|
Kültür (Birikim) ve Medeniyet
Kültür ve Medeniyet
Farkı
Kültür kelimesinin
çeşitli mânaları vardır. Aslında Lâtince'de "toprağı işleme" demek
olan bu tâbir, sonraları Batı Avrupa dillerinde kazandığı "yüksek
umûmî bilgi" mânası ile Türkçe'ye de girmiştir. Kültür sözü biraz
daha hususîleştirilerek şu tâbirlerde de kullanılmaktadır: İbtidaî
kültür, ileri kültür, beşerî kültür, teknik kültür, yerleşik kültür,
aşiret kültürü, kültür kavim-leri-tabiat kavimleri vb... Fakat bu
deyimlerde de "kültür"ün mânası, gereği kadar açık değildir. Başta
sosyologlar ve sosyal psikologlar olmak üzere, umumiyetle kültür
tarihçilerince "kültür" kelimesinin ilmî yönden ifade ettiği kavram
aşağıdaki şekillerde belirlenmeğe çalışılmıştır:
-Bilgiyi, îmanı, san'atı, ahlâkı, hukuku, örf-âdeti ve insanın
cemiyetin bir üyesi olması dolayısiyle kazandığı diğer bütün maharet
ve itiyatları ihtiva eden mürekkep bir bütün. (E. B. Taylor)
-Bir topluluğun yaşama tarzı. (C. Wiesler)
-Atalardan gelen maddî-manevî değerler yekûnu. (E. Sapir)
-İnsanın tabiatı ve kendini idare etme yolu ile bizzat meydana
getirdiği eser. (A. Young)
-Bir toplulukta örf ve âdetlerden, davranış tarzlarından, teşkilât
ve tesislerden kurulu ahenkli bütün. (R. Thurnwald) [1.].
-Umûmî olarak inançlar, değer hükümleri, örf ve âdetler, zevkler,
kısaca insan tarafından yapılmış ve yaratılmış herşey. (A. K. Kohen)
-Bir millet fertlerinin iştirak hâlinde bulunduğu manevî hayat. (F.
A. Wolf)[2.]
A.Vierkand şöyle der: "Bir yabancı, bir kabilenin hudutlarını âdet
ve yalayış şekillerinin değişmesi ile kavrar; giyinmenin ve
süslenmenin başkabir tarzı, ev eşyalarının ayrılıkları, başka
silâhlar, yeni şarkılar, danslar vb... Diğer taraftan bütün bunlar
aynı kabilenin kültüründe değişmez" [3.].
Görüldüğü üzere, bu tariflerde dikkati çeken ortak noktalardan biri
"kültür"ün daha ziyâde her topluluğun kendine mahsus yaşayış ve
davranış tarzı olmasıdır. Kültürün bu mânası Z. Gökalp tarafından
yapılan tarifte daha da açık olarak belirmektedir: "Kültür (hars),
bir milletin dinî, ahlâkî, hukukî, muakalevî (intellectuel), bediî (estetique),
lisanî, iktisadî, fennî (thecni-que) hayatlarının ahenkli
mecmuasıdır" [4.].
Demek ki, belirli bir topluluğa âit sosyal davranış ve teknik
kuruluşlar "kültür"ü meydana getirmektedir.
Medeniyet ise başka bir mâna taşır. Medeniyet milletlerarası ortak
değerler seviyesine yükselen anlayış, davranış ve yaşama vasıtaları
bütünüdür[5.]. Bu ortak değerlerin kaynağı kültürlerdir. Meselâ "Batı
medeniyeti" denildiği zaman, din bakımından Hıristiyan toplulukların
manevî-sosyal değerleri ile, müsbet ilme dayalı teknik anlaşılır.
Halbuki Batı medeniyetine bağlı milletlerden herbiri ayrı bir kültür
topluluğudur: Müsbet ilim sahasında benzer anlayış içinde olmalarına,
"teknik"i ortaya koyma ve kullanmada birbirlerine yakın yollar takip
etmelerine rağmen, bu milletler başka başka diller konuşurlar;
âdetleri, gelenekleri, ahlâk telâkkileri, edebiyatı (şiiri, mecazı,
hattâ latifeleri), masalları, destanları, güzel san'atları, folkloru
ve hattâ giyinişleri bir değildir. Hattâ, hepsi de Hıristiyan inancı
içinde bulunmakla beraber din karşısındaki tutumları da farklıdır.
