| AB: Yalancılar Birliği (AYB) 
		AB yetkililerinin AKPyi savunmak için 
		söyledikleri sözler kelimenin tam anlamıyla ibretlik ifadelerle dolu. O 
		denli abuk sabuk laflar ediyorlar ki, cümlelerin neresini eleştireceğini 
		şaşırıyor insan. Her cümle utanmazlıkla ve AB değerlerini ayaklar altına 
		alan unsurlarla dolu.
 Son olarak Barrosonun Ali Babacan yanında iken söylediklerine bakın: 
		demokratik laiklik olmalıymış. Laiklik topluma dayatılmamalıymış. Bu 
		ifadenin hangi tarafını eleştirelim ki, çünkü eleştiriye layık olması 
		için bazı yanlarında birazcık da olsa ciddiyet ve bilgi bulunması lazım 
		gelir.
 
 Deveye boynun eğri demişler misali
 
 BARROSO gibi kıta Avrupası kültüründen gelen birisinin laikliğin 
		Avrupada ortaya çıkan şeklinin ve muhtevasının tamamen dayatıldığını 
		bilmesi gerekir. Laiklik Kıta Avrupasında hangi mücadelelerin sonunda 
		uygulandı daha doğrusu dayatıldı. Kilise orta çağlarda elinde tuttuğu 
		hak ve yetkilerinden demokratik usullerle mi vazgeçti?
 Türkiyede halihazırda uygulanan laikliğin neresi anti-demokratiktir? 
		Ortadoğunun tamamı ile mukayese edildiğinde insanların dini 
		vecibelerini en rahat şartlarda yerine getirebildiği ülke Türkiye değil 
		midir?
 
 Türkiyedeki sorunun rejimi ele geçirmek amacıyla mücadele yürüten, dış 
		güçlerle birlikte hareket eden ve kendini de İslami diye nitelendiren 
		grupların örgütlü faaliyetinden kaynaklandığını bilmiyor mu Avrupa? 
		Seçimle iktidara gelen siyasi partiler tarafından yönetilen Türkiyedeki 
		laiklik uygulamaları daha ne kadar demokratik olabilir?
 
 Eğer mesele sadece başörtüsü/türban tartışması daha doğrusu bu kıyafetin 
		üniversitelerde serbet olmamasından kaynaklanıyorsa, bu konuda içtihat 
		oluşturan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine ne demeli? Aynı Avrupa 
		Birliği AİHMnin her kararını Türkiye için uyulması zorunlu müktesebat 
		olarak kabul etmemiş miydi?
 Leyla Şahin davası AİHMde devam ederken Ankaradaki AB Büyükelçisi bu 
		konuda AİHMnin nihai kararının beklenmesi gerektiğini söylememiş miydi? 
		Eğer AB başörtüsü/türban konusunu İslami bir özgürlük sorunu ve başta 
		insan hakları olmak üzere her hangi bir hürriyetin ihlali olarak 
		görüyorsa, hazırladığı ilerleme raporlarına bu konuyu bugüne kadar neden 
		hiç yazmadı? AB İlerleme Raporlarında yer alan dini özgürlüklerle ilgili 
		sorunlar kısmında bugüne kadar Müslümanlarla ilgili hiç bir mesele yer 
		almazken, neden sadece Hristiyan azınlıkların sorunları ve misyonerlerin 
		problemleri ayrıntılı bir şekilde yazılıyordu?
 
 Refah davası neydi?
 GELELİM Refah davasına
 Eğer laiklik olmasa da oluyorsa, Refah Partisi 
		kapatılırken AB neredeydi? Refah ve Fazilet Partileri laiklik karşıtı 
		fiillerin odağı olmaktan kapatılmamış mıydı? O zaman AB yetkilileri 
		laikliğin demokrasinin olmazsa olmazı olduğunu söylemiyorlar mıydı? 
		Kaldı ki, laiklik karşıtı fiillerin odağı olmak açısından Refah ve 
		Faziletin yaptıkları veya yapacağını söyledikleriyle AKPnin bizzat 
		yaptıkları arasında dağlar yok mu?
 
 AKPnin yürüttüğü kadrolaşma ve devlete el koyma davranışını andıran 
		tavırlarının hangisi Refahda bu kadar belirgin ve keskindi? Bütün 
		bunları AB yetkililerinin bilmemesi mümkün mü? Avrupa Anayayası 
		reddedildiği zaman en fazla Türkiyedeki milliyetçiler (yani 
		vatanseverler demek istiyor) ile Sırp radikallerinin sevindiğini tesbit 
		edecek kadar konuları yakından takip eden Olli Rehnin, AKPnin, AB 
		kurumlarının da kabul ettiği laiklik içtihatlarına aykırı faaliyetlerini 
		bilmiyor olması düşünülebilir mi?
 
 Asıl mesele
 AÇIKÇASI AB, bugüne kadar savunduğu değerler ile çıkarları çatışırsa 
		ikincisinden yana oluyor. Biz bunu daha önce Bosna savaşı sırasında da 
		görmüştük. Çok kültürlülüğü savunan Bosna Müslümanları Avrupa 
		televizyonlarının naklen yayınları sırasında boğazlandılar. Tecavüze 
		uğradılar. Aynı Avrupalılar o zaman da reelpolitik dersleri verir; 
		Sırpların yaptıklarını tasvip etmediklerini; ama yapılanları geriye 
		çevirmenin de mümkün olmadığını anlatır dururlardı. Peki, Kıbrısta 
		neden reelpolitik yanlısı olmuyorsunuz? Ve iki devlet esasını kabul 
		etmiyorsunuz?
 
 Açıkça ortaya koyalım. AB yetkililerinin kendinden geçmiş bir vaziyette 
		AKPnin Avrupalı savaşçıları rolünü kabul etmesinin temelinde bir tek 
		gerçek var. Laiklik tartışmaları asıl meselenin üstünü örtmek için 
		kullanılıyor. Esas mesele Türkiyenin milli devlet yapısını tasfiye 
		etmektir. Türkiyeyi çok uluslu bir ortaklık devletine çevirmek isteyen 
		AB ile AKPnin siyasi ajandası örtüşüyor.
 
 Durum böyle olunca Türkiyenin yapısı laikmiş veya değilmiş tartışması 
		AB açısından önemini yitirdi. Hatta bu sonucu elde etmek için yakında 
		demokrasiden bile vazgeçerlerse hiç şaşırmayalım. Böyle bir gidişata 
		destek verecek diktatörlüğü de desteklerler.
 
 Çünkü bu adamların tek dertleri çıkardır. Pis, kirli menfaatler
 Avrupa 
		ülkeleri içerisinde varolan, yaşanan demokrasi, insan hakları ve hukukun 
		üstünlüğü gibi temel kurallar kendileri içindir (ki bu kurallarin 
		gercekten varligi ve uygulandigi da artik cok ciddi tartismalara acik 
		bir konudur). Başkaları ile ilişkilerde bu meseleler sadece o 
		ülkedeki çıkarlarını korumaya yardımcı olduğu sürece savunulur. Laiklik 
		gibi şu anda o çıkarlarla uyuşmayan unsurlar hemen atılıverir. Yakında 
		demokrasi olmasa da olur, yeter ki AKP iktidarda olsun diyeceklerdir
 
		Böyle bir Avrupaya kim inanır ve böyle bir Avrupadan kim medet umar 
		Ertuğrul Özkök gibiler dışında
 
 Hasan Ünal
 
		    
			  
   |