Türkiye Nerede: 2007'de Türkiye'nin durumu
nedir?
Çok değerli Prof. Alper Demirbaş, çok değerli
katılımcılar, değerli öğretim üyeleri, çok değerli gençler, hepinizi saygıyla
sevgiyle selamlıyorum.
Doğrusunu isterseniz bu kadar doğru bir zamanda bu kadar doğru bir konuyu bu
seminerin konusu olarak seçmek büyük bir başarıdır. Sizleri kutluyorum. Tam
konuşulacak konudur ve tam bunun zamanıdır.
Değerli arkadaşlarım 2007 yılında Türkiye'nin durumu nedir sorusuna bir soruyla
başlamak lazım. 2007 yılının neresi ? 2007 yılının başındaki Türkiye'den mi
bahsedeceğiz, 2007 yılının sonunda Türkiye'den mi? Birazdan bu konuya ayrıca
değineceğim. 2007 yılının başındaki Türkiye'ye nazaran 2007 yılının sonundaki
Türkiye size temin ederim çok farklı bir Türkiye olacaktır. Çok değişik bir
Türkiye olacaktır.
Bu hükümet içeride gericidir!
Dışarıda vericidir!
Yakında gidicidir!
Türkiye Nerede?
Önce 2007 yılının başından başlayalım; Türkiye nerede? Türkiye'nin
nerede olduğunu anlamak için müsaade ederseniz bir parça geriye
gidelim, biz nereden yola çıktık. Sayın Başbakan "nereden nereye
geldik" sözünü çok seviyor. Nereden nereye geldik? Değerli
arkadaşlar bizim Cumhuriyetimizin özü Lozan'dır. Lozan bizim
devletimizin mayasıdır, Cumhuriyetimizin mayasıdır. Lozan'da Türkiye
ne elde etmiştir? Türkiye yenildiği bir dünya savaşından sonra
gerçekleştirdiği Kurtuluş savaşı ile Lozan'da büyük bir zafer
kazanmıştır. Çok büyük mücadele vermiştir. Bu zaferin özü nedir?
Zaferin özü, öncelikle Türkiye'nin egemenliğini dünyaya kabul
ettirmesidir. İki Türkiye eşitliğini dünyaya kabul ettirmiştir. Üç,
Türkiye kimseye teslim olmamıştır. Lozan budur. Ondan sonra
Cumhuriyet bunun üzerine kurulmuştur. Cumhuriyet böyle insanların,
başta büyük Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, üzerinde en büyük
titizliği gösterdikleri noktalar bunlardır. O kadar ki, Lozan
Anlaşmasına bir müddet ara verilmiştir ve anlaşmanın birinci bölümü
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Türkiye bu hedefleri elde etmek için
yeni bir savaşa hazır olduğunu ilan etmiştir, derhal seferberlik
hazırlıklarına başlamıştır. Çünkü Türkiye'yi egemen ve eşit bir
devlet yapmak istemiyorlar. Buna tahammülleri yok.
Değerli arkadaşlarım, size üzüntüyle söylüyorum ki bugün de
tahammülleri yoktur. Bugün de tahammülleri yoktur ! Bugün
Türkiye'nin haklarına, çıkarlarına sahip olan bir ülke olmasına
tahammülleri yoktur. Lozan'da bizim kurduğumuz devletle bugün
vardığımız nokta arasında çok önemli bir fark var. Lozan'da Türkiye
kendi kararını kendisi veren bir devlet olduğunu kabul ettirmiştir.
Cumhuriyetimizi kuranlar Türkiye'yi karar veren bir ülke haline
getirmişlerdir. Maalesef bugün ulaştığımız noktada Türkiye
başkalarının aldığı kararlara uygulayan bir devlet haline gelmiştir.
Üzüntü verici olan budur, hazin olan budur. Biz karar veren bir
devlet olmaktan çıkıp, başkalarının dümen suyundan giden bir devlet
haline gelmişiz.
Gizli Anlaşmalar
Petrol Yasası
Şimdi değerli arkadaşlarım, bunu size birkaç cümleyle özetleyeceğim.
Umumi konuşmak kolaydır, genel sözler söylemek, somut konuşacaksınız.
Bilginiz olacak, belgeniz olacak. Şimdi size belgeden bahsedeceğim.
Son günlerde dikkatinizi çekiyorsa, Meclisten alelacele bir petrol
yasası çıkarıldı. Basınımız da pek üzerinde durmadı, tek köşe
yazarından okudunuz mu siz petrol yasası konusunda birşeyler?
Okumadınız. Neden acaba? Bunların petrolle ilişkisi var mı, yok mu,
pek bilemeyeceğim ama nedense bizim basın buna hiç değinmedi.
Halbuki bu Türkiye'nin en önemli konusudur. Niçin en önemli
konusudur?
