Topkapı Saray
Müzesi: Harem
Harem
Kelime anlamı olarak tabu,
yasaklanmış anlamına gelen harem sözcüğü İslam toplumunda giderek
aile kavramı için kullanılmıştır. Harem, Osmanlı sarayında hanedanın
yaşadığı özel ve yasaklanmış yerdir. Harem, sultanların ailesi ile
birlikte yaşadığı ve saray mimarisinin 16. yüzyıldan 19. yüzyıl
başlarına kadar çeşitli dönemlerin üslubunda örnekler içeren,
mimarlık tarihi açısından son derece önemli bir komplekstir.
Harem’de yaklaşık 300 oda, 9 hamam, 2 Camii, 1 hastahane ve koğuşlar
ile 1 çamaşırlık vardır. Sistematik değil fakat hiyerarşik bir
mimari gelişim gösteren Harem, 1665 yılında büyük ölçüde yanmıştır.
Günümüze gelen Harem, bu yangından sonraki yenilenmelerle ve zaman
içindeki genişletmelerle biçimlenmiştir. Harem’in genel şeması, ard
arda kapılarla ayrılan girişleri çevreleyen koğuşlarla, odalarla,
köşk ve servis binalarıyla oluşur.
Eski Saray başta olmak üzere bir çok hanedan sarayından beslenen
Topkapı Sarayı Haremi, Osmanlı yönetim anlayışına uygun olarak
devşirme kapıkulu kadrosunun bir kanadını oluşturmaktaydı. Harem’e
alınan cariyeler, Türk-İslam kültürünü en iyi şekilde öğrenirdi.
Böylece Osmanlı hanedanına ve zadegânına eş olarak yetiştirilen
cariyelerin bir bölümü yönetici kalfalar olarak Harem’de kalır, en
seçkinleri sultana sunularak hanedanı oluştururlardı.
Cariyelerin bir kısmı ise Enderûn’daki ağalarla evlendirilmek
şartıyla Harem’den çıkartılırlardı. Her yıl gençleşen ve saray
kültürünü imparatorluk sahasına yayan Harem’in hiyerarşisi kurallara
bağlıydı. Osmanlı sarayında bir kadının değeri, çocuk sahibi
olabilmesiyle ilgiliydi. Sultana sunulan bir cariye, genellikle
Hünkar Sofası’nda gösterilir, beğenilirse hamamda hazırlanma
törenlerini de içeren bir süreçten sonra sultanın has odasına
getirilirdi.
Sultanla ilişkiye giren veya yakınlaşan cariyeye Gözde denirdi.
Gözdeler çocuk doğurduğunda özel bir daire tahsis edilerek, İkbal
veya Kadınefendi olarak tayin edilirdi. Her bir kadroda sayıları
sekizi geçmeyen bu kadınlardan veliaht annesi Haseki adıyla sultanın
ilk kadını olarak Valide Sultan’dan sonra gelse de gerçek bir
otoriteye sahipti. 16. yüzyıl sonlarına kadar Anadolu’ya sancak beyi
olarak yollanan şehzadeler, anneleri olan kadınefendiler dahil,
ailelerini de götürürlerdi. Bu tarihten sonra saltanat, en yaşlı
hanedan erkeğinin sultanlığını öngören ekberiyet usulüne dönüşünce,
şehzadeler Saray Haremi’nde yaşatılmışlardır. Kardeşlere de saltanat
yolunu açan yeni sistemle, sultan validesi ile birlikte harem
kadrosunu oluşturur ve önceki kadroyu Eski Saray’a yollardı.
Cariyeler hanedana rakip yaratmamak amacıyla şehzadelerle evlenemez
ancak, tayin edilirlerdi. Padişah kızları ise vezir ve paşalarla
nikahlanarak İstanbul’daki hanım sultan saraylarında yaşar,
isterlerse damatları boşama hakkına sahip olurlardı.
Sarayda selamlık ve yönetim işlevlerinin gerçekleştiği avlulardan
özenle gizlenen Topkapı Sarayı Harem Dairesi, Arabalar Kapısı
girişinden Has Oda’ya kadar sıralanan taşlıklarla, harem halkını 4
ana gruba ayırmıştır.
