Tuana (Tuwana),
Tyana, Kemerhisar, Bahçeli
Tuana (pdf)
Koskhoyuk'de Kazi Çalismalari
Köşk Höyük’teki İlk kazı, 1936 yılında buradan kaynayan suyu
artırmak için Ü Bayındırlık Müdürü Sadık Bey'in gözetiminde
başlamıştır. Bu kazıda, Niğde Milletvekili İbrahim Refik Soyer'in
Niğde Gazetesi'nde yazdıklarına bakılırsa, suyun tapa duvarı
parçalanmıştır. Zemin kazılırken bazı tarihi parçalar arasında bir
de Altın yılan bulunmuştur. Durumdan haberi olan yetkililer müdürün
elinde bulunan yılanı alarak müzeye koymuşlardır. Bunun üzerine
görevli kazıyı yarim bırakmıştır. Köşk Havuz'dan çıkarılan taşlardan
bazılarını köylüler alıp götürmüş, kendi özel yapılarında
kullanmışlardır.
Köşk Höyük, İlk kez arkeolog I.Todd tarafından bilim dünyasına
duyurulmuştur. Sonra 1980 yılında DSI şimdi kazı yapılan yerde
artezyen kuyusu acarken bazı buluntular görülmüştür.
Ardından 1986' da Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim
üyesi Prof. Dr. Uğur Silistreli kazıya başlamıştır. Bundan sonra
Köşk Höyük "sit alanı" ilan edilerek çevresi tel örgü ile
çevrilmiştir. 1995 yılında aynı fakülteden Prof. Dr. Arkeolog Aliye
Öztan önceden başlatılan kazı çalışmalarını sürdürmüştür: 19 yıldır
yapılan kazılarda birbirinin uzantısı dört tabaka belirlenmiş, Geç
Neolitik devrin sonu ile erken Kalkolitik devrin başına ait
buluntular ele geçmiştir.
Köşk Höyük'teki kazı ile ilgili bir haber 24.7.199ö tarihli
Cumhuriyet gazetesinde şöyle duyurulmuştur: "D.T.C.F'nce yapılan
kazıda Niğde'nin Bor İlçesi’ne bağlı Bahçeli Beldesi'ndeki Köşk
Höyük kazılarında, Kalkolitik çağa ait bir ev gün ışığına çıkarıldı.
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyesi
Doç. Dr. Aliye Öztan başkanlığındaki bir ekip tarafından yürütülen
kazılarda, İÖ 5 bininci yılda, Kalkolitik çağda yapıldığı bilinen
bir ev bulundu."
Bu gazete haberine ek olarak Köşk Höyük'teki kazıda dört ayrı
bolümde, önemli kalıntı ve yapıtlarının olduğu saptanmıştır.
Prof. Dr. Arkeolog Sayın Aliye Öztan'ın söylediklerine, Tuba -Ar'a (Türkiye
Bilim Akademisi Arkeoloji Dergisi 5, 2002) yazdıklarına ve bu konuda
Niğde Haber gazetesinde yayımlanan haberlere göre, "Köşk Höyük'teki
kazılar Niğde Müzesi başkanlığında, kısıtlı maddi ödeneklerle yavaş
yürütüldüğünden az bir kısmı araştırılmış durumdadır. Çıkarılan
eserlerin tümü Niğde Müzesi'nde sergilenmektedir. Bu arada yayın
çalışmalarına hız verilerek müzedeki malzemeler üstünde çalışılmakta
ve yerinde değerlendirilmeler yapılmaktadır.
