Bu sürecin önemli bölümünde Osmanlı ordusu Alman hegemonyası altındadır. Birinci Dünya Savaşında ise Alman generallerinin doğrudan yönetiminde Mustafa Kemal buna karşıdır. Kemal Paşayı tek kelime ile tanımla deseler bana, hiç tereddütsüz bağımsızlık derim, tam bağımsızlık Atatürk demek bağımsızlık demektir. Diğer bütün özellikler bunun türevidir, doğal sonucudur!
Ahmet İzzet Paşa da bir Osmanlı paşasıydı! Mondrosu imzalayan Osmanlı hükümetinin sadrazamı idi Ahmet İzzet Paşa Ne var ki ordu içinde sevilen, sayılan, gerçekten değerli bir paşa Meşrutiyet döneminde Erkan-ı Harbiye Reisliği yaptı! Örneğin Yemende İsmet İnönünün komutanıydı, Birinci Dünya Savaşında Doğu cephesinde Mustafa Kemalin komutanı Ne var ki Mütareke döneminde İstanbulda kurulan hükümetlerde de nazırlık yaptı. Ordu içinde itibarı yüksekti, hep de öyle kaldı. Kısacası, Damat Ferit gibi bir paşa değildi Ahmet İzzet Paşa Hain değildi!
Buna rağmen İnönü, anılarının bir yerinde Atatürk, Ahmet İzzet Paşayı hiç affetmedi anlamında bir laf eder. Neden?
Nedeni açıktır. Ahmet İzzet Paşa bir hain olmamasına (örneğin zaferden sonra Damat Feritler, Vahdettinler gibi kaçmamış, yaşamını Türkiyede sürdürmüş ve 1937 yılında da İstanbulda ölmüştür) rağmen, Anadoluya geçmedi. Bir kez Mustafa Kemal ile görüşmek üzere İstanbul hükümeti adına Bilecike geldi, o sefer de Atatürk tarafından alıkonularak Ankaraya götürüldü, bir süre orada tutuldu. Ama daha sonra yine İstanbula döndü!
Ahmet İzzet Paşanın Osmanlı paşalığı Mustafa Kemalinki gibi tırnak ( ) içinde değildi çünkü. İstiklal Harbine inanmadı, başarılı olabileceğine kanaat getirmedi, Mustafa Kemal gibi sadece ve sadece halkın öz gücüne güvenmedi. Hep orta yolu, uzlaşmayı tercih etti, düzen içi düşündü ve davrandı. Mustafa Kemal gibi kararlı bir bağımsızlıkçıyı da hep uzak tuttu kendinden. Mondros gelip kapıya dayandığında Suriye cephesinde olan Mustafa Kemal, Ahmet İzzet Paşaya yazdığı mektuplarda kendisinin kurulan hükümete alınmasını ve Harbiye Nazırı yapılmasını istemesine rağmen, özellikle uzak tutulmuştur. Osmanlıya emperyalizmle uzlaşacak yumuşak adam lazımdı çünkü. Mustafa Kemal yumuşak değildi! Ne var ki o yumuşaklık ne Osmanlıyı kurtarabildi, ne de işbirlikçileri O yıllarda Ahmet İzzet Paşanın mandacı çözüme yatkın olduğunu da görüyoruz. Mandacı-bağımsızlıkçı ayrışmasında birincilerin safındaydı.
Kim değildi ki? İsmet İnönü öyle değil miydi mesela Rauf Orbay da Halide Edip, Adnan Adıvar, Yunus Nadi, İsmail Canbulat ve daha böyle birçok ünlü isim Hatta İstanbul 1920de işgal edilene kadar Fevzi Çakmak, Mustafa Kemale ve mücadelesine karşı idi.
Zaferden sonra durum üç aşağı beş yukarı yine aynıdır. Ali Fuat, Kazım Karabekir, Refet Bele, Cafer Tayyar paşaların hepsi, aslında Ahmet İzzet Paşa gibi Osmanlı paşası zihniyetindedir. Bunlar Meşrutiyet modernleşmecisidir bir anlamda Ufukları budur! Mesele, İnönünün söylediği gibi, hiç de kişisel çekememezlik değildir. Tek adam korkusundan ziyade, o tek adamın yapacaklarından duyulan bir korkudur söz konusu olan Cumhuriyetçi olan Mustafa Kemaldir. Gerçekten de Tek Adamdır. O tekliğin özünü uzlaşmazlık, radikallik ve halka güven oluşturur. Hepsinin paydası da bağımsızlık tutkusudur!
Şimdi kimi şapşallar şapka devrimi diye dalga geçiyor. O devirde kafaya şapka giymek yürek isterdi! Yazı devrimi, kadını çuvaldan çıkartıp toplum içinde sokmak Bütün bunların öncesinde saltanatı ve hilafeti yok etmek Cumhuriyetin ilanı Ama hepsinin temelinde BAĞIMSIZLIK var! Bağımsızlık olmasaydı eğer, diğer hiçbiri olmazdı. Bu işi ancak Mustafa Kemal gibi biri yapabilirdi ve O yaptı!
Son dönem Osmanlı paşaları Düveli Muazzamanın perspektifinden bakardı dünyaya O büyük devletlerden biri ile dayanışma içinde olmamız gerektiği Allahın emri gibi bir şeydi onlara göre. Bu durumda Enver için Almanya, Cemal için Fransa öne çıkardı. Rauf, İngiliz hayranı idi! Ali Fethide biraz İngiliz biraz Fransız sempatisi ağır basardı! Askeri ataşeliğini Romada yaptığı için Ali Fuatta İtalyanlara sempati olduğu düşünülebilir. İstiklal Harbine bu nedenle Mustafa Kemal önderlik etmiştir. Ötekiler isteseler de yapamazlardı, düşünsel yapıları elverişsizdi çünkü. Ufukları yetersizdi. Raufun İngiliz hayranlığının yol açtığı güven duygusunun Mondrosta ne tür sonuçlar yarattığını tarih okuyan herkes bilir. Hazretin daha sonraki Lozan sürecinde neden bu kadar uzlaşmaz davrandığının ipuçları da aslında Mondrosun altında imzası olması ile alakalıdır bir anlamda. Diğerlerinin zaferden sonra nasıl tükendikleri ise ortadadır.
Bu bölük pörçük tarih bilgilerinin bugün için anlamı nedir peki? Ahmet İzzet Paşanın Osmanlı paşalığı bize ne ders veriyor ki?
Bugün Türkiyeye lazım olan Mustafa Kemal gibi paşalardır! Başbuğlar, Büyükanıtlar, Özkökler, Evrenler gibi Osmanlı paşaları kalibresinde bağımlı kafa yapısına sahip kişiler değil Dünyaya Mustafa Kemal gibi bağımsızlık tutkusuyla, onu sağlama isteğiyle bakan, egemenliğe kıskançlıkla sahip çıkan paşalar gerekli Türkiyeye Oysa bugünküler ABDnin ve ABnin gözüyle, stratejik müttefiklik aşkıyla ve NATO üyeliği perspektifinden bakıyor dünyaya ve ülkemize
Türkiye, eğer Kemalini bulamazsa sonu Osmanlı gibi olacaktır.
Ne var ki Osmanlı paşası kafasıyla Mustafa Kemal olunmaz!
NATO paşası olarak hiç olunmaz!
S. Ant