Şunun için: bu petrol yasası Cumhuriyet tarihimizde en utanç verici
yasadır. Tekrar ediyorum; en utanç verici yasadır! Bu yasayla eski
yasalarda bulunan çok hayati bir cümle metinden çıkarılmıştır. Nedir
o? Eski yasa diyor ki: bu yasanın amacı Türkiye'nin milli
menfaatlerini korumaktır. Bunu çıkarttılar biliyor musunuz? Bunu
çıkarttılar! Dünyaya ilan ediyorsunuz, biz milli menfaatlerimizi
korumayacağız diyorsunuz. Biz araştırdık, başka ülkelerin
yasalarında ne var diye. Hepsinin petrol yasasında milli menfaatler
korunacaktır lafı var. Daha iki hafta önce Irak'ta kabul edilen,
askeri işgal altındaki bir ülkede kabul edilen petrol yasasında bile
Irak'ın ulusal çıkarları korunacaktır diyor. Biz de öyle hükümler
var ki, diyor ki Türkiye'de üretilen petrolün tamamı serbestçe yurt
dışına ihraç edilebilir. Kıtlık olur, sıkıntı olur, önemli değil,
yabancıların bir litre petrolü Türkiye'de bırakma mecburiyeti yok.
Başka ne diyor? Efendim devletin payı % 2' ye indirilmeli. Yüzde 2 !
Danimarka Meclis Başkanı buradaydı, geçenlerde onunla konuştuk
onların da Petrol Yasası var kuzeydeki petrolle ilgili, "Sizde yüzde
kaçtır devlet payı? Bizde % 70" dedi. Norveç'te yüzde kaç biliyor
musunuz ? Norveç'te % 90. Türkiye'de % 2. Düşünebiliyor musunuz
arkadaşlar? Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın devlet adına
yaptığı bütün çalışmalarla ilgili maddeler metinden çıkarılmıştır.
Türkiye Petrollerinin hiçbir etkisi kalmamıştır. Yabancı devletlere
Türkiye'de arama işletme hakkı vermeyen madde eski metinden
çıkarılmış. Yani yabancı devlet adına Türkiye'de petrol
arayabileceksiniz, Türk devleti adına arayamayacaksınız. Vardığımız
nokta bu.
Petrol Şirketlerine
Teslimiyetçilik
Şimdi sizi dehşete sevk edecek bir şey söyleyeceğim, Türkiye 2007
yılının başında nerede işte bunu göstereceğim. Şimdi 2 Kasım 1993
tarihinde dünyadaki en büyük petrol şirketlerinden biri Türkiye'ye
yazı yazıyor resmen. Enerji Bakanlığı Petrol Dairesine. Orada diyor
ki: "Biz Karadeniz'de bir milyar varil değerinde petrol rezervleri
keşfettik. Ve çok geniş doğalgaz rezervleri olduğunu keşfettik. Ama
bunları çıkartmamız için petrol yasanızı değiştireceksiniz." Nereden,
nereye ? işte böyle. Ve yazmışlar Petrol Yasasının hangi maddesi ne
olacak. Hepsini madde madde yazmış. Bunları yaparsanız bu petrolü
çıkarırız diyor. Ne istiyor? Meclisten ruhsat sahalarının alanının
genişletilmesini. Ruhsat sürelerinin uzatılması. Yeni yasaya
bakıyoruz. Bunun fazlası var. Çünkü bu yasaya göre bir yerde bir
petrol çıkarırsanız ebediyen çıkarabilirsiniz. Hiçbir süre
kısıtlaması yok. İnanılır gibi değil. Türkiye'ye kalacak petrol
miktarı % 45'e indirilsin deniyor. Bizimkiler onu az bulmuşlar,
tamamı yurtdışına gitsin diyorlar. Yasa bu. Şimdi Türkiye buraya
geldi.
Değerli arkadaşlarım, hiç boşuna lafı uzatmayalım, bunun bir tek adı
vardır. Bunun adı teslimiyetçiliktir. Bunun adı teslimiyetçiliktir !
Biz buna itiraz etmiyoruz, buna isyan ediyoruz. Buna hakkınız yok!
Bunu yapamazsınız!
İslam Kalkınma Bankası
Değerli arkadaşlarım, iş bundan ibaret değil.
Geçenlerde bize bir anlaşma getirdiler. Efendim bu anlaşma diyor ki:
Türkiye, İslam Kalkınma Bankasıyla bir anlaşma imzalamış. Ne diyor
bu anlaşma? Özel bir fon kuruluyor, özel sektörü desteklemek için.
Türkiye 10,5 milyar dolar para katkısında bulunacaktır. Yalnız
içinde bir madde. Amaç ne? Sadece ve sadece İslami usulle çalışan
firmalar desteklenecek. Düşünebiliyor musunuz ? Laik bir Türkiye'de
sadece İslami usulle çalışan firmaları desteklemek için anlaşma
imzalanıyor. Peki hangi firma İslami usulle çalışıyor, hangisi
çalışmıyor nasıl belirlenecek ? Mekke'deki bir kurum karar verecek.