Girişteki ilk kısım Kara Hadım Ağalar’a ayrılmıştır. Bundan sonra
Harem’in Cümle Kapısı gelir ve buradan kadınefendi ve cariyelerin,
valide sultanların, padişah ve şehzadelerin yaşadıkları yapı
gruplarını çevresinde toplayan taşlıklara geçilir.
Harem Ağaları
Asurlulara dayanan eski bir gelenek olan İmparator saraylarında
kadınlara ait kısımların hadımlar tarafından korunması, Çin’den Roma
İmparatorluğu saraylarına kadar, Mezopotamya’dan yayılmıştır. Bu
geleneğe Osmanlı Padişahlarının Haremi’nde de uyulmuştur.
Osmanlı Sarayı’nda Ak hadımlar ve Kara hadımlar olarak iki zümre
yaşamaktadır. Önceleri Bab’üs-Saade Ağası olan Ak hadımlara,
Dar’üs-Saade Ağalığı da verilmekteydi. Sultan III. Murad
(1574-1595)1582’de bu görevi Kara hadımlara vermiştir. 16. y.y.
sonlarına doğru tamamen Kara hadımlara geçen bu görevi, Kara Ağalar,
saltanatın sonuna kadar yetki ve nüfuslarını arttırarak icra
etmişlerdir.
Kara Ağalar
İmparatorluğun Orta Afrika kesiminden genellikle Habeş eyaleti
kökenli zenci çocuklardan seçilenler, Eski Saray ve Topkapı Sarayı
haremine alınarak sıkı bir disiplinle yetiştirilirlerdi. Genellikle
çiçek isimleri verilen hadım edilmiş zenci çocuklar Türkçe
öğrendikten sonra Harem kurallarını uygulayacak biçimde
eğitilirlerdi. “En Aşağı” adıyla göreve başlarlar sonra Acemi
ağalığa geçerler, giderek Kalfa, Ortanca, Hasırlı gibi sınıflara
yükselirlerdi. Eğitimin belli bir aşamasından sonra Sultanlar, Kadın
efendiler, ve Valide Sultan’ın hizmetine verilerek Harem içindeki
görevlerinde ilerlemeleri sağlanırdı.
Cariyeler
Harem’de Kara Ağalar ve hangi statüde olursa olsun tüm kadınlar da
saray görevlileri gibi kapı kuluydu. Cariyelerin eğitim sistemi
İçoğlanlarınınki gibi idi. Harem’e yeni alınan Cariyeler için
Enderûn’da olduğu gibi 2 oda (koğuş) olduğu 16. yy. kaynaklarınca
belirtilir.
Genellikle 5-16 yaşları arasında Saray alınan cariyelerin çoğu
Çerkez olmakla birlikte, Arap ve zenci cariyelerin varlığı
bilinmektedir. Ayrıca çeşitli hizmetler için alınan cariyelerden
bazılarının yaşları daha büyük olabilmektedir. Harem’e alınan
cariyeler önce sağlık kontrolünden geçirilmekteydiler. Yeni
cariyelere güzellik, huy ve görünüşleri göz önünde bulundurularak
Hoşnaz, Safdil, Neşedil gibi yeni adlar verilirdi.
Saraya alınan kızlara öncelikle Türkçe ve Sarayın görgü kurallarını
öğretilirdi. Harem’deki bu kızların ilk dönemine acemilik denirdi.
Daha sonra cariye olurlar ve giderek şâkirt denilen usta çıraklığına,
ustalığa ve gedikli sınıflarına yükselirlerdi.
Cariyelerin pek çoğu hizmet görmek amacıyla alındığından kısa bir
eğitimden sonra çamaşır, hamam külhanları, kiler, sofra gibi genel
hizmetlere verilirlerdi. Güzel ve zeki olanları ise koğuşlarda kalfa
kadınların eğitiminde okuma-yazma, dikiş, nakış, müzik aleti çalmak,
şarkı söylemek, raks etmek gibi kabiliyetlerine göre öğretimlerden
geçirilirlerdi. Padişahlar kendileri için seçilen ve eğitilen
cariyelerin hepsiyle ilişki kurmamış bu kızların uygun birileriyle
evlendirilerek saraydan çıkmaları sağlanmıştır.
