1915-1920 Yılları Arasında
Doğu Anadolu'da Neler Oldu?
Tahmin ettiğimiz gibi Amerikan
Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Ermeni Diyasporasının bir
kolu gibi hareket ederek ve bütün resmi, gayriresmi uyarıları hiçe
sayarak soykırım iddiaları ile ilgili kanun taklifini 10 Ekim günü
görüşmek üzere Meclis gündemine aldı. Bu güne kadar en az 225 üyenin
destek ve imzasını alan kanun teklifinin Mecliste kabul göreceği
ihtimali çok yüksek. Biz artık bundan sonrası ile ilgilenmeliyiz. Bu
konu ile mücadele etmek için ne yapmalıyız konusuna ilerideki
yazılarımızda temas edeceğiz. Ancak her şeyden önce konu hakkında
bilgilenmeli, özellikle o dönemi yaşamış, görev yapmış
insanlarımızın anılarını yakından incelemeliyiz.
Bu yazimda sizlere Türk- Ermeni
çatışmasının Dünya ve Türk kamu oyunca pek bilinmeyen, pek az
işlenmiş, ancak Türk Aydınları tarafından mutlaka bilinmesi ve
unutulmaması gereken bir safhasından bahsetmek istiyorum. Acaba 1917
sonu ve 1918 başlarında Doğu Anadolu'da neler oldu? Bu ve benzeri
konuların Batıda hiç duyulmamış olması, Türk Toplumu karşısında
oynanan politik oyunun gerçekleştirilmesi için takip edilen strateji
gereğidir. Konu tartışılırken "Ermenileri suçlu duruma düşürecek her
türlü bilgi, haber yayınlanması yasaktır." Böylece ortada sadece "Zorunlu
Göç" olayı kalır ve Topraklarında yaşayan masum bir ulusu sırf "Hıristiyan
olarak kalmayı tercih ettikleri için" yurtlarından süren, öldüren,
yok eden bir başka kafir ulusun işlediği günahlar konuşulur,
tartışılır, aleyhinde kararlar çıkarılır, oylanır kabul edilir.
Tıpkı yabancılar gibi, Türk- Ermeni
ilişkilerini Türk bilim adamlarını hiç kale almadan, sadece Batılı
Yazarların eserlerinden takip eden yazarlarımız, çizerlerimiz,
siyasilerimiz ve bilim adamlarımız da bu konularla ilgilenmez ve
sadece oynanan oyuna doğruluk, dürüstlük, gerçekçilik adına ters
taraftan katılmayı tercih ederler. Böylece masum halkımızın acı
içinde yok olan milyonlarca insanının sesi boğulur kalır, çıkmaz ve
üstelik suçlu kabul edilirler. Türk tarafının görüşleri "İnkarcı
Cephe" karalaması ile asla dinlenmez. Bizce Bu konudaki prangaları
kırarak gerçekleri dünyaya haykırmak her Türk Aydınının birinci
görevi olmalıdır. Şimdi Doğu Anadolu'daki gelişmeleri takip edelim.
Bu dönemle ilgili, Ermeni taraftarı
bir yazarın genel görüşleri şöyledir:
"1915 zorunlu göç olayının da sonunda
bir ücreti vardı. Yudeniç'in birlikleri ilerleyip Van, Bitlis, Muş,
Erzurum, Erzincan ve daha sonra Trabzon'u işgal edince Müslüman halk
hemen Ermeni intikamının tadını tattı. Türk yerli halk 1916 kışında
panik halinde batıya doğru kaçmaya başladı. Çoğu dağlarda çaresizlik
içinde perişan öldüler. Her ne kadar bu ölümler Ermenilere
uygulananlar kadar büyük olmasa da bu sivillerden binlercesi Ermeni
gönüllü birlikleri tarafından öldürüldüler. Bu cevabi kıyımlar Türk
yayınlarında yoğun bir şekilde anlatılmaktadır. Rus yayınlarında bu
konuya temas edilir. Yarbay Tverdokhlebor hatıralarında canlı bir
şekilde Ermeni çetelerin Müslüman köylerini nasıl tahrip edip,
işkence ettiklerini, ırza geçme ve işkence yaptıklarını, Türklerin
Erzurum'da karşılaştıkları felaketi anlatır. İşgalci Rus kuvvetleri
bütün bir Müslüman köyünün, Ermeni çetelerinin soygun, cinayet, ırza
geçme ve topluca yakma olaylarına yüzlerce defa şahit olduklarını
belirtmişlerdir. Erzurum'daki olaylar savaşta pişmiş Rus subaylarını
bile hasta edince Ermenileri ancak top ateşi tehdidi ile
durdurabilmişlerdir. Bütün savaşlarda olduğu gibi askerlerin veya
yarı askerlerin kurbanları masum siviller olmaktadır." (1)
H.M. Sachar bu konuya temas eden ender
yazarlardan biridir ama Ermenileri nasıl kayırmağa çalıştığını
herhalde fark etmişsinizdir. "Ermenilere yapılanlar kadar şiddetli
değil" dediği soykırım, Ermenilere ne yapıldıysa onun 5-10 misli
olmuştu.