"Carbon 14 analizleri sonucunda 1. ve 4. tabakaların tarihleri
belirlenmiştir: 1. tabakada İÖ 5000, en alttaki 4. tabakada İÖ 5600
yıllarında, bu hesaba göre, Köşk Höyük'te 7600 yıl önce insanlar
yaşamıştır. Başlangıçta bu yerleşim alanının kireçtaşından kayalık
bir yükseltinin kuzey yamacında olduğu saptanmıştır. En alt tabaka
incelendiğinde Sonuçta buranın 7600 yıllık süreçte bir yerleşim
alanı olduğu görüşüne varılmıştır. Böyle olmasının nedeni, su
kaynağına çok yakın olması, güneyindeki verimli, bitek arazinin
ekime ve hayvancılığa elverişli bulunmasıdır. Buradan çıkan su daha
sonraki dönemlerde de önemini korumuş, IS 2. yüzyılda Roma Çağı’nda
kaynağın çevresine bir havuz inşa edilmiştir. Kot farkı nedeniyle
suyun bir bolümü önce yer altında iken sonra yüzeye çıkan kemerlerle
Tyana'ya. iletilmiştir. Köşk Höyük’ün bulunduğu yüksek tepedeki
birkaç konut suyun bakımıyla ilgili görevliler için yapılmış
olabilir.
"Köşk Höyük'ten çıkarılan buluntular Niğde ve Anadolu tarihine
değerli katkılar sağlamıştır. Bu yönden Köşk Höyük ve çevresi Konya
Ovamdaki Çatal Höyük kadar önemli bir yerleşim alamdır. Tanrıça
figürlerindeki Özellikler, doğa ve hayvan figürlerinin seramiklerde
kabartma olarak yer alması, ölülerini evlerinin altına ya da
sekilerinin altına gömmüş olmaları, bunlardan yetişkinlerin
kafataslarının kille kaplanması, Ana Tanrıça'da olduğu gibi asi
boyası ile boyanıp şekillendirilmesi Neolitik donemin ayrıcalıklı
yönlerini taşır. yakın doğuda Suriye, İsrail, Ürdün’deki bu gelenek
Anadolu'da yalnız Köşk Höyük kazılarında ortaya çıkmıştır. Devam
edilen kazılarda farklı topografyada daha ne gibi ilginç şeylerin
olup olmadığını ogrenmiş olacağız.
"19 yıldır kazılan Kalkolitik çağın önemli merkezi Köşk Höyük'te ele
geçirilen ünik eserlerin, mezar buluntularının, tanrı ve tanrıça
heykelcikleri ile antropomorfik vazonun bulunduğu, İÖ 4883 yılına
tarihlenen Köşk Höyük Evi'nin birebir kurgusunun sergilendiği Niğde
Müzesi’nin girişinde İlk bölüme Köşk Höyük Salonu adı verilmiştir.C*)
"Yapılan kazılar 4 yapı katının varlıgını ortaya koymuştur. Ele
geçen mimari ve buluntular katlar arasında kültürel bir sürekliliğin
olduğunu göstermektedir.
(*) 2003 yılında Niğde Müzesi, Avrupa 'da yılın müzesi seçimine aday
gösterilerek 60 müze arasında İlk on içine girmiştir. Müzede Orta
Anadolu arkeolojisinin Paleolitik çağdan günümüze dek yaşaayan
uygarlıklara ait eserleri kronolojik dizenle 6 adet teshir salonunda
sunulmaktadır. İyi bir şekilde koruma altında dikkatle saklanan bu
eserlerin çoğu bölgede yapılan kazılardan çıkarılmıstır.
Niğde Müzesi bölgenin tarihsel varsıllığını anlamak yönünden
görülmeye değer özelliktedir.
"İlk katmanda belli bir plan vardır. Konutlar, taştan temeller
üzerinde ağaçla kapatılmış, kamış ve çamur sıvanarak örtülmüş, düz
damlı, kare, dikdörtgen ya da yamuk biçimindedir. 3x5 m. boyutunda,
2-3 odalıdır. Konutun duvarları 45-90 cm. genişliğinde taç ve çamur
harçla örülmüştür. Çeşitli yükseklikte nişler bulunmaktadır. İç
yüzeyleri sivalıdır. Tabanları sıkıştırılmış topraktır. Kapı
sövelerinin arası 90-120 cm. genişliktedir. Konutlara dışardan bir
basamakla inilerek girilir. Odalarda depo olarak ayrılan yerler
vardır. Hemen her odada taşla örülen kare ve dikdörtgen biçimli,
içleri düzgün sıvalı sekiler ve odanın ortasında 10-15 cm. yüksekte
lsınma amacıyla kullanılan ateş yerleri bulunur. 1,5 m. çapında,
üstü kubbe şeklinde örtülü, tabanı çanak kırıklarıyla kaplı,
doğusuna yapılmış duvarla meydandan ayrışmış, önü taç döşeli fırında,
bakır işleminin yapıldığı küçük parçalar ele geçen buluntular
arasıdadır.