Saray kadınlarının en yüksek derecelisine Kadın denilirdi, Padişahın
ilişki kurduğu cariyelerden Has Odalık, Gözde veya İkbal adını
alanlar çocuk doğurduklarında Haseki Sultanlığa ve Kadınefendiliğe
yükselirlerdi.
I-KARA
AĞALAR TAŞLIĞI
Topkapı Sarayı’nda Kara Ağalar Ocağı, Enderûn Avlusu’ndaki koğuşlar
gibi bir eğitim yeri niteliği taşıyordu. Bu ağaların başlıca
görevleri Harem’in kapılarında nöbet tutmak, giriş-çıkışları kontrol
etmek ve dışarıdan içeriye kimseyi sokmamaktı.
Kara Ağalar bölümüne, Divan Meydanı’ndan açılan Arabalar Kapısı’ndan
girilmektedir. Kapı üzerinde 1587 tarihli ve III. Sultan Murad’ın
(1574-1595) adını taşıyan bir kitabe vardır. Bu kapıdan Dolaplı
Kubbe ve Şadırvanlı Sofa denilen nöbet yeri ile Kara Ağalar
Taşlığı’na ulaşılır.
Sistemin tüm yapılarının yer aldığı bu dar ve uzun avlu, taşlarla
kaplı olduğu için taşlık adını alır. Taşlığın ortasında boydan boya
uzanan podimo taşlı bu yol, padişahın büyük binişten sonraki
girişten başlayarak, Valide Sultan Taşlığı’nda Saltanat Kapısı
denilen Ocaklı Sofa’nın kapısı önündeki Binek taşına kadar devam
eder. Padişah bu güzergahı at üzerinde geçerdi.
Kara Ağalar Avlusunda, onların yaşamları için gerekli olan tüm
yapılar yer alır. Girişten itibaren sol tarafta, ibadet için
mescitleri, koğuşları, Dar’üs-saade Ağası’nın şehzadelerin eğitim
yerini ve hamamını içeren dairesi bulunur. Karşı tarafta ise
Harem’in üst düzey görevlilerinden muhasiplerin, hazinedar kara
ağanın ve cücelerin yaşadığı mekanlar vardır.
Cümle Kapısı / Saltanat Kapısı
Harem’in kadınlar ve padişahın yaşadığı kısma “Kendi evleriniz
dışındaki evlere izin istemeden ve orada yaşayanlara selam vermeden
girmeyiniz” anlamındaki Kur’an’dan ayetler bulunan taç kapıdan
girilir. Harem’i, Harem Ağaları Bölümü’nden ayıran bu kapı, Harem’in
üç ana bölümünün bağlandığı nöbet yerine açılır. Kubbeli ve kemerli
açık bir sahanlık olarak Harem’e girişi sağlayan hole mermerden
müşebbek taçlı sembolik boş bir kemerle girilir.
Saltanat Kapısı da denilen bu kapıdan, Harem girişinin nöbet yeri
olan mekana geçilir. Nöbet yerinin solundaki kapı Cariyeler ve Kadın
efendiler Taşlığı’na; ortadaki kapı, diğer hanedan kadınları ve üst
düzey yönetici kadınların yaşadığı Valide Taşlığı’na; sağdaki kapı
altınyol ile Padişah ve Şehzadeler Dairesi’ne bağlanır. Bu konumuyla
hol, Harem’de hanedan ve kadınların yaşadığı mekanların başlangıcını
oluşturur.
