Özrü Kabahatinden Büyük!
Ermenilerden özür dileme açıklamasını imzalayanlar var. “Af dileme erdemdir”
diyen de oldu. Alçakgönüllülük gösterimi insan doğasında var. Kaba biri bana
“küt” diye çarptığında, “Özür dilerim” sözü ağzımdan kendiliğinden dökülüyor.
Yobaz-işbirlikçi-ayrılıkçı bir faşist
özentinin ağır basmakta olduğu ortamdayız. Bunlardan ayrı durmak isteyenler de
kendilerine ve dış dünyaya “Biz birey olarak demokrat, insancıl, uygar, çağdaş,
gerçek Batılı, ileri aydınlarız; onlardan değiliz” demek isteyebilirler. Kimi
tanışını, dostunu, Ermeni komşusunu kıramayarak imza koyabilir. Kendini tanıtma,
değişik görünme gibi bambaşka örgeler de olacaktır. Her birindeki itici nedene
ayrı ayrı bakmak olanaksız. Ancak, önemli bir bölümünün de, tarih bildiğinden ya
da Ermeni duygudaşlığından ötürü değil, Cumhuriyete karşı olması nedeniyle
katıldığı söylenmezse ve bu tavırların başka oluşumlarla koşutluğu görmezden
gelinirse, büyük eksiklik olur.
Ne var ki, tarih eş-dost hatırı, bireyin hoşgörülü görünmesi ya da ABD ve AB
sorumluları önünde temize çıkma kaygılarıyla yazılmıyor. Konu Ermeni-Türk
ilişkileriyse, bu ikisinin belgelikleri başta olmak üzere, ilgili ve belli başlı
devletlerin yayımlanmış ya da basılmamış belge hazineleri var. Kitaplar,
kitapçıklar, süreli yayınlar, gazeteler, bilimsel araştırmalar, yıllıklar,
doktora ve yüksek lisans tezleri, yazanaklar, toplantılar, açıkoturumlar,
sempozyumlar, bildiriler, tutanaklar, anılar, albümler, resimler ve benzerleri
kitaplıkları doldurur. Birçoğu yayımlandı da. Örneğin, ben kendi adımla
Türkiye’de ve yurtdışında, Türkçe dahil, değişik dillerde, seksen kitap ve
kitapçık yayımladım. Bu konuda ilk küçük kaynakçayı otuz yıl önce çıkarmıştım.
Şimdi Dr. Erdal İlter’in 300 sayfalık ayrıntılı kaynakçası var.
Sayısı yüz milyonu bulan Osmanlı belgelerini bir yana koyalım. Özür dileme
açıklamasına imza koyanlardan 200 bin dosyalık Bab-ı Âli Evrak Odası’na, 224
cilt Meclis-i Vükelâ Mazbataları’na, 46 ciltlik İradat-ı Seniye Müsveddatına,
Yıldız Sarayı belgelerine, her ilin sâlnamelerine, Mesail-i Mühimme ve Gayri
Müslim Cemaatlerine Ait Defterlere ve Nazım Paşa vukuatı, Mehmet Mansur Efendi
yazanağı, Vali Hakkı Paşa buyrukları ya da Uras incelemesi benzeri yüzlerce ve
binlerce ilk elden belgelere bakmış olmalarını beklemiyorum. Bunları renkli
filmler olarak önde gelen dünya kitaplıkları ve konuyla ilgili en önemli
araştırma merkezlerine yıllar önce armağan etmiştik. Genel kurmay Başkanlığı
bunları kimi yabancı dillere, bu arada günümüz Türkçesine de çevirerek cilt cilt
yayımladı. Bu aydınlatıcı çalışmaları da bir kalemde geçelim.
Bize büyük ölçüde hak veren eski ve yeni kuşak yabancılardan ünlü Langer,
Hamlin, Whitman, Rambert, Eliot, Ubicini, Arpée, Shaw, McCarthy, Lewis, Levy,
Zeidner, Weems, Erickson ve benzerlerinin yazdıklarını da bir yana koyalım.
Ama, gelin görün ki, sorumlu konumdaki Ermenilerin kendi yazdıkları var; hem de
hiçbir duraksamaya yol açmayacak biçimde. Ermeniler silahsız, savunmasız,
barışçı, zayıf, sahipsiz, suçsuz çoluk-çocuktan oluşan ve dudaklarında
ilahilerle ölüme koşan örnek Hıristiyan sivilleriydiler, öyle mi? Ama kendileri
bile öyle demiyorlar ki! Önce, Anadolu yöresini ve Daşnak terör örgütünün
akıttığı kanı iyi bilen Amerikan Ermenisi K.S. Papazian’ın benim sık göndermeler
yaptığım kitabında dediği gibi, Ermeniler Anadolu’da, kimilerinin Batı
Ermenistan demek istedikleri altı il de dahil olmak üzere, hiçbir yerde
çoğunlukta değildiler. Değişen çağa ve koşullara göre, Rus, İngiliz, Fransız ve
Amerikan din yayıcıları, gizli görevlileri, silahları ve paralarıyla
başkaldırdılar, zararlar verdiler ve öldürdüler. Sandıklarla silah, cephane,
hatta büyük kilise mumu biçiminde top namluları ya yakalandı ya da Ermenilerin
ellerine sızdı. Kiliselerde, yabancı okullarda ve banka kasalarında patlayıcılar
saklandı. Ermeni yazar L. Nalbantian’ın doktora tezindeki terorizm
değerlendirmelerini okumakta yarar var.
