|
İkinci Bölüm
- Osmanlı
İmparatorluğu'nun yazgı (kader) yılı: 1912
- Ruslarla
işbirliği yapanlar
- Kürt
militanların aşırılıkları
- Ermeni
Patriğin tehditleri
- Balkan
Savaşları ve Kürt-Ermeni olayları
- Abdurrezzak
Bedirhanzade Rus hizmetinde
- Bölücüler
sahnede
- Rusların
Kürtleri istismarı
- Kürt-Alman
düzenleri
- Kürt -Ermeni
- Süryani çatışmaları
- Doğu
İlleri'nde Ermeni-Kürt olayları sürüyor
Osmanlı İmparatorluğu'nun yazgı (kader) yılı:
1912
1912 yılı girerken, Türkiye'nin Doğu İlleri'ndeki durum daha da
kötüye gidiyordu. Erzurum'daki İngiliz konsolos McGregor, 5 Mart'ta
şu raporu gönderiyordu: "Kürt ilçelerindeki anarşi denetsiz olarak
sürüyor; Kürt aşiretlerin arasına yabancı etkisinin sızdığı her
yanda kesinlikle söyleniyor; yetkililerin uzun süren ilgisiz tutumu,
bu aşiretlerin moralini yeterince bozuyor"[1]. Bu raporu, o sırada
Bitlis'teki İngiliz konsolos yardımcısına vekâlet etmekte olan
Amerikalı misyoner rahip G. Knapp da doğruluyordu. Rahip Knapp,
konsolos McGregor'a 26 fiubat'ta gönderdiği yazıda, Rusya'dan bir
miktar silâh getirilerek Kürtlere dağıtıldığını; bu silâhların
bazılarının Bitlis kentinde dağıtıldığını; Muş yöresindeki sorumlu
kişilerin, Kürt giysisi giyen Rus subayların çevrede dolaştıklarına
inandıklarını bildiriyordu. Bu bilgi, İngiltere Dışişleri
Bakanlığında kaygıyla karşılanıyor; bakanlığın bir sorumlusu, 2
Nisan'da şu yorumda bulunuyordu: "Kürtlerin Rusya'dan silâh ve
yardım aldıkları ve Rus kışkırtıcıların onların arasında eylem
gösterdikleri yolundaki haberleri daha önce de almış bulunuyoruz; bu
haberler, öncekilerine oranla bu denli kesin değildi"[2].
Ruslarla işbirliği yapanlar
Ruslar, aynı zamanda, bazı Kürt önderlerle de düzen çeviriyorlardı.
Musul'daki İngiliz konsolos yardımcısı Henry C. Honey'in 7 Temmuz
1912'de büyükelçi Lowther'e gönderdiği bir rapordan öğrendiğimize
göre, Barzan şeyhi, Rusların, fiemdinli şeyhi aracılığıyla kendisine
sondajda bulunarak, Rusya'nın uyrukluğuna geçerse, onu
koruyuculuklarına alarak kendisine maaş bağlamaya söz verdiklerini,
ama o güne dek Ruslara bir yanıt ver-mediğini, İngiliz konsolos
yadımcısına bildiriyor; kendisine öğüt vermesini diliyordu. Konsolos
yardımcısı Honey, ona, Ruslarla hiçbir ilişki kurmamayı, ama
Türklerle iyi geçinmeye çalışmayı; aynı zamanda, Rusları rahatsız
edecek herhangi bir olaydan kaçınmayı öğütlüyordu.
Anlaşılan, Barzan şeyhi, bu konuda oldukça kaygılı görünüyor ve o
yöredeki birçok kişiler gibi Ruslardan çok korktuğu görünümünü
veriyordu. Şeyhin anlattığına göre, Van'dan Revandız'a kadar tüm
ülke, en küçük bir özürle Ruslardan yana geçmeye hazırdı, çünkü "Türklerden
usanılmıştı". Aynı şeyhin iddiasına göre, "Berasor'da Abdullah Bey,
Heriki'de Pivot Ağa, fiemdinli'de Fettah Bey ve Suçbulak'ta Gazi
Fettah", Ruslarla işbirliği yapıyorlardı.