İtiraz etsen ne olacak ? Mekke'deki İslam Adalet Divanı'na
gideceksin. Türkiye bunu kabul diyor. Atatürk'ün kurduğu laik
Cumhuriyetin geldiği noktaya bakın. Ve bizim bütün itirazımıza
rağmen Dışişleri komisyonundan geçirdiler. Ama dedik ki Genel Kurula
getirirseniz Genel Kurulda dünyayı başınıza yıkarız. Getiremediler.
Amerika ile Dubai'de
İmzalanan Gizli Anlaşma
Bir şey daha söyleyeyim size değerli arkadaşlarım: bir başka anlaşma
daha imzalamışlar. Neymiş o? 22 Eylül 2003 tarihinde Dubai'de
imzalanan anlaşma. Kim imzalıyor? Türkiye'den Devlet Bakanı sayın
Ali Babacan, Amerika'dan Hazine Bakanı imzalıyor. Ne diyor bu
antlaşma? Özü itibariyle diyor ki; Türkiye'ye 8,5 milyar dolar kredi
verilecektir. Başka ne diyor? Buna karşılık Türkiye Kuzey Irak'a
sınırını korumak için, terörle mücadele etmek için asker
göndermemeyi taahhüt etmiştir. Düşünebiliyor musunuz? Sınırınızı
korumayacağınızı yabancı bir ülkeye taahhüt ediyorsunuz. Utanç
verici bir anlaşmadır. Biz buna müthiş bir tepki gösterdik ve
getiremediler, bunu da onay için Meclise getiremediler. Ben sayın
Ali Babacan'a resmen yazılı soru önergesi verdim, imzaladığı
anlaşmayı yollayın dedim. Gönderemediler. Utançlarından
gönderemiyorlar. Ondan sonra dediler ki efendim zaten bizim paraya
ihtiyacımız yoktu, onaylanmadığı için Mecliste yürürlüğe giremedi.
Ama biz bunlarla meşgulüz. 2007 yılının Türkiye'sindeki manzaralar
bunlar.
Türkiye'nin Irak Sınır
Güvenliği
Bütün bunları bir kenara bırakın, bir ülke bir hükümet hiçbir şey
yapmazsa ülkenin güvenliğini koruyacak, sınır güvenliğini koruyacak.
Şimdi bakıyorsunuz, Türkiye'nin Irak sınırında güvenliğimizi
koruyamıyoruz. Niçin? Çünkü bu sınır çok yüksek dağların tepesinden
geçiyor. 3,000 metre yükseklikte dağların tepesinden geçiyor.
Türkiye tarafından korumak kabil değil. Irak tarafından
koruyacaksınız. Kim koruyacak? Irak devleti koruyacak. Aramızda
anlaşma var, 1926 tarihli bu anlaşma bugün de geçerlidir. Ama Irak
devleti bunu koruyamıyor. Anlaşmayı uygulayamıyor. Orada 150,000
Amerikan askeri var. Onlar korusun diyoruz Amerikan askeri biz
koruyamayız diyor. Barzani koruyacak diye düşünenler var. Bizim
Genelkurmay Başkanımız açıkladı "Barzani bırakın korumayı, orada
teröristlere silah ve cephane veriyor" diyor. O zaman ne
yapacaksınız ? Siz koruyacaksınız. Daha önceki bütün Türk
hükümetlerinin yaptığını yapacaksınız, oraya gerektiğinde asker
göndereceksiniz, sınırınızı koruyacaksınız. Bunun için bu hükümet de
başlangıçta çıktı iki defa Meclisten yetki aldı. Bir tanesi 20 Mart
2003, bir tanesi de 7 Ekim 2003. İkisini de uygulayamadı biliyor
musunuz ? Yetki aldı fakat uygulayamadı, asker gönderemedi. Ve bu
yetkisi bitti. Şu anda istese de gönderemez, gelin diyoruz Meclisten
yetki verelim. Meclisten yetki bile istemiyorlar. Amerika ne der
diye çekiniyorlar. Dünyada hangi ülke yabancıların icazeti ile
sınırını korur ? Yabancılar müsaade ederse sınırımı koruyacağım,
etmezse korumayacağım. Böyle bir şey olur mu ? Oradaki teröristlerle
mücadele eden hiçbir güç yoktur. Dünyada da bunun başka bir örneği
yoktur. Dünyada hiçbir ülke içinde, bir terör örgütü herhangi bir
güvenlik gücünün takibatından masun olarak yaşayıp faaliyet
göstermiyor. Bir tek Kuzey Irak'ta var. Ve bunu önleyebilecek
ülkelerden Irak'ın gücü yok, Amerika oraya asker tahsis edemem diyor,
Barzani Talabani zaten öbür tarafa yardım ediyor, bir tek Türkiye
yapacak. Türkiye'nin de eli kolu bağlı. Üstelik siz bir de anlaşma
imzalıyorsunuz, yapmayacağınıza dair. İşte hazin tablo bu.
