"Yeni Türkiye"
"Yeni
Türkiye", Cumhuriyet'in 3 önemli hedefini yok etti
1 - Toprak, yurt, vatan misak-ı millisi.
2 - Say (emek) misak-ı millisi.
3 - Eğitim öğretim misak-ı millisi (Tevhid-i Tedrisat).
Manda ve himayeye hayır diyen, emperyalizme kafa tutup kendi bütüncül
programını (yeni ve açılımcı CHPnin unuttuğu 6 Ok Programı) yapan o
Türkiye, tek ve gerçek Türkiyedir. Yeni Türkiye ise yönünü yitirmiş,
yenilmiş, yanılmış, yalnızlaşmış ve bölünmüş bir Türkiye anlamına
gelmektedir.
***
İktidar ve ana muhalefet partilerinin kısa aralıklarla yapılan
kongreleri, siyasetin ideolojisiz yapıldığını, ülkenin temel
meselelerinin, dünyanın gidişatının konuşulmadığını bir kez daha
gösterdi. Ne cari açık, ne dış borçlar, ne dış politika, ne eğitim, ne
sağlık, ne çevre, ne gıda güvenliği konuşulmadı. Kongrelerin içeriği,
düzeyi, katılımı, ocak-bucak teşkilatlarından gelen raporların,
önerilerin dahi kürsüden okunduğu, üzerinde uzun tartışmaların
yapıldığı, kongrelerin 3-4 gün sürdüğü 30lu, 40lı, 50li yılların
kurultaylarından gerideydi. İdeolojisiz ve sınıfsız siyasetin adı ileri
demokrasi olunca, politikacıların da sığ, çapsız, yavan birer demagog
olmaları doğaldır. Zira günümüzde partiler birer şirkettir. Genel
başkanlar da mebus koltuğu, kent rantı, belediye meclis üyeliği, otoyol
ve inşaat ihalesi dağıtmaktadır. Milletvekillerinin çoğunluğunun
müteahhit olması bundandır. Eli nasırlı emekçiye, öğretmene, namusuyla
kazanan küçük esnafa, fikr-i müstakim aydına yer yoktur. Siyaset; gözü
açık taşra politikacılarının, etnik, mezhepsel kota ve kompartımanlardan
meclise giren emperyalizmin maşası, muhbiri siyasetçilerin, tarikat,
cemaat, holding kontenjanlarından gelen isimlerin, vasat
akademisyenlerin, toprak ağalarının, uyuşturucu baronlarının paltosunu
tutarak, çantasını taşıyarak milletvekili olan sözde devrimcilerin,
partileri gezmekten başı dönmüş siyaset esnafının, yönettiği sendikayı
batırmış müflis sendikacıların uğraşıdır günümüzde.
Tarihimize bakalım. Aşılmaz ve aşınmaz aydınlarımız Doğan Avcıoğlu ve
Niyazi Berkesi tekrar tekrar okumakta büyük yarar var. Yineleyelim;
Tanzimat ve Islahat Fermanları, Birinci ve İkinci Meşrutiyet dikkatle
incelenirse, ülkemizdeki toplum kesimlerinin mücadelelerinin kazanımları
olmaktan öte, imparatorluk merkezinin güçsüzlüğü, dönemin aydınlarının
çabası ve dış baskıların sonuçlarıyla gündeme geldikleri görülür.
Osmanlı İmparatorluğu, kendi doğal evrimi, iç dinamikleri sonucu
kapitalizme geçemeyince, dönemin Avrupa güçlerinin baskısıyla
hazırlıksız, sağlıksız, güçsüz biçimde dışarıya tamamen açılmıştır. Bir
zamanlar devletin gücünü, padişahın kudretini göstermesi için Avrupa
devletlerine lütuf olarak verilen, adeta bahşedilen kapitülasyonlar,
Babıâli zayıf düşünce, zorunlu olarak verilmiş, sürekli hale gelmiştir.
Kapitülasyonların kapsamının genişletilmesi, pek çok ülkeye verilmesi,
sürekli hale getirilmesi, sadece ekonomik değil, siyasi, askeri, idari,
diplomatik açıdan da devleti büyük baskı altına almıştır. Ve Süreç Sevr
ile noktalanmıştır.
Duyun-u Umumiye İdaresi (günümüzde Cağaloğlundaki İstanbul Lisesi
binası) üzerinde durmak gerekir. Zira daha 1912de imparatorluk
gelirlerinin üçte birini denetleyen devasa bir yapısı, kadrosu, örgütü
vardır. 8 bin 931 memurundan 5 bin 653ü sürekli, 3 bin 253ü geçicidir.