Konsolos yardımcısı Honey raporunu şöyle bitiriyordu: "Rusya'nın bu
ülkeyi ('Türkiye'yi) işgale kalkışması görünürde asla beklenmiyor;
ama hiç kuşkusuz, İran yoluyla yayılmayı sürdürürken, uçlarda düşman
değil dost bulundurmak kaygısı içindedir. Türkiye, yarı bağımsız tüm
halkları, Kürtler yararına baskıya tabi tutma siyasetini uygulamaya
kalkışırsa, Rusya'ya, bu yörelerdeki etkisini genişletmek fırsatını
vermiş olacaktır"[3]. Böylece, Ruslar, kendi sinsi amaçları yararına
Doğu Anadolu'daki durumu gerginleştirmek için ellerinden geleni
yapıyor; bu eylemlerinde, görünürde çıkar düşkünü birkaç Kürt önder
ve yandaşlarından yardım görüyorlardı.
Kürt militanların aşırılıkları
1912 yılı Eylül ayında, Birinci Balkan Savaşı çıkmadan kısa bir süre
önce, Bakü adlı Rus gazetesi, İstanbul'daki muhabirinden sağladığı
bir haberi yayımlıyordu. Bu haberde iddia edildiğine göre, Doğu
Anadolu'dan alınan raporlar, "Ermenilerin yaşadığı birkaç ilde
onların katledildiklerini; yerel kırımlara tabi tutulduklarını;
köylerin yağma edildiğini; kadın ve kızların kaçırıldığını; kimi
kişilerin dinlerini değiştirmeye zorlandıklarını, yalnız bir hafta
içinde Kürtler tarafından Van'da 30 adamın öldürüldüğünü; son iki ay
sırasında Bitlis'te 10 Ermeni kızın Kürtlerce kaçırıldığını; Kürt
Beylerin Arnio Köyü sakinlerini dinlerini değiştirmeye
zorladıklarını; ve suç oluşturan bu davranışları protesto etmek
amacıyla çeşitli kentlerde mitingler düzenlendi-ğini" iddia
ediyordu[4]. İstanbul basını da bu olayların bazılarının
vukubulduğunu doğruluyor; "Van, Bitlis ve Diyarbakır'da Kürt
militanların Ermenilere karşı giriştikleri aşırılıklar" hakkında
haberler yayımlıyordu[5].
Doğu Anadolu'da üslenmiş bulunan İngiliz konsolosluğunun yetkilileri,
İstanbul'daki maslahatgüzar Sir Charles M. Marling'e gönderdikleri
raporlarda, hiç de memnuniyet verici olmayan kötü duruma değiniyor;
Rusların, kimi Kürt önderleri parayla satın almaya çalıştıklarını;
bu önderlerden Hüseyin Paşa'nın, bu Rus saptırmalarına kapılmaması
için, daha önceki Osmanlı hükümetince aşiret (eskiden Hamidiye)
süvari alayına atandığını; Van'da yayımlanan Ermeni Daşnak
gazetesinin, Rusya'nın, hudut yörelerindeki tüm Kürt aşiret
önderlerini satın aldığını yazacak kadar ileri gittiğini
bildiriyorlardı[6].
Ermeni Patriğin tehditleri
Durum o kadar bunalımlı bir kerteye geliyordu ki, Ermeni Patriğin
başkanlığında ve iki başpiskopostan oluşan bir Ermeni kurulu
Eylül'de Babıali'ye giderek Sadrâzam ve Adalet Bakanı tarafından
kabul ediliyordu. Patrik, Doğu Anadolu'daki yurttaşlarına yeterince
güven sağlanmazsa Patrikhaneyi kapatarak görevinden çekilmek
tehdidini savuruyordu. Sadrâzam, olay çıkaran haydutların
cezalandırılmasını sağlamak ve benzer olayların yinelenmesini
önlemek amacıyla, hükümetin, gücü içinde olan her türlü araca
başvuracağına dair söz veriyordu. Bu görüşmeden sonra Van valisi
geri çağrılıyor ve Van ilinin yönetimi, yeni bir vali atanıncaya dek,
oradaki garnizon komutanına devrediliyor; düzeni yeniden kurmak ve
suçlu kişileri cezalandırmak için Van ve Bitlis yetkililerine sert
talimatlar gönderiliyordu[7]. Buna ek olarak, hükümet, Ermenilerle
Kürtler arasındaki toprak anlaşmazlığının çözümlenmesine yardımcı
olmak amacıyla, Doğu Anadolu'nun beş ilinin her birine 20.000
sterlin mali ödenek ayırmak kararını alıyordu[8].
