Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Paşa


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Ulusalcılık ] Kemalizm ] [ Paşa ] Cumhuriyet ]

 

 

Up
Aile

Mustafa Kemal: 'Osmanlı Paşası'

   
   
Mustafa Kemal, bir “Osmanlı paşası” idi! Bütün askeri eğitimi ve kariyeri Osmanlı ordusunun bir subayı olarak gerçekleşti. Rüştiye, İdadi, Harbiye… Sonra Suriye, sonra Makedonya ve Harekat Ordusu, sonra Trablus, Çanakkale, Doğu cephesi, Suriye cephesi ve İstiklal Harbi… Koca bir yaşam savaşlar içinde akıp gitti. Zaferden sonra da gericiliğe karşı savaştı büyük Atatürk!

Bu sürecin önemli bölümünde Osmanlı ordusu Alman hegemonyası altındadır. Birinci Dünya Savaşı’nda ise Alman generallerinin doğrudan yönetiminde… Mustafa Kemal buna karşıdır. Kemal Paşa’yı tek kelime ile tanımla deseler bana, hiç tereddütsüz “bağımsızlık” derim, “tam bağımsızlık”… Atatürk demek bağımsızlık demektir. Diğer bütün özellikler bunun türevidir, doğal sonucudur!

Ahmet İzzet Paşa da bir Osmanlı paşasıydı! Mondros’u imzalayan Osmanlı hükümetinin sadrazamı idi Ahmet İzzet Paşa… Ne var ki ordu içinde sevilen, sayılan, gerçekten değerli bir paşa… Meşrutiyet döneminde Erkan-ı Harbiye Reisliği yaptı! Örneğin Yemen’de İsmet İnönü’nün komutanıydı, Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu cephesinde Mustafa Kemal’in komutanı… Ne var ki Mütareke döneminde İstanbul’da kurulan hükümetlerde de nazırlık yaptı. Ordu içinde itibarı yüksekti, hep de öyle kaldı. Kısacası, Damat Ferit gibi bir paşa değildi Ahmet İzzet Paşa… Hain değildi!

Buna rağmen İnönü, anılarının bir yerinde “Atatürk, Ahmet İzzet Paşa’yı hiç affetmedi” anlamında bir laf eder. Neden?

Nedeni açıktır. Ahmet İzzet Paşa bir hain olmamasına (örneğin zaferden sonra Damat Feritler, Vahdettinler gibi kaçmamış, yaşamını Türkiye’de sürdürmüş ve 1937 yılında da İstanbul’da ölmüştür) rağmen, Anadolu’ya geçmedi. Bir kez Mustafa Kemal ile görüşmek üzere İstanbul hükümeti adına Bilecik’e geldi, o sefer de Atatürk tarafından alıkonularak Ankara’ya götürüldü, bir süre orada tutuldu. Ama daha sonra yine İstanbul’a döndü!

Ahmet İzzet Paşa’nın Osmanlı paşalığı Mustafa Kemal’inki gibi tırnak (“…“) içinde değildi çünkü. İstiklal Harbine inanmadı, başarılı olabileceğine kanaat getirmedi, Mustafa Kemal gibi sadece ve sadece halkın öz gücüne güvenmedi. Hep orta yolu, uzlaşmayı tercih etti, düzen içi düşündü ve davrandı. Mustafa Kemal gibi kararlı bir bağımsızlıkçıyı da hep uzak tuttu kendinden. Mondros gelip kapıya dayandığında Suriye cephesinde olan Mustafa Kemal, Ahmet İzzet Paşa’ya yazdığı mektuplarda kendisinin kurulan hükümete alınmasını ve Harbiye Nazırı yapılmasını istemesine rağmen, özellikle uzak tutulmuştur. Osmanlı’ya emperyalizmle uzlaşacak yumuşak adam lazımdı çünkü. Mustafa Kemal “yumuşak” değildi! Ne var ki o “yumuşaklık” ne Osmanlı’yı kurtarabildi, ne de işbirlikçileri… O yıllarda Ahmet İzzet Paşa’nın mandacı çözüme yatkın olduğunu da görüyoruz. Mandacı-bağımsızlıkçı ayrışmasında birincilerin safındaydı.