"Köşk Höyük insanlarının en gök ürettikleri üzerinde insan ve hayvan
motifleri olan erzak küpleri, meyvelikler, dörtgen kutular, 15-20
cm. çapında kaselerdir. Bunlar ikinci ve diğer katmanlarda yeme,
içme gibi işlevlerde kullanılmışlardır. Çoğu eldi
şekillendirilmiştir. Renkleri kırmızı, devetüyü, gri ve siyahtır
Ayrıca kulplu gömlekler, vazolar, mama kaplan kabartma, boya çizgi
gibi değişik tekniklerle bezenmişlerdir.
"2. ve 3. katlarda kullanılan çanak gömleklere yerel gömlekçiler
çevrelerinde görüp kutsal saydıkları canlı varlıkları zevkle
işlemişlerdir. Bunların göğü tanrı ve Tanrıçayı betimleyen insan
figürleri ile yılan, kuş, kurbağa, kaplumbağa, koç, koyun, keçi,
inek, boğa, leopar gibi hayvan türleri. Dışa çekik ağız kenarlı,
yumurtaya benzer vazoların üstündeki dalgalı, geometrik çizgilerden
oluşan seramikler Köşk Höyük'e dışardan gelmiştir. 2. ve 3. katlarda
kullanılan" kaplardan, çoğunlukla gri renkte, geomet¬rik desenli,
dolgu bezemeli olanlar yerel çömlekçiler tarafından yapılmıştır. ,
"Köşk Höyük'te İÖ 6. binin son çeyreğinden 5. binin başlarına değin
Geç Neolitik çağdan Kalkolitik çağa geçim sürecinde ele geçen tüm
kalıntılar Anadolu uygarlığına gök değerli katkılar sağlamıştır."
Çoğu pişmiş topraktan ve alçı taşında yapılmış, Tanrıça Kybele Lyinn
E. Roller'in "Ana Tanrıça'nın Izinde" adlı yapıtında yazdığına göre
Antik Tyana yörelerini etkilemiştir.
Phryglerin Kybele, Geç Hititlerin Kubala dedikleri Ana Tanrıçayı
Helenler ve Romalılar biçimsel yönden değiştirmişler, onun için
mabetler yaptırmışlar, adaklarıyla ondan dertlerine deva aramışlar,
günahlarının bağışlamasını istemişlerdir. Kybe¬le'ye Bereket ve
Bolluk Tanrıçası olarak saygı göstermişlerr, hizmetine kadın
rahipler vermişlerdır.
Konya'nin 40 km. güneyindeki ÇatalHöyük, Burdur Hacilar'da bu-lunan
Tanrıçalardan oturmus olanlar bağdaş kurmuş, ağırlıklarını bir
tarafa vermiş durumdadırlar. Kalça üstünde geniş bir bant olarak
gövdeyi saran kısa bir etek, belinde kuşak, başında sivri uçlu
başlık vardır. Dolgun yüz, badem biçiminde çekik, parlak gözler,
küçük burun ve ağız, geniş alın, sarkık göğüs ortak özellikleridir.
Gerek Tanrıçalar, gerekse tanrıların, aşı boyası (okr) ile saçı,
sakalı, başlığı, giysileri siyah ve kreme boyanmıştır. Elinde kıvrık
bir asa tutmaktadır. Isveçli yazar Erich von Daniken'e göre, genelde
Tanrıça heykellerinin karınları üçüz doguracakmışçasına şiş, buna
karşılık kalçaları hemen hiç yok gibidir. Gövdelerinin alt kısmı hiç
kullanılmıyormuş gibi yağlı. Baldırları belli belirsiz. ayaklan
şişkincedir.