2007 yılının başında Türkiye'nin tablosu bu.
Suriye Sınırı ve Petrol
Kaynakları
Şimdi size bir çarpıcı örnek daha vereceğim, o da şudur. Değerli
arkadaşlar bizim Suriye sınırında yaklaşık 700 km uzunluğunda çok
değerli topraklarımız var. Bu topraklara biz 1954 yılında mayın
döşemişiz, çünkü kaçakçılık oluyormuş. Şimdi bu mevcut hükümet demiş
ki artık buna gerek kalmadı, bu mayınları kaldıralım. Nasıl
kaldıracağız ? Genelkurmay Başkanlığına sormuşlar. Genelkurmay
Başkanlığı da demiş ki 35 milyon dolarlık makine teçhizat lazım,
bunu alalım ve hemen iki senede burayı temizleyelim sonra da
çiftçiye teslim edelim. Maalesef değerli arkadaşlar bu para Türk
Silahlı Kuvvetlerine verilmemiştir. Biz Mecliste sorduk "ne oldu bu
iş" dedik. "Biz o işten vazgeçtik, geri aldık. Biz o işi Maliye
Bakanına havale ettik". Maliye Bakanına havale etmişsiniz. O ne
yapmış ? Maliye Bakanı iki tane gizli kararname çıkartmış, biri
geçen sene Ocak ayında biri Haziran ayında. Ne diyor bu gizli
kararnamelerin özünde ? Bunu uluslar arası ihaleye açacağız diyor.
Türkiye'de bunu yapacak şirket yok, bunu bir yabancı şirket, bir
İsrail şirketi alacak. Bu şirket üç yılda bu mayınları temizleyecek,
49 yıllığına siz bu araziyi İsrail işletecek. Değerli arkadaşlarım
düşünebiliyor musunuz, 49 yıllığına teslim edeceksiniz. İki tane
ihale açmışlar, biri Mardin'de biri Şırnak'ta. Biz buna çok büyük
tepki gösterince iptal ettiler ihaleleri. Şimdi dava açtık
Danıştay'a ve Danıştay'da bu kararnamenin iptali için çalışıyoruz.
Bir şey daha söyleyeyim size. Biz bu işi incelerken bir de baktık ki
bu arazinin hemen karşısında Kamışlı'da, Suriye'de günde 600,000
varil petrol çıkıyor. Türk sınırına 300 metre mesafede. Biz diyoruz
ki bu kadar adaletsizlik olamaz dünyada, 300 metre ötede petrol
olacak, bizde olmayacak. Bu mayınlı arazinin altında petrol
olabileceğine inandığımızı çeşitli vesilelerle söyledik. Biz
söylediğimiz için mi onlar mı düşündüler bilinmez, küçücük adacıklar
halinde yerleri mayından temizledik, 14 tane kuyu açtık. Değerli
arkadaşlarım bu 14 kuyunun 14'ünde de petrol çıktı inanır mısınız?
Türkiye'de petrol yok diyorlar, Türkiye'de petrol olmadığına beni
kimse inandıramaz. Türkiye'de petrol üzerine büyük oyunlar oynanıyor
ve teslimiyetçi bir zihniyet yüzünden biz bu oyunlara kurban
oluyoruz. Yabancı petrol şirketleri bize mektup yazacak, kanun
çıkarın diyecek, biz de kanun çıkaracağız. Türkiye'nin geldiği nokta
burası.
Laiklik ve Cumhuriyet
Bunlar işin bir boyutudur, başka boyutu şu. Türkiye laiklikten ve
çağdaşlıktan maalesef hızla uzaklaşıyor. Atatürk'ün kurduğu
Cumhuriyet, laik bir Cumhuriyet, çağdaş bir devlettir, milli iradeye
dayanan bir devlettir. Anayasamıza biz laikliği değiştirilemez bir
madde olarak koymuşuz Atatürk'ün zamanında. Şimdi ne görüyoruz ?
Şimdi görüyoruz ki, bu laiklikten son derece rahatsız olanlar var.
Meclis Başkanımız çıkıyor diyor ki: "Bu laiklik ilkesini yeniden
tarif edelim". Ne diyecekmişiz ? Laiklik din özgürlüğüdür
diyecekmişiz. Yani dünyada 200 yıldan beri yazılmış bütün antik
tanımları çöpe atacağız, sayın Meclis başkanımız öyle istiyor diye
diyeceğiz ki laiklik din özgürlüğüdür. Halbuki bütün dünyada laiklik
din işlerinin devlet işlerinden ayrılması anlamına geliyor.
