|
Tuzak
Baba filminde çok kritik bir sahne vardır.
Marlon Brando, ailesini eroin işine sokması için kendisine ısrar
eden rakip çeteden bir gangsterle konuşurken büyük oğlu lafa
karışarak bu işe girmekte istekli olduğunu hissettirir.
Brando, daha sonra oğluna aile içindeki anlaşmazlıkları bir daha
başkalarının yanında konuşma der.
Ama baba-oğul arasında bir görüş ayrılığı olduğunu sezen rakipleri
Brandoyu öldürmeyi, yerine oğlunun geçmesini sağlamayı eroin
ticaretini geliştirebilmek için gerekli görürler.
Brandoya suikast düzenlerler ve aileler arasında büyük savaş
başlar.
Bir hata herkese pahalıya patlar, çok insan ölür.
Bizim genelkurmay başkanı, hükümeti sıkıştırmak için basın
toplantısı düzenleyip sınırötesi operasyon yapmak istediğini bütün
dünyaya açıkladığında bizi bugüne getiren süreç de başladı.
Bütün düşmanlar bizim devletin içinde bir çatlak olduğunu,
sınırötesi operasyona sürüklenmenin Türkiyeyi bir çıkmaza
götüreceğini gördü.
Hükümet, Türkiyenin dünyayla ilişkilerinde, Avrupa üyeliğinde büyük
sorunlar yaratacak, içerde ise Kürt vatandaşları çok tedirgin edecek
bir operasyondan uzak durmaya uğraşıyordu.
Daha önce 23 kez girdiğimiz Kuzey Irakta sorunu çözemiyorduk.
Çünkü sorun dışarıda değil içerdeydi.
Ama askeriyenin açıklamaları, muhalefetin de bu açıklamayı
desteklemesiyle öfkeli bir milliyetçilik dalgası yayılmaya
başlamıştı.
Ve bu dalga, sağlam duramayan siyasi iktidarı da etkiliyordu.
İktidar yalpalıyordu.
Bu tablo da herkesin gözü önündeydi.
Bütün hesaplar Türkiyeyi sınırötesine çekmek üzerine kurulmaya
başlandı.
Avrupa Birliği üyesi olan bir Türkiyede varlık nedenini kaybedecek
olan PKK, Türklerle birlikte Kürtlerin de büyük acılar çekeceği
gerçeğini hiç umursamadan Avrupa yolunu dolayısıyla demokrasinin
önünü kesmek için hamlelerini yapmaya başladı.
Dışarıda ve içerde Türkiyenin Avrupa üyeliğinden hoşlanmayan birçok
gücün desteğini de sanırım sağladı.
Bir sınırötesi operasyonun Kuzey Iraktaki Kürtlerle güneydoğudaki
Kürtleri hiç olmazsa ruhen ve zihnen kaynaştıracağını, müstakbel bir
büyük Kürdistanın liderliğini ele geçireceğini düşünen Kürt
liderler de PKKnın önünü açarken Türkiyeyi de öfkelendirecek
açıklamalar yapmaya koyuldu.
Arkasından asker çocukların öldürülmesi başladı.
Bu, bizi acıya ve öfkeye boğdu.
Kendi sınırlarımız içinde bu kadar çok asker kaybetmemize neden olan
komuta zafiyetini hiç konuşmadık.
İki yüz kişilik PKK gruplarının, uyduların, termal kameraların
denetlediği bir bölgede, hiçbir istihbarat örgütümüz tarafından fark
edilemeden nasıl bu kadar rahat hareket ettiklerini, çocuklarımızın
nasıl bu kadar rahat öldürülüp kaçırılabildiğini, bir eğitim
eksikliği, yönetim hatası olup olmadığını sorgulayamadık.
Şimdi tuzağa düşmüş bulunuyoruz.
Artık koşullarını kendimizin belirleyemediği bir çatışmada
tepkilerimizi aklımızdan ziyade öfkemizle vereceğiz.
Öyle gözüküyor ki bizi sürükledikleri yere doğru sürükleneceğiz.
Bunun elbette içerdeki yansımaları da çok ağır olacak.
Ama sanıyorum bu durum herkesin kaybetmesiyle bitecek.
Bizi tuzağa düşürenler de doğru hesap yapmıyorlar bence.
Bu kanlı denklemin içinde kimlerin olduğunu bilmiyoruz, Amerika,
Rusya, başka ülkeler, herkes olabilir.
Ama bu tuzağı kuran herkes, tuzağa düşen bizimle birlikte acı
çekecek.
Kimse kazançlı çıkmaz bundan.
Biz kendi Kürt sorunumuzu çözemedik.
Kendi ülkemizi iyi yönetemedik.
İçerde anlamsız çatışmalara girdik.
Ve belayı büyüttük.
İçerde ve dışarıda bu beladan yararlanacağını sanan kim varsa,
sonuçların umdukları gibi olmayacağını görecekler.
Yetmiş milyonluk bir ülkeyi bu kadar canını acıtıp öfkelendirerek
bir tuzağa çekerseniz, zincirleme reaksiyonlar ve kontrol edilemez
bir hareket yaratırsınız.
Eğer içerde bu tuzağın kendi iktidarlarına yardım edeceğini
umanlar varsa, onlar büyük bir ihtimalle yaşanacaklardan sonra
ellerindeki iktidarı da kaybedecekler.
Dışarıdakiler ise bütün dengelerin ve hesapların altüst olacağını
görecekler.
Türkiyenin Kuzey Iraka girmesiyle birlikte dünyanın da bir
Türkiye sorunu olacak.
Yetmiş milyonluk büyük bir sorun.
Bundan sonra olayların nereye kadar gideceğini kimse bilemez.
Bilebildiğimiz tek şey, hepimiz acı çekeceğiz ve çok çocuk ölecek.
Ve çocukların ölümü kimseye mutluluk getirmeyecek.
Ahmet Altan, 22 Ekim 2007, Pazartesi
|
|