Yoksa Uygarlık
Eşitsizliğin Türevi mi?
- Acaba uygarlık, dengesizlik ve
eşitsizlik üzerinde mi ortaya çıkıyor?
- Gelişme adını verdiğimiz şeyin özünde,
farklılıkların ve haksızlıkların kaçınılmaz olarak bulunması mı
gerekiyor?
- Acaba haksız rekabet, sistemin özünü mü oluşturuyor?
Roma İmparatorluğu, zenginliğin adaletsizliği ve dengesizliği üzerine
oturmuştu. Romanın gücü, askerlerinin aralarındaki tatbikatta bile
birbirlerini öldürebilme özgürlüğünden kaynaklanmıyor muydu?
Büyük Britanyanın güneş batmayan topraklarına 19. yüzyılda götürdüğü
Batı uygarlığı, özünde güçlünün güçsüzü yönetmesi ve sömürmesi üzerine
oturmadı mı?
- Yoksa, üstün (ve gelişmiş) bir taraf ve azınlık olmadan uygarlık ve
insanlık ilerleyemez mi?
Diğer bir deyişle, bir toplumun katmanları arasında farklar bulunmadan,
ülkelerin bir bölümü gelişmiş, diğer bölümü az gelişmiş olmadan dünyada
uygarlık ilerleyemez gibi bir sonuç çıkarmamız mı gerekecek?
Olaylara bu pencereden bakanlara toplumcu düşünürler, genellikle faşist
nitelemesi yaparlar. Daha diplomatik bir dil kullanmaya çalışanlar
emperyal bakış diyerek her tarafa çekilebilecek ifadelere sığınırlar.
Liberal düşüncede olduklarını söyleyenler ise daha hoşgörülüdürler!
Bunun doğal bir toplumsal gelişme olduğunu, bu tür zıtlık ve
çatışmaların yeni gelişmelere ve ilerlemelere yol açtığını düşünürler.
Avrupanın dayanağı
Avrupa Birliği kendisinin eski Yunan ve Romaya dayandığını söyler ve
bugün onun devamı olan bir aidiyet ve kimlik içinde olduğunu varsayar.
Bu kabulleniş, belgelerine geçmiştir.
Atinada ve Romada kurulan eski uygarlıklar, diğerlerinin ezilmesi ve
onlara karşı üstünlük sağlanması sonucu ortaya çıkmıştır.
Bir yanda farklılık ve ezilmişlik, diğer yanda ise uygarlık vardır. Bu
ikisi, birlikte mi yaşamak zorundadır? Avrupanın tarihsel
dayanaklarında, sömürü olmadan uygarlık olmaz sonucu mu çıkıyor?
Esas olan haksız rekabet mi?
Bütün bunları felsefi bir siyasal egzersiz olarak söylemiyorum; buradan
piyasa mekanizmasına ve kapitalist düzene gelmek istiyorum. Acaba
kapitalist düzenin işlemesi ya da ayakta kalabilmesi için farklılıklar,
baskılar ve sömürü düzeni vazgeçilmez bir dayanak mı?
20. ve 21. yüzyılda kapitalizmin işleyebilmesi için sömürü düzeninin
devamı kaçınılmaz mı? Olayın teknik dişlilerinden felsefi boyutuna kadar
düşünürlerin ve uzmanların binlerce, hatta on binlerce kitap yazdığı bu
konuda, elimizde basit ama net bir gerçek var; kapitalist piyasa düzeni
rekabete değil haksız rekabete, yani haksızlığa dayalı bir düzen (düzensizlik)
üzerine kuruludur.
Aynen eski Yunan ve Romanın üzerine oturduğu demokrasi anlayışı gibi
günümüzde kapitalist piyasa düzeni de haksız rekabet üzerinde yürür.
- Avrupa Birliği, kendi içindeki on binlerce sayfalık düzenlemeleri
(müktesebatı) ile neyi sağlıyor; küresel boyutta kendisine dışarıda
üstünlük getirmek için bir düzen oluşturuyor; içerde rekabetçi,
dışarıda ise haksız rekabete dayalı bir mekanizma. Avrupa kapitalist
piyasalarının ayakta kalabilmesi için sistemi, dışarıya karşı haksız
rekabet üzerine oturtmak zorundadır.
ABD ise daha şanssız; haksız rekabeti oluşturabilmesi için dışarda,
askeri ve siyasi müdahaleler yapmak durumunda. Kuveyti, Irakı işgal
edip yönetimlerini ve petrolünü tekeline almak zorunda; Hindistan ve
Çini sıkıştırmak için Afganistanı ve Pakistanı operasyonlarla
denetlemek durumunda. Kısacası, iktisadi mekanizmalar ve paylaşım
serbest piyasa ekonomisi ile değil, haksız rekabete dayalı baskıcı
ve tekelci piyasa düzeni üzerine kurulmak zorunda.
Demokratik ülke farkı
Batının demokratik ülkeleri haksız rekabeti ve tekelciliği içerde
değil, dış ilişkilerinde oluşturuyorlar. AB içinde İspanya veya
Finlandiya için haklı rekabet koşulları işlerken dışarıdaki Türkiye
ile haksız rekabet düzeni kuruluyor.
Gümrük Birliği, Türkiye için, AB ve üçüncü ülkeler lehine tek yanlı
çalışan, kurumsal bir haksız rekabet düzeni oluşturmak zorunda.
Türkiyedeki oligarşi, bunu gönüllü olarak kabullenir.
Sürdürülebilir üstünlükler kuramı
Son on yıldır üzerinde çalıştığım ve kitaplarımda işlediğim
sürdürülebilir üstünlükler kuramı, kapitalizmin üstün güçlerinin,
üstünlüklerini ancak haksız rekabet üzerine oturtarak ayakta
kalabileceklerinin mekanizmalarını inceler.
Bu kuram, toplumların tarihsel gelişim süreci ile de örtüşmektedir.
Özellikle son üç yüz yıl içinde Avrupanın gösterdiği iktisadi, sanatsal
ve bilimsel gelişmelerin, bu bozuk düzenin dışarıdakilere karşı
kurulması ile sağlandığını doğrular.
Göreceli üstünlükler geçmişte Avrupa devletlerine ve toplumlarına, her
alanda getiri sağladı. Göreceli üstünlük haksız rekabet koşulları
sonucu ortaya çıktı.
Haksız rekabet, göreceli üstünlük ve uygarlık zincirinde, akılda hep
sonuçlar kalmıştır. Mısırdaki piramitleri hayranlıkla seyredenler,
bunların on binlerce kölenin kanları karşılığında inşa edildiğini
akıllarına bile getirmezler
E. Manisali
|