Amerika'da ilk Cumhurbaşkanlarından Thomas Jefferson diyor ki : "Biz
Amerikan Anayasasını yaparken dinle devlet arasında duvar ördük".
Kendisi çok dindar bir adam. Ama din işini devlet işine
karıştırmayacağız diyor. İşte biz de bunu yaptık. Bizden başka bunu
yapabilen yok. 54 tane Müslüman ülke içinde Türkiye'den başka bunu
yapabilen tek bir ülke yoktur! Bileceksiniz ki laiklik yoksa
demokrasi de yoktur. Şeriat düzeniyle idare edilen ülkelerde
demokrasi yoktur. Kadın erkek eşitliği yoktur. Laiklik sistemiyle
yola çıkan halkı Müslüman olan ülke bizmişiz. Değiliz. Bangladeş de
böyle çıktı yola. Laik bir devlet olarak kuruldu. Ama topu topu 5
yıl dayanabildi. Aşırı İslamcılar o kadar baskı yaptılar ki, sonunda
resmen bir İslam devleti haline geldi.
İran
Değerli arkadaşlar size bir şey anlatacağım, bu son derece önemlidir.
Biz İran İslam devriminden sonra İran'a gittik, rahmetli Dışişleri
Bakanı Gündüz Ökçün'le, Humeyni'yi ziyaret etmek için. İnsanlar
bizimle tanıştırılıyor, şu Kültür Bakanı, bu Dışişleri Bakanı, bu
bilmem ne bakanı, bu adam da diyor benim Türkiye'deki temsilcimdir.
Sorduk ne yapacak yeni büyükelçiniz diye. "Hayır büyükelçi değil"
diyor. Ne yapacak orada? İran İslam Devrimini Türkiye'de yayacak
diyor. Bunu yüzümüze söylüyor. Şimdi düşünebiliyor musunuz, Türkiye
buraya nasıl gelmiş bir devlettir. Adım adım yabancıların önünde diz
çökerken Türkiye'yi bugünkü duruma getirmiştir.
Irak, 1 Mart Tezkeresi
Bir şey daha söyleyeyim, nereye, nasıl geldik ? Değerli arkadaşlar 1
Mart tezkeresinden herkes çok bahsediyor. Bilen konuşuyor, bilmeyen
konuşuyor. 1 Mart tezkeresinin özü hiç size anlatıldığı gibi değil.
1 Mart tezkeresini dikkatle okursanız, birtakım Amerikan askerleri
gelecek Türkiye'den Irak sınırına geçecekler, Irak'ta harekat
yapacaklar, öyle değil. 1 Mart tezkeresi diyor ki, 65,000 bin
Amerikan askeriyle 250 Amerikan uçağı gelecek, Güneydoğu Anadolu'ya
yerleşecek. Yerleşecek ! Ve orada bazı birlikler komşu ülkelere
gidecek, Irak da demiyor. Türkiye sürekli bir Amerikan üssü olacak.
Bunu söylüyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna itiraz
etmeseydik, büyük bir tepki göstermeseydik, ve Adalet ve Kalkınma
Partisine mensup 99 milletvekili bizi desteklemeseydi Türkiye bugün
bir savaş ülkesi olacaktı. Bağdat'ta gördüğünüz, Felluce'de
gördüğünüz, Tikrit'te gördüğünüz manzaraları Güneydoğu'da
görecektiniz. Değerli arkadaşlar, bu konuda da çok şey
söyleyebilirim ama vaktinizi almak istemiyorum. Size şunu söyleyeyim
ki ben bu tezkereyi reddeden Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir
üyesi olduğum için büyük bir gurur duyuyorum.
Çocuklarımıza bırakacağımız miras budur.