II- KADIN EFENDİLER TAŞLIĞI/CARİYER TAŞLIĞI
Kadın efendi veya cariye taşlığı olarak bilinen bu alan Harem’in en
küçük avlusudur. Bu taşlığa, Harem’in Cümle kapısından geçilen nöbet
yerinin sol tarafındaki bir koridorla ulaşılır. Bu koridor bir
yandan Kara Ağalar Bölümü’nü ayıran bir duvar, diğer yandan Valide
Taşlığı’nı ayıran Ustalar Dairesi’yle oluşturulmuştur. Koridorun bir
kenarında mermer tezgahlar bulunur. Bunlar saray mutfağında harem
halkı için pişen yemeklerin Kara Ağalar tarafından tepsilerle
konduğu yerdir.
Diğer taşlıklarda olduğu gibi, taşlığa bakan çift katlı oda
sıralaması burada da görülür. Taşlığın kara ağalarla bitişen yönünde
hamam, hamam külhanı ve kiler bulunur. Dar yan cephede ise mutfak,
çamaşırlık, tuvaletler vardır. Haliç cephesinde şirvanlı bir cariye
koğuşu bulunur. Bu koğuşun yanındaki kırkmerdiven denilen taş
basamaklarla harem bahçeleri, cariye koğuşları ve hastahane
bölümlerine inilir. Taşlığın Haliç cephesindeki diğer kanadında,
ikişer katlı kadınefendilere ait üç özel daire sıralanır.
Kırkmerdiven
Koğuşla Kadınefendiler Dairesi arasındaki bir kapıdan merdivenle ara
katlara inilir. Kırkmerdiven denilin bu iniş sistemin üzerinde ara
katlar oluşturulmuştur. Kırkmerdiven ile Hastahane veya Cariyeler
Avlusu denilen taşlığa ulaşılır.
Hamam
Taşlıkta yer alan hamam, Kanuni’nin (1520-1566) baş hasekisi Hürrem
Sultan’ın Harem’e yerleşmesiyle burada yaşayan kadınlara hizmet
vermek amacıyla yapılmış olmalıdır. Hamam, Enderûn’daki hamam gibi
kadın efendiler, ustalar ve çeşitli kademedeki cariyelerin
kullanımına belirli günlerde ayrılmış olmalıdır. Kubbeli büyük bir
soyunma odasından yıkanma bölümlerine geçilir.
Kadınefendi Daireleri
Padişahın çocuk doğurmuş eşleri olan kadınlara ait dairelerin,
Sultan III. Murad (1574-1595) döneminde, 1585 yılları civarında,
Valide Sultan Dairesi ile birlikte yapılmış oldukları kabul edilir.
Kadınefendilerin bu dairelerde yaşadıkları, sultandan çok Valide
sultana yakın oldukları sanılmaktadır. Boyutları ve süslemeleri
kısmen farklılık gösteren bu üç özel dairenin plan şemaları
birbirine benzer. Kırkmerdiven kapısının yanında yer alan ilk daire,
diğerlerinden daha büyük ve kubbeli oluşuyla dikkati çeker.
Dairelerin üst katlarında şirvan denilen yarım asma katlar bulunur.
Cariye Koğuşları
Kadınefendi ve Valide Sultan Daireleri’ni taşıyan payeli alt yapının
oluşturduğu bölümde Cariye Koğuşları bulunur. Cariyeler burada en
alt katta başladıkları Harem yaşantısına, kabiliyetleri ve talihleri
oranında üst katlarda ve üst düzeyde devam edebilir veya hizmet
yılları olan 8 yılı doldurduktan sonra çırağ edilirlerdi. Bu
koğuşlar çift kat ahşap şirvanları, aydınlık mekanları, tuvaletleri,
apdest alma yerleri ile Harem’de cariyelerin en kalabalık olduğu 17.
yy.daki yaşama cevap verecek şekilde yapılandırılmış mekanlardır.
Hastahane
Hastahane veya Cariyeler Avlusu denilen taşlık çevresinde iki katlı
şirvanlı kargir cariye koğuşu, hamam, çamaşırhane, hasta koğuşu,
hasta mutfağı ve ölülerin yıkandığı gasilhane ile ölen cariyelerin
cenazelerinin çıkarıldığı Meyyit Kapısı bulunur.