Balkan Savaşları ve Kürt-Ermeni olayları
Osmanlı İmparatorluğu, 1912 yılı Ekim ayında başlayan Birinci Balkan
Savaşı'na sürüklenirken, Doğu Anadolu'daki durum en bunalımlı bir
evreye giriyordu. Van'daki İngiliz konsolos yardımcısının Büyükelçi
Lowther'e bildirdiğine göre, 15 Ekim dolaylarında Van'a ulaşan yeni
Vali İzzet Bey, o yörede olay çıkaran ve kötü ad yapmış olan Sait
Bey ve Mir Mahe gibi Kürt eşkıya önderleri tutuklayamamakla birlikte;
onların hududu aşarak İran'a kaçmalarına yardımcı olan Kürt
önderleri yakalamayı başarıyordu. Büyükelçi Lowther, bu bilgiyi
Dışişleri Bakanı Grey'e 10 Kasım'da iletirken şu yorumda bulunuyordu:
"Her yanda oldukça acınacak bir durum egemendir. Anadolu illerindeki
huzursuzluk tehlikeli bir biçime gelebilir"[9].
Hükümetin, Mir Mahe ve Sait Bey başkanlığındaki Kürt eşkıyalara
karşı göndermiş olduğu askeri güç başarı sağlayamıyordu. 1911
yılında 6.000 koyun aşıran ve birçok Nesturi'yi öldüren Kürt
aşiretlere karşı da askeri bir güç gönderilmişti; ama Van ilinde
güvensizlik halâ sürüyordu. Diyarbakır'daki İngiliz başkonsolos
yardımcısının çevirmeni tarafından bildirildiğine göre, Cezire ve
Mardin ilçelerindeki Kürt ağalar, Abdülhamit zamanındaki mevkilerini
yeniden işgal etmişler ve "sahtelemiş oldukları tapulara dayanarak",
işgal ettikleri köylerin sakinlerini kendilerine vergi ödemeye
zorlamaya başlamışlardı[10].
Abdurrezzak Bedirhanzade Rus hizmetinde
Bu arada, kimi Kürt aşiret önderleri, Bedirhan klanı mensuplarının
da yardımlarıyla, Rus ajanlarla düzen çevirmeyi sürdürüyorlardı.
Van'daki İngiliz konsolos yardımcısına bakılacak olursa, bundan amaç,
"Doğu Anadolu'da özerk bir Kürdistan kurmak için" Avrupa
Türkiye'sinde egemen olan durumdan yararlanmaktı. Bu sırada Tiflis'e
giden Kürt önder Şeyh Taha'nın, bir Rus ajanı olduğu bilinen
Bedirhanzade Abdurrezzak'la görüştüğü bildiriliyordu. Tiflis'teki
Osmanlı konsolosunun kendi hükümetini uyarması üzerine, Şeyh Taha,
Van iline girerken hudut askerleri tarafından tutuklanıyor, ama daha
sonra, Rusya'nın koruyuculuğu altında bulunan Makü Hanı'nın sağlamış
olduğu söylenen silâhlardan yararlanan İran'lı bir Kürt aşiret
önderi tarafından kurtarılıyordu. Şeyh Taha'yı Türk topraklarına
dönmeye inandırmak için yapılan tüm çabalar başarısızlığa uğruyor;
bazı Osmanlı Kürtlerinin huduttaki birçok yerlerde hükümete karşı
ayaklandıkları bildiriliyordu. Dahası, bir Kürt isyanı başlatması
için Abdurrezzak'a Rusya'dan 70.000 tüfek gönderildiği
söyleniyordu[11].
Bölücüler sahnede
Bu sırada, Musul yöresindeki Rus ajanların da eylemleri sürüyordu.
Ruslar, Süryani (Nesturi)'lerin önderi Mar Shimoun'a toplumunu
koruma sözü veriyor; Neri'li Sadık adlı Kürt ağa, Ruslardan yana
geçiyor ve onu Barzan şeyhinin izlemek üzere olduğuna
inanılıyordu[12]. Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Balkan
Savaşı'nda yenilgiye uğratılması, Rusya'nın da desteğiyle, isyancı
ve bölücü güçleri harekete geçiriyordu. Rusya, Ermenilerle Kürtlere
her türlü vaadlerde bulunarak onlarla düzen çeviriyor, ama onları
birbirlerine karşı da gizlice kışkırtıyordu. Özellikle Doğu Anadolu
için önerilen ve Ermenilerce desteklenen sözde "devrim projesine"
karşı Kürt militanları tahrik ediyordu..