Kim değildi ki? İsmet İnönü öyle değil miydi mesela… Rauf Orbay da… Halide Edip, Adnan Adıvar, Yunus Nadi, İsmail Canbulat ve daha böyle birçok ünlü isim… Hatta İstanbul 1920’de işgal edilene kadar Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal’e ve mücadelesine karşı idi.

Zaferden sonra durum üç aşağı beş yukarı yine aynıdır. Ali Fuat, Kazım Karabekir, Refet Bele, Cafer Tayyar paşaların hepsi, aslında Ahmet İzzet Paşa gibi Osmanlı paşası zihniyetindedir. Bunlar “Meşrutiyet modernleşmecisidir” bir anlamda… Ufukları budur! Mesele, İnönü’nün söylediği gibi, hiç de kişisel çekememezlik değildir. Tek adam korkusundan ziyade, o tek adamın yapacaklarından duyulan bir korkudur söz konusu olan… Cumhuriyetçi olan Mustafa Kemal’dir. Gerçekten de “Tek Adam”dır. O tekliğin özünü uzlaşmazlık, radikallik ve halka güven oluşturur. Hepsinin paydası da bağımsızlık tutkusudur!

Şimdi kimi şapşallar şapka devrimi diye dalga geçiyor. O devirde kafaya şapka giymek yürek isterdi! Yazı devrimi, kadını çuvaldan çıkartıp toplum içinde sokmak… Bütün bunların öncesinde saltanatı ve hilafeti yok etmek… Cumhuriyet’in ilanı… Ama hepsinin temelinde BAĞIMSIZLIK var! Bağımsızlık olmasaydı eğer, diğer hiçbiri olmazdı. Bu işi ancak Mustafa Kemal gibi biri yapabilirdi ve O yaptı!

Son dönem Osmanlı paşaları “Düveli Muazzama”nın perspektifinden bakardı dünyaya… O büyük devletlerden biri ile dayanışma içinde olmamız gerektiği Allah’ın emri gibi bir şeydi onlara göre. Bu durumda Enver için Almanya, Cemal için Fransa öne çıkardı. Rauf, İngiliz hayranı idi! Ali Fethi’de biraz İngiliz biraz Fransız sempatisi ağır basardı! Askeri ataşeliğini Roma’da yaptığı için Ali Fuat’ta İtalyanlara sempati olduğu düşünülebilir. İstiklal Harbi’ne bu nedenle Mustafa Kemal önderlik etmiştir. Ötekiler isteseler de yapamazlardı, düşünsel yapıları elverişsizdi çünkü. Ufukları yetersizdi. Rauf’un İngiliz hayranlığının yol açtığı güven duygusunun Mondros’ta ne tür sonuçlar yarattığını tarih okuyan herkes bilir. Hazret’in daha sonraki Lozan sürecinde neden bu kadar “uzlaşmaz” davrandığının ipuçları da aslında Mondros’un altında imzası olması ile alakalıdır bir anlamda. Diğerlerinin zaferden sonra nasıl tükendikleri ise ortadadır.

Bu bölük pörçük tarih bilgilerinin bugün için anlamı nedir peki? Ahmet İzzet Paşa’nın Osmanlı paşalığı bize ne ders veriyor ki?

Bugün Türkiye’ye lazım olan Mustafa Kemal gibi paşalardır! Başbuğ’lar, Büyükanıt’lar, Özkök’ler, Evren’ler gibi Osmanlı paşaları kalibresinde bağımlı kafa yapısına sahip kişiler değil… Dünyaya Mustafa Kemal gibi bağımsızlık tutkusuyla, onu sağlama isteğiyle bakan, egemenliğe kıskançlıkla sahip çıkan paşalar gerekli Türkiye’ye… Oysa bugünküler ABD’nin ve AB’nin gözüyle, “stratejik müttefiklik” aşkıyla ve NATO üyeliği perspektifinden bakıyor dünyaya ve ülkemize…

Türkiye, eğer Kemal’ini bulamazsa sonu Osmanlı gibi olacaktır.

Ne var ki “Osmanlı paşası” kafasıyla Mustafa Kemal olunmaz!

“NATO paşası” olarak hiç olunmaz!

S. Ant

   
 
   
   
 
 

 
   
   
   
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Ulusalcılık ] Kemalizm ] [ Paşa ] Cumhuriyet ]