VALİDE TAŞLIĞI
Yüzyıllar boyunca Hanedan ve Harem halkının yaşadığı yapılar
topluluğunun çekirdeğini Valide Sultan Taşlığı oluşturmuştur. Bu
taşlığın bir kanadını oluşturan altınyol ve ona bitişik bazı
yapıların Harem’in, 15 ve 16. yy. ilk yarısından kalan binaları
olduğu kabul edilir. Bu yer 16. yy. sonunda Valide Sultan Dairesi ve
hamamların inşaatıyla bir iç avlu hüviyeti kazanmıştır.
Türk evinin orta sofasında “Hayat” taşlığı karakterindeki Valide
Taşlığı Avlusu, türünün Osmanlı mimarisindeki en önemli örneğidir.
Bu anlamda Osmanlı hanedanı ve Haremi’nin merkez mekanı olan taşlık
üst düzey harem kadınları kadrosunu çevresinde topluyordu.
Valide Sultan Dairesi
III. Murad’ın (1574-1599) 1580’ler de Harem’de yaptırdığı yenilenme
ve genişleme faaliyetlerinin en önemli yapılarından birisi bu
dairedir. Türklerin aile yapısında anneye verilen önem ve değer,
Saray hareminde padişahın baş kadını yerine Valide Sultan’ın ön
plana geçmesine yol açmış ve Valide Sultanlar, haremin gerçek lideri
olmuşlardır.
Valide Sultan Dairesi Sofası
Günümüze gelen dairenin, ilk şekliyle III. Murad’ın annesi Nurbanu
Sultan için yaptırıldığı bilinmektedir. Valide Sultan Dairesi de
hamamı, tuvaleti ve yaşam odalarıyla bir bütün oluşturur. Eski giriş
holünün solunda alt ve üst katlarla bağlantıyı sağlayan bir merdiven,
sağında ise bir bekleme yeri vardır. Bu merdivenler altta Cariye
Koğuşları’nın bulunduğu bölümlere ulaşılır. Üst kattaki Valide
Sultan Dairesi ve hamam külhanının üzerinde bulunan 5 oda da ise
Valide Sultan’ın eşyaları ile üst düzey kahya kadınların yaşadığı
söylenebilir. Valide Sultan Holü’nün tam karşısındaki kapıdan Valide
Sultan Sofası’na girilir. Harem’in kadınlar kısmına ait en büyük
mekan olan bu bölüm kubbelidir.
Bu görkemli mekanın sol tarafında ki kapıdan Valide Sultan’ın özel
yaşamına ilişkin makamına, oturma ve yatma yerine geçilir. Tek kat
seviyesindeki bu odanın bir baldakeni andıran özgün ahşap taksimatı,
Valide Sultan’ın haremdeki saltanatını ve gücünü sembolize eder. Bu
bölümden, parmaklıklı bir pencere düzeniyle görsel olarak ilişki
kurulan Valide Sultan’ın ibadet mekanına kemerli bir geçiş yeri ile
ulaşılır. Valide Sultan Dairesi sofasının diğer bir kapısından ise
çinili ve ocaklı bir mekana geçilir. Bu oda ve önündeki sahanlık
aynı zamanda Valide Sultan Dairesi’ndeki cariyeler ve kadınefendiler
kısmına geçişi de sağlar.
Valide Sultan Dairesi’nin antresinden bir koridorla Valide Hamamı’na
geçilir. Bu hamam Hünkar Hamamları ile birlikte bir çifte hamam
olarak planlanmıştır. Valide Sultan’ın kubbeli ana mekanının sağ
tarafındaki bir kapıdan da hamamlar boyunca uzanan bir koridorla
Hünkar Sofası’na geçilir.
Valide Sultan’ın saraydaki nüfuzunun sebebi Padişahların onlara
verdiği değerden kaynaklanmaktadır. Öyle ki Sultan her sabah
saygılarını sunmak ve günlük kararlarını bildirmek için Valide
Sultan Dairesi’ne giderdi. Daha sonra Kızlar Ağası, vakıflar ve
validenin işleri hakkında bilgi vermek için gelmekteydi. Yemekten
sonra dansçı ve şarkıcı cariyelerle eğlenen, okuyucu kalfa
tarafından okuduğu Kur’an-ı Kerim veya tarih kitabını dinleyen
Valide Sultan’ı gözdelerin de burada ziyaret ettikleri
kaydedilmektedir.
