Bazı Batılı
çevrelere göre "Avrupa", yalnızca "Batı Avrupa"dır; Bizans Avrupa’sı,
Ortodoks Avrupa, Slav Avrupa’sı, Osmanlı Avrupa’sı, Balkan Avrupa’sı
veya Sovyet Avrupa’sı, kısaca Doğu Avrupa daima sınırın ötesin¬dedir
(Davies, 1995: 44).
Montesquieu’ye
göre "Avrupa" demek "İlerleme"demektir (Davies, 1995: 47).
Voltaire, 1751’de Avrupa’yı şöyle
tanımlar: "Çeşitli devletlere bölünmüş bir büyük cumhuriyet türü. (...)
Hepsi de, dünyanın başka yerlerinde bilin¬meyen, aynı kamu hukuku ve
siyaset ilkelerine sahip..." (Davies, 1995: 7).
Fransız tarihçi
Ernest Renan’a göre "Avrupa, düşünce ve sanatında Yunan, hukukunda
Romalı ve dininde Musevi Hıristiyan’dır." (Davies, 1995: 44).
İngiliz şair T.
S. Eliot, 1945’te "Yunan, Roma, İsrail mirasını barındıran Hıristiyan
geleneğinin" öneminin şöyle vurgular: "Her biri kendi bağımsız kültürüne
sahip halklar arasında bir ortak kültür yaratmanın başat yolu din¬dir.
... Avrupa’yı Avrupa yapan Hıristiyanlık ortak kültüründen söz ediyo¬rum.
... Sanatımızın içinde geliştiği şey Hıristiyanlıktır; Avrupa hukukunun
son döneme kadar içinde kökleştiği şey Hıristiyanlıktır. ... Bir
Voltaire veya Nietzche’yi ancak Hıristiyanlık kültürü yaratabilirdi."
(Davies, 1995: 9).
Emperyal
deneyimleri İngiliz’lere, Avrupa’ya Batıda esas olarak «bü¬yük güçler»,
gerçekten hesaba alınmayan Doğuya ise esas olarak «küçük devletler» diye
bakmayı öğretmiştir. Londra’daki Albert Anıtı’nın çevre¬sindeki
heykeller arasında Avrupa’yı simgeleyen bir gurup heykel var¬dır. Sadece
dört figürden oluşur: İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya (Davies,
1995: 13).
Sadece Avrupalı
olmayan uygarlıklar değil, Avrupa’nın bazı bölgeleri, özellikle doğu
Avrupa da küçümsenir. Kendilerini «Batılı», özellikle İngi¬liz, Fransız,
Alman ve Kuzey Amerikalı olarak görmeye hevesli tarihçilerce yapılan
birçok «Avrupa uygarlığı» araştırması, sadece Yarımada’nın yine
kendisinin setiği parçalarıyla ilgili konularla sınırlıdır. Polonya,
Macaristan, Bohemya, Bizans, Balkanlar, Baltık devletleri, Beyaz Rusya,
Ukrayna, Kı-rım veya Kafkasya gibi; Portekiz, İrlanda, İskoçya,
İskandinavya da yoktur. Rusya bazen vardır, bazen yoktur (Davies, 1995:
1920).
Doğu ve Batının
çok az ortak noktası olduğu, hatta hiç olmadığı; Avrupa’da DoğuBatı
ayrımının doğal, değişmez farklılıklarla doğrulandığı, Batının üstün
olduğunu; Batının tek başına Avrupa adına layık olduğu, durma¬dan ileri
sürülür (Davies, 1995: 25).
Yazının
girişinde şu anda Türkiye’de hakim olduğunu ifade ettiğimiz kanaat, asıl
Avrupa’ya hakimdir: Avrupa tarihi diye yazılanlarda «Batılı» olan her
şeyin uygar, uygar olan her şeyin «Batılı» olduğu izlenimi yaratıl¬mış,
belli belirsiz dahi olsa Doğulu olan her şey geri, ikinci sınıf ve
dolayısıyla da ihmale değer görülmüştür (Davies, 1995: 19).
|