| |
2002de Darbe Geldi,
Şimdi Gül Moskovaya Gidiyor
2002de Ecevit darbe yedi. 2002deki
Moskova teması, Ecevite karşı darbeyi getirdi. 2002de ABDnin
Irakı işgal planlarına destek vermeyi reddeden ve Rusya ile
işbirliğini geliştirerek denge politikası kurmak isteyen Ecevit
hükümeti, sivil bir darbe ile çökertilmiş ve AKPnin gelişi
sağlanmıştı.
-Ecevit 14 Ocak 2002de ABDye zoraki bir ziyaret yaparken asker
Moskovada işbirliği temaslarını sürdürüyordu. Irakı işgale
hazırlanan ABD ve İngiltere, Ecevitten destek alamayınca düğmeye
bastılar.
-Tam da bu aylarda, 7 Mart 2002de MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç,
Rusya ile işbirliği yapılarak Batının dengelenmesinden söz ediyordu.
Asker BOPa karşı çıkıyor ve dengeli bir politikayı tercih ediyordu.
-Kaderini ABDye bağlayan kimi büyük patronlar devreye sokuldu,
medya hazırlandı.
Türkiyenin de hedefte olduğu BOPu destekleyecek bir yönetim
getirilmeliydi. Denge politikası isteyenler, BOPa karşı çıkanlar,
ulusal bir duruş sergileyenler ABDnin (ve Batının) hedef tahtası
olmuşlardı.
Ecevit hükümeti devrilmese Putin 2002nin sonbaharında Ankaraya
gelecek ve kapsamlı bir işbirliği anlaşması yapılacaktı. Hükümetin,
içinden sabote ettirilerek adeta bir sivil darbe ile
dağıtılmasının hedefinde, denge politikalarını savunan
ulusalcıların tasfiyesi vardı. Ve bu yapıldı.
-Yerine Amerikancı, BOPu savunan, denge politikaları yerine siyasal
İslamı öne çıkaran bir yönetimin gelmesi sağlandı. Tayyip Erdoğan
Başbakan, Abdullah Gül Dışişleri Bakanı oldular.
İktidara gelen yönetim ABD, İngiltere ve İsrailin bütün taleplerini,
Mecliste reddedilen 1 Mart tezkeresi hariç, yerine getirdiler.
Ancak hükümetin desteklediği Amerikancı (ve İsrailci) Ortadoğu
politikaları AKPde ve Türkiyede bölünmelere neden oldu; halkın
büyük çoğunluğu ABD, İngiltere ve İsraile karşıydı. Davostaki
Erdoğan-Peres kavgası, hükümetin izlediği politikaların, Türkiyenin
ulusal çıkarları ile çatışmasının bir sonucudur. Erdoğan dahi saf
değiştirme ihtiyacını duydu, en azından bu görüntüyü verdi.
Ve 2009da Gül Moskovada
Türkiye ve Rusya bölgenin iki önemli devleti; aralarındaki
ilişkilerin geliştirilmesi çok doğal. Karadenizde, dış güçlere
karşı çıkarlarımız ortak, Kafkasyada, Fener Patrikhanesinde
taleplerimiz örtüşüyor. Doğalgaz konusunda Rusyaya ihtiyacımız var.
Ve iş çevrelerimiz için Rusya pazarı yaşamsal önem taşıyor.
Rusya ile ilişkilerimizin gelişmesi ABDyi (ve AByi) rahatsız
ediyor. Çünkü onlar, kendi himayeleri altında bir Türkiyenin
devamını istiyorlar. Sorun Türkiyeyi yöneten oligarşilerin
Atatürkten sonra, Batının denetimi altına sokulmalarından
kaynaklanıyor.
-1960ta Menderes Moskovaya gitmeyi planladığı için darbe
körüklendi.
-Demirel, Sovyetler Birliği ile kapsamlı iktisadi işbirliğine
soyunduğu için 12 Mart 1971 faşist darbesi Amerikancılar tarafından
hazırlandı.
-12 Eylül darbesi piyasacı, Batıcı, sermayeci ve dinci bir
kompozisyonun altyapısını sağlamak için ABD tarafından yapıldı.
- 2002de Ecevit, Cumhuriyeti ve Lozanı ayakta tutabilmek amacıyla
denge politikasına yöneldiği için hükümete sivil darbe gerçekleşti.
İddianamelerde de açıkça belirtildiği gibi, Rusya ve Avrasya ile
işbirliğinin geliştirilmesi yoluyla denge politikasını savunanlar,
suçlanmaktadırlar. İşin arkasında kimlerin olduğu açıktır.
Ve şimdi de Abdullah Gül Moskovada. Yoksa 2002de ABD (ve Batı)
tarafından engellenen denge politikası için yeni bir adım mı
atılıyor? Eğer böyleyse, Amerikancılar hariç, bütün Türkiye bunu
destekler. Çünkü Türkiyenin tek parça kalabilmesi, Lozanın ayakta
tutulabilmesi buna bağlıdır.
Ortada küçük bir sorun var; acaba AKP yönetimi, ülkenin ulusal
çıkarlarını gözeterek, ABDye rağmen bunu yapar mı? Özellikle
yapabilir mi demedim, çünkü yaptığınız zaman karşınızdaki sizin,
nerede ve niçin durduğunuzu anlayacaktır.
Güney Amerikaya bakın, görürsünüz.
Prof. Erol Manisalı
|
| |
|