Doğu Anadolu'da savaş sona erdiği
zaman Doğu Anadolu ve Kafkasya'da 1,2 Milyondan fazla Müslüman
yerlerinden sürülmüştü. Doğu Anadolu'da 1 Milyondan fazla, Kafkas
göçmeni Müslümanlardan da 130.000 kişi hayatını kaybetmiş
bulunuyordu. Sürülenlerde de salgın hastalık, açlık, sefalet ve
Ermeni çeteleri yüzünden büyük ölçüde kırılınca neticede ölü miktarı
2-2,5 milyon arası bir seviyeye yükselmiş bulunuyordu. "Van'daki
Müslümanların % 62'si, Bitlis Vilayetinde % 42'si, Erzurum
Vilayetinde % 31'i, Diyarbakır'da ise % 26'sı ölmüştür." (2)
Savaşın son günlerinde 11 Nisan
1918'de Bitlis'e Vali olarak gönderilen Mazhar Müfit (Kansu)
Bitlis'i nasıl bulduğunu bakın nasıl anlatıyor:
"...Bitlis'i tahayyül ve tasavvur
ettiğimden çok daha perişan bir halde bulmuştum. Osmanlı
İmparatorluğu'nun bütün refah ve imkanlarından faydalanmış olarak
büyüyen ve doğu şehirlerimizin en mamurlarından biri olan Bitlis,
bir harabeden farksızdı. Rus istilâsı şehri yıkmıştı, yine Rus
ric'ati yakmıştı ve Ermeni çetelerinin katliamları ve muhaceret
vilayet merkezinde insan ve aile bırakmamıştı.
Şehirde ve harabeler arasında ancak
iki yüzü geçmeyen insan bulduğumuzu söylersem, buna asla hayret
edilmemelidir. O insanlar da açlıktan, her çeşit yoksulluktan
perişan ve bitkin bir halde bulunuyorlardı. Hoş biz de, hemen bu aç
ve bitkin insan kafilesinin arasına katılıvermiştik. Üç dört ay,
hepimiz, kelkil denilen darı hamurundan ekmek ve buna tek katık
olarak da deve dikenine benzeyen ve kendi kendisine yetişen kengil
denilen bir otu yemeğe mahkûm ve mecbur kalmıştık." (3)
1917 yılı Kasım ayında iktidarı ele
geçiren Lenin ve arkadaşlarının arzularının aksine Rus-Türk
cephesindeki askerler kitle halinde eve dönüş hazırlığına başladılar.
18 Aralık 1917'de Erzincan Mütarekesi'nden sonra cepheden çekilip
giden bu Rus askerlerinin çoğu Ermenilerle birleşerek Müslüman
köylerini ve kasabalarını basmaktan ve yağma etmekten, erkek ve
kadınlarını öldürmekten geri durmuyorlardı. Cephedeki Rus
birliklerinin yerini Ermeni birlikleri almağa başlamışlardı. Birde
iç bölgelerdeki asayişi sağlamak amacıyla "Ermeni Milis Teşkilatı"
da kurulmuştu. Ruslar bölgedeki şehir ve kasabalara Ermeni memurlar
tayin ediyor ve yönetimi tamamen Ermenilere bırakmak istiyorlardı.
Bu suretle Brest – Litovsk görüşmeleri sonunda Ruslar buradan
çekilince, bölgede bir "Ermeni Devleti"'nin kurulması için bütün
hazırlıklar yapılmış gibi idi. Lenin ve çevresindeki Ermeni
Bolşevikler, Rus askerleri daha tamamıyla çekilmeden Ermenilerin
idareyi ele almaları ve buraların Türklere iadesine mani olmayı
tasarlamışlardı. (4)
Ermeniler, bu fırsattan istifade ile
1915 Tehcir olayının öcünü almak bahanesiyle Rus işgal bölgesindeki
Müslüman ahaliye karşı yeni bir "imha Hareketi"ne giriştiler.