O dönemde Osmanlı İmparatorluğunun maliye nezaretinde 5 bin 472 memur
çalıştığı göz önüne alınırsa, durum daha iyi anlaşılır. Duyun-u
Umumiyenin başındaki İngiliz Sir Adam Blockun Osmanlı üzerindeki
etkisi, Hindistandaki İngiliz Genel Valisinden az değildir. Kurumun
kolluk kuvveti, imparatorluğun kolluk kuvvetlerinden daha caydırıcıdır.
İTTİHAT TERAKKİ, MİLLİ MÜCADELE ve SONRASI
İttihat ve Terakkinin kurulması, siyaset ve ekonomide millileşme
çabalarını hızlandırmıştır. Bu yönelimde Ahmet Rıza Bey ve Ziya Gökalp
de etkilidir. Devletçi, milliyetçi, merkeziyetçi, Jakoben İttihat
Terakkiye karşı gelenekçi, liberal, âdem-i merkeziyetçi Hürriyet ve
İtilaf mücadele etmiştir. Oradaki teşebbüs-i şahsi, âdem-i merkeziyet
fikrinin babası Prens Sabahattindir. İlerleyen süreçte, ülkemizde
milliyetçilik akımının öncüleri arasında tarihe geçen ve hepsi de Orta
Asya kökenli olan, Kırım, Kazan gibi dönemin önemli merkezlerinden gelen
düşünürlerin iktisadi ve siyasi bağımsızlık yönünde önemli uyarıları
olmuştur. İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Ali Bey
Hüseyinzade, Zeki Velidi Togan gibi
Önce İttihat ve Terakkinin, sonra
da genç Cumhuriyetin milli burjuvazi yaratma çabalarında izleri vardır.
Belirtmek gerekir ki, İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf
arasındaki temel ayrım, Cumhuriyet sonrasındaki parti yapılanmalarını ve
yönelimlerini de etkilemiştir. CHP tamamen, MHP ise kısmen İttihat ve
Terakki damarından beslenirken, merkez sağ ve İslamcı sağ, Hürriyet ve
İtilaf damarından beslenmiştir. İslamcılar da ayrıca Ahrar Fırkası
geleneği de etkilidir.
ATATÜRKÜN BÜYÜK FARKI
Atatürk, Lozanın imzasından ve Cumhuriyetin ilanından önce toplanan
İzmir İktisat Kongresinin (17 Şubat - 4 Mart 1923) açılışında, iktisadi
bağımsızlık olmadan, siyasi bağımsızlık olamayacağını vurgulamıştır.
Askeri ve siyasi zaferlerin, iktisadi zaferlerle tamamlanıp
taçlandırılmadıkça, kısa vadeli olacaklarını belirtmiştir. Tam
bağımsızlık (istiklal-i tam), ulusal egemenlik (hakimiyet-i milliye) ve
yurt bütünlüğü (misak-ı milli) konusunda kıskanç olan Gaziye göre; üç
şey milli olmalıdır: Ekonomi, eğitim, savunma. Tanzimatla başlayan
süreci eleştirirken, 1923te şöyle demiştir:
Tanzimatın açtığı serbest ticaret dönemi Avrupa rekabetine karşı
kendini koruyamayan ekonomimizi kapitülasyon zinciriyle bağlamıştı.
Ekonomik alanda bizden çok güçlü olanlar, ülkemizde üstelik imtiyazlı
durumdaydılar. Gümrüklerimizi elinde bulunduruyor, kazanç vergisi
vermiyor, istedikleri malı istedikleri koşullarda ülkemize sokuyorlardı
Şu sözleri ise siyasal iktisada ne kadar vakıf olduğunu kanıtlar:
Türk tarihi incelenirse, bütün yükselme ve gerileme sebeplerinin bir
ekonomi meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır. Tarihimizi
dolduran bunca başarılar, zaferler veyahut mağlubiyetler, çöküşler ve
felaketler, bunların hepsi, meydana geldikleri devirlerdeki ekonomik
durumumuzla ilgili ve bağlantılıdır
Bilgisiz ikinci cumhuriyetçiler, cahil neo liberaller bilmezler.