Eski çağlarda Anadolu halkının Kybele- Kubala, Yunanlıların Meter ve
Romalıların Magna Mater dedikleri Ana Tanrıça insanların yaşamlarını
biçimlendirmede etkili olmuştur.
Suyun çıktığı Köşk Havuz'da Jüpiter Mabedi'nin olduğu yerin
üzerindeki Köşk Tepe'de kazılan yerler, yazık ki şimdi erozyon
tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bunun için zaman geçirmeden kesin
gerekli önlemler alınmalı ve yarim durumdaki kazı işlevi zamana
bırakılmadan tamamlanmalıdır.
Tuana'da, salt Köşk Höyük'te değil, Bahçeli'nin Iftiyan, Peldaaci,
Adıyaman ile Havuzlu, Gökbez köylerinde de kazılara başlanmalıdır.
Buralardan da Niğde ve çevresinin tarihini aydınlatacak kalıntılar,
değerli yapıtlar çıkarılacağına inanıyoruz...
Bu konuda, Tuana yöresi Kemer hisar’da İtalyanların başlattığı
kazıyla ilgili bir haber 16 Şubat 2002 tarihli Cumhuriyet
gazetesinin son sayfasında "Kemerhisar Işığa Kavuşuyor" başlığı
altında yayınlandı:
"Kemerhisar Beldesi'ndeki antik kentin Haziran ayında başlatılacak
çalışmalarla tamamen gün yüzüne çıkanlması planlanıyor.
Kleopatra'nın süt banyosu yaptığı Roma Havuzu'nun da içinde
bulunduğu tarihi belde Orta Anadolu'nun Efes'i olmaya aday
gösteriliyor."
İtalyan Podova Universitesi ile Klasik Doğu Uygarlıkları Araştırma
Merkezi'nden bilim adamları (Prof. Dr. Guido, Altı kişilik teknik
ekip ve işçiler) Temmuz, Ağustos aylarında beldede kamulaştırılan
yerlerde araştırmaya başlamış, Roma Hamamı'nı ortaya çıkarmışlardır.
2004 yılında yapılan kazı çalışmalarında kazı ekip başkanı, "Hamam
Arahgi" (hamamdan çıkmadan önce dinlenilecek yer) üzerinde
çalışıldığı söylemiştir:
"İÖ 30 - İS 395 yıllarını kapsayan Roma döneminde Tyana yoğun
yapılaşma ile tarihinin en önemli konumlarından birini yaşamıştır.
Antik kent, saraylarla, tapınaklarla, su kemerleriyle ve yerleşim
birimleriyle oldukça büyük bir kent konumuna gelmiştir. Özellikle su
kemerleri yüzyıllar öncesinin tarihine ışık tutan, somut belgeler
olarak zamana direnen, tarihsel kimliğini yitirmeden dimdik ayakta
kalabilen anıt yapıtlardır. Bundan başka antik kentin donanımını
kanıtlayan yüksek kabartma tekniğinde yapılmış çeşitli kalıntılar
elde edilmiştir. Bu dönemde Tuana iki kez Güney Kapadokya
Krallıgı'nın başkenti olmuştur.
Yine bu devirde Bahçeli'de yapılan 23xööx2.5 m. boyutundaki Köşk
Havuz'un Türkiye’de bir başka örneği bulunmamaktadır.
"şu anda Kemerhisar'da sürdürülen kazı çalışmaları Tyana Antik
Kenti'nin bütünlüğü açısından önemlidir. Yapılan çalışmalar
sonucunda yörede (Tuana) 30 bin kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.
tic, yıldan bu yana süren kazıda seramik ve küp parçaları, Küçük
amfora, parfüm şişeleri, parçalar halinde leğen, korozyona uğramış
Roma paraları, 4 adet cam boncuk kolye ve kandil çıkartılmıştır."
