Birinci nokta, olayları birlikte değerlendirmek ve ulusal tutumu saptamak açısından askerlerle politikacılar arasındaki eşgüdüm eksikliği.
Operasyonun bitirilişi sırasında ABDce oynanan oyunun farkına varılmaması ve dolayısıyla ona karşı ortak tutumun kararlaştırılamamış olması, büyük başarısızlıktır. Operasyonun kısalığını, hedefin sınırlı oluşunu, hatta bitiriliş tarihini bilen ya da bilmese bile sorup kolayca öğrenebilecek durumda olan ABDnin Kısa kesip hemen geri gelin tafrasıyla ortaya çıkışındaki anlamı kestirmek çok mu zordu? Bunun Iraktaki Kürtlere mesaj vererek Bu bölgenin mutlak hâkimi biziz ve sizi ancak biz koruruz anlamına geldiği belli değil miydi? Böyle bir saptama yapıldıktan sonra, Amerikalıların densizliğini yüzlerine vurup bunu birlikte yüksek sesle yapmak daha doğru olmaz mıydı?
Muhalefet partilerinin Washingtonu protesto etmek yerine, hükümeti mi, askeri mi hedef aldığı tam belli olmayan ifadelerle ses çıkarmaları ve askerin de durumu açıklığa kavuşturmak yerine muhalefet partileriyle tartışmaya girmesi, vatandaşların orduya ve ulusal muhalefete olan güvenini çok sarsmıştır.
Ş imdi de buna bir önceki Genelkurmay Başkanı Özkökün süresini uzatma konusunda iki önceki Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlunun görüşlerini açıklayan Şükrü Küçükşahinin haberi eklendi.
Şimdiki Genelkurmay Başkanının politikacılarla polemiğe sürüklenmiş olması kadar, emekli iki yüksek rütbeli askerin böyle bir konudaki görüşlerinin de kamuoyunu rahatsız ettiğini bilmek gerekir. Halk, bu Cumhuriyetin yıpratılmamış olarak kalmış ender kurumlarından biri olan ordunun bu tarz sözler ve açıklamalarla kendi içinden ya da dıştan hırpalanmasını istemiyor.
Hele bu gibi konuları seçilmiş politikacılar ile atanmış askerler arasındaki o anlamsız ayrım çerçevesi içine sokarak değerlendirmeye kalkmak kadar yanlış bir şey olamaz.
Ana muhalefet liderinin, eleştirilere yanıt veren Genelkurmay Başkanına sinirlenerek Tayyip Erdoğanca hiddet anlarında takınılan tavrı anımsatırcasına, Ben milletin vekiliyim, elbet sorarım diye bar bar bağırması yanlıştı.
Geçmişteki olayda da askerlerin de en yukarı düzeydeki bir hizmet süresinin uzatılıp uzatılmama konusunu siyasilerin tercihine bırakmış olmaları da yanlış olmuş sayılmaz mı?
Ulusal davaları ilgilendiren böyle konularda kimse kimseden üstün sayılmaz ve herkes, sivil-asker, seçilmiş-atanmış ayrımı yapmadan kendi aklını ulusal aklın oluşturulmasına katmak zorundadır.