Müslüman köyleri Ermeniler tarafından tahribata uğramakta ve köy
halkı öldürülmekte idi. Üstelik çekilip gitmekte olan Rus askerleri
de onlara katılınca bölgede genel bir "soykırım" hareketi başlamış
oldu. Bu suretle Rus işgali altındaki sahada Müslüman – Türk
ahalinin can ve mal emniyeti kalmamıştı. Ermeni çeteleri ve
disiplinsiz Rus askerlerinin taşkınlıklarına karşı koyacak bir Rus
askeri idaresi de mevcut değildi. (5)
1918 yılı başlarında Ermenilerin tam
teşkilatlı bir kolorduları vardı. Savaşın başlarında Rusların
emrinde 120.000 Ermeni askeri olduğu ve bunların 80.000'inin
Almanya'ya, 40.000'inin de Türklere karış savaştığı değişik Ermeni
yayınlarında ifade edilmektedir. Ermenilerden ayrıca İngiltere'de,
Mısır'da, Fransa'da gönüllü alayları teşkil edildi. Ermeniler bu
gönüllülere çok güveniyorlardı.(6)
Doğu Anadolu'daki Ermeni Kolordusu'nun
iki (tüfekçi) Tümen, üç gönüllü Tugay, bir süvari tugayı ve birkaç
milis tugayından teşekkül etmişti.(7) Tüfekçi Tümenler, Rus
Ordusu'nda hizmet etmiş olan "druzina" (tabur) larından ibaret olup,
savaş zamanında çok iş görmüşlerdi. Kafkas Cephesinde General
Yudeniç komutasındaki Rus birliklerinde Ermeni asker çoktu. Bunların
ekserisi, Rus işgali altındaki Türk topraklarından Erzurum, Erzincan,
Van ve Eleşkirt Vadisi halkından olup, Rus ordusuna ve oradan da
Ermeni kıtalarına gönüllü olarak katılmışlardı. Rus ordusunda Ermeni
subayları da çoktu, onlarda Ermeni milli birliklerinde görev aldılar.
İhtilalden sonra çözülen Rus ordusunun
silahları, bilhassa ağır makinalı tüfekleri, Ermenilerin eline geçti.
Ermeni askeri kuvvetleri 16.000 piyade, 1.000 süvari ve 4.000
milisten oluşmuştu. Gürcü kuvvetlerinin de 10.000 kadar olduğu ve
Tiflis'teki Rus harp malzemelerinin Gürcülerin elinde olduğu
biliniyor.(8)
Rus Sovyet Halk Komiserleri Meclisi
tarafından Türkiye Ermenileri hakkında 13 Ocak 1918'de şöyle bir
karar yayınlandı:
"Halk Komiserleri Meclisi, Ermeni
halka, Rus işçi ve köylü hükümetinin, Rusya tarafından işgal edilmiş
olan Türkiye, Ermenistan Ermenilerinin bağımsızlıkları da dahil
olmak üzere özellikle hukukunu ve serbestçe kendi idarelerini
kurmaları hakkını tanıdığını bildirir."
Komiserler Meclisi, bu hakların bir
takım ilk teminatın hazırlanması ve Ermeni halkının referandumu ile
mümkün olacağını kabul eder. Komiserler Meclisi, kısmen teminat
olmak üzere şu aşağıdaki şartları uygun bulur:
Madde 1: Ermenistan'ın Rus askerleri
tarafından boşaltılması ve Türkiye Ermenistan halkının maddi ve
şahsi güvenlikleri için derhal bir Ermeni gönüllü ordusunun
kurulması.
Madde 2: Ermeni kaçaklarının ve
çeşitli ülkelere dağılmış Ermeni göçmenlerinin serbestçe Türkiye
Ermenistan'ına dönmeleri.
Madde 3: Savaş sırasında Türk Hükümeti
tarafından Türkiye içlerine sürülmüş Ermenilerin Türkiye
Ermenistan'ına zorluk göstermeden dönmeleri, Komiserler Meclisi,
Türk delegeleriyle barış görüşmelerine başlayınca bu şart üzerinde
ısrar edecektir.
Madde 4: Türkiye Ermenistan'ında
demokratik esaslara dayanarak seçilmek üzere halk delegelerinden
oluşan geçici bir Ermeni Hükümeti kurulması, Kafkas işleri için
geçici ve olağanüstü komiser tayin edilmiş olan Stepan Şahumyan,
Türkiye Ermenistan'ındaki halka ikinci ve üçüncü maddelerin
uygulanması, dördüncü maddeye göre, Rus askerlerinin buraları
boşaltması vasıtalarının ve tarihini tayin edecek, bir karma
komisyon kurulması için bütün yardımlarda bulunacaktır.