Kazı Başkanı amaçlarının; "Toroslardan onceki son durak merkezi olan,
Avrupa'dan başlayarak İstanbul üzerinden Kudüs'e uzanan yolda,
başşehir konumunda bulunan Tyana Antik Kenti'nin geçmişine, yörenin
tarihine ışık tutacak buluntular elde etmek, buraların önemini
belirtmek, turizm yönünden kalkındırmak, kaybolan kültürel
varlıkları ortaya çıkarmak..." olduğunu belirtmiş ve "4. yüzyılda
Kapadokya'ya başkentlik yaptığına ilişkin bulgulara ulaştıklarını..."
anlatmıştır. Niğde Haber gazetesindeki bu haberin devamında, kazı
başkanının "Hamamda geçen yıl yaptıkları kazılarda Türklerin hamam
kültürünü Romalılardan aldığını ortaya çıkardıklarını..." be-yan
ettiği duyuruluyor. Acaba bu savı kanıtlayan belgeler mi
bulmuşlardır? Ben, Tuana (Tuwanuwa)-Tyana hakkında bilgi veren
Kaynakça’da yazılı 40'a yakın yapıt, bir o kadar da makale ve yazı
okudum. Batı Anadolu'da Karia devletine ait 50 kadar antik kenti tek
tek gezip dolaştım: Aphrodisias'ta Hadrian Hamamları, ayrıca
Labranda, Alinda, Nysa, Kaunos, Heraklia, Hierapolis'te de
hamamların bulunduğunu gördüm, buralarla ilgili broşür ve yapıtları
okudum. Hiçbirinde Türkler'in hamam kültürünü Romalılardan
öğrendiklerine ait bir kayıta rastlamadığı.
İtalyan kazıcıları İtalya’da Borgoricca Kasabası ile Kemer-hisar
Kasabası arasında "kardeş. kent" ilişkisini gerçekleştirmişlerdir.
En önemlisi kendileri gelecek yıl yazacakları kitabın İlk cildini
bastıracaklarını söylemeleridir. Bu yapıtı merakla bekliyoruz...
İnşallah onların bu gelişmeleri kesintisiz sürdürülür de kemerlerin
üzerinden getirilen suyun akıtıldığı hamamdan başka konaklama
yerleri ile birlikte birçok kabartma resimli taşlar, en önemlisi
yazıtlar bulunur; Köşk Havuz'da olduğu bildirilen Zeus Tapınağı’na
onlara kazı yaptıkları yerlerde rastlanır...
Helen, Roma, Bizans dönemleri ve daha onceki dönemlerle ilgili pek
gök yapıtlar ortaya çıkarttırılır; beklenenler gerçekleşir, Sonuç
umulandan daha iyi olur...
Bizce Kemerhisar'da sürdürülen kazının başarılı olması için tarihte
yıkımlara uğrayan antik kent tümü ile boşaltılmak, yer-leşim yeri
güneybatıya taşınmalı, eski başkenti kapsayan toprak katmanlar
olabildiğince derin, dikkatle kazılmalıdır.
Böylece Neolitik cağdan başlayan Tuana yöresinin tarihsel
varsıllığına değerli katkılar sağlanmış olur.sb
Tuana Çevresinde Kazi Yapilmasi Gereken Yerler
Bunların en başımda, Peldaaci (pelit ağacı), Kalaygol, Adıyaman,
Iftiyan Tümülüsü (ucunun Bor'a kadar uzandığı söylenen Iftiyan 7
Odalar mağarası yeraltı kenti), Sağmanlı Havuzlu, Gökbez köyünden
geçen tarihi İpek Yolu ve çevresi gelir.
Köşk Höyük'ün ve Bahçeli Beldesi'nin 4 - 5 km. kadar doğusundaki
kaynak suların ve korunmak için doğal kaya mağaralarının bulunduğu
Peldaaci ve Adıyaman'da kazı işine bir an önce girişilmelidir.
Buralarda yapılacak kazılar gerçekten önemlidir; çünkü, bu konuda
benim dikkate değer gördüğüm şöyle bir gözlemim vardır:
1957 yılı Ağustos ayında iki Alınan arkeolog arabalarıyla
Almanya'dan kalkıp Niğde'ye geliyor, Bahçeli köyünde Peldaacı’nın
yerini gösterecek bir kılavuz arıyorlar. Beden Eğitimi Öğretmeni K.