Ermeni Meselesi
Size bir şey daha söyleyeceğim. Maalesef gerçekleri size anlatmak
bizim görevimizdir. Biz Mecliste üzerinde en çok hassasiyet
gösterdiğimiz konulardan biri Ermeni konusudur. Ermeni konusunda
Türkiye'nin üzerinde çok büyük oyunlar oynanıyor, Birinci Dünya
Savaşından beri. Birinci Dünya Savaşında İngilizlerin Savaş
Propaganda Bakanlığınca bu Ermeni meselesi Türkiye'nin başına bela
olması için bilinçli olarak yaratılmıştır. Türkiye ve Almanya'yla
birlikte savaşan ülkelere karşı, Savaş Propaganda Bakanlığı
Wellington House'a 25 tane ünlü yazarlarını çağırıyorlar: "Bunlar
bizim düşmanımız diyorlar, bunlar aleyhine ne kadar propaganda
yapmak mümkünse yapacaksınız. Bu gizli bir vatan görevidir. Biz
sizin yazacağınız kitaplarla Amerikan halkını etkileyeceğiz,
Amerikan halkı da Amerikan hükümetini zorlayacak, Amerika savaşa
girmiyor, bizden yana savaşa katılacak." Olay bu. Bunun üzerine
1,156 tane kitap yazıyorlar. Bunlardan bir tanesi de meşhur 'Mavi
Kitap'. Türkleri yüz kızartıcı işler yapan cani bir millet gibi
tanıtıyor. Değerli arkadaşlar, Ermeniler bu konuyu o kadar Türkiye
aleyhinde kullanıyorlar ki, dünyanın her yerinde parlamentolardan
kararlar çıkarıyorlar. Şimdi de Amerikan Halk Meclisinden bir karar
çıkaracaklar. Bu kararı engellemek için biz aylarca bu hükümeti
uyardık, derhal Dışişleri Komisyonundan bir heyet yollayalım, oradan
heyetler çağıralım dedik, hükümeti uyardık. Sonunda karara vardı
hükümet, üç tane heyet yollayacağız. Üç tane heyet gidecek. Ama öyle
allem edip kallem ediyorlar ki, heyetler içinde yer alan Cumhuriyet
Halk Partili üyelerin parti yönetiminden olmayacak. Düşünebiliyor
musunuz nasıl bir zihniyet Türkiye'yi idare ediyor ? Yani benim
partimden kim gidecek sen karar vereceksin. Böyle bir şey olabilir
mi ? İtiraz ettik. Peki dediler, siz koyun isimlerinizi. Koyduk.
Birinci heyet gitti, ikinci heyet gitti, biz üçüncü heyet olarak
gideceğiz, bütün hazırlıklar yapıldı, tarih tespit edildi, vs...
Biraz erteleyelim dediler. En son 14 Nisan'da gidilecekti.
Değerli arkadaşlarım, gidemiyoruz. Niçin gidemiyoruz ? Çünkü vize
alamadık. Sayın Turhan Çömez biraz önce dedi ki: "Ben Irak'tan vize
alamadım, onun için gidemiyorum". Zannetmeyin ki Amerika bize vize
vermedi. Bize Türkiye vize vermedi. Sayın Meclis Başkanımız Şükrü
Elekdağ ve benim bulunduğum heyetin Amerika'ya gitmesini reddediyor.
Yani Türkiye'nin Ermeni konusunda uğradığı zulmü meslekleri
itibariyle en iyi bilecek durumda olan, Amerikan Kongresine en iyi
şekilde anlatacak Türk milletvekillerinin Amerika'ya gitmesi için
vize vermiyor. Düşünebiliyor musunuz ? Vardığımız nokta budur.
Ulusal çıkarlarımızı koruyalım diyor sayın Çömez, sayın Çömez'in
bütün sözlerini saygıyla karşılıyoruz. Sayın Çömez'in dedikleri
doğrudur da partisi yanlıştır. Biz onu Adalet ve Kalkınma Partisi
içinde bir fabrikasyon hatası gibi görüyoruz.
Kıbrıs Meselesi
2007 yılında Türkiye nerede ? Kıbrıs konusunda nerededir ? Kıbrıs
bizim milli davamız. Şehitler vermişiz. Kıbrıs devletini kurmak için,
o devlet kurulurken Türklere eşit yetkiler, eşit haklar sağlamak
için olağanüstü bir gayret göstermişiz, başarmışız. Devlet bizim
istediğimiz gibi kurulmuş. Sonra Türkler dışlanmış, uzun hikaye.
Şimdi geldiğimiz nokta neresi ? Biz diyoruz ki Türkiye'nin tutumu,
iki tarafın egemen eşitliğine dayalı olarak bir çözüm bulunması.
Sayın Başbakan ne diyor ? "Bu politika yanlıştır" diyor. "30 seneden
beri yanlış işler yapılmıştır, izlenen bütün politikalar yanlıştır.
Biz o politikalarda direnseydik Suriye Lübnan'dan nasıl kuzu kuzu
çekildiyse biz de Kıbrıs'tan kuzu kuzu çekilirdik" diyor. Kuzu
devlet Türkiye ! Şimdi değerli arkadaşlarım, karşımıza Annan Planı
çıktı. Başbakan hemen atladı, aman ne kadar güzel diyerek. Kıbrıslı
Türklere baskı yaparak kabul ettirdi. Ne yazıyor bu planda?