Türkiye Ermenistan'ının coğrafi
hudutları, Ermeni –İslâm halkı ve huduttaki illerin halkının
demokratik bir şekilde seçecekleri delegeler ve komiser Sahumyan
vasıtasiyle saptanacaktır. (9)
Ermeni soygun ve soykırımları
nedeniyle Ordu Komutanı Vehib Paşa 11 Şubat 1918'de komutan Gürcü
generali Odişelidzeye Ermenilerin Müslüman ahaliye zulümlerinin
durdurulması için bir tel çekti. Odişelidze de "Müslüman ahalinin
korunacağı" hakkında teminat verdi. Bu teminata rağmen Ermeni
mezalimi durmadı. 10 Şubat günü Brest – Litavsk görüşmeleri
kesilmişti. Sovyetlerin de niyeti belli olmuştu. Rus-Ermeni
işgalindeki Türk topraklarını kurtarmak için 12 Şubat'ta Türk
Ordusu'nun ileri harekatı başladı. Kar ve soğuğa rağmen savaş
meydanında hızla ilerlendi ve 14 Mart 1918 günü, 1914 yılındaki Türk
–Rus sınırına varıldı. (10)
1'nci Kafkas Kolordusu Komutanı Kurmay
Albay (sonradan paşa) Kâzım Karabekirin daha sonra General Harbord
başkanlığındaki Amerikan heyetine verdiği raporda Türk askerinin
ilerleyişi ve karşılaştığı korkunç sahneleri izliyoruz:
"Her taraf karla kaplı olduğu için
yürüyüş epeyce güçtü. Özellikle Ermeni çeteleri, Erzincan Ovası'na
inen geçitleri tutmuşlardı. Onun için gece yürüyüşüyle 13 Şubatta
Erzincan ovasına indik ve o gün akşama doğru Erzincan'a girdik.
Erzincan'daki kıyım korkunçtu. Kimi
güzel yapılar ateşe verilmiş, kimi binalar içine doldurulan İslâm
halkla birlikte yakılmış, kuyular insan cesetleriyle doldurulmuştu.
Bu dokunaklı görüşler Erzurum yöresinde neler geçtiğini insana
tahmin ettiriyordu. Rus subayları ile birlikte bu kıyım,
fotoğraflarıyla, raporlarda belgelendi...
Kış bütün ağırlığıyla sürmekte
olduğundan hiç olmazsa çevik bir müfrezeyle Erzurum'un yardımına
koşmayı uygun buldum. Bu müfreze 22 Şubat'ta Mamahatun'u işgal etti.
Burada sağ kalan kimse bulunmadı. Bütün ahali büyük bir çukura
doldurularak öldürülmüştü. Aşkale, Yeni köyden sonra 2 Martta Kara
bıyık Hanları (Kandilli) işgal edildi... Erzurum'a doğru ilerlerken
geçtiğimiz yerlerde hayat eseri kalmadığını görüyorduk. Alaca köyde
bulunan cesetler insanın aklını oynatacak bir görünüşte idi. Bütün
çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulmuş
yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Çivilere asılmış
ciğerler ve yürekler görülüyordu. Bütün bu acıklı görünüşler
Erzurum'a atılmaya ve oradaki zavallılara yardıma koşmaya bizi
mahkûm etmişti."(11)
Rus ordusu Komutanı General
Odişelidze'nin Erzincan'daki Ermeni mezaliminden bir sahneyi şöyle
anlatır.
"Türk kıyımını yapan Ermenilerin
adlarını iyi bilmediğim için burada anamayacağım. Her türlü
müdafaadan mahrum ve silahsız 800'den fazla Türk öldürülmüştür.
Büyük çukurlar açılmış ve zavallı Türkler. bu çukurların başına
götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlara doldurulmuş.
Ermenilerden biri sayarmış, "Yetmiş mi oldu? Çukurda Yer Vaaar" on
kişi daha alır, kes" deyince on kişi daha keserler ve çukura atıp
üzerlerine toprak örterlermiş. Bu kıyım bir doktor ve müteahhit
tarafından tertiplenmiş. Bizzat müteahhit olan kişi, eğlenmek için
bir eve doldurduğu seksen kadar zavallının kapıdan çıkarken birer
birer kafalarını parçalamış." (12)
Bir Rus yarbayı Khleboff, üst
makamlara verdiği raporda.
