Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Yazi


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Yorum ] Tehcir ] Toprak ] Felaket ] Komite ] Bildiri ] Özür ] İnsafsızlık ] Savunmak ] Celse ] [ Yazi ] Oyuncak ]

 

 

Up

Suya Yazı Yazmak

   
   
Sermaye medyası tarafından “aydın” olarak tanımlanan kerameti kendinden menkul bir grubun başlattığı “Özür Diliyoruz” kampanyası son birkaç güne damgasını vurdu. Tepkilerle karşılanan bu girişim, “Özür Dilemiyoruz”, “Özür Bekliyoruz” şeklinde karşıt imza kampanyalarının başlamasına da neden oldu.

“Düşünce ve ifade özgürlüğü” son yılların moda kavramı olduğu için, kimi kesimler “Özür Diliyoruz” girişimini bu çerçevede değerlendirip karşıt görüşte olanları suçladılar. Oysa sorun, düşüncelere saygı sorunu değil. Her sözümüze “düşüncenize saygı duyuyorum, ama…” diyerek başlamak zorunda değiliz. Bu liberal yaklaşım, Türkiye gerçekleri karşısında bizi felakete götürür, zaten olan da budur.

Düşünce, suya sabuna dokunmayan bir etkinlik değildir. Her düşüncenin yaşam pratiği içinde bir anlamı, hizmet ettiği bir gaye vardır. “Özür Diliyoruz” diye yaygara yapanların amacı da aslında kimseden salt özür dilemek değil! Belli bir politikaya hizmet ediyorlar, o politikanın ulaşmak istediği amaç doğrultusunda Türkiye’de “beşinci kol” faaliyeti yapıyorlar. “Özür diliyoruz” girişimine tepki duyup karşıt imza kampanyaları düzenleyenlerin muhalefetlerinin nedeni de bu…

Ne var ki bu, soyut ve laf söylemenin ötesinde hiçbir sonuç yaratmayacak bir muhalefet… İşte bu nedenle “suya yazı yazmak” türünden bir etkinlik… Dahası, sergilenen bu muhalefet, aslında Ermeni tezlerinin dillendirilmesine imkân sağlayan bir iklim de yaratıyor. İster karşıt olun ister destekleyin, sonuçta “soykırım yalanı” düşünce adı altında Türkiye’de dillendirilmeye başlıyor, tarih bilgisi ve bilinci zayıf olanları da etkiliyor. Televizyonuyla, gazetesiyle sermayenin denetiminde olan medya organlarının önemli bir kesimi bu sözde soykırımcılar gibi düşündüğü için de Ermeni tezlerinin yumuşak bir şekilde, alıştırılarak propagandası yapılıyor.

Oysa suya yazı yazmak yerine, somut şeyler yapılabilir. İşte Cumhuriyet yazarı Berat Günçıkan! İşte Cumhuriyet yazarı Enis Batur! Her ikisi de “Özür Diliyorum“cular arasında… Ama yeri göğü inleten, “Atatürkçülük” konusunda mangalda kül bırakmayan Cumhuriyet Okurları ve kimi ulusalcılar, bu durum karşısında dut yemiş bülbül kesildiler. Çıkıp tek söz edemiyorlar.

Dahası, Cumhuriyet gazetesi yazarı ve gazetenin Pazar Eki’nin Editörü olan Berat Günçıkan’ın ilk vukuatı da değil bu! Berat Günçıkan, geçmişte de PKK taleplerini dile getiren ve bunun için benzer bir kampanya başlatan “Yurttaş Heyeti” isimli girişimde yer almıştı. Yine 10 Temmuz 2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinin “Pazar Eki”nin 4. sayfasında yer alan “Nobel Adayı Dört Barış Kadını” başlığını taşıyan haberin altında da (Özgür Erbaş ile beraber) Berat Günçıkan imzası yer almaktaydı. Haber, o yıl Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterilecek 1000 kadının arasında Türkiye’den 4 kadının da yer aldığını duyuruyor ve Leyla Zana, Ayşe Düzkan, Pervin Buldan ve Müesser Güneş “Nobel adayı dört barış kadını” olarak sunuluyordu! Herhalde bu “barış kadınları” (!) hakkında bilgi vermeme gerek yoktur!

Bu durumda kritik soru şudur: Cumhuriyet yazarı Berat Günçıkan kimin safındadır? İkinci Cumhuriyetçi, mandacı, liboş, Soroscuların safındaysa Cumhuriyet’te ne işi vardır? Eğer Cumhuriyet de bu saftaysa, o zaman Erol Manisalı, İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Mümtaz Soysal gibi aydınlarımızın durumunu nasıl açıklayacağız?

Bu nedenle bir grup mandacı-liboş’un başlattığı “Özür Diliyoruz” kampanyası karşısında tepkili olanlar suyu sabuna dokunmayan karşıt imza kampanyaları düzenlemekle yetinmemeli, Berat Günçıkan isimli bu kişinin, Cumhuriyet’ten uzaklaştırılması için gazete yönetimine çağrıda bulunmalı ve baskı yapmalıdır! İşte ancak o zaman kimilerinin ağzına sakız ettiği şekilde “safların netleşmesi” sağlanmış olur!

Aksi takdirde bir grup Soroscunun, aslında kendilerinden beklenildiği şekilde davranmalarına tepki göstermek hiçbir fayda sağlamayacak; dahası, dikkat çekmeyi amaçlayan bu mandacı-liboşların ekmeğine de yağ sürecektir. Bu aşamada yapılması gereken sanal ortamda imza kampanyaları düzenleyerek rahatlamak değil, örneğin Cumhuriyet gazetesi yönetimine içindeki “çürük elmaları” temizlemesi için çağrı yapmaktır! O zaman mandacı-liboş takımı, bu tür girişimlerin bir yaptırımı olacağını, katlanmaları gereken bedeller olacağını anlayacaktır!

Ama ne yazık ki, bugün yapılan bu değildir. Bir avuç vatan satıcısı “Özür Diliyoruz” diye yırtınıyor! Diğer bir grup da “Özür Dilemiyoruz” diye… Sonuç, tam bir Karagöz-Hacivat kavgası!

Bu noktada “onlar bizden özür dilesin” gibi bir talebin en ufak bir manası yoktur. Yalvarın bakalım, özür dileyecekler mi sizden? Bütün bu gürültü patırtı kimin kimden özür dileyeceği konusunda anlaşamamaktan mı kaynaklanıyor sanki? Sizi televizyonlarına çıkarırlar, orada bile doğru düzgün konuşmanıza izin vermeden konu mankeni gibi kullanarak, bu arada kendi söylemek istediklerini de istedikleri gibi söyleyip, haklıymış gibi görünürler! Bu Karagöz oyununda öyle bir kullanılırsınız ki, anlayamazsınız bile!

Olan da budur zaten!

S. Ant

 

   
   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Yorum ] Tehcir ] Toprak ] Felaket ] Komite ] Bildiri ] Özür ] İnsafsızlık ] Savunmak ] Celse ] [ Yazi ] Oyuncak ]