Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Bir Yorum


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Darbeler ] [ Bir Yorum ] 12ler ] F-16'lar ]

 

 

Up

 

Bir Yorum

Başbuğ’un konuşması Kürt sorununun nereden çıktığını özetliyor. Çerçeveletip duvara asmak isterim. Yüz kişinin ağzından çıkmış sakızı bir daha çiğniyor, bir de bizim keyiflenmemizi bekliyor.

Dediğinin özü şu: Türk ulusu etnik bir tanım değildir; bu ülkeye ait olma ülküsü etrafında herkes bir araya gelmelidir. Hadi yedik diyelim. Kelimesine dokunmadan alıntı yapıyorum:

“Irak'ın kuzeyindeki oluşum ve gelişmelerin bu bölgedeki Kürtlere tarihte hiç olmadığı kadar siyasal, hukuki, askerî ve psikolojik güç kazandırdığı da diğer bir gerçektir. Ayrıca bu durumun, vatandaşlarımızın bir kısmı üzerinde yeni bir aidiyet modeli yaratabileceğine de dikkat edilmelidir.”

Kürtler. Kim bu Kürtler. “Onlar”. Biz değil “onlar”. “Onlar”ın güç kazanması bizim için bir tehlike. Tamam. Olabilir. Ama şu cümle de Başbuğ’un:

”Irak'taki soydaşlarımız Türkmenler'in durumu ve bir iç savaşta çatışan taraflardan birisi hâline gelmesi ise, Türkiye açısından çok ciddi bir durumun ortaya çıkmasına neden olabilir.”

“Bizim” soydaşlarımız. (Soydaş kavramının da etnik temelli olmadığı söylenmez umarım.) Biz kimiz? Türkler. İyi de etnik anlamda Kürtler’in Kuzey Irak’ta soydaşları var: Kürtler. Etnik anlamda Türkler’in de Kuzey Irak’ta soydaşları var: Türkmenler. Etnik olmadığını söylediği bir Türk tanımını baz alarak konuşan Başbuğ neye dayanarak Türkmen koruyuculuğuna kalkıyor. Hadi Türkmen sevgisi depreşti diyelim. Neden Saddam döneminde Türkmenler aklınıza gelmedi?

Tarih kitaplarında “bizim” bin yıldır Anadolu’da olduğumuzu okudum. Türkçe konuştum, hayatımı Türk kültürü üstüne kurdum. Tümü de etnik olan bu kavramların aslında hiçbir etnik temeli yok öyle mi? Yav Kürtler uzaktan bu kadar salak mı görünüyor?

“Atatürk Türk dilini şöyle tanımlamaktadır: Türk dili, Türk ulusunun kalbidir, zihnidir." Bir ulusun kalbini ve zihnini etnik bir tanımla (Türk dili) ilişkilendirip sonra da “Atatürk'ün ulus devlet anlayışı dinsel ve etnik temellere bağlı değildir ve bağlanmaya da çalışılmamalıdır.” demek. Tabi tabi. Ben de yedim. bu laflar niyetli adamın orucunu bozar.

Lozan’da Türk tarafı ısrarla Musul-Kerkük için referanduma gidilmesini savunuyordu. İnönü’nün verdiği rakamlara göre bölgede birinci nüfus Kürtler, ikinci nüfus Türkmenlerdi. İngilizler de aynı sırayı veriyor ama Kürt nüfusu daha fazla gösteriyorlardı. Kürtler’in en etkin ismi, Mesut Barzani’nin dedesi Şeyh Mahmut’tu. Cumhuriyet referandumda kendi lehine sonuç çıkacağından zerre kadar kuşku duymuyordu. Peki ne oldu da o aile ile Türkiye arasına bu kadar büyük mesafe girdi.

Tüm Kürt isyanları emperyalizmin oyunlarıymış ya. 1919’la 1922 arasında Anadolu bilfiil işgal altındayken üç Kürt isyanı çıktı. 1925’le 1938 arasında onlarca. Eğer bu Kürt isyanlarının tek nedeni emperyalist kışkırtmasıysa ve iddia edildiği gibi Kurtuluş Savaşı yedi düvele karşı verilmişse o üç senede niye daha çok isyan çıkmadı? Kürt devleti için pazarlıklar yürüten Kürt Şerif Paşa’yı hain ilan eden Kürtler ne oldu da üç sene sonra kendileri isyanlara başladılar? Cevabı Başbuğ’dan alalım:

“Atatürk'ün gerçekleştirdiği bu devrimin ana hedefi bir ulus devletin, Türk ulusunun yaratılmasıdır.”