"Erzincan'dan Erzurum'a çekilmekte
olan Ermeni çeteleri yollarının üstündeki bütün Müslüman köylerini
ve sakinlerini yok etmişlerdir." demektedir. (13)
Buna paralel gelişmeler Erzurum ve
çevresinde de yaşandı, Erzurum'daki olaylar bir başka yazımızın
konusu olacaktır.
Sayın okurlarımız, geçmişte olmuş
tatsız ve acı olayları unutup, birlikte mutlu bir geleceğe doğru
ilerlemek bir erdemdir. Türk halkı bu nedenle uzun yıllar Batılı
Ülkeler tarafından açıkça desteklenen Yunan ve Ermeni mezalimi
hakkında erdemli bir davranış içinde bulunmuş ve yapılanlar pek
konuşmamıştır. Ancak Türk insanının bu asil davranışı aleyhinde,
iğrenç yorumların yapılmasına sebebiyet verince ne kadar acı olursa
olsun, geçmişte karşı tarafın yaptıklarını ortaya koymak bir
mecburiyet halini almıştır. Biz yinede bu acı sayfaları hiç
karıştırmak istemezdik.
Yukari
(1) Howard M. Sachar, The Emergence of
the Middle East,1914-1924 s.114.( The Penguin Press,
Washington-1969)
(2) Hüdavendigar Onur,Millet-i
Sadıkadan Haykın Çocuklarınar, s.126 ( İstanbul-1999).
(3) Mazhar Müfit Kansu, Erzurumdan
Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, 1.Cilt.s.7 (Türk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara-1988).
(4) Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve
Rusya,1748-1919 s.461( Ankara Üniversitesi-1970).
(5) Aynı Eser, s.461.
(6) Ermeni Komitelerinin A'mal ve
Harekat-ı İhtilaliyesi, Meşrutiyetten Evvel ve Sonra,s..166,174 ( H.
Erdoğan Cengiz, Ankara-1983)
(7) W.E.D. Allen and Paul Muratoff,
Caucasion Battlefields A History of the Wars on the Turco-Caucasion
Berder (1828-1921) P.458 (Cambridge University Pres-1953).
(8) Aynı Eser, s.459.
(9) Esat. Uras: Tarihte Ermeniler ve
Ermeni Meselesi, s.641-642 (İstanbul-1987)
(10) W.E.D. Allen and Paul Maratof,
a.g.e, s.463.
(11) Kazım Karabekir, Birinci Cihan
Harbi'ni Nasıl İdare Ettik? Erzincan ve Erzurum'un Kurtuluşu,
Cilt-lll, s.166 (Emre Yayınları, İkinci Baskı, İstanbul-1995);Kazım
Karabekir, 1917-20 Arasında Erzincan'dan Erivan'a Ermeni Mezalimi,
s.75-79 (Emre Yayınları, Hazırlayan, Ömer Hakan Özalp,
İstanbul-2000); İsmet Parmaksızoğlu, Ermeni Komitelerinin İhtilal
Hareketleri ve Besledikleri Emeller, s.160-161 (Ankara-1981).
(12) Altan Deliorman, Türklere Karşı
Ermeni Komitecileri, s.201-202 (3. Baskı, İstanbul-1980).
(13) Aynı Eser, s.202.
Yukari
Ermeni Soykırım
İddiaları nedeniyle Ermeni Diyaspora'sının özellikle Batı dünyasında,
etki altına aldıkları her türlü basın yayın organları vasıtasıyla
Türk Halkı aleyhinde nasıl barbarca ve iğrenç hikâyeler
anlattıklarını ve bu işi bir "Ulusal Birlik Aracı" haline getirip
yıllarca bıkmadan tekrarladıklarını hatırlıyoruz. ABD'de de olaylar
tahmin ettiğimiz gibi gelişmiş ve Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy
Pelosi bütün uyarılara rağmen fanatik bir Hıristiyan ve Ermeni
Diyaspora'sı taraftarı gibi davranarak yassa teklifini 10 Ekim günü,
doğrudan Temsilciler Meclisine getirme hazırlığında iken, gördüğü
baskı nedeni ile karar teklifini Meclis Dış İşleri Komisyonuna
götürmüştür. Hatırlanacağı gibi komisyon da teklifi 27/21 çoğunlukla
kabul etti. Karar teklifinin Temsilciler Meclisinin 18 Kasım günkü
toplantısında görüşülüp karara bağlanacağı ifade ediliyor.
