Suya Yazı Yazmak
Sermaye medyası tarafından aydın olarak tanımlanan kerameti kendinden menkul
bir grubun başlattığı Özür Diliyoruz kampanyası son birkaç güne damgasını
vurdu. Tepkilerle karşılanan bu girişim, Özür Dilemiyoruz, Özür Bekliyoruz
şeklinde karşıt imza kampanyalarının başlamasına da neden oldu.
Düşünce ve ifade özgürlüğü son yılların moda kavramı olduğu için, kimi
kesimler Özür Diliyoruz girişimini bu çerçevede değerlendirip karşıt görüşte
olanları suçladılar. Oysa sorun, düşüncelere saygı sorunu değil. Her sözümüze
düşüncenize saygı duyuyorum, ama
diyerek başlamak zorunda değiliz. Bu liberal
yaklaşım, Türkiye gerçekleri karşısında bizi felakete götürür, zaten olan da
budur.
Düşünce, suya sabuna dokunmayan bir etkinlik değildir. Her düşüncenin yaşam
pratiği içinde bir anlamı, hizmet ettiği bir gaye vardır. Özür Diliyoruz diye
yaygara yapanların amacı da aslında kimseden salt özür dilemek değil! Belli bir
politikaya hizmet ediyorlar, o politikanın ulaşmak istediği amaç doğrultusunda
Türkiyede beşinci kol faaliyeti yapıyorlar. Özür diliyoruz girişimine tepki
duyup karşıt imza kampanyaları düzenleyenlerin muhalefetlerinin nedeni de bu
Ne var ki bu, soyut ve laf söylemenin ötesinde hiçbir sonuç yaratmayacak bir
muhalefet
İşte bu nedenle suya yazı yazmak türünden bir etkinlik
Dahası,
sergilenen bu muhalefet, aslında Ermeni tezlerinin dillendirilmesine imkân
sağlayan bir iklim de yaratıyor. İster karşıt olun ister destekleyin, sonuçta
soykırım yalanı düşünce adı altında Türkiyede dillendirilmeye başlıyor, tarih
bilgisi ve bilinci zayıf olanları da etkiliyor. Televizyonuyla, gazetesiyle
sermayenin denetiminde olan medya organlarının önemli bir kesimi bu sözde
soykırımcılar gibi düşündüğü için de Ermeni tezlerinin yumuşak bir şekilde,
alıştırılarak propagandası yapılıyor.
Oysa suya yazı yazmak yerine, somut şeyler yapılabilir. İşte Cumhuriyet
yazarı Berat Günçıkan! İşte Cumhuriyet yazarı Enis Batur! Her ikisi de Özür
Diliyorumcular arasında
Ama yeri göğü inleten, Atatürkçülük konusunda
mangalda kül bırakmayan Cumhuriyet Okurları ve kimi ulusalcılar, bu durum
karşısında dut yemiş bülbül kesildiler. Çıkıp tek söz edemiyorlar.
Dahası, Cumhuriyet gazetesi yazarı ve gazetenin Pazar Ekinin Editörü olan Berat
Günçıkanın ilk vukuatı da değil bu! Berat Günçıkan, geçmişte de PKK taleplerini
dile getiren ve bunun için benzer bir kampanya başlatan Yurttaş Heyeti isimli
girişimde yer almıştı. Yine 10 Temmuz 2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinin Pazar
Ekinin 4. sayfasında yer alan Nobel Adayı Dört Barış Kadını başlığını taşıyan
haberin altında da (Özgür Erbaş ile beraber) Berat Günçıkan imzası yer
almaktaydı. Haber, o yıl Nobel Barış Ödülüne aday gösterilecek 1000 kadının
arasında Türkiyeden 4 kadının da yer aldığını duyuruyor ve Leyla Zana, Ayşe
Düzkan, Pervin Buldan ve Müesser Güneş Nobel adayı dört barış kadını olarak
sunuluyordu! Herhalde bu barış kadınları (!) hakkında bilgi vermeme gerek
yoktur!
Bu durumda kritik soru şudur: Cumhuriyet yazarı Berat Günçıkan kimin
safındadır? İkinci Cumhuriyetçi, mandacı, liboş, Soroscuların safındaysa
Cumhuriyette ne işi vardır? Eğer Cumhuriyet de bu saftaysa, o zaman Erol
Manisalı, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Mümtaz Soysal gibi aydınlarımızın durumunu
nasıl açıklayacağız?
Bu nedenle bir grup mandacı-liboşun başlattığı Özür Diliyoruz kampanyası
karşısında tepkili olanlar suyu sabuna dokunmayan karşıt imza kampanyaları
düzenlemekle yetinmemeli, Berat Günçıkan isimli bu kişinin, Cumhuriyetten
uzaklaştırılması için gazete yönetimine çağrıda bulunmalı ve baskı yapmalıdır!
İşte ancak o zaman kimilerinin ağzına sakız ettiği şekilde safların netleşmesi
sağlanmış olur!
Aksi takdirde bir grup Soroscunun, aslında kendilerinden beklenildiği şekilde
davranmalarına tepki göstermek hiçbir fayda sağlamayacak; dahası, dikkat çekmeyi
amaçlayan bu mandacı-liboşların ekmeğine de yağ sürecektir. Bu aşamada yapılması
gereken sanal ortamda imza kampanyaları düzenleyerek rahatlamak değil, örneğin
Cumhuriyet gazetesi yönetimine içindeki çürük elmaları temizlemesi için çağrı
yapmaktır! O zaman mandacı-liboş takımı, bu tür girişimlerin bir yaptırımı
olacağını, katlanmaları gereken bedeller olacağını anlayacaktır!
Ama ne yazık ki, bugün yapılan bu değildir. Bir avuç vatan satıcısı Özür
Diliyoruz diye yırtınıyor! Diğer bir grup da Özür Dilemiyoruz diye
Sonuç,
tam bir Karagöz-Hacivat kavgası!
Bu noktada onlar bizden özür dilesin gibi bir talebin en ufak bir manası
yoktur. Yalvarın bakalım, özür dileyecekler mi sizden? Bütün bu gürültü patırtı
kimin kimden özür dileyeceği konusunda anlaşamamaktan mı kaynaklanıyor sanki?
Sizi televizyonlarına çıkarırlar, orada bile doğru düzgün konuşmanıza izin
vermeden konu mankeni gibi kullanarak, bu arada kendi söylemek istediklerini de
istedikleri gibi söyleyip, haklıymış gibi görünürler! Bu Karagöz oyununda öyle
bir kullanılırsınız ki, anlayamazsınız bile!
Olan da budur zaten!
S. Ant
|