Türklerle Kürtler bin yıldır iyi ilişkiler sürdürüyordu ama bunun temeli, üniter devlet değildi. 2.Mahmut’la zirveye çıkan Türk modernleşmesi, merkezileşme eğilimi bu iyi ilişkileri vurdu. Merkezileşme eğiliminin zirve noktası olan üniter-ulus devlet Kürt-Türk birlikteliğinin temelini iki bakımdan çökertti: 1. Yukarıdan Türklük dayatarak 2. Feodal yanı güçlü Kürt toplumunun, Türkler’e sempati duymasına yol açan bir etken olan dinin etkisini azaltmaya çalışarak. İşte bu olay olduktan sonra Türk-Kürt ilişkileri günümüze kadar gelen yeni bir yola girdi. (Son otuz yılda Kürt hareketi sosyalizme kaydı. Solda bir birlik kurulacaktı. Onu da Türk solunun sistemden kopmaya yanaşmaması bitirdi.)

Devletin Kürtler’den beklediği dünyanın neresinde olursa olsun güçten, hakimiyetten uzak durmaları. Akıllıca bir siyasetle asimile olmayı kabullenenlere devlet kapısı açık. Ama bu ancak katilin soğukkanlılığı kadar takdir edilesildir. Kürt kelimesini bile yasakla, hayatın her alanında Türklük pompala. Güneş dil teorileri uydur, Atlantis’te Türklük ara (Bunların hepsi Atatürk döneminde ve gözetiminde oldu) sonra Türk etnik bir tanım değildir de.

Neyse lafı fazla uzatmayayım. Dediklerime katılırsınız katılmazsınız onu bilmem. Ama birileri ”‘Ne mutlu Türk’üm diyene’ benden bir tost söyle. Çift kaşarlı olsun.” dediklerinde şaşırmayın lütfen.

Lafı bağlamaya gelince. Türkiye Kürtlerinin birkaç milyonluk bir kısmı kendisini hiçbir biçimde Türk olarak tanımlamıyor. Ya bunların bir gün Türkleşmesini bekleriz, ya beklemeye ne gerek var deyip Suriye’ye süreriz; ya da Kürt sorununu adilane biçimde çözeriz.

Paşa ne diyor? Modernitenin olanakları tükenmemiştir; postmodern olmayalım. İyi de yukarıdaki Türklük tanımını benimsemeyen Kürtler de böyle düşünürse; ulus devletin vadesinin dolmadığını savunurlarsa n’olur? Kendi ulus tanımlarını yapacakları ayrı bir devlet kurma çabasına girerler. Yani bölücülük yaparlar. Bunu da postmodern oldukları için değil, alasından modern oldukları için yapmış olurlar. Bir halkın dilini, kültürünü, tarihini yasaklamanın hiçbir meşruiyeti yoktur. Hayalci kurgularla toplumu değiştirmeye çalışmanın ancak ve ancak yıkım getireceğini artık kabullenelim.

Başbuğ ulus tanımında dil, kültür, ülkü birliğine vurgu yapıyor: Dil birliği bir hayal; eninde sonunda aşılacak bir eziyet. Kültür birliği kısmen doğru. Ama ülkü birliği Türklerle Kürtler’in bir arada kalmasının esas temeli. Ben Türk’üm dediğim kadar değil, bu ülkeye kendimi ait hissettiğim kadar buranın vatandaşıyım. İtalyan, Fransız, Alman İsviçre’de federasyonla bir arada yaşıyor. Kimse ben anavatanla birleşeceğim demiyor. Belçika’da da federasyon var; Flamanlarla Valonlar birbirlerinden nefret ediyorlar.

O halde şu tespiti baştan yapalım: Federasyon, üniter devlet vb. siyasal kurumlaşmalar sadece birer araçtır ve şu gelirse mutlak çözüm olur diyemeyiz. Önemli olan sizin insanınızın ülkü birliğini kurmasıdır. Bu Kürtlerle Türkler arasında zaten büyük ölçüde var olan bir şey. İki tarafın birbirinin duyarlılıklarını anlaması sorunların çözümü için en önemli adım olacak.

   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 
 
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Darbeler ] [ Bir Yorum ] 12ler ] F-16'lar ]