Osmanli Liberalleri
ve Dinciler, ve İttihat ve Terakki ve Temmuz Devrimi: Dinci-liberal
ittifak, Temmuz Devrimine neden karşı?
Geleneksel
Türk tarih yazıcılığı, Temmuz Devrimine "II. Meşrutiyet" adını
vererek bu aydınlanma hareketinin çapını küçültmeye çalışır.
Dinci-liberal ittifak ise, dün olduğu gibi bugün de Temmuz
Devrimine ve onu gerçekleştiren İttihat ve Terakkiye düşmandır.
Peki neden? Anayasa Mahkemesinin yarın görüşmeye başlayacağı AKPyi
kapatma davası ve Ergenekon Soruşturmasıyla ayyuka çıkan
tartışmaları analiz edebilmek için, 1908deki toplumsal, siyasal ve
ekonomik değişimleri iyi bilmek gerekiyor. İyi bilmek gerekir ki,
yandaş medyanın Temmuz Devrimini neden hálá düşman bellediği iyi
anlaşılabilsin.
BUgÜnlerde, tarihimizdeki tüm ilerici hareketlere savaş açan yandaş
medyanın, 1908 Temmuz Devrimine bakışıyla, alışılagelmiş/ sıradan
Türk tarih söylemi arasında paralellik vardır.
Bunlara göre Temmuz Devrimi, "Devleti iç düşmanlarından kurtarıp,
kötü gidişata son vermek isteyen askerlerin siyasal cinayetler
işleyip, dağa çıkıp darbe yaparak iktidarı ele geçirmeleridir."
Bugün Temmuz Devrimini gerçekleştirenlere, "darbeci", "katil"
yaftası vuruluyor. Hiçbir siyasal, ekonomik ve toplumsal
çözümlemeler içermeyen bu basmakalıp/yüzeysel sözleri çoğu çevre
doğru sanıyor. Üstelik buradan hareket ederek demokrasi üzerine
büyük laflar ediyor!
Peki gerçek ne?
Önce bir tespitte bulunmamız gerekiyor:
Geleneksel Türk tarih yazıcılığında halk hareketlerine karşı büyük
bir ilgisizlik vardır. Bu çevreler siyasal hareketleri/devrimleri
oluşturan maddesel koşulları pek irdelemekten kaçınır. Bunda soğuk
savaş döneminin baskıcı uygulamalarının büyük payı vardır. Halk
hareketlerini yok sayarlar. Evet, bizim tarihçiliğimiz topaldır;
iktisadi ayağı yoktur.
Örneğin Temmuz Devrimi öncesi, ağır vergi yüklerinin halkı nasıl
yokluğa sürüklediği; huzursuzluklara/ ayaklanmalara neden olduğu
görülmez.
1906daki Kastamonu, Erzurum, Bayburt, Trabzon, Sivas, Giresun,
Samsun vergi ayaklanmaları konusunda kaç çalışma biliyorsunuz?
Bilemezsiniz çünkü yoktur. Bu ayaklanmalarda İttihatçıların Erzurum,
Trabzon, Van şubelerinin ve bu gizli örgütlerin dağıttığı
bildirilerin ne kadar payı vardır? Tarihsel çalışmalarda yer bile
verilmemiştir.
Dünyada, toplumsal hareketler üzerine çalışma yapanların en birinci
kaynakları, tahıl ürünlerindeki fiyat artışlarıdır. Yüzyıl başı
Osmanlıda un mamullerine ne kadar zam yaptığı konusunda kaç çalışma
hatırlıyorsunuz? Hatırlayamazsınız, çünkü yoktur.
Çalışmalarında yoksul halk yoktur.
Ya toplumun diğer katmanları?
Maaşlarını alamadıkları için İskenderun, Arnavutluk, İzmir, Elazığ,
Diyarbakır, Manastır, Erzincan gibi birçok kışlada protesto
eylemleri yapan binlerce askerin devrime giden süreci hızlandırdığı
göz ardı edilebilir mi? Aynı durumdaki memurların?
"Bu sefer hangi vatan parçası elden gidecek" karamsarlığındaki
aydınların; Makedonya güvenliği konusunda, İttihatçıların Avrupaya
rest çeken tavrından etkilenmemeleri söz konusu olabilir mi?
Peki ya; çoğu 7-8 kuruş için 16-17 saat yabancı sermayenin emrinde
çalışan işçiler, Osmanlının her bir yerine asılan, dağıtılan
bildirilerden habersiz olabilir mi?
Görmezlikten gelinse de Temmuz Devrimini; içinde askerleri, sivil
bürokratları ve büyük çoğunluğu olmamasına rağmen halkı da
barındıran bir siyasal hareket gerçekleştirdi.