IV.MABEYN TAŞLIĞI PADİŞAH VE ŞEHZADE
DAİRELERİ
Fatih döneminde (1451-1481) yapılmış olan altınyol’un Haseki Dairesi
(Sultana Sarayı) ile I. Selim Kulesi arasında bulunan kısmının
önünde yer alır. Bu bölüm Harem’in, Selamlığa, yani Has Oda ve bazı
köşklerin bulunduğu Sofa-i Hümâyun adı verilen dördüncü yerine en
yakın kısmıdır ve direkt bağlantılıdır.
Mabeyn Taşlığı’nın diğer avlulardan farklı olarak önü açıktır. Üç
tarafında çeşitli yapılar çevirir. Valide Sultan Taşlığı yönünde,
Cinlerin Meşveret Yeri denilen revak bulunur. Bu revağın üst katı
Şehzadegân Dairesi’dir. Aynı istikamette, taşlığın üzerinde Çifte
Kasırlar yer alır. Avlu zamanla asma bahçe biçiminde
genişletilmiştir.
Başlangıçtan itibaren bu taşlığın etrafı çok fazla doldurulmamış ve
şehzadelerin kontrollü yaşamına ayrılmıştır. Burası I. Abdülhamid’in
(1774-1789) altınyol ve I. Selim Kulesi üzerine Gözdeler Dairesi’ni
yaptırmasıyla kadınlara da açılmıştır. Padişahlar, özel dairelerini,
hamam ve Valide Sultan Taşlığı’nın Haliç cephesi çevresinde
yaptırmışlardır. Sultanların bazen selamlık bazen harem
yaşantılarını sürdürdükleri bu bölgedeki yapıların Mabeyn Taşlığı’na
bağlantıları Cinlerin Meşveret Yeri adı verilen revakla sağlanmıştır.
Burada ayrıca Çifte Kasırlar adı verilen şehzadelerin yaşamasına
ayrılan mekanlar bulunmaktadır.
16. ve 17. yüzyıllardaki yapılaşma III. Murad Has Odası, Çifte Hamam,
Hünkar Sofası, I. Ahmed Odası, Ocaklı Sofa, Çeşmeli Sofa ve III.
Ahmed Odası’ndan oluşur. Bu yapılar mimari özellikleri ve süsleme
üsluplarıyla klasik Osmanlı zevkini yansıtırlar.
I. Mahmud (1730-1754) döneminden itibaren yapılan binalar kendi
aralarında üslup açısından bir bütünlük gösterirler. Hamamın
kullanılabilmesi için Hünkar Sofası ve hamam koridorunun ön kısmında
yapılmışlardır. Valide Sultan Dairesi’nin hamam koridoruna bakan
kapısı ve Ocaklı Sofa’nın kapısı kapanınca bütün bu köşk ve odalar
kadınların giremediği bir selamlık alanı haline dönüşebilecek
şekilde düzenlenmiştir.
Hünkar Sofası
III. Murad Has Odası’yla hamamlar arasında yer alan Hünkar Sofası
ölçüleriyle Harem’in en büyük mekanıdır. İlk biçimiyle inşaatı III.
Murad Has Odası’ndan sonra, 1580-90 yılları arasında yapıldığı
yazılı kaynaklardan ve panoramik resimlerden anlaşılır.
Harem’in müzikli eğlenceleri, toplantıları, bayramlaşma ve diğer
törenlerinin yapıldığı bu büyük sofada, harem halkının padişahların
tahta çıkışı ve bunu izleyen günlerde Eyüp’teki türbelerde yapılan
kılıç kuşanma törenlerinden sonra, bağlılık ve tebriklerini
sundukları bilinir. Padişahın kız veya erkek çocuklarının dünyaya
gelişi ve hanım sultan denilen padişah kızlarının nişanlanmaları,
evlenmeleri dolayısıyla yapılan eğlenceler de bu salonda
gerçekleşmiştir.
