Ortaya çıkan tablo, sistemin geleceği açısından pek güven verici sayılmaz. Anlaşılıyor ki, bazı şeyleri en basitinden başlayarak anlatmak gerekecek.
Hukuk fakültelerinin birinci sınıfına, hatta yurttaşlık bilgisi okuyanlara anlatırcasına.
Cumhuriyet ilanından sonraki ilk anayasa olan 1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Meclis üstünlüğüne dayanırdı ama, Hiçbir yasa anayasaya aykırı olamaz ilkesini de açıkça belirtmekteydi. Ne var ki, anayasa mahkemesi gibi bir organın yokluğunda bu ilkeyi gözetmek yine Meclise, dolayısıyla oradaki çoğunluğa düşmekteydi. Bu durumda, sistemin 27 Mayıs 1960′ta yıkılışına yol açan, o günkü iktidar çoğunluğunun kendisini ulusal irade yerine koyup sınırsız davranışlara kalkışması, anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş sayılmasıdır. Sistem, kendi kendisini düzeltememişti.
1961 Anayasasının Türk hukuk sistemine getirdiği Anayasa Mahkemesi, bu çeşit sapıtışları sistem içinde çözmeye yarıyor. Artık yasalardaki anayasaya aykırılık lar mahkemenin iptal kararıyla gideriliyor, partilerin tutum ve davranışlarıyla anayasa ihlali ne benzer biçimde sistem dışına çıkışları da Anayasa Mahkemesinde kapatma davasına konu oluyor.
Fena mı?
Anayasal düzeni değiştirme girişimlerinin doğurabileceği huzursuzluğu yine anayasa sistemi içinde karşılayabilme açısından böyle bir denetim mekanizmasının var olmasına şükretmek gerekmez mi?
Herkes biliyor ki, özellikle 22 Temmuz seçimlerinden beri AKP iktidarını yönlendirenler, hayret verici bir biçimde, neredeyse 27 Mayıs öncesinin pervasızlığını andırırcasına, tek başlarına her şeyi yapabilecekleri inancıyla iş görmeye başlamışlardır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ise, rastgele bir hukukçu değil; onun görevi Cumhuriyetin temel niteliklerini ve ilkelerini korumak, bunlar tehlikeye girmişse anayasanın kendisine tanıdığı yetkileri kullanıp görevini yerine getirmektir. Kaldı ki, kendisinden önceki Cumhuriyet başsavcılarından Vural Savaş AKP Çoktan Kapatılmalıydı diye bir kitap bile yayımlamıştı geçen ay. Şimdiki Başsavcının geçen dönemin başından beri gözlemledikleri de onu bu noktaya getirmişse, ne var bunda kızacak?
Endişe verici olan şudur: Başbakan ve çevresi, olanları sistemin doğal işleyişine bağlamak yerine şimdiden yargı mensuplarına karşı kafa tutmaya başlamıştır. Bu davranışı, aslında, sisteme çok yabancı kaldığını gösteriyor.