Atatürk, batılılaşmayı değil çağdaşlaşmayı, salt ekonomik gelişmeyi
değil bütüncül kalkınmayı hedeflemiştir. Ona göre; milliyetçilikle
beraber devletçilik, cumhuriyetçilikle beraber halkçılık, laiklikle
beraber devrimcilik eşdeğerde önemlidir. Aynı ölçüde vazgeçilmezdir.
Halkçılık ve devletçilik ilkeleri, özellikle kamucu, planlamacı,
toplumcu bir devlet içindir. Sosyal devletin öncüleridir. Bağımsızlığa
gölge düşürmemek kaydıyla, liberal ilkelerin, özel girişimciliğin öne
çıktığı, işçilerin, çiftçilerin, sanayicilerin, tüccarların temsil
edildiği İzmir İktisat Kongresinden birkaç yıl sonra, hem içerideki
sermaye birikiminin yetersizliği, hem yabancı sermayenin politik
talepleri, hem de 1929 Buhranının etkisiyle kamucu, devletçi
politikalara öncelik tanınmıştır. Bunda da büyük başarı elde edilmiştir.
Sanayi hamlesi demir yollarıyla, millet mektepleri halkevleri ve halk
odalarıyla beslenmiştir. Bir yanda Anadolu Ajansı, Ankara Radyosu, DTCF,
Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu vardır. Bir yanda Alpullunun şekeri,
Nazillinin basması, Kayserinin dokuması, Beykozun kundurası.
Sümerbankın ve öteki Cumhuriyet kurumlarının Anadolunun dağında
taşında, Anadolu insanının üstünde başında emeği, etkisi, izi vardır.
Artık tuzu, bezi şekeri kendi üretmektedir halkımız. Vecihi Hürkuşla,
Nuri Demirağla 1930larda kendi uçağını yapmıştır Türkiye. Millet,
gökyüzünde kendi tayyarelerini görmüştür. Bir yandan Medeni Kanun
çıkarılırken, bir yandan kadına seçme - seçilme hakkı verilirken, bir
yandan sanayinin çarkları dönmektedir. Atatürkün hedefi nettir:
Vatanda endüstrinin gelişmesini sağlamayı, medeni bir millet olmanın
temel taşı sayıyoruz.
ONLAR SADECE BİRER İŞLETME DEĞİLDİ
Sümerbanklar, Etibanklar sadece birer işletme değildir. Cumhuriyetin
bu coğrafyadaki tüm geçmiş uygarlıkları sahiplenen, bunların milli bir
sentezini yapan, kavramsal ve kuramsal yönüyle de uyum içinde olan
ulusal kurumlarıdır. Büyük iddiaları, ulusal işlevleri, tarihsel kökleri
vardır. Adları tesadüfen konulmamıştır. Sümerler; yazı, tekerlek gibi
uygarlığın temel buluşları arasında yer alan keşifleri yapmışlardır.
Devlet kurmuş, yasa yapmış ilk uygarlıklar arasında bilinirler. Bu
isimle, Türk halkı, bu onurlu, kültürlü, görkemli uygarlığın devamı,
sahibi, mirasçısı, varisi olduğunu göstermiştir. Sümerbank, aynı
zamanda, Anadolu insanının çıplaklıktan kurtulmasıdır. Kendi ürettiğini
giyinmesidir. Atletini, gömleğini, basmasını, fistanını, ölüsünün
kefenini kendisinin dikmesidir.
Sümerbank ışıktır, aydınlanmadır aynı zamanda. Ülkemizde elektrik
üretiminin öncüsüdür. Ve eğitimdir, hem de bugün bile değerini tam
olarak bilmediğimiz, önemini kavramadığımız, gereğince eğilmediğimiz
teknik eğitim. 1930larda teknik personel ve işletme yöneticisi
yetiştirme görevini üstlenmiştir. Proje, tasarım ve uygulamada öncü
olmuştur. Ondan yetişen kuşaklar, özel teşebbüste önemli adımlar
atmışlar, onun bürokratları özel sektörün deneyimli yöneticileri
olmuşlardır. Sümerbank, sermaye birikiminde önemli bir milli ve sağlam
kaynak olan ulusal tasarrufta da öncüdür. Siyaset ve bürokrasi
tarafından arpalık yapılana dek, özerk kamu işletmeciliğinin çok seçkin
bir örneği olmuştur.
Etibankın adına ilham kaynağı olan Hititler, coğrafyamızın çok önemli
bir uygarlığıdır. İki devlet arasındaki ilk yazılı anlaşma olarak
bilinen Kadeş Anlaşması, Hititler ile Mısırlılar arasında imzalanmıştır.