435 üyeli
Temsilciler Meclisinin bu güne kadar 225 üyesi Ermeni Teklifine
destek sözü vermiştir. Bu nedenle Ermeni Soykırımını tanıyan yasanın
kabulü eğer son anda bir mucize olmazsa kesin gibidir. Ermenilerin
ve Batı Kiliseler Birliği elemanlarının yıllar süren faaliyetleri
sonunda semeresini vermiş ve tarihsel gerçekler itibariyle Dünyanın
bu konuda belki de en masum sayılabilecek toplumlarından biri kendi
anavatanını savunmak için aldığı yasal kararlarından birinin
abartılı bir şekle sokulması ile haksız yere ağır bir itham altına
sokulup karalanmak üzeredir. Biz bunların bilgi ve anlayış
noksanlığı nedeni ile olduğu kanaatinde olduğumuzu söylemek ve
gerçekte Doğu Anadolu'da olanları belgelere dayanarak sizlere
sunmaya devam etmek istiyoruz.
Bu gün biz de
Ermeni Diyaspora'sı ve onların destekçileri gibi davranacak ve bu
güne kadar kamuya yansıtılmamış Ermeni faaliyetlerini, tarafsız bir
gözlemleme ile, Rus subayların hatıralarından alıntılar yaparak
anlatmaya çalışacağız.
1917 yılı sonları
ve 1918 yılı başlarındayız. Bolşeviklerin iş başına geçmesinden
sonra ateşkes ilan edilmiş ve Brestlitovks'da barış görüşmeleri
devam etmektedir. Rus askerleri parti parti firar etmekte ve bölgeyi
Ermeni çetelerine bırakmak istemektedir. Türk Ordusu barış
görüşmeleri sırasında Rusların ve Müttefiklerinin bölgeyi Ermenistan
yapmak istediklerini anlayınca harekete geçmiş ve işgal altındaki
bölgeleri geri almaya başlamıştır.
O günlerde Bir
Rus yarbayı Khleboff, üst makamlara verdiği raporda;
"Erzincan'dan
Erzurum'a çekilmekte olan Ermeni çeteleri yollarının üstündeki bütün
Müslüman köylerini ve sakinlerini yok etmişlerdir." demektedir. (1)
Erzurum'da Rus
Topçu Subayları Gazinosu'nda toplanmış arkadaşları arasına henüz
gelmiş olan bir Topçu teğmen (Gürcü) Midivani şahit olduğu acı
olayları anlatıyordu.
"Ilıca
kasabasında kaçamayan Türklerin hepsi öldürülmüştü. Yollarda kör
baltalarla enselerinden kesilmiş çocuk cesetleri yığılıydı. Köylere
giden yollarda uzuvları tahrip edilmiş pek çok ceset vardı. Her
geçen Ermeni bu cesetlere tükürüyor ve küfrediyordu. 800
metrekarelik bir cami avlusunda üst üste yığılı cesetlerin
yüksekliği bir buçuk metreyi bulmuştu. Bunların arasında her yaşta
kadın, erkek, çocuk ve yaşlılar vardı. Kadın cenazelerinde zorla
ırza geçme izleri açıkça görünüyordu. Birçok kadın ve kızın mahrem
yerlerine tüfek fişekleri sokulmuştu."(2)
Rus subayları
bile böyle bir vahşete tahammül edemiyorlardı.
Ermenilerin
elinde savaş malzemesi çoktu. Ancak onlar Türk askeri ile
savaşmaktan kaçıyor ve hınçlarını savunmasız sivil halktan
alıyorlardı. Rus subaylarından Yüzbaşı İvan Gokilaviç Pilyat'ın bir
anısı; Ermenilerin neden böyle pervasız hareket ettiğinin örneğini
verir.
"25 Şubat 1918
günü Erzurum Demiryolu İstasyonu'nda bir takım Ermeniler silahsız ve
sakin İslam ahaliden on kişiden fazlasını kurşuna dizmişler, bunları
korumak ve saklamak teşebbüsünde bulunan Rus subaylarını ölümle
tehdit etmişlerdir. Bu sırada hiç suçu olmayan bir Türk'ü
öldürdüğünden dolayı bir Ermeni'yi hapsetmiştim. Genel Komutanlık,
divanı harp kurulmasını emretmişti. Eski kanuna göre cinayet
işleyenler idam edilecekti. Ermeni subaylardan birisi bu Ermeni'ye,
cinayetinin cezası olarak asılacağını söylediği zaman tutuklu Ermeni
kızarak bağırmıştı.
"Bir Türk için
bir Ermeni'nin asıldığı nerede görülmüş?"
