Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Kemalizm


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Ulusalcılık ] [ Kemalizm ] Paşa ] Cumhuriyet ]

 

 

Up

Nasıl Bir Kemalizm?

   
   

Somut koşullar içinde yaşıyoruz. Halkımız sıkıntılarla boğuşuyor, oradan oraya savruluyor. Bugünlere nasıl gelindiğinin hikâyesini hepimiz biliyoruz, burada yinelemeye gerek yok.

Bu zorluklar bağlamında

  • antiemperyalist olmak,

  • mazlum milletlerden yana olmak,

  • bağımsızlık,

  • çağdaşlaşmak,

  • akılcılık,

  • bilimi kılavuz kabul etmek,

  • barış,

  • güvenlik,

  • halkçılık gibi

Kemalizm için "olmazsa olmaz" sayılabilecek ilkeler ne anlam ifade ediyor?

Türkiye bugün öyle bir aşamaya gelmiştir ki, yukarıda sayılan ilkeleri soyut bir şekilde dile getirmenin ötesine taşıyıp halkın gündemindeki sorunlar ekseninde somutlaştırmak kaçınılmazdır artık. Yoksa Kemalist tutum, söylem düzeyini aşamamak gibi bir tehlike ile karşı karşıya kalacaktır. Bu çerçevede sadece antiemperyalist olmak değil, aynı zamanda toplumsal yaşamda belirleyici olan sınıfsal çelişkiler konusunda da net olmak gerekir. Kemalizm adına ortaya çıkan türlü çeşit sahtekâr, bu noktanın gözlerden saklanması için ellerinden geleni yapmaktadır.

Örneğin bağımsızlığı savunmak, aslında ulusal egemenliği savunmaktır, milli olana sahip çıkmaktır. Bu milli soyutlamasını, salt ulusal kimliği tanımlayan bir söylemin ötesinde sosyoekonomik boyutlara taşımak yaşamın dayattığı bir gerekliktir artık. Bu çerçevede sermayenin gayri milli karakteri ve yönelimi ile üzerinde yaşadığı vatanından başka gidecek yeri olmayan emeğin milliliği, bu iki kesimin sınıfsal çıkarlarının uzlaşmazlığı koşutunda bir geçerliliğe de sahiptir. Bu iki yön arasında birbirini tamamlayan bir ilişki vardır. Halk antiemperyalist bir duruşu, bağımsızlık için mücadeleyi, mazlum milletlerden yana olmayı, bu duruş ancak kendi yaşamındaki somut sorunlar için bir çözüm getiriyorsa benimseyecektir. Halk ile Kemalistlerin ve Kemalizm'in yeniden buluşmasının tek yolu bugünkü koşullarda bu köprüyü kurabilmek ve toplumsal mücadele alanına taşıyabilmektir. Ötesi, "tören Atatürkçülüğü" olur ki, bu kafa her sıkıştığında gider Anıtkabir'de birilerini Atatürk'e şikâyet eder ya da ordudan bir şeyler bekler durur. Oysa politika güç ile yapılır, o güç de halktadır. Bizim İsviçre bankalarında milyarlarca dolarımız yoktur! Halkın sorunlarını çözecek bir tavır alan, halkı da kazanır.

Örneğin TEKEL özelleştirilirken Kemalistler kimin yanında olacaklardır? Ya da TÜPRAŞ, SHELL-Koç ortaklığına peşkeş çekilirken, Kemalistler de İlhan Selçuk gibi" "yüreğine sular serpilerek" bu talanı alkışlayacaklar mıdır? AB'ye üyeliği savunmak "uygarlık projesi" diye yutturulmaya çalışılsa da, aslında bir sosyoekonomik sistem tercihidir. Çünkü AB, temelde, sermaye sınıfının dünya çapındaki emperyalist rekabette ayakta kalmak için başvurduğu bir birlik projesidir.

TEKEL'in özelleştirilmesi sonucu sokağa atılacak, işsiz kalacak olan emekçi, geçtiğimiz seçimde AKP'ye oy vermiş olabilir, başı örtülü de olabilir... Ama Türkiye'nin sürüklenmiş olduğu bugünkü koşullarda Kemalist olan kişinin yapması gereken Anıtkabir'e gidip ağlamak değil, emperyalizm işbirlikçilerinin ağına düşmüş bu emekçiyi, yani halkı kazanmaktır, onunla omuz omuza milli varlıkların talan edilmesine direnmek, Cumhuriyet'i bu güç birliğini, bu eksende bir çekim merkezini yaratarak savunmaktır. O emekçinin kafasındaki örtüyü değil, sermayenin sömürüsü karşısında gözlerine bağlanan örtüyü yırtıp atmak öncelikli görevdir.

"Antiemperyalist olmak", "mazlum milletlerden yana olmak", "bağımsızlık", "çağdaşlaşmak", "akılcılık", "bilimi kılavuz kabul etmek", "barış", "güvenlik", "halkçılık"… Bütün bu ilkeler, aslında emek-sermaye çelişkisi gibi evrensel bir mahiyettedir. Onun için örneğin Çin'de okullarda okutulan tarih kitaplarında Atatürk anlatılmakta, hatta kitabın kapağına resim olmaktadır. Oysa kimilerince millete "çağdaş uygarlık" diye yutturulmaya çalışılan AB hedefi çerçevesinde, Atatürk resimlerine bile tahammül edilememektedir Türkiye'de... Ya da Küba, Atlas Okyanusu kıyısına Atatürk'ün heykelini dikerken, bizdeki emperyalizm taşeronları Atatürk'ün ismine bile katlanamamaktadır artık. Atatürk'ün resmini de ismini de heykelini de hazmedemeyen bu işbirlikçi vatan satıcısı takımı, TÜPRAŞ'ı, TEKEL'i yağmalayanların safındadır ama... Kemalist tavır, halkımıza bu gerçeği göstermektir! Bugün Güney Amerika'da yapılanlar ile Mustafa Kemal'in 1920 ve 1930'lu yıllarda Türkiye'de yaptıklarının özü aynıdır. "Mazlum milletler" sadece 1920'lerin koşullarının dayattığı bir söylem değildir, hâlâ günümüzün gerçeğidir ve Atatürk de mazlum milletler dünyasının en büyük liderlerinden, ölümsüz ilham kaynaklarından biridir.

O zaman Kemalizm'i bu evrensel bakış açısıyla buluşturmak ve halkımıza da bu perspektiften tanıtmak yaşamsal önemde bir gerekliliktir.

 

S. Ant

   
   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Ulusalcılık ] [ Kemalizm ] Paşa ] Cumhuriyet ]