Van’da yaşanan silahlı ayaklanma
Nisan 1915 başında Van’da yaşanan silahlı ayaklanma bu kenti devletten ayırdı ve
orada Ermeni önderliği ve Rus desteğinde yönetim kurdu. Komutanlarından G.
Pastırmacıyan Amerika’da basılan bir kitabının başlığını Ermenilerin savaşa
katılımını “Müttefik kümesinin kazanmasında belirleyici neden” olarak sunuyordu.
General Antranik gibi öteki Ermeni komutanların yazdıkları ve açıklamaları hep
nasıl Türkleri yok etmeye yönelik olduklarını anlatır. Ermeniler bir düzine
savaşa katılıp karşılarındakileri öldürmediler mi? Salgın hastalıklar Anadolu’yu
silip süpürürken onlardan da can almadı mı? 1924’te Amerika’daki bir yayınları
Ermenilerin Türklere karşı Kafkasya, Doğu Anadolu, Süveyş, Sina, Kudüs ve Suriye
cephelerinde “200 bin’lik ordularla”, 1926’daki benzer bir yayın da “200 bin’den
fazla” silahlı kuvvetle çarpıştıklarını yazar. Bu yayınlar bende var ve bu
bilgilerle belgeleri kaç yıldır yapmakta olduğum Türkçe ve yabancı dillerdeki
kitapların içine koyarak okuyucuya sunmayı araştırma ve gerçekçilik görevim
bildim.
1914-18 arası Ermeni savaşlarını anlatan A.P. Hacobian ve Ermenilerin doğuda
Kafkas cephesindeki askerî eylemlerini anlatan Ermeni General G. Gorgarian “özür
açıklaması”na imza koyanların dikkate almadıkları kanıtları kendi kalemleriyle
sergilemektedirler. Ben bu Ermeni kaynaklarına da kendi yayınlarımda göndermeler
yaptım. Birinci Dünya Savaşı’nın yenginlerinin önderleri olan D. Lloyd George ve
G. Clemenceau gibi başbakanlar, General E.H.H. Allenby gibi Ermenilere komuta
etmiş ön sıradaki yüksek rütbeli askerler ve siyasal kararların önemli
yerlerinde bulunan A.J. Balfour, R. Cecil ve J. Bryce gibi kişiler, Ermenilerin
kendilerinin kabul ettikleri gibi, “200 bin’den fazla” silahlı kişiyi Türklere
karşı savaşa sürdüklerini yinelemiş ve kendilerine teşekkür etmişlerdir. 1917
Bolşevik Devrimi’ne değin, bu kutlamalara Rus Çarı İkinci Nikola ile
Kafkasya’daki Rus generalleri de katılıyorlardı. Bu bilgileri, Türkçe kitaplarım
da dahil, çok sayıda okuyucuya ulaşan yayınlarıma gereği gibi aktardım.
Başkalarının da yayınları var.
Bu arada, 2003’te basılan önemli bir İngiliz kitabının “Osmanlılar seferberlik
hazırlığı içindeyken, Ermenilerin doğuda 120 bin kişiyi boğazladıklarını”
belirttiğini de yazdım. İngiliz kaynağı “öldürdüler” dememekte, sanki hayvan
kesilen mezbahadan söz eder gibi “boğazladılar” demektedir. Gene aynı kaynak
Van’da silahla başkaldırıp Türk ve Müslüman mahallelerini bastıklarını, kenti
devletten ayırıp başa geçtiklerini ve daha sonra da bir 50 bin kişi daha yok
ettiklerini yazmaktadır. Bunun belgelerini de yayımladım. Ya Japonlar ABD’ye
aynı şeyi yapsaydı, neler olurdu?
Özür açıklamasına imza koyanlar bu kaynakları bilmiyorlar mı? Bilmiyorlarsa, bu
bilgiçlik gösterisinin kaynağı ne? Biliyorlarsa neden? Bunda toplumun
değerlerinin eksileceğini hesaba katmıyorlar mı? M. Kemal Atatürk’e ve
devrimlere karşı takınılan yeni tavırlarda da toplumun değerlerini teker teker
eksiltme çabası yok mu? “Ne mutlu Türküm diyene” değerlendirmesiyle topluma
güven kazandırmak yerine, bu koca ulus bir kinle bezenmiş aşağılık duygusu
örgüsü kıskacına mı alınmak isteniyor? 1914-18 Savaşı’nda bunca Türk öldürülmedi
mi? Ya 1821-1922 arası Balkan, Kafkas ve Kırım Türklerinin başına gelenler?
Bunların hiçbirine neden bir gönderme bile yok? Benim TBMM adına ayrı ayrı
Türkçe ve İngilizce hazırladığım iki kitabımın başına şöyle bir not koymuştum:
“Bu kitaba konu olan ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde meydana gelen
isyan ve çatışmalarda yaşamını yitiren asker ve masum insanlarla, yıllar sonra
teröristlerce şehit edilen Türk diplomatlarının anısına...” O dönem benim de her
yurtdışına çıkışımda saklanmak zorunda kaldığım yıllardı. ASALA şubelerinde
resmim asılıydı. Kim kimden özür dilemeli?
Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV
|