1908 Devriminden sonra toplumsal olayların bıçak gibi kesilmesinin
nedeni de, halkın bu harekete olan desteğini göstergesidir.
İstanbul Beyazıt Meydanındaki yüz bin kişinin "Hürriyet, Eşitlik,
Adalet, Kardeşlik" diye Temmuz Devriminin simgesi sloganları
bağırması, sevinç gösterisinde bulunması neyin ifadesidir?
Bakınız:
Temmuz Devrimi karşıtları 1908 genel seçimlerine hiç değinmek
istemezler.
İttihatçıların halkın önüne hemen sandık koymalarını anımsamazlar.
İttihatçıların ezici sandık zaferini görmezlikten gelirler. Bu
gerici ittifak çıkarlarına hizmet ettiği sürece sandığı önemser,
aksi durumda sandığı yok sayar.
Neyse... Gelelim Temmuz Devriminin Osmanlı siyasal, ekonomik ve
toplumsal yaşamında neleri değiştirdiğine?
Temmuz Devrimi neleri değiştirdi
1908 Temmuz Devrimi, 1876daki gibi salt bürokrasinin gücünü
artırmak değil, halkın gerçek anlamda siyasal sürece katılacağı yeni
bir anayasa hedefledi. Ve bunu bir ay sonra (21.08.1909)
gerçekleştirdi.
Anayasanın birçok maddesi değiştirildi; onlarca yasa çıkarıldı. Amaç,
"çağdaş merkezi devlet"ti:
"Kapıkulu" geleneği/ tebaa anlayışı yıkıldı; "vatandaşlık" kavramı
doğdu.
Hükümet, padişaha değil vatandaşların oylarıyla seçilmiş meclise
karşı sorumluydu. Padişahın yetkileri tırpanlandı.
Siyasal partiler kuruldu.
Tüm Osmanlılar hiçbir ırksal, etnik ve dinsel farklılık
gözetilmeksizin eşit haklara sahipti. Ayrım gözetilmeksizin her
vatandaş devlet kurumlarında çalışabilecekti. Müslümanlar
dışındakiler de askere alınacaktı.
Sadece anayasa değiştirilmedi:
Yeteneklerinden çok akraba ilişkileriyle bürokraside yer alan
kadrolar işten çıkarıldı. Örneğin, II. Abdülhamidin muskacısı Şeyh
Abulhüdanın 15 yaşındaki maliye müfettişi torunu atıldı.
Sadrazamın, Şeyhülislamın, Nazırların alışageldik yüksek maaşları
yarıya çekildi. Padişahın ödeneği 36.794.000 kuruştan 2.000.000
kuruşa indirildi.
Mutlakiyetçi rejimin güvenilir askeri ve sivil bürokratlarına
yönelik yoğun bir temizlik hareketi başlatıldı. Mektepli olmayan/
alaylı 7500 subay-Paşa tasfiye edildi. Büyükelçiler, konsoloslar,
valiler azledildi. Kadrolar azaltıldı.
Osmanlı sanayileşebilmek için ne sermaye birikimine ne de ilim
irfana sahipti. Bu nedenle öncelikle eğitim reformu yapıldı; Okullar
hiçbir dil-din ayırımı yapmadan herkese açık oldu. Herkes kendi
anadilinde öğrenim görecekti; ancak Türkçe öğrenmek zorunluydu.
Cemaatlerin kontrolündeki okullar kapatıldı. Ticaret okulları açıldı.
Kız öğrenciler üniversiteye alındı.
Değişik etnik ve dinsel cemaatlerin ayrıcalıkları ortadan kaldırıldı.
Örneğin medrese öğrencileri de artık askere alınacaktı. Din
adamlarının ayrıcalıklarına son verildi.
Sermaye birikimi olmadan bağımsız olunamayacağını yakın tarih çok
acı göstermişti. Milli sermayeyi güçlendirecek adımlar atıldı. Yerli
şirketler kuruldu. Sadece İstanbulda 500ye yakın bakkal dükkanı
açıldı.
Ulusal pazarı bütünleştirmek ve kırsal ürünlere talep yaratmak için
kara ve demiryolu şebekesi inşa edilmeye başlandı
Köylülerin toprak sahibi olmalarını kolaylaştırıcı adımlar atıldı.
Kooperatifler kuruldu.
İşçiler grev hakkı kazandı. 1 Mayıs işçi bayramı oldu. Sendikalar
kuruldu.
Sokaklara isim, evlere numaraya verilmeye başlandı.
Telefon tesisatları inşa edildi. İstanbul elektrikle aydınlatıldı.
