Avrupa
ve Biz
BİTMEYEN romanın kim bilir kaçıncı
sayfası, perdesi kapanmayan oyunun kaçıncı sahnesi...
Türk-Avrupa ilişkileri...
Şimdi yine mahut roman okunmaya, mahut oyunun kaçıncı perdesi oynanmaya
başladı. PKK’ya “masum” rolü vererek sahneye hazırlıyorlar.
Adamların aklı, parti kapatmayı almıyor.
Her ne kadar sebepleri değişik olsa da, kendileri de parti kapatsa da,
Türkiye’de laiklik karşıtı olduğu iddiasıyla AKP için kapatma istemini
kabul edemiyorlar.
Laiklik giderse ne olur?
Avrupalıya ne, Avrupalının nesine laikliğin gidişi?..
Benim yaşama düzenim değişecek, Avrupalının değil...
Tabii bunun temelinde, Türkiye’nin paylaşılması yatar.
Birinci Cihan Savaşı’nı, Kurtuluş Savaşı’nı unutanlar da vardır,
unutmayanlar da...
* * *
BİLİM adamı, tarihçi Prof. İlber Ortaylı’ya sorarsanız, bizde Birinci
Cihan Savaşı’nın tarihi de yanlış yazılmaktadır, ona göre bu savaşa
gereksiz olarak girmişizdir.
“Ama hocam, Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmak istiyorlardı” derseniz,
cevabı hazırdır:
“Öyle kimse bir yerleri paylaşamaz, boş laftır. Akıl ve imanın bir arada
olması lazım, yani kimse gelip bizi paylaşamaz. O noktaya gelince, harbe
girmeyiz, saldırırlarsa savunuruz, bunu yaparız, diyeceksiniz. İşte
İttihat ve Terakki bunu diyememiştir.”
Yani İttihat Terakki hükümetlerinin Almanlardan yana, İngilizlere karşı
savaşa girmesi yanlış mıydı?
Böyle hallerde ne yapacaksın? Büyük devletlerden birinin yanında yer
almak gerekmiyor mu? Yakın tarihte, hatta bugün dahi Amerika’yla
birlikte olmayı savunanlar Türkiye’yi yönetmiyorlar mı?
* * *
İLBER Ortaylı, “Bizim devlet idaremizde daima bir büyük kuvvetin yanında
yer almak görüşü vardır ama, bu sakattır” der.
Gerçi, büyük kuvvetin yanında yer almak çok ustaca bir politikadır ama,
nereye kadar gideceğimizi bilmek lazımdır.
Ortaylı, iki örnek verir.
“Mesela yakın tarihte aklıma bunu becerebilen iki adam geliyor. Çok da
sevimli tipler olmayabilir. Birisi General Franco’dur. Malumunuz,
içeride İtalya ve Almanya’nın desteğiyle kazanmıştır; fakat savaşta
Hitler, ‘Gel bakalım, bizimle müttefik ol‘ dediği zaman yan çizmiştir.
Serserilerden, hapishane artıklarından ve maceraperestlerden oluşan bir
‘Mavi Tümen’, gönüllü bir tümen teşekkül ettirmiş, onu yollamıştır
Rusya’ya. Devleti bağlamayan gönüllü bir tümendir, başka hiçbir şey
yapmamıştır. İspanya, Yahudilerin sığındığı bir memleketti; yani İspanya
ve Portekiz’i iki diktatör idare ediyor; ama ikisi de savaşta
Yahudilerin sığındığı ülkeydi ve harbin içinde Mihver devletlerine
katılmamış, yani Mussoli’nin hatasını tekrarlamamışlardır.” (*)
* * *
PEKİ, bizde böyle bir politika yürüten kimse yok mudur?
Vardır, Padişah Abdülhamid...
Ortaylı, Abdülhamid’in bu politikasını özetler ve İttihatçıları da
eleştirir:
“Yabancı ittifakla böyle dans etmeyi bilenlerden biri de Sultan
Abdülhamid’dir; yani dışarıya karşı Almanya bizim müttefikimiz, işler
çok iyi gidiyor; halbuki dönemi incelediğiniz zaman görüyorsunuz ki
Almanları konuşturuyor; fakat işlerin içine karıştırmıyor. Sokmuyor
Almanları ordunun iç çemberine. Halbuki İttihatçılar bunu yapamadılar.
Ordunun içine Alman soktular, bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır ve
nitekim zorlamayla değil, biraz gönüllü olarak harbe girmişizdir. Yoksa,
Türk ordusu bir ıslahat geçirmiştir, kimse gelip de bu memleketi
paylaşamazdı. Osmanlı devletinde buna direnecek bir ordu vardı.”
* * *
İLBER Ortaylı “Türkiye Avrupa’ya ilk defa yanaşmıyor” diyor, ilk defa
“Bir macera yaşanmıyor” diyor.
Kaç yıllık bu macera?
“Türkiye’nin dokuz yüz yıllık tarihi Avrupa ile beraberdir” diyor
Ortaylı...
“Bunu da kimse unutmasın!” diye uyarıyor.
900 yıl nedir ki; daha işin başındayız.
Herhalde torunlarımızın torunları da bu maceranın içinde olacaklardır.
Bizim ömrümüz yetmese de...
—————————-
(*) Avrupa ve Biz, İş Bankası Yayınları.
Hasan Pulur
|