Bu Ermeni bizce
gerçeği haykırmıştır. Aslında işgal bölgesindeki olayların gerçek
sorumlusu Rus Ordusu, Rus Komutanlarıdır. Anlaşılmaz bir nedenle dev
boyuttaki cinayetlere göz yummuşlar ve ancak savaş biterken uyanma
emareleri göstermişlerdir. Ermenilerin yaptığı günümüz Uluslararası
organlarınca "Soykırım" olarak yapılan tarife uygun ender olaylardan
biridir. Bölgede nüfus üstünlüğü sağlayabilmek için, bilinçli olarak
bir Ulus'un işgal bölgesinde "kılıç artığı" olarak kalmış kesimini
doğrudan yok etmeyi amaçlamaktadır. Batının propaganda olarak öne
sürdüğü "sahte kırımlar" yerine burada "gerçek kırım" olayları cirit
atmaktadır. Ama bu olayları dünyaya aktaracak ne bir misyoner, ne
bir kolej öğretmeni, ne de konsolosluk memuru vardır. Mevcut olanlar
da "üç maymun oyunu" oynamaktadırlar. Ne bir şey görmüş ne duymuş,
ne de söylemişlerdir. Hıristiyan Batının merhametinin sadece kendi
dinleri için olduğunun en belirgin örneği, işgal bölgesindeki yüz
binlerce masum insanın sahte bir kine kurban edilmesidir.
Doğu Anadolu'da
yaşayan Türklere karşı uygulanan bu sistematik soykırımın planlayıcı
ve icracıları dokümanlara kaydedilmiştir ve bellidir. Antranik,
Tero, Heço, Muradyan, Torkom, Arşak, Sebuh, Dro (Dasdomat Kanayan)
Mardiros, Canbulat ve Armen Garo. Bu son kişi Erzurumlu zengin bir
ailenin çocuğu idi. Onun Osmanlı Parlamentosu'nun eski bir üyesi
olduğunu ve savaşın başında topladığı gönüllülerle Ruslara katılarak
kendi öz vatanına ihanet ettiğini biliyoruz. Dr. Zaveryef de 3 Mart
1918'den sona Erzurum'da söz konusu edilen soykırımların
yapılmasının organizatörü, Muradyan Şarki Karahisar'dan başlamak
üzere hemen bütün soykırımlarda aktif rol almış bir militandır.
Erzincan ve Erzurum bölgelerindeki soykırım emrini o vermiştir ve
çeteleri köylere sırf bu amaçla göndermiştir. Antranik binlerce
Türk'ün ölümünden birinci derecede sorumlu (tam bir "kasap") tır.
(Maalesef duruma ve yaptıklarına pek vakıf olmayan veya vakıf olup
da bundan gizli bir zevk duyan) Ermeni Diasporası ve batılılar onu
bir "milli kahraman" olarak kabul edeceklerdir.(3)
Harp Tarihi
kayıtlarına geçmiş Erzurum ve Deveboynu Müstahkem Mevki Kumandan
Vekili, Harp Esiri Twerdo Khlebof'un Antranik'le ilgili anıları
şöyledir:
"17 Şubat'ta
Antranik Erzurum'a geldi. Bununla beraber, istila bölgesi komiseri
muavini Doktor Zaveryef de beraberdi. Ermeni meseleleriyle hiç
meşgul olmadığımız için, Antranik'in Osmanlı Hükümeti'nce idama
mahkûm edilmiş bir cani addedildiğinden haberdar değildik. Bunların
hepsini, 7 Mart'ta Osmanlı Ordusu kumandanıyla konuştuğum zaman
öğrendim. Antranik Rus Tümgenerali üniformasıyla geldi. Dördüncü
rütbeden Sen Viladimir ve ikinci rütbeden Sen Jorj Salibi (haçı)
nişanlarını da taşıyordu... Maiyetinde kendi kurmay başkanı olan bir
Rus kurmay albayı Zinkeviç de vardı... Antranik gelince Albay Morel
yerine Merkez Komutanlığı'nı üzerine aldı. Antranik'in geldiği gün
sorumluluk bölgesinin içinde bulunan Tepeköy'ünde bütün ahalinin
kadın, erkek, çoluk çocuk tümüyle Ermeniler tarafından
katledildiğini o mıntıkada bir subayın vasıtasıyla öğrendim. İlk
karşılaşmamızda bunu ona söyledim." (4)
Suçluların
Divan-ı Harbe verilmesi gerekiyordu.
