Her yıl olduğu gibi bu yıl da 29 Ekim coşkuyla kutlandı. Cumhuriyetimiz 85. yaşını da tamamladı!
Bugün, 30 Ekim ve kaldığımız yerden yola devam!
İnsan, Türkiyede olanlara bakınca, hangi Cumhuriyeti kutladık acaba? diye sormadan edemiyor kendine Ortada kutlanacak bir Cumhuriyet kaldı mı ki?
Cumhuriyet, en basit tanımıyla tek kişinin yönetimine karşıtlığı simgeler. Devlet Başkanının bir hanedan üyesi olmamasını ön gerektirir. Milli egemenliği ve onun ayrılmaz bir parçası olan tam bağımsızlığı esas alır. Halk iradesinin somutlaşmış siyasal-hukuki biçimidir.
Oysa bugün Türkiyede ne halkın iradesi geçerlidir, ne milli egemenlik, ne de tam bağımsızlık
Devlet Başkanı, bir tarikat üyesi, dahası yüz kızartıcı suçlara bulaşmış bir tarikat üyesidir! Adı, Türkiyeden gizli anlaşmalar yapan bir görevli olarak geçmektedir kimi basın organlarında ve Cumhurbaşkanından bu konuda tek itiraz, tek yalanlama gelmemektedir!
Ayrıca ne iktidarda ne de muhalefetteki partilerde demokrasi, yani halkın iradesi geçerlidir. Tüm partiler lider mülkü haline gelmiş, tek adam partileridir, bir tür laik tarikatlardır. Değişmez Genel Başkanlık kuraldır bu yapılarda. Herkes parti liderine, müridin şeyhe bağlılığını gölgede bırakacak bir itaat içindedir. Ne özgür düşünce, ne eleştirel akıl, ne katılımcı bir yapı geçerlidir örgütlerinde. Onun için hangisi iktidara gelirse gelsin, Türkiyeye halkçı bir demokrasi getiremiyor, getiremezler de Yaptıkları, emperyalizme ve sermaye kesimine borazanlıktır!
Türkiyenin siyasal partilerinin hepsi ABye tam üyelik taraftarıdır. Devleti devlet yapan yasama, yürütme ve yargı yetkilerinin AB kurumlarına devredilmesini, yani egemenlik ve bağımsızlıktan toptan vazgeçilmesini çağdaş uygarlık diye millete yutturmaya çalışan siyasal tekkelerdir bunlar! Milli egemenlik, bir anlamda bu nedenle de söz konusu değildir. Dahası, iç siyasal ve ekonomik ilişkiler bakımından da zaten hepsi sermaye kesiminin çıkarları doğrultusunda hareket etmeyi öncelikli amaç bellemişlerdir.
Ordu, NATO kanalıyla ABDye ipotek edilmiştir. Eğitiminden askerinin kullandığı silaha kadar bağımlıdır. ABDnin üstün hizmet nişanı takmadığı kaç Genelkurmay Başkanı vardır Türkiyenin?
Ekonomi, IMF denetimindedir, İngiliz vatandaşı olan bir bekçinin sözde yönetimindedir. Türkiye, neyi var neyi yoksa satarak tasfiye edilme yolundadır, hatta edilmiştir! Babalar gibi satılmaktadır ülkemiz! Türk lirasının birkaç ayda neredeyse yüzde 40 değer kaybetmesine rağmen, ekonomide yaprak kımıldamamaktadır, çünkü zaten milli ekonomi diye bir şey kalmamıştır ortada. Hiç ölü tepki verir mi?
Sadece devlet yaşamının ve siyasetin değil, toplumsal yaşamın neredeyse bütün alanlarını ortaçağ kurumları ve yobaz zihniyet işgal etmiştir. Devletin Diyanet İşleri Başkanı, ortaöğretim kurumlarında Kuran öğretilmesini talep etmekte, Kuranın yaşamda rehberimiz olması gerektiğini söylemekte ve ne acıdır ki kimseden tek bir ses çıkmamaktadır. Zorunlu din dersleriyle, İmam Hatip Okullarıyla ılımlı-işbirlikçi İslamın kadroları yetiştirilmekte, bölücü hareket temsilcileri ile dolaylı olarak görüşmeler yapılmaktadır. Artık Türkiyenin 25-30 parçaya bölünmesi, her parçanın kendi siyasal simgeleri ve renkleri olması önerilebilmekte, Meclis çatısı altında bu sözde önerilerin propagandası yapılmaktadır!
Kısacası, ortada gerçekten kutlayabileceğimiz bir ATATÜRK CUMHURİYETİ kalmış mıdır ki, dün bunun kutlaması yapılmıştır?
Eğer durum buysa, 29 Ekimde Atatürk anıtlarına çelenk koyanlar, Anıtkabire gidip saygı duruşunda bulunanlar neyi kutladılar peki?
Cumhuriyet fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister.
Oysa vicdanların yerine cüzdanların egemen kılındığı güzel ve yalnız ülkemde, bugün fikir yerine itaatin, irfan yerine yobazlığın bayrağı dalgalanmaktadır!
S. Ant