Yapı bugünkü durumuyla yüzyıllar boyunca geçirdiği onarım veya
değişiklikleri sergiler. Sofa 1665 yangınından sonra da önemli bir
onarım görmüştür. Günümüze III. Osman dönemindeki (1754-1757)
yenilenmeyle elde edilen, rokoko ağırlıklı bir süsleme zevkini
yansıtacak şekilde ulaşmıştır. Salonun giriş kapısındaki kitabede de
III. Osman’ın adı vardır. Duvarlar altın yaldız ve boyalı ahşap
kaplamalar ve mavi beyaz Avrupa çinileriyle (Delf) kaplanmış,
duvarlara çeşmeler yapılmıştır.
Harem’deki çeşitli eğlencelere sahne olan bu mekanın, değişik
dönemlerden gelen farklı üsluptaki süslemeleri, yüzyıllar boyunca
değişen beğenilerin bir araya geldiği etkileyici bir ortam
yaratmıştır.
III. Murad Has Odası
Harem’de tabii zeminin bittiği noktadan sonra yapılan bu büyük köşk,
payeli bir strüktür üzerine yerleştirilmiştir. Harem’in olduğu kadar
Osmanlı mimarisinin de en önemli yapılarından birisi olan III. Murad
Has Odası, Sultanın isteği üzerine 1578 yılında devrin baş mimarı
olan Mimar Sinan tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiştir.
Mimar Sinan yapının anlamına ve formuna uygun bir işlev ve dekor
dengesini alt katta payeler arasına yerleştirdiği klasik görünüşlü
havuzda da sürdürmüştür. Bu fıskiyeli havuz taşlık boyunca uzanan
büyük havuzla bağlantılıdır. Çifte Hamam
Valide Sultan ve padişah için çifte hamam olarak inşa edilen bu
hamamların III. Murad Has Odası’nın yapımından sonra, 1580’lerde
inşa edildiği anlaşılır. Bu hamamlar benzerleri Osmanlı mimarisinde
de görülen, çifte hamam tarzında inşa edilmiştir.
İslam dininin apdest alma ve yıkanma konusundaki zorunlulukları
hamamların önemini arttırır. Valide Sultan Dairesi ve Hünkar Sofası
arasındaki konumlarıyla Hünkar Hamamları geleneksel saray
hamamlarındaki yıkanma ve eğlence işlevlerine paralellik gösterir.
Sultanla beraber olacak gözdenin Hazinedar Usta’nın denetiminde
Valide Hamamları’nda törenle yıkanması, kına yakılması, kokular
sürülüp süslenmesi ve giydirilmesi, doğumdan sonra çocukların kırk
hamamının aynı hamamlarda yapılması ve tüm bu yoğun tören ortamına
hamamın yanındaki Hünkar Sofası’nın da katılması, hamamların Harem
yaşamındaki önemini kanıtlar.
Roma hamamlarında da görülen hypokaust sistemi Hünkar ve Valide
Hamamları’nın mermer tabanı altında olduğu gibi Hünkar Sofası
altında da devam ederek bu yapıların ortak ısıtma düzenini oluşturur.
I. Ahmed Odası
Sultan I. Ahmed’de (1603-1617) Harem’de kendi adıyla anılacak bir
oda, yani Has Oda inşa ettirmek istemiş, ancak topografik koşullar,
yoğun yapılaşma ve inşaat alanının sınırlı olması nedeniyle Oda,
Sultan III. Murad Has Odası’nın önüne yapılmıştır. Payeler üstünde
yükseltilerek inşa edilen bu küçük ve kubbeli odanın kitabelerinden
1608 yılında yapıldığı anlaşılır. Odanın sedefli dolap kapakları,
nişleri, şiirlerle dolu mermer ve çini kaplamaları Sultan I.
Ahmed’in okumaya ve kitaba meraklı kişiliğini yansıtır.