Kıpar o köylü olduğum için beni önermiş. Birlikte arabalarıyla önce
Bahçeliye, sonra kağnı yollarından geçerek Peldaaci'na gittik.
Arkeologlar oraya varınca İlk önce doldurulmuş dere yatağındaki
Direktaş'i incelediler. (Onlar gittikten sonra köylüler, antik kent
Peldaaci'yi simgeleyen Direktaş'ı, dibinde hazine bulacağız diye,
parça parça etmişler, şimdi yerinde yeller esiyor). Sonra,
Peldaacı’nın doğusunda yarısına kadar su taşkınlarıyla dolmuş,
nerdeyse üstü kapanmış, yeraltı tünelini bulup içinden yürüdüler.
Yüksekçe bir yere çıkarak oradaki yerleşim alanının savununa amaçlı
çevre duvar (sur) kalıntıları belirgin şekilde görüp ellerindeki
haritaya (plana) işaretlediler.
Buranın uzaktan, yakından, çeşitli yerlerden fotoğraflarını geçtiler.
Kendi aralarında, bu konuda epeyce konuştular. Golü oluşturan kaynak
suyun başına vardılar. Sonra birlikte Bahçeliye döndük ve buradan
bitişiğimizdeki Kemerhisar’ca gittik. Su kemerlerini gösterdim.
Benzerlerinin Roma'da, Anadolu'nun başka yerlerinde de bulunduğunu
anlattılar. Onların dikkatlerini daha çok bazı evlerin kapı ve
duvarlarına konmuş kabartma yazı ve resimli taşlar çekti. Bunlardan
birçoğunun Bahçeli ve Kemerhisar İlkokullarının bahçelerine denksele
atıldığını gördük. Üzerinde kabartma yazı ve resim bulunan mermer
taşları incelediler, bazılarının fotoğraflarını çektiler ve kara
kalemle kopyalarını gizdiler. O gece köyde benim konuğum oldular.
Ertesi günü beni Niğde'ye bırakıp Nevşehir, Kayseri üzerinden
Ankara'ya, oradan Boğazköy’e gideceklerini söyleyerek ayrıldılar.
Şimdi düşünüyorum da benim hemşerim köylüler bağda, bahçede bel
kürekle çalışırken ve tarlada çift sürerken tesadüfen buldukları
küpleri, mezarları, mezarların içinden çıkardıkları eserleri (Talip'in
Azize’nin -Azize Teyzemin oğlu Boz Abdulla'nın yaptığı gibi) yok
etmeselerdi... Peldaacı’ndan, Adıyaman'dan, Kalaygöl’den
getirdikleri yontulu taşları sokak kapkapılarının çevresinde yapı
taşları olarak kullanmasalardı... Bunlar, Köşk Höyük'ten çıkanlarla
çıkarılacak olanlar ve Niğde Müzesi'nde bulunanlar, Konya'ya taşman
kemer taşları, şurada, burada ele geçenler ve bundan sonra elde
edileceklerin tamamı beldede yapılacak bir müzede saklansaydı,
turistik yon-den beldemiz için ne kadar iyi, ne kadar yararlı olurdu...
Zaman gelir, belki Niğde Müzesi'nde bulunan Eros Heykeli, George
Kabartması, Herakles Heykeli, Kethaur ile vahşi hayvanların
mücadelesini betimleyen friz parçası, Zeus, Poseidon kabartmaları,
sikkeler, üç altın yüzük ile Köşk'teki İlk kazıda bulunan Altın
yılan Kapadokya'nın Efesi olması arzu edilen Tuana - Tyana da
yapılacak müzede sergilenir. Bundan sonra yapılacak kazılardan
çıkacak yapıtlarla bu müze kuşkusuz daha gök varsıllaşır...
Tuana-Tyana'nın tarihsel ve turizm yönünden değerine büyük katkı
sağlanır.sb
|