Kürtlerle Ermeniler arasında daha da kötüye giden ilişkiler, Osmanlı
hükümetini çok kaygılandırıyordu. Bir yandan Ermeni Daşnak örgütü,
Ermeni köylüleri silâhlandırırken, öte yandan Kürtler, silâh
topluyor ve mitingler düzenliyorlardı. Kürt öğeler arasında, Doğu
Anadolu'da yapılması tasarlanan devrimlerin kendi "ulusal
varlıklarını" tehdit ettiği görüşü egemendi. Bu yüzden, Cezire ve
Midyat ilçelerinde olaylar çıkarıyorlardı. Bu olayların Hüseyin Paşa
(Bedirhan)ın ajanlarınca başlatıldığına inanılıyordu. Hüseyin Paşa,
bir Ermeni ili kurulmak üzere olduğu söylentilerini çevreye yayıyor
ve Kürtleri, "ulusal varlıklarını" korumak için isyan etmeye
çağırıyordu.
Bu gelişmeler, İngiltere Dışişleri Bakanlığını da kaygılandırıyor;
bakanlık sorumlularından A. Nicholson şu yorumda bulunuyordu: "Bu
rapor kaygılandırıcıdır ve bu yörelerde, herhangi bir anda olaylar
çıkabilir. Olay çı-karsa, durumu, görünürde ancak Rus askerleri
yatıştırabilir... Van, Beyrut, Halep, Adana, Musul ve Basra'dan
almış olduğumuz raporlara göre, Türk İmparatorluğu'nun hem Avrupa ve
hem de Asya'da parçalanması uzak görünmüyor"[13].
Rusların Kürtleri istismarı
İstanbul'daki İngiliz Büyükelçi Lowther'in Dışişleri Bakanı Grey'e 5
Nisan 1913'te bildirdiğine göre, Kürtler, Türklere karşı bir akım
başlatmak için, Balkan Bağlaşıkları'nın İstanbul'u işgal etmelerini
bekliyorlardı[14]. Erzurum valisi, Kürt akımının Rusya tarafından
kışkırtıldığına inanıyor; kentteki İngiliz konsolos M. Monahan da
onun bu görüşlerine katılıyordu[15]. Van'daki İngiliz konsolos
yardımcısı Molyneux-Seel'e bakılacak olursa, Doğu Anadolu'daki
Kürtler arasında başlatılmış olan akım, "ihtilâl yoluyla Kürt
özerkliği kurmak amacını güttüğü görünümünü veriyordu". Bu akım,
aynı zamanda, Ermenilere verilmesi tasarlanan ayrıcalık haklarına
karşı bir gösteri biçimindeydi.
İsmail Ağa (Simko), Şeyh Taha ve Sait Bey'le işbirliği yapan
Abdurrezzak Bey'in, akımın önderi olduğu söyleniyordu. İki yıl önce
(1911'de), Abdurrezzak Bey, Başkale, Bohtan ve Arşak'ı ziyaret
ederken, o sırada Kürtleri birleştirerek bir isyan başlatmanın
olanaksız olduğunu, ama Ermenilere özerklik verilmesi konusu gündeme
gelirse, o zaman Kürtlerin kendi ulusal varlıklarını korumak için
birleşeceklerini söylemişti. Abdurrezzak'ın ajanları Van ve Hakkâri
sancaklarına dek sokularak propagandalarını çevreye yayıyorlardı.
