Çok Kutuplu Bir
Dünyaya Gidilirken Türkiye
Bugün dünyamız, 1990lı yıllardan
çok farklı bir seyir içindedir. Sovyetler Birliğinin dağılmasının
ardından, ABD ve ABnin kesinlikle kuracağını sandığı tek kutuplu
dünya artık gerçekleşmiyor. Aksine, çok kutupluluk yönünde hızla
ilerliyor.
Ekonomik gelişmelerin ağırlıklı olarak yönlendirdiği bu yeniden
yapılanmaya gidişte Asya ülkeleri sürükleyici ve yönlendirici bir
rol oynamaya başlıyorlar.
Japon İktisadi Araştırmalar Merkezinin (Japan Center for Economic
Research) yaptığı bir çalışmanın sonuçları şunlardır (*):
- Çin 2020 yılında iktisadi güç olarak, ABDyi geçiyor. 2030da
Japonyanın 5 katı iktisadi güce ulaşıyor.
- Hindistan 2030da Japonyanın iki katına, 2050de Avrupa
Birliğinin iktisadi gücüne eşdeğer hale geliyor.
- Çin ve Hindistan bu gelişmeleriyle, uluslararası alanda
yönlendirici ve belirleyici duruma geliyor.
- Nitelik ve nicelik olarak ulaşılan bu iktisadi güç düzeyleri,
onların siyasal ve askeri konumlarına da büyük oranda yansıyacak.
Çin ve Hindistana komşumuz Rusyanın dev potansiyelini ve fiili
gelişmesini ekleyelim. 2 trilyon doların üstüne daha bugünden çıkmış
bir Rusya bölgemizdeki dev güçtür. 2001den beri Çin, Hindistan ve
bazı Türk devletlerle birlikte kurdukları Güneydoğu Asya Birliği,
Asya ve dünyada belirleyici güçlerin yanında yerini aldı.
Japonya bile
Çin ve Hindistanın ABD, AB ve Japonya karşısındaki olağanüstü
gelişme trendleri Japonyayı bile yeni arayışlar içine itmiştir.
Japonya, Batı kapitalizminin asli üyelerinden biri olmasına ve
iktisadi sistemin kazanan tarafında bulunmasına rağmen değişim
sinyalleri veriyor.
- Çin ve Hindistan hızla ABD, AB ve Japonyayı geçiyor ve katlama
noktasına geliyorlar.
- Japonya, bölgedeki ve uluslararası alandaki pozisyonunu yavaş
yavaş değiştirmeli ve yeni dengelere ayak uydurmalı, böyle
düşünüyorlar.
Batı kapitalizminin, Asyanın doğusundaki kalesini oluşturan Japonya
bile, uluslararası ilişkilerini yavaş yavaş değiştirmek
gereksinimini duyuyor.
Batı kapitalizminin iktisadi anlamda egemenliğini kaybedeceği ve çok
kutuplu bir düzenin ortaya çıkacağı gerçeği karşısında yeni
arayışlar içinde.
Dünya hızla değişiyor
Çok ciddi araştırma kurumlarının yaptıkları çalışmalar Çin,
Hindistan ve Rusyanın başı çektiği Avrasyada olağanüstü
değişikliklerin kesin olarak ortaya çıkacağını gösteriyor.
Son 10 yılın fiili gelişmeleri bu yöndedir. Çin, Hindistan ve Rusya,
ABD ve AB ikilisinin toplamını iktisadi güç olarak aşacaklar. Dünya
ekonomisindeki etkinlikleri yanında siyasi ve askeri olarak daha
belirleyici konuma gelecekler.
1990lı yıllarda ABD ve AB ikilisinin öngördükleri tek kutuplu dünya,
kesinlikle gerçekleşmiyor, istatistikler bunu gösteriyor. Batı
kutuplu dünya yerine çok kutuplu uluslararası bir düzen yavaş
yavaş oluşmaya başladı bile.
Amerikanın güvenlik himayesi altındaki Japonya bile, yeni çok
kutuplu düzen için arayışlar içindeyken Asyanın Batı ucundaki
Türkiyede çok garip olaylar yaşanıyor. İç hesaplaşmaların, her
şeyin üzerine çıkarılması bu çelişkili sonucu doğuruyor.
Türkiye mi, AKP mi?
Türkiyenin değişmekte olan dünya koşulları karşısındaki çelişkili
konumu iç hesaplaşmalarla ilgilidir. ABD ve ABye endeksli olarak
kendi iç kavgalarını yürüten siyasi partiler ve güç odakları,
Türkiyeyi dünyadaki gelişmelerden soyutlamışlardır.
- Bugünkü AKP iktidarı, Washington, Londra ve Brüksele endeksli bir
politika izlemektedir.
- Bu odakları arkasına alarak, Türkiyedeki kendi hesaplaşmasını
yürütüyor.
- Oysa dünya çok kutuplu bir yapılanma yolunda hızla ilerliyor.
Türkiyenin çok kutuplu düzene göre iktisadi, siyasi ve askeri
ilişkilerini düzenlemesi gerekirken, iç hesaplaşmalar bunu
engelliyor.
- Öte yandan ABD ve ABnin Türkiye üzerindeki hesapları karşısında,
mevcut durumun sürdürülemeyeceği ortadadır.
İçimizdeki oligarşinin kendi özel kavgaları yüzünden çok kutuplu
düzene arkalarını dönmeleri Türkiyeyi parçalanma noktasına
getiriyor. Hükümetin Ortadoğu,
Kafkasya, Karadeniz
ve Kıbrıs politikalarındaki fiyaskolar bunun somut göstergeleridir.
Dünya hızla çok kutuplu bir yapılanmaya giderken, Türkiye de bunun
içinde yer almalıdır. Türkiyenin varlığını sürdürebilmesi için tek
seçenek budur.
Erol Manisalı
(*) Japan Echo, August, 2008
|