|
Logoyu değiştirerek başlayalım
Türkiye'nin turizmde doruk noktasına çıktığı yıl 2005 yılıydı. 2004
yılında Türkiye'ye gelen yabancı turist sayısı 17.2 milyon ve
yaptıkları harcama toplamı 12.1 milyar dolar iken, 2005 yılında
gelen turist sayısı 20.5 milyona ve yaptıkları harcama tutarı da
13.9 milyar dolara yükselmişti. 2006 yılında Türkiye'ye gelen
yabancı turist sayısı 19.3 milyon kişi olmuş, Gelen yabancı
turistler kişi başına ortalama 651 dolar harcama yapmışlar ve
dolayısıyla 2006 yılında yabancı turistlerden elde edilen toplam
döviz geliri yaklaşık 12.6 milyar dolar olmuş. Buna göre yabancı
turist sayısında 2005 yılına göre yüzde 6'ya yakın, elde edilen
döviz gelirinde ise yüzde 9 dolayında bir azalma ortaya çıkmış
bulunuyor. Asıl dikkat çeken gelişme gelen yabancı turistlerin kişi
başına yaptıkları ortalama harcama tutarında ortaya çıkıyor. 2004
yılında kişi başına ortalama harcama tutarı 705 dolarmış. Bu tutar
2005'te 679 dolara, 2006'da 651 dolara düşmüş. Yani her geçen yıl
yabancı turist başına harcama azalıyor. Bu sürekli bir eğilimi
gösteriyorsa önümüzdeki dönemlerde Türkiye'ye gelen turist sayısı
artsa da, gelir artışı gerileyecek demektir.
Turizm bölgelerinde her geçen yıl kapasite artıyor ve artan rekabet,
fiyatları düşürüyor. Kişi başına yapılan ortalama harcamanın düşme
nedenlerinden birisi bu. Ama bundan daha önemlisi binlerce yıllık
tarihe sahip ve farklı pek çok çeşit uygarlığın izlerini taşıyan bir
ülkede turizmin güneş, kum, deniz üçgenine hapsedilmiş olması.
Sonuçta iki kez bu ülkeye gelen turist başka yerlere gitmeye
yöneliyor. Oysa birkaç kez kum, deniz ve güneş için gelenleri birkaç
kez de tarih için çekebilsek ciddi bir abonelik sistemi yaratacağız.
Türkiye tanıtım sorununu en baştan yani logodan başlayarak ele almak
zorunda. Türkiye'nin logosu lale. Doğrudur lale bizde bir devre
adını vermiş ve Avrupa'ya da bizden gitmiş. Hatta lalenin
İngilizcesi olan tulip adı da tülbent lalesinin tülbent sözcüğünün
bozulmasıyla ortaya çıkmış. Ama ne olursa olsun lale Hollanda ile
özdeşleşmiş. İnternette tulip yazdığınızda karşınıza Hollanda
çıkıyor. İşin tarihini merak etmeyenler için Türkiye ile lale
arasında bir bağ kurabilmek mümkün değil. Bunu alıp Türkiye'nin
logosuna koymak kadar yanlış bir şey olamaz. İşe bu logoyu
değiştirerek başlamamız gerekir. Türkiye ile özdeşleşen bir çok şey
logo olarak kullanılabilir. Kullanılacak logonun uluslararası
tanınırlığa, geçmişe ve arkasında bir öyküye sahip olan bir sembol
olması gerekli. Hitit güneşi bu iş için uygun olabilir. Hem çok
basit, hem bu toprakların binlerce yıllık geçmişini temsil ediyor,
hem de hoş bir öykü var ardında. Hitit güneşi diye bildiğimiz şey
aslında Hattilere ait. Hattiler, Hititlerden önce bu toprakların
efendisiydi. Yani bu toprakların bilinen en eski uygarlığı. Hititler,
Hatti güneşini alıp değişik formlara dönüştürmüşler. Sedat Alp'in 'Hitit
Güneşi' adlı kitabında belirttiği gibi bazı formları iki boynuz
üzerine yerleşmiş içi karelere bölünmüş bir çember ile o çemberin
içindeki karelere asılı bulunan ve büyük çemberin küçük modelleri
olan üç küçük çemberden oluşuyor. Büyük çember evreni, küçükler de
güneşi, ayı ve dünyayı temsil ediyor. Büyük çemberin altında yer
alan boynuzların nedeni ise "evrenin öküzün boynuzlarında durduğu"
inancı. Hititler bu kursu sallandığında küçük çemberlerin büyüğe
çarpmasıyla ses çıkaran bir çalgı olarak kullanmışlar. Bana
sorarsanız bu logo Türkiye'yi çok iyi temsil eder. Altındaki
birleşim olağanüstü. Bir yandan en azından 4000 yıllık bir geçmişi,
bir yandan yakın zamana kadar inanılmaya devam edilen öküzün
boynuzlarındaki dünya görüşünü, bir yandan evreni, öte yandan da bir
çalgıyı temsil etmesi çok etkileyici.
İşe bu toprakların tarihini gösteren böyle bir logoyla başlarsak
belki bu toprakların tarihine sahip çıkma becerimiz artar. Kim bilir
ardından belki güneş, kum ve deniz üçgeninin yanına tarih turizmini
koymak için projeler üretmeye başlarız.
Bu toprakların tarihini turizme temel yapabilmek için önce kendimiz
öğrenmeliyiz.
Mahfi Eğilmez
|
|