmesinden ötürü gizlice
üzüntüsünü beyan ediyor"; bu davranışın, isyanın Rus ajanlarca
kışkırtılmış olduğu izlenimine yol açacağını; ama Kürt âsileri
teslim edemeyeceğini; Rus konsolosa, onları kaçırmak için talimat
göndereceğini söylüyordu[12].
20 Mayıs'ta, Sadrâzam, Hoy'daki Rus konsolos tarafından kışkırtılan
Kürtlerin yeniden isyan ettiklerini; Rusya'nın koruyuculuğu altında
bulunan Abdurrezzak'ın, geniş kapsamlı bir Kürt akımı örgütlemekte
olduğunu; ama Osmanlı hükümetinin hazırlıklı bulunduğunu ve ordunun,
bu akımı bastırmaya hazır olduğunu İngiliz büyükelçi Mallet'e
bildiriyordu. Mallet, Sadrâzama, Rus büyükelçiyle bu konuda
ivedilikle görüşmesini salık veriyor; Sadrâzam, bu öğüte uyuyor; Rus
büyükelçi, sözü edilen Rus konsolos hakkında soruşturma yapmaya söz
veriyor, ama gerçekte hiçbir davranışta bulunmuyordu[13].
Yeni Rus kıştırmaları
Van'daki İngiliz konsolos yardımcısının, "yerel katların ve İttihat
ve Terakki Cemiyeti'nin sesi" olarak nitelendirdiği Çaldıran
gazetesinin 1914 yılı Temmuz sayısında yayımlanan bir haberine
değiniyordu. Bu habere göre, Hoy'da, Kürt aşiret önderleri, oradaki
Rus konsolos M. Charikoff (veya Chernoff) başkanlığı altında bir
toplantı yapıyor; toplantıda, "Kürtleri kışkırtmak için bildiriler
basılarak dağıtılması; çeteler kurulması ve onlara, son günlerde dış
ülkelerden getirilmiş olan 500 silâhın dağıtılması" kararları
alınıyordu. O sırada Rusların, Türkiye'nin Doğu İlleri'nde Kürtlerle
birçok düzenler çevirmekte olduklarını gösteren yeterli kanıtlar
vardı. İngiliz Büyükelçi Mallet, bu bilgiyi 2 Temmuz'da Dışişleri
Bakanlığı'na iletirken şu yorumda bulunuyordu: "İran'da olağan
olduğu gibi, Rusya hükümetinin Asya ve Dışişleri Bakanlığı
Dairelerinin değişik politika izledikleri veya aynı politikayı
güderken değişik usullere başvurdukları görünümüyle yeniden karşı
karşıya gelmiş olmanız olanaklıdır".
İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nda yetkili Eyre Crowe, 13 Temmuz'da
şu yorumu yapıyordu: "Olağan Rus usulleri. Bu düzenlerden amacın,
Ermenilerin hoşnutsuzluklarını arttırmak; aynı zamanda, Türk
yetkisini azaltmak olduğu sanılır"[14].
Bu Rus düzenleri sürerken, Doğu Anadolu'ya genel müfettiş atanan
Norveç'li Binbaşı Hoff ve Hollandalı M. Westenek, 1914 yılı Mayıs
ayında İstanbul'a ulaşıyor; bu olay Ermeni düşlerinin ve Kürt
korkularının gerçek-leşmek ve Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanmak
üzere olduğunu gösteriyordu. Ancak, Doğu Anadolu'nun devrim
projesinin ardında gizli bulunan Rus tehlikesinden oldukça
kaygılanan Osmanlı hükümeti, genel müfettişlerin yetkilerini
sınırlandırmaya çalışıyor ve Birinci Dünya Savaşı başlar başlamaz,
onların görevlerine son veriyordu[15].
Savaş ilânı ve Osmanlı seferberliği
1 Ağustos 1914'te Birinci Dünya Savaşı başlayınca, Osmanlı yönetimi,
savaşa girmekten kaçınıyor, ama seferberlik ilân ediyordu. Bunun
üzerine kimi Ermeniler ve daha sonra bazı Kürtler, asker
kaydolunmaya karşı çıkıyor[16]; ama Kürtlerin büyük çoğunluğu asker
kaydolunuyordu. İngiliz büyükelçi Sir Louis Mallet'in iddia ettiğine
göre, Diyarbakır ilinde kimi Kürt ve Ermeni köylüler asker kaydına
veya savaş amaçları için maddi yardımda bulunmaya karşı çıkıyorlardı.
Yine Mallet'e bakılacak olursa, "Kürt önderlerin en müfsitleri" İran
toprakları üzerinde bulunuyor ve orada Rus konsolosluk yetkilileri
tarafından "dikkatle güdülüyorlardı". Bu Kürt önderlerin kimileri
Rus yandaşı bir tutum izlenilmesini salık veriyor; bu önderler
arasında Abdurrezzak da bulunuyordu. İran hududu ötesindeki bu Kürt
önderlerin iyice örgütlenmiş ve silâhlanmış yandaşları vardı;
dolayısıyla, Osmanlı İmparatorluğu ülkelerindeki Kürtlerden, askeri
açıdan daha tehlikeli bir durum yaratıyorlardı.