Bu sırada, Hizanlı Şeyh Sait Ali, esrarengiz biçimde gizli
toplantılar düzenliyor; Duhuk'ta yapılan toplantıya çok sayıda şeyh
ve öteki Kürtler katılıyordu. Kısa bir süre önce Sait Ali, Daşnakçı
Ermenilere işbirliği önerisinde bulunmuş, ama önerisi kabul
edilmemişti. Türk yetkililer, Kürtler arasında başgösteren bu akımı,
çevrede dolaşan Rus yetkililerin kışkırtmalarına atfediyorlardı. Bu
Rus yetkililer, Kürtlere, Ermenilerin özerklik isteminde
bulunduklarını, ama Rusların buna karşı olduklarını bildiriyor ve
onlara Kürt özerkliği için çalışmayı öğütlüyorlardı. Özellikle
Hoy'daki Rus konsolosun, Kürtler arasında özerklik görüşlerini
tahrik ettiği söyleniyordu, Türkler, bu Rus propagandasına karşı
koymak için, Abdurrezzak, Şeyh Taha ve ötekilerin, Rus parasına
karşılık olarak Kürtleri Rusların ellerine teslim etmek için
çalıştıklarını açıklıyorlardı[16]. İngiliz büyükelçi Lowther,
Dışişleri Bakanı Grey'e 22 Mayıs'ta gönderdiği yazıda, bizzat Kürt
önderlerin, kimi Kürtlerin akıma karşı olan duraksamalarını önlemek
ve onları kendilerinden yana çekmek amacıyla, Ermenilerin özerklik
için çalıştıkları söylentilerini onların aralarına yaydıklarına dair
"iyi bir kaynaktan" haber aldığını bildiriyordu[17].
Kürt-Alman düzenleri
Bu sırada Almanlar da Kürtlerle düzen çevirmeye başlıyorlardı.
Halep'teki İngiliz konsolosun Büyükelçi Lowther'e bildirdiğine göre,
Musul'daki Alman konsolos yardımcısı vekili M. Holstein, son
günlerde (Mayıs 1913), başka bir Almanla birlikte Musul'u ziyaret
ediyor; valiyle görüşürken, Ermeniler arasındaki Rus yandaşı
eğilimleri kınıyor ve o ilçelerdeki Kürt akımı konusunda Rusya bir
tehlike yaratmak tehdidinde bulunursa, Alman hükümetinin Türkiye'yi
destekleyeceğini söylüyordu. Holstein daha sonra Miafarköy'e ve
oradan da, Büyükelçi Lowther'in, "Kürt merkezi ve Bedirhan Beylerin
etkisi altında" olarak nitelendirdiği Siirt ve Cezire-ibn-Ömer'e
gitmek üzere Musul'dan ayrılıyordu [18}.
Kürt -Ermeni - Süryani çatışmaları
Balkan Savaşı yüzünden Osmanlı İmparatorluğu'nun durumu oldukça
bunalımlı bir evreye girerken, Doğu Anadolu'da Kürt-Ermeni-Süryani
ilişkileri de oldukça kötüye gidiyordu. İngiltere'nin Northwood
kentinde yaşayan Bayan M. Barclay, İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na
26 Mayıs'ta gönderdiği bir yazıda, Türk askerlerin, Balkan
Savaşı'ndaki yenilginin öcünü almak amacıyla, Doğu Anadolu'da, "Kürtleri,
Nesturi (Süryani) Hıristiyanları öldürmeye kışkırttıkları; bu
barışsever Nesturi çobanlara mensup 50 ailenin, sürülerini dağlarda
otlatırken imha edildikleri ve koyunlarından 9.000 hayvanın
aşırıldığı; aşiret kenti (?)'nin yağma edildiği; oradaki Amerikalı
misyonerlerin ve (İngiliz) Canterbury Başpiskoposu misyonu
mensuplarının Urmiye'ye sığındığı" iddiasınıda bulunuyor ve o
yöreden şu yazıyı almış olduğunu bildiriyordu:
"Kürt aşiretler, Hıristiyanları ortadan kaldırmak için ordu yığıyor;
bunu, Kürtleri silâhlandıran Türkler yapıyor, çünkü şöyle diyorlar:
'Hıristiyanlar topraklarımızı aldılar ve çoğumuzu tutsak ettiler;
şimdi biz de onları burada bitireceğiz!.' Van'daki İngiliz konsolos,
Urmiye'deki Rus konsolosa bu konuda bilgi vermiştir. Kürtlere
Abdülhamit'çe sağlanmış olan silâhların toplatılması için Türk
hü-kümeti üzerinde baskı kullanılamaz mı? Bu yapılırsa, silâh
taşımaları yasaklanmış olan Nesturiler durumla başa çıkabilirler.
Kürdistan'daki Kürtler ve dağcılar arasında misyonerlik yapılmasını
destekler ve Türklere karşı asla baş kaldırmayan barışçı bir halkı
kurtarmak için ivedilikle davranmanızı dilerim"[19].
Ancak, Bayan Barclay, Osmanlı yönetiminin, Balkan savaşlarından
dolayı durumla uğraşamayacak kadar güçsüz kaldığına ve Süryani
militanların pek de masum olmadıklarına mektubunda hiç değinmiyordu.
