Anayasa: Tartışalım
efendim, tartışalım...
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim
Kılıç, anayasanın değiştirilemez maddelerini, Mahkeme'nin kuruluş yıldönümünde
yapılacak Sempozyumda tartışmaya açacağını söyleyince kıyamet koptu.
Birçok
siyasetçi, hukukçu ve öğretim üyesi
Haşim Kılıç'ı
topa tuttu. Oysa konuşan Çemişkezek Belediye Başkanı değil, Anayasa
Mahkemesi'nin Başkanı! Hiç hukuk bilmese böyle konuşur mu? Konuşmaz!
Dahası hiç hukuk bilmese, İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi
mezunu olan bu "adamı" Anayasa Mahkemesi'ne "Başkan"
yaparlar mı? Yapmazlar!
O zaman, Anayasa Mahkemesi Başkanı'nın
önerisi gayet yerindedir! Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri
tartışılmalıdır. Bugüne kadar beklenildiği kabahattir zaten! Madem
"laik" ve "demokratik" Cumhuriyet'i yıkıp artık ılımlı
İslam'a yelken açıyoruz, bu işi de yoluyla, yordamıyla, demokratik
yöntemlerle, tartışarak yapmalıyız! "Uygarlığın" gereği de bu
değil midir? Eğer aksi olursa, Allah saklasın, sonra bizi AB'ye
almazlar!
Ne var ki, Anayasa Mahkemesi Başkanı
Haşim Kılıç'a
bir noktada katılmıyorum. Bu tartışmanın yapılması için Mahkeme'nin
kuruluş yıldönümü olan Nisan 2009'a kadar beklemeye ne gerek vardır?
Bence hemen, şimdi tartışmaya başlamalı, yıllardan beri vurulmadık
darbe kalmayan Cumhuriyetimize bir darbe de biz vurmalıyız ki,
çorbada bizim de tuzumuz olsun! Malum, erken kalkan yol alır!
Bu konuyu tartışmaya karar verdiğimize
göre, o zaman neyi tartıştığımızı da bilmeliyiz ki körü körüne
yapılan bir tartışma, sonra horoz dövüşüne dönmesin. Bunun için de
önce Anayasa'nın değiştirilemez maddelerini aktaralım.
Birinci madde, "Devletin Şekli"
ile ilgilidir. "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir." diyor.
Şimdi bu maddeyi neden tartışmayacakmışız
ki? İllâ "Cumhuriyet" mi olmamız gerekiyor? Bilindiği AB'ye
girip uygarlaşacağız, çağ atlayacağız! Oysa AB üyelerinden birçoğu
"Cumhuriyet" değil, meşruti monarşi, yani krallık
Örneğin
İngiltere
böyle, Hollanda böyle, Danimarka böyle
Bizim başımız kel mi peki?
Gerçi İngiltere'de artık
majestelerinin krallığının üzerinde güneş batıyor, ama kraliçenin
varlığı Birleşik Krallıkta kimseye batmıyor! Bizde de başta Hanedan-ı
Âli Osman'dan biri olsa fena mı olur? Hem böylece AB'ye
katıldığımızda bu "medeniyet projesine" değişik bir çeşni de
katmış oluruz! Bir düşünsenize, AB'nin Batı ucunda bir meşruti
krallık, doğu ucunda padişahlık
Ulan, şu demokrasi ne güzel şey be!
Onun için bu birinci maddenin
değiştirilmesinde ve ülkemizde saltanatın yeniden tesis edilmesinde
hiçbir sakınca yoktur. Ayrıca tahta geçecek kişinin illâ ki Osmanlı
hanedanından olması da gerekmiyor! Ülkemizde bu iş için gerekli
malzeme mebzul miktarda mevcuttur. Artık tarikat şeyhi mi olur,
aşiret reisi mi, ya da her biri aslında bir hanedanlık kurmuş olan,
"demokrasimizin vazgeçilmez unsuru" siyasi partilerimizin
liderlerinden biri mi olur, işin o kısmı da kanunla düzenlenir.