İngiliz büyükelçi, Ruslar Erzurum ve Van illerini işgal ederlerse,
İran topraklarındaki Kürtlerin, kendi seçeneklerini kullanarak,
huduttan Türkiye'ye girmeleri olasılığının var olduğuna; Rus ve İran
hudutlarından uzakta bulunan Kürt aşiretlerin, Rus etkisinden de
uzakta bulunduklarına; Bedirhan ailesinin, "gerçek önderleri" olan
ve etki merkezleri Diyarbakır iline bağlı Cezire'de bulunan
Abdurrezzak'ın kardeşlerinin İngiliz yandaşı olduklarına inanıyordu.
Yine Mallet'e bakılacak olursa, Osmanlı Kürtleri, ilk Rus zaferinden
sonra Türkleri terkedeceklerdi. Sir Louis Mallet, bu konuda Sir
Edward Grey'e 25 Eylül'de gönderdiği yazısını şöyle bitiriyordu:
"Sözü edilen bölgeleri (Doğu Anadolu) işgal eden yabancı bir güç,
Türkler dışında tüm soylar tarafından hoş karşılanacaktır; ancak,
işgal kökleştikten sonra ve yöneticiler çeşitli hizipler arasındaki
toprak anlaşmazlıkları ve öteki sorunları çözümlemeye çalışınca,
güçlükler başlayacaktır. Ancak, toprak anlaşmazlığı, Kürtlerle
Ermeniler arasında sürekli bir sürtüşme nedeni olacaktır. Her iki
halk da Türk yetkisine karşı aynı kini beslediği için birbirlerine
yaklaşma belirtisi olmakla birlikte, her iki soy arasında, şu sırada,
gerçekten içten ilişkiler kurulması için görünürde pek az ümit
vardır"[17].
Dipnotlar
[1] İDA, FO 371/1773/35485: Marling'den Grey'e gizli yazı no. 666,
İstanbul, 25.7.1913.
[2] İDA, FO 371/1773/50840: Yeni İngiliz Büyükelçi, Sir Louis
Mallet'ten Grey'e gizli yazı no. 906, İstanbul, 28.10.1913;
ilişikte, Erzurum'daki İngiliz konsolos J.H. Monahan'ın 29.9.1913'te
gönderdiği yazının ve Muş Ermeni piskoposunun 15.8.1913 tarihi
yazısının suretleri.
[3] Hikmet Bayur: XX. yüzyılda Türklüğün tarih ve acun siyasası
üzerindeki etkileri, Ankara, 1974, s. 66-8.
[4] G.P. Gooch ve Harold Temperley: British documents on the origins
of the war, 1898-1914 (Savaşın nedenleri konusunda İngiliz
belgeleri, 1898-1914), c. x, bölüm 1, s. 481: Grey'den Buchana'na
yazı, 5.7.1913.
[5] Aubrey Herbert: Ben Kendim - Doğu'da yapılan gezinin tutanağı,
Londra, 1914, s. 270-278.
[6] İDA, FO 371/1773/52128: Mallet'ten Grey'e yazı, İstanbul,
12.11.1913; ilişikte, konsolos Fontana'nın 21.10.1913'de Halep'ten
gönderdiği ve taşrada yapmış olduğu geziyi anlatan yazının sureti.
[7] İDA, FO 371/2130/5748: Mallet'ten Grey'e yazı no. 59, İstanbul,
30.1.1914; ilişikte, İngiliz konsolos yardımcısı Teğmen Ian M.
Smith'in 10.1.1914'de Van'dan gönderdiği 1 sayılı raporun sureti.
[8] İDA, FO 371/2079/56170: Yüzbaşı A.T.Wilson'dan Grey'e gizli yazı
no. 17, Üsnü (Ushnu) Kampı, 30.7.1914.
[9] İDA, FO 371/2130/11985: Mallet'ten Grey'e yazı no. 184, Beyoğlu,
14.3.1914; ilişikte, Van'daki İngiliz konsolos yardımcısı Teğmen Ian
M. Smith'in, Haydaranlı Kürt aşireti önderi Hüseyin Paşa'yla yapmış
olduğu görüşmeyi anlatan, 14.2.1914 tarihli yazısının sureti.
[10] Djemal Pasha, a.g.e., s. 271 ve 275-6; ayr. bkz. Celile Celil:
1914 Kürt ayaklanması, fiubat 1991.
[11] İDA, FO 371/2130/15735: P. Lickowsky'nin raporu, 8.4.1914.
[12] İDA, FO 371/2130/15028: Mallet'ten Grey'e gizli yazı no. 222,
İstanbul 5.4.1914.
[13] İDA, FO 371/2130/24366: Mallet'ten Grey'e yazı no. 382,
Beyoğlu, 20.5.1914.
[14] İDA, FO 371/2130/31341: Mallet'ten Grey'e yazı no. 477,
Tarabya, 2.7.1914.
[15] Djemal Pasha, a.g.e., s. 274-6.
[16] İDA, FO 371/2116/51007: Aneurin Williams'dan Grey'e yazı,
Londra, 18.9.1914.
[17] İDA, FO 371/2137/59383: Mallet'ten Grey'e yazı no. 607,
Tarabya, 25.9.1914.
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|
|