III. Ahmed Odası
Sultan III. Ahmed’in (1703-1730) Saray Haremi’ndeki bu küçük odası,
Hünkar Sofası ile I. Ahmed Odası arasındaki alanda yer alır. Her iki
mekandan da odaya giriş vardır.
Tam bir eğlence dönemi olan bu yıllar, çiçek özellikle lale merakı
yüzünden, Osmanlı tarihinde Lale Devri olarak adlandırılmıştır. III.
Ahmed dönemi, Osmanlı süsleme sanatlarındaki yeni bir üslubun en
parlak devriydi. Bu yeni natüralist sayılabilecek tarzdaki üslub,
kalemişi, alçı veya mermer kabartma olarak dönemin tüm mimari
eserlerine yansıtılmıştır. Sultan’ın saray hareminde yaptırdığı bu
odasının duvarları da baştan aşağı yan yana sıralanan çiçek dolu
vazolar veya meyve dolu tabaklarla donatılmıştır.
Duvarlarındaki çiçek ve meyva dolu tabaklarından ötürü odaya Yemiş
Odası, bazen de Yemek Odası adı verilmiştir. Devrin yeni süsleme
zevkini yansıtan bu odada, ünlü ve yetenekli bir hattat olan Sultan
III. Ahmed, seçkin hat çalışmalarını yapmış olabilir.
Çifte Kasırlar
III. Murad Has Odası’nın girişinin Mabeyn Taşlığı tarafında çıkma
yapacak şekilde inşa edilen bu kasırlar iç içe iki odadan oluşur.
Dıştan çini kaplı ve sürekliliği olan bir saçakla çevrelenmiş olması
eş zamanlı bir inşaat izlenimi verir. Ancak, bu kasırların iç
dekorasyonu farklı dönemlerde inşa edilmiş olduğunu gösterir.
Yetişkin şehzadelerin Harem’in kadınlar kısmından ayrı ve mabeyn
tarafında yaşamaları gerekiyordu. 17. yy. başından itibaren
sancaklara gönderilmeyen şehzadeler maiyetlerindeki Kara Ağalar,
kalfa kadınlar ve cariyelerle Harem içinde yaşamaya mecbur
ediliyordu.
Cinlerin Meşveret Yeri adı verilen revak üzerinde ve Mabeyn
Taşlığı’na çıkma yapacak şekilde inşa edilen ilk oda, muhtemelen
16.yy. sonu veya 17.yy. başlarında III. Mehmed (1596-1603)
tarafından bir Has Oda olarak yaptırılmış olmalıdır.
Kubbeli kasrın sol tarafında yer alan kapıdan geçilerek girilen
diğer oda büyük olasılıkla IV. Mehmed (1648-1687) tarafından
yaptırılmıştır. Her iki odaya da zaman içinde ara katlar; renkli
ahşap şirvanlar yapılarak ilginç bir iç mimari kompozisyon
yaratılmıştır. Yapılan restorasyon çalışmaları sırasında Şehzâdegân
Dairesi de denilen bu odaların özgün şeklini ortaya çıkartmak için
ahşap kısımlar kaldırılmıştır.
Altın Yol
Harem’in en uzun, eski ve önemli geçidi olan Altınyol, Harem’i
Enderûn Avlusu’ndan ayıran duvar boyunca uzanan tonozlu bir yoldur.
19. yy.’da bu ismi almadan önce Uzun Yol, Rah-ı Padişahî, Sokak-ı
Hazret-i Padişahî, olarak adlandırılan bu koridorun, genellikle
Sultanların Harem’deki dairelere kestirme olarak ulaşmak amacıyla
kullandıkları anlaşılır.
Günümüzde duvarları sıvalı, sade ve taş döşeli olan bu yolun,
Altınyol adını almasının nedeni, özel günlerde Sultanın bu yoldan
geçerken koridora dizili harem halkına altın para serpmesinden
kaynaklanır. Altınyol, Fatih (1451-1481) dönemi Hareminin ilk yapısı
olması ve sonraki yapılaşmanın bu koridor çevresinde gelişmesi
açısından işlevsel ve tarihi bir öneme sahiptir.
|