İşte bu ayrı ayrı inanış, eğilim, düşünce, kullanış ve davranış
tarzları her milletin kültür unsurlarını teşkil eder. O hâlde her
topluluk bir kültür sahibidir; diğer bir deyişle, her kültür ayrı
bir topluluğu temsil etmektedir. Türk milleti de dili, töresi, dini,
hukuku, düşüncesi ve hâdiseler karşısındaki husûsî davranışları ile
asırlardan beri yaşamakta olduğuna göre bir millî Türk kültürü
mevcut demektir.
Buraya kadar yazdıklarımızdan şu neticeleri çıkarmak mümkündür:
1. Kültür, karakter bakımından "husûsî", medeniyet "umûmî" dir.
2. Medeniyet, kültürlerden doğar.
3. Bir kültürün varlığı bir milletin mevcudiyetini veya bir
topluluğun varlığı bir kültürün mevcudiyetini gösterir.
Kültürün doğuşunda, aşağıda görüleceği gibi coğrafî durum ve insan
unsuru başlıca rol oynadığından ve topluluklar ancak yaşadıkları
bölge şartlanılın etkisi altında kendi kültürlerini
kurabileceklerinden, çeşitli kültürler arasında ilerdik, yükseklik
vb. gibi, ayırımlar yapmak, bazılarını üstün, bazılarını ibtidaî
saymak ilmî anlayışa uygun düşmez. Bu gibi hükümlere, ancak, tek bir
kültürün tarih içinde seyrinde müşahede edilen gelişmeler açısından,
yâni aynı kültürün çeşitli devreleri birbiri ile karşılaştırılırken
gidilebilir. Zira kültürler de, temsil ettikleri cemiyetle birlikte,
zaman ve çevre icaplarına uyarak, bizzat sosyal değerler ortaya
koyma veya dış tesir yolu ile gelişirler. Şu şartla ki, her kültür
öz vasfını kaybetmez. "Ana-kültür kalıbı" belirli bir karakter
hâlinde devam edip gider.
Bu tarihî-sosyal gelişmeyi gözden kaçıran bir kısım Avrupa fikir
adamı ve bilgini bazı yanlış "sınıflandırma"lar yapmışlar, kendi
kültürlerini yüksek ve üstün, diğerlerini geri ve ilkel sayarak; işi,
kültür ile medeniyeti aynı şey kabul edecek kadar ileri
götürmüşlerdir. Onlara göre, gerçek kültür Batı medeniyetinden
ibarettir ki, bunun da esası "köylü kültürü", yâni tarıma dayalı "yerleşik"
hayattır. Nitekim aşağıdaki teoriler bu temele oturtulmuştur. i
Dipnotlar
1 - Tafsilat için bk. M. Turhan, Kültür Değişmeleri, s. 27-36; M.
Eröz, İktisat Sosyolojisine Başlangıç, s.83 vd.
2 - M İzzet, Milliyetçilik Nazariyeleri, s. 144,
3 - Bk. Sosyoloji Dergisi, III, s. 174
4 - Z. Gökalp, Türkçülüğün Esasları, s. 30; aynı görüşü paylaşan B.
Malinowski, .b...'nin düşüncesi için bk. M. Eröz, ayn. esr., s.
86-90.
5 - Arapça'da aslen şehir mânasındaki "medine" sözünden üretilmiş
olan "medeniyet" tâbiri, lügat manasıyla "şehirlilik" demektir ve "bedevi"
(çöl halkı, göçebe)'nin zıddı olarak kullanılmıştır. Böylece de, -herbiri
kendi kabile hayatını sürdüren çöl halkına karşılık-, çeşitli soy,
dil, din ve gele-noklere sahip kütlelerin doldurduğu şehirde gelişen
yaşayış birliğini ifade etmiştir. Dolayısiyle sosyal gerçeğe uygun
bir deyimdir. i
Prof. Dr. İbrahim
Kafesoğlu
Türk Milli Kültürü
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|
|