NATO ve ABnin
Karadeniz Misyonu
Eğer 1 Mart 2003te tezkere
Meclisten geçseydi, ABD, Samsun da dahil olmak üzere Doğu
Karadeniz kıyılarımızı askeri denetimi altına alabilecekti. Herkes
Amerikanın 1 Mart kızgınlığını, Irakın işgalinde faturanın
yükselmesine bağladı.
Oysa Washington çok daha kapsamlı bir plan yapmış ve Karadenizi de
işin içine katmıştı. BOP için operasyonlar Irakla birlikte Doğu
Karadeniz ve Kafkasyada da yavaş yavaş başlatılacaktı.
Irakın kuzeyinde kurulan ön cephe Gürcistana da yayılacaktı.
Tezkere geçmeyince Gürcistanda dolaylı yol kabul edildi ve
Saakaşvili üzerinden, sivil darbelerle iş yürütüldü. Geçen hafta bu
köşede, Saakaşvili ve Barzani aynı konumdalar demiştim, nedeni
buydu.
AKPnin Washingtona verdiği söze karşın tezkerenin reddedilmesi
Amerikanın faturasını yalnız Irakta değil Kafkasya ve Karadenizde
de birkaç kat arttırdı. 2003-2008 döneminde petrol ve doğalgaz
fiyatlarının aşırı yükselmesi Rusyanın elini güçlendirirken
Amerikayı krize sürükledi. ABnin Rusyaya olan doğalgaz
bağımlılığı arttı.
5 yıllık süre İranı da aynı şekilde güçlendirdi, ona zaman
kazandırdı.
Rusya, bağımsızlıkları neden tanıdı?
Rusyanın Güney Osetya ve Abhazyanın bağımsızlıklarını tanımasının
arkasındaki neden açıktır; Gürcistanın NATOya dahil edilerek ABD
tarafından bir anlamda işgal edileceğini gören Rusya, ülkeyi
küçülterek(!) bir kısmını kendi denetimi altına almıştır.
Yarın Gürcistanın dört bir yanının ABD (ve NATO) üsleri ile
donatılacağı şimdiden belli oldu. Ayrıca Güney Osetya ve Abhazya
uzun yıllardan beri ihtilaflı bölgelerdir.
Masa başında olmasa da fiili güç gösterileri ile yeni bir Yalta
Konferansının (veya kampanyasının) gerçekleşmekte olduğunu
görüyoruz.
Burada temel sorun, ABDnin bölge dışı bir güç olarak bu bölgeleri
denetimi altına almak istemesidir. Buna karşılık Rusya, kendi
sınırlarındaki Amerikan dayatmalarına karşı bir politika
izlemektedir.
Doğu Akdeniz-Karadeniz bütünleşmesi
2004 yılında yazdığım birkaç yazıda Gürcistan ve Ermenistanın
ileride ABye ve NATOya alınacaklarını öne sürmüştüm. Gürcistan
için süreç başladı bile.
NATO ve AB 2000li yıllarda, Batı kapitalizminin küresel planlarının
araçları olarak kullanılmaktadırlar. Doğu Avrupa ülkeleri NATO ve
ABye birlikte alındılar. Doğu Akdenize Kıbrıs adası üzerinden
egemen olabilmek için Kıbrıs Cumhuriyetini (Rumları) ABye üye
yaptılar ve ortak askeri eylemlere başladılar.
Tek egemenlik altında, adanın NATOya da alınması konuşulmaya
başlandı. Kuzey Kıbrısta(!) askeri üslerin altyapısı hazırlanıyor.
NATO (ve ABye) dahil edilen Bulgaristan ve Romanyada askeri üs
inşaatı hızlı bir biçimde ilerliyor.
Gürcistan, Güney Osetya ve Abhazyadaki gelişmeler ABDnin (ve
Batının) Karadeniz ve Kafkasyadaki işgal planlarının bir
parçasıdır. 1991de Kuveytte, 2003te Irak ve Afganistanda
başlatılan işgal eylemleri, değişik yöntemlerle Karadeniz ve
Kafkasyaya yayılmak isteniyor.
Karadenizdeki kara bulutları ABD ile Rusya arasındaki çatışma
olarak tanımlamak hem eksik hem de yanlıştır. BOP kapsamında ABDnin
(ve ABnin) Karadeniz, Kafkasya ve Boğazları ele geçirmek istemeleri
karşısında Rusyanın tepkisidir dersek daha doğru olur.
Türkiyenin çelişkili konumu
- Türkiye bir yandan, Irakta, Doğu Karadenizde ve Kafkasyada
hedefler arasında bulunuyor.
- Aynı zamanda, Türkiyeyi hedef alanlarla birlikte hareket eden
bir ülke konumunda görünüyor.
AKP hükümetinin ABDye olan bağımlılığından NATO içindeki konumumuza
kadar çelişkiler içindeyiz. Karadeniz konusunda Rusya ile örtüşen
stratejik çıkarlarımız var. Ancak hükümet Rusya ile bu konularda
yakınlaşamıyor, anlaşmalar imzalayamıyor. Bölgenin sorunlarına ABD
ve ABnin penceresinden bakmak durumunda bulunuyor.
Bu konular Mecliste tartışılamıyor, kapalı kapılar ardında
hallediliyor.
- Hükümet Kosovada Washington ve Brükselin dediklerini uyguladı;
Gürcistanda taraf haline geldi, Rusya ile karşıt konuma itildik.
- Kendisini hedef alan politikaların bir parçası durumuna sokulan
Türkiyede iki başlılık var. Yapılması gereken doğrular belli ama
yapılamıyor.
Bu nedenle Karadenizdeki kara bulutlar Türkiyeyi bir açmazın içine
sürüklüyor. Kâğıt üzerinde tarafsız görünüp fiilen taraf durumuna
getiren uygulamalar yaşıyoruz.
Erol Manisalı
|