Biliyorsunuz, anayasa tekniği açısından bu tür ayrıntılar yasa ile
belirlenir. Ama geçiş devresinde görev alacak ilk padişah için benim
adayım Haşim
Kılıç'tır. Böylece verdiği emekler de karşılıksız
kalmamış olur! Ayrıca hazretin, ideolojik ve kültürel formasyonu da
bu işe uygundur!
Anayasa'nın değiştirilemeyeceği söylenen
ikinci maddesi "Cumhuriyet'in nitelikleri" ile ilgilidir.
Tabii birinci maddeyi değiştirerek Cumhuriyet'i tarihe gömdüğümüze
göre, artık bu maddenin başlığı "Saltanatın nitelikleri"
olacaktır!
İtiraf etmeliyim ki bu maddenin yeniden
düzenlenmesi oldukça tartışmalı olabilir. Zira Cumhuriyetimizin
oldukça fazla niteliği vardır! Onun için ben burada yeni maddenin ne
şekilde olması gerektiğini değil de, yeni maddede nelerin
bulunmaması gerektiğini açıklamaya çalışacağım. İkinci maddenin
şimdiki hali şöyledir:
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,
millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
Görüldüğü gibi Cumhuriyetimiz, "toplumun
huzuru", "milli dayanışma" ve "adalet anlayışı"nı
esas alan bir Cumhuriyettir.
Öncelikle "toplum" sözü sosyalizan
bir çağrışım yaptığı için kaldırılmalıdır. Biliyorsunuz artık esas
olan birey ve liberalizmdir! Onun için sadece "huzur" demek
yeterlidir. Dahası bu kavramın uhrevi bir çağrışım yapıyor olması da
yeni rejimin ruhunu uygun olacaktır.
"Milli" sözü eğer "dinî"
anlamında kullanılacaksa, kalabilir, hiçbir sakıncası yoktur. Ama
eğer "ulusal" manasında ise, o zaman "milli"
ifadesinin AB'nin uluslar üstü yapısı ile tezat teşkil edeceği
açıktır. Bilindiği gibi "milli devlet" artık bitmiştir! Hem
"milliyetçilik", devletin kimi kurumlarının düzenlediği
raporlarda bile bir tehdit olarak kabul edildiğine göre, şimdi yeni
anayasada "milli" vb. kelimelere yer vermek de yakışık almaz,
değil mi? Hani terörü övmek gibi olur ki, vallahi çok da ayıp olur!
Dahası "dayanışma" gibi ilkel bir kavramın da çağdaş bir
anayasada yeri olmamalıdır. Esas olan dayanışma değil, rekabettir!
"Milli dayanışma" ifadesi, bu nedenle toptan kaldırılmalıdır.
"Adalet" kelimesinin varlığını
korumasında hiçbir sakınca yoktur, nasıl olsa istenildiği şekilde
yorumlanması, eğilip bükülmesi mümkün bir ifadedir. Kalabilir! Hatta
"ilahi adalet" denilirse çok daha iyi olur.
"Atatürk
milliyetçiliği" kavramı ise yeni anayasada zinhar bulunmamalıdır.
Bir kere Cumhuriyet'i
Atatürk
kurduğuna ve biz de şimdi Cumhuriyet'i ortadan kaldırdığımıza göre,
artık sadece milliyetçiliği değil, "Atatürk" ile ilgili ne
varsa kaldırılmalıdır. Devlet dairelerindeki ve okullardaki
resimlerden anayasadaki ilkelere kadar
Atatürk'e çok meraklı olan,
gidip Can Dündar'ın belgeselini izlesin kardeşim, anayasa yapıyoruz
burada!
"İnsan hakları"ndan bahsedilmesi
çok, ama çok önemlidir. Hatta bu maddede sadece "insan hakları"
denilmemeli, özelikle mülkiyet hakkı ve girişim özgürlüğünün altı
çizilmelidir.