"Divan-ı Harb
üyeleri" Ermenilerden korktuklarından hiçbir Ermeni'yi mahkûm
edemedi. "Hiç bir zaman bir Ermeni'nin diğer bir Ermeni'yi
cezalandıramayacağını" Türkler ısrarla söylerlerdi. Rus atasözünde
"karga, karganın gözünü oymaz" derler ki doğru olduğunu gözlerimizle
gördük. (Türk ordusu yaklaşınca) eli silah tutabilen Ermeniler,
firar etmekte olan ailelerinin muhafazası bahanesiyle hep beraber
firar ettiler." (5)
Kazım Karabekir
Paşanın Erzurum'u kurtarmak için 5000 kişilik kuvvetiyle saldırıyı
başlattığı 11 Mart (1918)'de Erzurum eteklerine kadar gelindi,
ertesi sabah başlayan saldırılarla Erzurum Ermenilerden kurtarıldı
ancak sadece o gece (11/12 Mart gecesi) Ermenilerin 3000'den fazla
Müslüman kestikleri Rus subaylarından öğrenildi.(6)
Ermeni tarafında
olaylar ilginç bir gelişme gösteriyordu, Ermenilerin zulüm ve
katliamları olanca şiddeti ile devam ediyordu. Buna karşılık
ilerleyen Türk Ordusu'na karşı bin bir zorlukla cepheye gönderilen
Ermeniler kaçıyor ve cepheye gidecek bir Ermeni çıkmıyor,
Antranik'in gayretleri hiç bir sonuç vermiyordu. Sonunda iyice kızan
Antranik:
"Ermeni reisleri
Erzurum'u savunmak için on-onbeşbin adam gönderdiler. Kendileri de
arkada saklandılar, bu suretle hem Ermenistan'ı ve hem de Ermeni
milletini mahvettiler. Eldeki birkaç bin Ermeni'den hiç biri cepheye
gitmek istemiyor. Allah reislerinin hepsinin belasını versin." diye
bağırmıştı. (7)
Erzurum'da Rus
ikinci Topçu alayı Binbaşısı Khlebof
"Ne şehirde ve ne
de siperlerde yaralı, ya da ölü bir tek Ermeni görülmedi. Bu hal
kendilerinin askerlik ve savunma kuvvetini gösteriyor" demiştir. (8)
Türk ordusu 23
Mart'ta eski sınıra dayandı, daha sonra da Brest-Litovsk Antlaşması
esaslarını uygulamak için 5 Nisan'da Sarıkamış, 25 Nisan'da Kars'ı
aldı. 29 Nisan'da Arpaçay'dan geçen 1877–1878 savaşı öncesi hududa
vardı ve Türk toprakları Ermeni çetelerinden temizlenmiş oldu.(9)
Ancak 30 Ekim 1918 "Mondros Mütarekesi"nin imzalanması üzerine ordu
yeniden 1.Cihan Savaşı öncesi hudutlara çekildi. Böylece önce
Ermenilerden kurtarılan bölge yeniden ve bu sefer Ruslar yerine
İngilizlerin baskısıyla Ermenilerin eline geçirildi. Bölgesel
kıyımlar bu sefer İngilizlerin himayesinde yeniden başlatıldı.
Yukari
(1) Altan
Deliorman, Türklere Karşı Ermeni Komitecileri, s.201-202 (3. Baskı,
İstanbul-1980).
(2) Aynı Eser,
s.202.
(3) Armenians in
The Late Otoman Period, s.149-150 (Enver Konukçu, Massacres of the
Turks and Mass Graves; Book Edited by Türkkaya Ataöv, The Council of
Culture, Arts and Publication, Ankara-2001).
(4) Kazım
Karabekir:1917-1920 Arasında Erzincandan Erivana Ermeni Mezalimi,
s.263-264 (Emre Yayınları, İstanbul-2000)
(5) Aynı Eser,
s.261–263.
(6) İsmet
Parmaksızoğlu: Ermeni Komitelerinin İhtilal Hareketleri ve
Besledikleri Emeller s.162 (Ankara–1981)
(7) Khlebof:
Erzurum 2. Topçu Alayı Savaş Broşürü, 12 Mart 1918 (E. Uras, a.g.e,
s.641).
(8) Aynı Eser,
s.641.
(9) Ahmet Refik
Altınay, Kafkas Yollarında, s.8–9 (Kültür Bakanlığı Yayınları,
Ankara–1981).
Dr. M. Galip BAYSAN,
Ekim 2007
Yukari
- TransAnatolie Tour
- Kültür Gezi
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|