Sanatta, şehircilikte, askerlikte, çivi yazısı ve hiyeroglifte, kadın
haklarına verdikleri önemde, insan haklarını yasa güvencesine alan ilk
devlet olarak tarihte önemli yere sahiptirler. Ve Etibank, yeraltı
kaynaklarımızın bulunup işletilmesiyle görevlendirilmiştir.
CUMHURİYET; KAMUCULUK, TOPLUMCULUK ve PLANLAMADIR
Kurtuluş Savaşında devletleşirken milletleşen, milletleşirken de
devletleşen halkımız, Cumhuriyet ekonomisinin üretim hamlesiyle, insan
olmanın, birey olmanın, yurttaş olmanın farkına varmaya, nimetlerinden
faydalanmaya başlamıştır. Cumhuriyet, bu hamleyle köylünün pamuğunu
dokumaya çevirmiş, memurun ayakkabısını üretmiş, sanayileşme iddiasını
yaşama geçirerek demir çelikten çimentoya dek temel sanayi mamullerini
üretmiştir. Cumhuriyet, sadece eşitlik, özgürlük, laiklik, aydınlanma,
çağdaşlaşma, bağımsızlık değildir. Aynı zamanda kamuculuktur,
planlamadır, halkçılıktır, bütüncül, eşit, dengeli, hızlı kalkınmadır.
Paşabahçeyi, Ereğli ve Karabük demir çelik tesislerini, Seydişehir
alüminyum tesislerini, Keçiborlu Kükürt Fabrikasını, Isparta Gül Yağı
Fabrikasını, Konya Ereğlisi Dokuma Fabrikasını, SEKA İzmit Kâğıt
Fabrikasını, Turhal Şeker Fabrikasını, Bakırköy Bez Fabrikasını bu
yönleriyle de anmak gerekir. Bunlar sadece birer tesis değildir. Aynı
zamanda çocuk yuvası açan, ağaçlandırma kampanyaları düzenleyen, balolar
tertip eden, kütüphane kuran, tiyatro ve koro çalışmaları örgütleyen,
idman yurdu açan, biçki-dikiş-nakış kursları düzenleyen, halkı sağlık
taramasından geçiren, bataklıkları kurutup yeşillendiren öncülerdir. Bu
sanayi tesisleri, o günün koşulları elverdiği ölçüde yurdun dört bir
yanına dağılırken, 1934te, (1929 Buhranının yaralarının henüz
sarılmadığı bir dönemde) sanayi hamlesi yapan Cumhuriyet, bir yandan da
Osmanlı borçlarını ödemiştir. Anımsatmak gerekir, Kırım Savaşı nedeniyle
1854te alınan ilk dış borcun son taksidi 1954te ödenmiştir.
Ve Cumhuriyet demiryoludur. Sıtmadan, veremden, cüzzamdan kurtulmaktır.
Köydeki öğretmendir, ebedir, hemşiredir. Doktordur, sağlık memurudur.
Marsilya kiremidi yerine, kendi kiremidimizi kullanmaktır. Tarım kredi
kooperatifleridir, Atatürk Orman Çiftliğidir, Karacabey Harasıdır. Ve
kendi bayrağımızı, kendi toprağımızda yetişen pamukla, kendi
fabrikamızda, kendi işçimizin dikmesidir.
Sözün özü: 1923 Cumhuriyeti, üç misak-ı milliyi çok önemsemiştir: 1
- Toprak, yurt, vatan misak-ı millisi. 2 - Say (emek) misak-ı millisi. 3
- Eğitim öğretim misak-ı millisi (Tevhid-i Tedrisat). Manda ve himayeye
hayır diyen, emperyalizme kafa tutup kendi bütüncül programını (yeni ve
açılımcı CHPnin unuttuğu 6 Ok Programı) yapan o Türkiye, tek ve gerçek
Türkiyedir. Yeni Türkiye ise yönünü yitirmiş, yenilmiş, yanılmış,
yalnızlaşmış ve bölünmüş bir Türkiye anlamına gelmektedir (bd).
(bd).Barış Doster
Makûs Talih
"Yeni Türkiye", Cumhuriyet'in 3 önemli hedefini yok etti - Türkiye Gerçekler
Türkiye
ve Dünya Gerçekleri
Gerçekler:Türkiye
ve Dünya Gerçekleri
|