Ayrıntıları bırakıp, özünü size söyleyeyim: Türk tarafının elindeki
toprakların büyük bir bölümü Rumlara veriliyor. Yetmiyor. Geri kalan
toprakların içine Rum sokuyorsunuz. Türk askeri de artık Kıbrıslı
Türkleri korumayacak, üç iş yapacak: karargahın içinde eğitim,
silahların bakım ve onarımı, üçüncüsü de törenlere katılma. Sadece
bunu yapacak. Yani askerin dişini söküyorsunuz Kıbrıs'ta Ve siz bunu
zorla ettirdiniz Kıbrıslı Türklere. Türkler evet dedi, bereket
Rumlar itiraz etti. Allaha şükür. Bu Rumların neye etmiş diye
düşünüp duruyordum şimdi niye itiraz ettiği anlaşılıyor. Çünkü
fazlasını istiyorlarmış. Nasıl alacaklarmış şimdi anlaşıldı.
Kıbrıslı Rumlar anlaşma imzaladı, Yunanistan'la, Mısır'la ve
Lübnan'la ve bu anlaşmaya göre Kıbrıs adasının etrafındaki ekonomik
bölge ve altındaki kıta sahanlığını paylaştılar. Bütün bu kıta
sahanlığı benimdir diyor, altındaki bütün servet benimdir diyor. Ne
var o servette? Bir Norveç şirketiyle bir Çin şirketi araştırma
yapmış, 8 milyar varil petrol olduğu tespit edilmiş, 450 milyar
dolar değerinde. Ve Kıbrıs Rum yönetimi diyor ki ben bunun bir
litresini vermem size. Türkiye'nin gıkı çıkmıyor. Açtılar ihaleyi,
uluslararası ihale açtılar, şimdi teklifleri topluyorlar, yakında
ihaleyi verecekler. Türkiye'nin ağzını bıçak açmıyor. Sonra ne oldu
? Sonra Avrupa Birliği genişlemeden sorumlu komiseri dedi ki; "Buna
hakları vardır, onlar bu konuda her istediklerini yapabilirler".
Başka ? Almanya Dönem Başkanı buna hakkı vardır diyor. Peki
Türklerin hakkını yiyorsunuz diyenler kimler ? Hiçkimse demiyor!
Kıbrıs konusunda Avrupa
Birliğinin tutumu ne?
Değerli arkadaşlar, Kıbrıs konusunda Avrupa Birliğinin tutumu ne ?
Bize çok açık olarak, AB belgelerinde diyorlar ki, "nasıl biz Güney
Kıbrıs'ı tüm Kıbrıs'ın tek meşru devleti olarak tanıyorsak siz de
öyle tanıyacaksınız". Ek protokol imzalayacaksınız dediler, baş
üstüne dedi hükümet, Abdullah Gül imzaladı geçen Temmuzda. Fakat
bunu Meclisten geçirmek kolay değil. 1,5 senedir Meclise
getiremiyorlar. Utançlarından Meclise getiremiyorlar.
Son zirve kararında dediler ki, "Madem ki siz bunları yapmıyorsunuz,
o zaman biz sekiz görüşme maddesini donduruyoruz, geri kalanın
tamamını da Kıbrıs'a bağlıyoruz. Kıbrıs'ta siz bizim istediğimiz
tavizi vermezseniz, biz hiçbir şekilde tek bir maddenin bile
kapatılmasını kabul etmeyeceğiz". Geçen ay biz Almanya'ya gittik,
Almanya'nın Dışişleri Bakanlığının en üst düzeydeki yetkilisiyle
konuşuyoruz, bize dedi ki "Siz bu sonuca şükredin. Eğer biz
olmasaydık tamamını donduracaklardı. Biz rica ettik, Türkiye'de
seçimler var, seçim yılıdır, şu anda bu hükümet taviz veremez,
seçimlerden sonra ancak bu tavizi alabiliriz. Ama seçimden sonra
bunları yapacaksınız". Ek protokolü onaylayacaksınız diye emir
veriyor. Ondan sonra da Güney Kıbrıs'ı tanıyacaksınız. Dedim ki: "Boşuna
zahmet etmeyin, seçimlere kadar da beklemeyin. Seçimlerden sonra iş
başına gelecek hiçbir hükümet bu sizin söylediklerinizi
yapmayacaktır. Bunu yapacak hükümet bir yıl bile iktidarda kalamaz".
İşte Kıbrıs'ta geldiğimiz nokta budur.
Avrupa Birliği'yle
İlişkilerimiz
Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği'yle ilişkilerimizi artık
anlatmama gerek yok. Çok söyledik. Fakat şunu bilesiniz ki Avrupa
Birliği'nde hakim olan zihniyet bugün, büyük devletlerin zihniyeti
maalesef Türkiye'yi bir parya devlet gibi gören bir zihniyettir.