Buna karşın, İngiltere Dışişleri Bakanı Sir Edward Grey, büyükelçi
Sir Gerard Lowther'e 13 Haziran'da gönderdiği yazıda, "Kürtlerin,
Nesturi Hıristiyanlara zorbalık yaparak onların mallarını
aşırdıklarını" bildiriyor ve Osmanlı hükümetine bu konuda bilgi
vererek, onu, düzeni yeniden kurmaya ve bu gibi aşırılıkların
yenilenmesini önlemeye uyarmasını yöneriyordu39. Bu yönergeyi yerine
getiren büyükelçi Lowther, Grey'e[20] Haziran'da şu yanıtı
gönderiyordu: "Bir Ermeni öldüren bir Kürt, sadece bir Ermeni
öldüren bir adam olarak değil, bir 'katil' olarak işlem görmezse, o
yörelerde güvenlik ve düzenin kurulması beklenemez"[21].
Doğu İlleri'nde Ermeni-Kürt olayları
sürüyor
Doğu Anadolu'daki kötü durum sürüyordu. Bitlis'teki İngiliz konsolos
yardımcısına vekillik etmekte olan Amerika'lı misyoner rahip M.
Knapp, Erzurum'daki İngiliz konsolos J.M. Monahan'a 1913 yılı
Haziran ortalarında gönderdiği yazıda, Nisan ayının ortalarından
beri Bitlis ilinde 40'a yaklaşık cinayet işlendiğini; birçok kaçırma,
şantaj ve hırsızlık olaylarının kaydedildiğini; öldürülenlerin ve
öteki kurbanların çoğunun Ermeni, kötülükleri işleyenlerin ise
Kürtler olduğunu ve her yandan kaygılandırıcı haberler alındığını
bildiriyor; İngiltere Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden Lancelot
Oliphant, bunu, "korkunç bir durum" olarak nitelendiriyondu[22].
Van'daki İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel, Van iliyle
ilgili olarak 9 Temmuz 1913'te hazırladığı üç aylık raporunda,
raporun kapsadığı süre içinde, her yerde "Kürtlerin yasa dışı
davranışlarının, son üç yıldan bu yana doruk noktasına ererek rekoru
kırdığını; bu davranışların kurbanlarının Nesturi (Süryani) ve
Ermeniler olduğunu" iddia ediyordu. Aynı zamanda, Daşnakçıların
felâket getirici etkisi altında kalan Karçigan Ermenileri, kimi
Kürtleri öldürerek ve genellikle Kürtlere karşı saldırgan bir tutum
izleyerek durumu daha da kötüleştiriyorlardı.
Osmanlı İmparatorluğu bölünmek üzere
Van'daki İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'e göre, Kürtler
arasında başgöstermiş bulunan bu serkeşlik, görünürde hazırlanmış
bir plâna değil, Kürtler arasındaki şu inanca dayanıyordu: "Osmanlı
İmparatorluğu parçalanmak üzeredir; hükümetin zayıflığından
yararlanmanın vakti gelmiştir". İran hududundaki Kürtlerin tutumu,
Türkleri, son birkaç aydan beri epeyi kaygılandırıyordu.
Abdurrezzak'ın, Rusya'nın koruyuculuğu altında Kürtlere özerklik
verilmesi görüşünü Kürtler arasında yaymaya çalıştığı uzun bir
süreden beri biliniyordu. 1911 yılında, hudut yörelerindeki Kürtleri
ziyaret eden Abdurrezzak'ın, onları kendi savına kazandığı
söyleniyordu; ama harekete geçilmesi için durum uygun değildi ve bir
özür bulunması gerekiyordu. Ermenilerin devrim konusundaki
çığırtkanlıkları ona bu özürü sağlıyordu.
Abdurrezzak ve ajanları, Osmanlı hükümetinin Ermenilere özerklik
vermek üzere olduğu söylentisini her yanda Kürtler arasında yayıyor;
bu propogandada, Hoy, Urmiye ve öteki yerlerdeki Rus ajanlar ona
yardımcı oluyor; ajanlar, Kürtleri, kendi nefislerini savunmak
amacıyla özerklik sağlamak için mücadele etmeye kışkırtıyorlardı.