Jurnal rejiminin bekçisi hafiyeliğe, sansüre son verildi. Bu
nedenledir ki 24 Temmuz gazeteciler ve basın bayramı olarak hala
kutlanmaktadır.
İç pasaport uygulaması kaldırıldı.
Fikir hayatı canlandı; evrim teorisi, pozitivizm, Marksizm
konuşulmaya, tartışılmaya başlandı. Ardı ardına çeviriler yapıldı.
Yarışmacı sporlar hayata geçti. 1912de Stockholm olimpiyatlarına
gidildi.
Put olarak görülen heykelin yapılmasına izin çıktı. İlk sinema filmi
çekildi.
Kadınlar kamuda çalışmaya başladı. Müslüman kadınlar sahneye çıktı.
Kadınlar dernekler kurup, dergiler çıkardı. "Tesettür farz mıdır"
tartışmaları yapıldı. Tekeşlilik özendirildi.
Yandaş medya bunları yazmıyor. Yazılanlar; "İttihatçılar cinayetler
işledi."
Evet işledi ve kötü de yaptı. Kim savunabilir. Ama hangi ülkedeki
büyük dönüşümlerde/devrimlerde kan akmadı; İngiltere, Fransa, ABD,
Rusya, Çin devrimlerinde, söyleyin nerede kan akmadı?
Dinci-liberal ittifak, Temmuz Devriminin sadrazamı Mahmud Şevket
Paşayı öldürtmedi mi? Niye bundan hiç bahsetmezler? Neyse, gelelim
bir başka soruya:
Temmuz Devrimi başarılı oldu mu? Programını tam olarak hayata
geçirebildi mi? "Evet" demek çok zor. Bunun en temel sebeplerinden
biri, dinci-liberal ittifak ve onun saç ayağı yabancı sefaretler/büyükelçilikler
idi.
Dinci-liberal ittifakın arkasındaki güç
Sefaretler!
Sadrazam Fuat Paşa diyor ki:
"Bizim devlette iki kuvvet vardır; biri yukarıdan biri aşağıdan
gelir. Yukarıdan gelen kuvvet hepimizi eziyor. Aşağıdan bir kuvvet
oluşturmaya olanak yoktur. Bunun için pabuççu muştası gibi yandan
bir kuvvet kullanmaya mecburuz; o kuvvetler de sefaretlerdir."
Temmuz Devriminde sefaretler kime yakındı?
Sorunun yanıtını vermeden önce kimdi bu liberaller ona bakalım:
Liberaller, Osmanlı toplumunun üst sınıflarına mensuptular. Bunlar
iyi eğitim görmüş, Batılılaşmış, kozmopolit bir gruba mensuptular.
İdeolojileri, İngilizlerin iktisadi ve siyasal yapısını birebir
almaktı. Zaten İngilizce liberal birlik anlamına gelen Ahrar
Fırkasını kurdular. Parti programını ise İstanbulda bugün yalısıyla
adı bilinen Kont Ostrolog yazdı.
İttihatçılar orta sınıf ailelerine mensuptular. Bunlar yerli
ekonomide meydana gelen yabancı sermaye tahrifatı nedeniyle zarar
görmüş; Saray ve Babıali tarafından ezilen, dışlanan esnaf, memur ve
küçük rütbeli subay ailelerinin çocuklarıydılar.
Bu tespitlerden sonra gelelim sorunun yanıtına; sefaretler kime
yakındı?
Temmuz Devrimi öncelikle neye savaş açtı biliyor musunuz;
kapitülasyonlara!
Bu nedenle başta İngiltere olmak üzere Fransa, Rusya, Osmanlı
üzerinde kurdukları hegemonyayı yok edecek Temmuz Devrimine
karşıydılar.
Biliyorlardı ki; Temmuz Devrimi, Osmanlının egemenliğini ve hukukun
birliği ilkesini ihlal eden kapitülasyonları yıkacaktı.
Bu nedenle İttihatçıların meclisten çıkardığı tüm reformlar Avrupa
elçiliklerinin vetosuna takıldı. Yasaların her maddesine, "antlaşmalardan
doğan haklara karşıdır" iddiasıyla karşı çıktılar.
Bakınız: Bugün dinci-liberal ittifak her fırsatta Avrupa
Birliğinden bahsetmektedir. İsteklerinden biri de yerel
yönetimlerin güçlendirilmesidir.
Şimdi sıkı durun:
Temmuz Devrimi, yerel yönetimleri merkezi hükümetten daha bağımsız
hale getirmeye çalıştı. Örneğin, bir tür danışma organı durumundaki
Meclis-i Liva gibi kurumların kadrolarını genişletip, buralardaki
devlet memuru sayısını üçte biri geçmeyecek şekilde azalttı. Diğer
kadrolar da halkın oyuyla seçilecekti.