Parya devlet gibi görüyor. Utanmadan, sıkılmadan Türkler bir tepki
gösterir mi diye düşünmeden, Fransa'nın iktidar partisi başkanı ve
Cumhurbaşkanı adayı Sarkozy "Türkiye bir Asya ülkesidir. Avrupa'da
hiçbir yeri yoktur, hiçbir zaman Avrupa'ya girmesi söz konusu
değildir" diyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ne diyor? O diyor
ki "Önümüzdeki 50 sene giremez". Şu işe bakın. Biz Almanya'ya
gittiğimizde sorduk, biz diğer adayların gerçekleştirdiği bütün
koşulları yerine getirsek, bizi üye yapacak mısınız yapmayacak
mısınız ? Bir tanesi yapacağız demedi. Şimdi huzurunuzda, hiç
kelimeleri saklamadan, eğip bükmeden çok açıkça söylüyorum, siz bizi
diğer adayların yerine getirdiği koşulları yerine getirsek bile üye
yapmayacaksınız. Yani bizi sadece Türk olduğumuz için Avrupa'dan
dışlayacaksanız bunun adı ırkçılıktır ! O zaman biz de sayın Genel
Başkanımızın açıkladığı gibi Avrupa Birliğine taahhütlerimizi
göndermeyiz, Gümrük Birliğine göndermeyiz. Diyorlar ki bizi Avrupa
Birliğine almazsanız biz B planımızı uygularız. Neymiş B planı ?
Efendim Maastricht kriterlerini İstanbul kriteri yapacağız, Kopenhag
kriterlerini Ankara kriteri yapacağız, yani almıyorsa devam edeceğiz
biz. Biz hayır diyoruz, hayır ! Avrupa Birliğine karşı seçenek bir B
planı değil. Avrupa Birliğine seçenek A planıdır. A planı da
Atatürk'ün planıdır. Türkiye o zaman ne yapacağına kendisi karar
verecek ve sizin dümen suyunuzdan gitmeyecek.
Türk Ekonomisi
Şunları bilmek lazım. Biz Lozan'dan itibaren dış borç almamaya çok
özen gösterdik. Lord Curzon "Eğer ileride bize borç almak için
gelirseniz cebimizdeki bugün kabul etmediğiniz bütün siyasi
tavizleri çıkaracağız" diyor. Amerikan Cumhurbaşkanı diyor ki: "Biz
mali gücümüzle devletleri istediğimiz gibi yönlendirebiliriz". İşte
bunu düşünerek Cumhuriyeti kuranlar hiç dış borç almadan bu devleti
idare ettiler ve kendilerinden sonrakilere 150 ton altın bıraktılar.
Şimdi nereden nereye geldik? Şu anda Türkiye dünyanın en borçlu 5.
ülkesidir. Ve borç geri ödemesinde de dünyada 15. sırada geliyor.
Demin arkadaşımız söyledi, dünyanın en zengin 9. ülkesi olan
Türkiye'de fert başına milli gelir sıralamasında dünyada tam 99.
sıradadır. 99. sırada geliyoruz. İnsan Gelişim Endeksi, milli
gelirle birlikte eğitim ve sağlık göstergelerini içeren göstergede
dünyada 92. sırada geliyor. 91 ülkenin vatandaşları bizden daha
zengin ve daha iyi bir hayat sürüyorlar. Yolsuzluk sıralamasında
dünyada 60. sıradayız. İşte değerli arkadaşlarım, Türkiye bu
durumdadır.
En son bir şey söyleyeyim, Türkiye 27 ülkelik bir grubun içinde
bulunuyor. Bunların adı Gelişme Yolunda Piyasa Ekonomisi. Burada
bazı göstergeler var. Cari açıktan bahsettiler, cari açıkta biz
kaçıncıyız 27 ülke arasında? Birinciyiz. Bizden fazla cari açık
veren yok. Dış ticaret açığında kaçıncıyız? Birinciyiz. Faiz
haddinde kaçıncıyız? Birinciyiz. Bizden daha yüksek faiz oranı yok.
Düşünebiliyor musunuz? Ve ondan sonra kalkacağız, iftihar edeceğiz.
Daha pek çok rakam var, hepsini söylemiyorum ama bu tablo bizde
olacak ve biz övüneceğiz! Bu iktidarla övüneceğiz ! İnsaf edin.
İnsafınız bu gibi durumlarda hadi canım sen de diyor. Türkiye'yi bu
duruma getirenler değerli arkadaşlarım diyorlar ki "Cumhurbaşkanını
da biz seçelim. Biz kimi istersek onu Cumhurbaşkanı yaparız."
Değerli arkadaşlar yapamazlar ! Sizlere çok açık söylüyorum,
yapamazlar. Orası Atatürk'ün koltuğudur. Türk milleti Atatürk'ün
koltuğuna bir karşı devrimciyi oturtmaz!
Çok değerli arkadaşlarım sizleri daha fazla tutmak istemiyorum ama
bütün bu söylediklerimin ve söyleyeceklerimin özeti bir cümledir, o
da şudur:
Sonuç
Bu hükümet içeride gericidir!
Dışarıda vericidir!
Yakında gidicidir!
Dr. Onur Öymen,
Antalya Paneli, Nisan 2007
|