Şimdi geldik en önemli yere: "demokratik,
laik, sosyal bir hukuk devleti" tekerlemesine
"Demokratik" ifadesi kalmalıdır.
Demokrasi her eve, pardon devlete lazımdır. Ne olur ne olmaz,
ileride bir gün bize de lazım olur!
"Laik"lik yerine "din ve vicdan
özgürlüğü" denilebilir. Ya da "hamdolsun" ifadesine yer
verilebilir. Yoksa bu sözcük de kaldırılmalıdır.
"Sosyal" kelimesinin de "toplum",
"dayanışma" sözcükleri kadar modası geçmiştir ve tehlikelidir,
kaldırılmalıdır.
2. maddenin yeni hali bu koşullara sadık
kalarak, oluşturulacak bir komisyon tarafından yeniden yazılmalıdır.
Komisyon Başkanlığı için adayım, Raportörlük konusunda "uzman"
olan Osman Can'dır!
Anayasa'nın değiştirilemeyecek üçüncü
maddesi "devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve
başkenti" ile ilgili hükümler içermektedir. Madde şöyledir:
"Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda
belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı "İstiklal
Marşı"dır. Başkenti
Ankara'dır."
Bir kere, "ülkesi ve milletiyle
bölünmez bir bütündür" gibi ifadeler toptan kaldırılmalıdır. Ne
demek "bölünmez"? Atomun bile bölünebildiği bir çağda,
devletin ve milletin bölünememesi çağdaş bir yaklaşım değildir! Bu
ifade yerine "kimlik", "alt kimlik", "üst kimlik"
gibi ifadelere yer verilmelidir. "Özerklik" ve eğer fazla
kaçmazsa "federasyon" gibi kavramlar da yer alabilir. Bana
kalsa, "bölünebilir, hiçbir mahsuru yoktur" demek yeteri
kadar çağdaştır, ama ne yazık ki Türkiye benim kadar "çağdaş"
değildir!
Bu maddedeki "Dili Türkçedir"
ifadesi de gereksizdir. İllâ ki bir dil olacaksa İngilizce,
Fransızca ya da Almanca olabilir. Türkçenin hangi koşullarda nerede
öğrenileceği ise kanunla düzenlenir! Hani özel kurslar falan gibi
Bayrak ve başkent, zaten artık
kendiliğinden değişecektir. Bu konuda AB kriterleri esastır. Başkent
İstanbul'a
taşınabilir, ama deprem tehlikesi vardır. Onun için en iyisi,
başkenti doğrudan Brüksel'e taşımaktır! Haşim Kılıç, Topkapı ya da
Dolmabahçe Sarayı'nda ikamet edebilir, mahsuru yoktur!
"Milli Marşı, İstiklal Marşı'dır"
ifadesi gerçi sakıncalı değildir, kalabilir. Ama burada da "istiklâl"
sözcüğü göze batmaktadır. Onun için maddenin bu fıkrasını değil de,
milli marşın adını değiştirmek daha uygarca olacaktır.
Anayasa'nın "Değiştirilemeyecek
Hükümler" başlığını taşıyan dördüncü maddesi ise, kesinlikle
değiştirilmemeli, korunmalıdır. Yalnız maddedeki "Cumhuriyet"
sözcüğü yerine "Saltanat" ifadesinin yer alması tutarlılık
açısından gereklidir. Bu madde bundan sonra yeni anayasanın ilk üç
maddesini korumalıdır!
Görüldüğü gibi Anayasanın "değiştirilemez"
denilen maddelerini değiştirdik. Ne oldu, yer yerinden mi oynadı!
Oynamadı! Üstelik Nisan 2009'a kadar bekleyerek vakit de kaybetmedik.
Ülkemiz uygarlığa bir adım daha yaklaştı, daha demokratikleşti,
özgürleşti!
Bu nedenle tartışmaktan korkmayalım
Tartışalım efendim,
tartışalım
S. Ant
|