Yine İngiliz konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'e göre, Türkiye veya
güçlü devletler, herhangi bir zamanda Ermenilere özerklik
verilmesini ciddi biçimde düşünürlerse; Rusya, bu gibi bir görüşün
gerçekleşmesini önlemek için elinden geleni yapacaktı; çünkü
Türkiye'yi Rusya'dan ayıracak özerk veya yarı özerk bir Ermeni ili,
Rusya Ermenileri arasında hoşnutsuzluk yaratacak ve Anadolu
doğrultusunda genişlemek niyetinde olan Rusya'yı köstekleyici etkili
bir barikat olacaktı.
Dipnotlar
[1] İDA, FO 371/1491/12546: Lowther'den Grey'e gizli yazı no. 224,
İstanbul, 17.3.1912; ilişikte, McGregor'un Erzurum'dan gönderdiği 15
sayılı ve 5.3.1912 tarihli gizli yazının sureti.
[2] İDA FO 371/1484/12553: Lowther'den Grey'e yazı no. 231, İstanbul,
30.3.1912; ilişikte, Rahip Knapp'ın 26.2.1912'de Bitlis'ten
gönderdiği yazının sureti.
[3] İDA, FO 371/1509/34839: Marling'den Grey'e yazı no. 671, Tarabya,
8.8.1912, ilişikte, konsolos yardımcısı Henry C. Honey'in
7.7.1912'de Musul'dan gönderdiği 13 sayılı yazının sureti.
[4] İDA, FO 371/1519/5832: Bakü gazetesi, Eylül 1912.
[5] İDA, FO 371/1484/37855: Marling'den Grey'e yazı no. 777,
İstanbul, 11.9.1912.
[6] İDA, FO 371/1484/37855: Marling'den Grey'e yazı no. 741,
İstanbul, 4.9.1912.
[7] İDA, FO 371/1484/37855: Marling'den Grey'e yazı no. 777,
İstanbul, 11.9.1912.
[8] İDA, FO 371/1484/38762: Times gazetesi, Londra, 19.9.1922 - "Kürtler
ve Ermeniler" başlıklı yazı.
[9] İDA, FO 371/1484/48960: Lowther'den Grey'e yazı no. 954,
İstanbul, 10.11.1912.
[10] İDA, FO 371/1484/44673: Lowther'den Grey'e yazı no. 872,
İstanbul, 15.10.1912.
[11] İDA, FO 371/1484/51710: Lowther'den Grey'e gizli yazı no. 1010,
istanbul, 29.11.1912.
[12] İDA, FO 371/1781/574: Lowther'den Grey'e yazı no. 1133, Beyoğlu,
31.12.1912.
[13] İDA, FO 371/1783/19793: Lowther'den Grey'e yazı no. 350,
İstanbul, 26.4.1913.
[14] İDA, FO 371/1773/16736: Lowther'den Grey'e yazı no. 279,
İstanbul, 5.4.1913.
[15] İDA, FO 371/1773/22584: Lowther'den Grey'e yazı no. 412,
İstanbul, 12.5.1913; ilişikte, konsolos Monahan'nın 30.4.1913'de
Erzurum'dan gönderdiği 31 sayılı yazının sureti.
[16] A.g.b., Konsolos yardımcısı Molyneux-Seel'den Lowther'e yazı
no. 12, Van, 8.5.1913.
[17] İDA, FO 371/1773/24351: Lowther'den Grey'e yazı no. 457,
Beyoğlu, 22.5.1913; ilişikte, Van'daki İngiliz konsolos yardımcısı
Molyneux-Seel'in kaleme aldığı "Kürtler arasında
gayri-merkeziyetçilik veya özerklik akımı" başlıklı raporunun sureti.
[18] İDA FO 371/1773/24352: Lowther'den Grey'e yazı no. 458, Beyoğlu,
23.5.1913.
[19] İDA, FO 371/1773/24434: Bayan M. Barclay'dan Dışişleri
Bakanı'na yazı, Northwood, 26.5.1913.
[20] İDA, FO 371/1773/25311: Grey'den Lowther'e yazı no. 191,
Dışişleri Bakanlığı, Londra, 13.6.1913.
[21] İDA, FO 371/1773/30753: Lowther'den Grey'e yazı no. 571,
İstanbul, 29.6.1913.
[22] İDA, FO 371/1773/30934: Marling'den Grey'e yazı no. 575,
Tarabya, 1.7.1913.
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|
|