Yerel yönetimlere, mali özerklik getirilmesi; yerel milis kuvvetleri
oluşturulması; dinsel kurumlara cemaatlere vergi koyup bunları
toplama hakkının verilmesi; resmi yazışmalarda ve mahkemelerde
kullanılacak dilin o bölgedeki nüfusun çoğunluğunun konuştuğu dilden
olacağı gibi haklar verilmeye çalışıldı.
Ama bunlar hayata geçirilemedi.
Çünkü: Sefaretler, "kapitülasyonlara aykırıdır" diye bu yasaların
geçmesini engellediler. Sefaretler dün böyle diyorlardı bugün tam
tersi; çıkarlarına ne uygunsa! Neymiş Kopenhang kriterleriymiş!
Kapitülasyonlar sonucu, aşar, ağnam, gibi öşri vergilerin halkı
yoksullaştırdığını İttihatçılar görmüyor muydu? Görüyordu. Bu
nedenle "mali" devletin yerini "iktisadi" devlete bırakması
düşünülüyordu. İktisadi açıdan bağımsız olmadan, çağdaş bir ülke
yaratamayacaklarını biliyorlardı.
Ellerine I. Birinci Dünya Savaşında fırsat geçti ve hemen yarı
sömürgecilik statüsünde olan kapitülasyonları kaldırdılar. Düyun-u
Umumiyenin faaliyetlerini askıya aldılar.
İttihatçılar için I. Dünya Savaşı, bağımsızlık savaşıydı. Ne
diyorlar günümüzde; "İttihatçılar bir oldu bittiyle Osmanlıyı
savaşa soktu." Egemen bir devlet olmak isteyen Osmanlının,
kapitülasyonlardan kurtulmak için savaşa girdiğini kimse söylemiyor
artık.
Söylemezler. Temmuz Devrimini küçümsemek, ona saldırmak psikolojik
harbin sonucudur. Bu dün de böyleydi:
Temmuz Devrimine karşı 31 Mart 1909da ayaklanan dinci-liberal
ittifakın arkasında İstanbul İngiliz Büyükelçiliğinin bulunduğu sır
değil. Büyükelçi Lowtherin, istihbaratçı Yüzbaşı Bettelheimin
faaliyetleri biliniyor artık.
Dinci-Liberal ittifak sadece gerici bir ayaklanma planlamayıp
katliamlar düzenlemekten bile geri durmadı mı? 1909 Adanadaki
Ermeni katliamını kim planladı? Amaç İngiliz-Fransız donanmasının
ülkeye müdahale edip, Temmuz Devrimine son vermesi değil miydi?
İktidar olabilmek için Osmanlının işgalini bile istedi bunlar.
Arnavutluk, Yemen, Arabistan, Irak, Suriye gibi ayrılıkçı
hareketlerin başında, eski rejime dönerek ayrıcalıklı konumlarını
korumak isteyen din adamları ve onun destekçileri liberaller yok
muydu?
Sefaretlerin oyuncağıydılar. Sefaretler, bunlarla oynarken diğer
yandan Osmanlıyı parçalamayı sürdürdü. Destekleriyle, Bulgaristan
bağımsızlığını ilan etti; Girit Yunanistanla birleşti;
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna Herseki ilhak etti.
Dinci-liberal ittifak bugün, tarihimizdeki tüm devrimcileri "darbeci"
ilan edip yargısız infaz yapıyor. Ama kendi tarihlerini unutuyorlar:
İttihatçılar vatanın bir parçasını vermemek için Trablusgarp
cephesine koşunca, bunu fırsat bilen dinci-liberal ittifak,
kendilerine "Halaskaran" adını veren Arnavut askerleriyle birleşip
darbe yaparak iktidarı ele geçirmedi mi? İktidar olunca ne yaptılar?
İngiliz sefaretinin Osmanlıdaki bir numaralı adamı Kamil Paşayı
Sadrazam yaptılar. Balkan Savaşında küçük Bulgar ordusu Çatalca
önlerine kadar geldi! Hangisini yazayım?
Siz liberallerin allı pullu laflar etmesine bakmayınız; yüz yıllık
tarihlerine bakarsanız asıl darbeci bunlardır. Gericiler hep ittifak
kardeşleridir. Hiçbir devrimci hareket için olmamışlardır.Yüz yıldır
istekleri sadece statükoyu korumaktır!
Tek başarılı oldukları, sefaretler desteğiyle sürekli bağırıp,
ortalığı karıştırarak ülkeyi zayıflatmaktır. Söyledikleri ise laf-ü
güzaftır.
Soner YALÇIN
|