Tarım
Sosyal (toplumsal-toplumcu) demokrasi
(yurttaş-halk yönetimi) son tahlilde, imtiyazları, fırsatları, kültür ve eğitimi,
istihdamı, sağlık hizmetlerini, sosyal güvenliği, zenginlikleri ve mutluluğu en geniş
kitlelere yaymanın ve ulaştırmanın iddiasıdır; sürekli bir adalet arayışıdır.
Sosyal (toplumsal) adaletin sağlanması, öncelikle sosyal (toplumsal) demokrasinin işidir.
Bu bağlamda, istihdam, eğitim ve sağlık hizmetlerinde fırsat eşitliğini, herkese sosyal
güvenliği, gelir dağılımında adaleti, sahipsizlere sahip çıkılmasını hedef alan,
etkin, verimli, duyarlı bir sosyal devlet yapısı gerçekleştirilecektir.
Genel İlkeler,
Politikalar ve
Hedefler
Tarım, Türkiyede işgücünün yaklaşık yüzde 35inin çalıştığı, GSMHya yüzde 13
dolayında katkısı olan bir sektörü temsil ediyor. Bu sektör, istihdama ve ulusal
gelire hala önemli katkılar yapıyor olmakla birlikte, ne teşvik sisteminden, ne
kredi sisteminden, ne bölgesel destek politikalarından yeterince
yararlanabiliyor.
2000 yılından itibaren yürürlüğe konulan istikrar ve yapısal uyum
politikalarının başlıca hedefi ise, tarımın varolan güdük desteklerden dahi
tamamen arındırılması olmuştur. Niyet Mektuplarına bu doğrultuda konulan
taahhütlerle, tarımda gıda güvenliği veya başka nedenlerle önemli sayılan
bellibaşlı ürünler için uygulanmakta olan fiyat desteği sistemi tümden tasfiye
edilmiş; gübre, ilaç, tohum gibi tarımsal girdilerde fiyat desteği sona
erdirilmiş; tarımsal kredilerin temel dayanağı olan Ziraat Bankası özelleştirme
kapsamına alınmış ve özelleştirme öncesindeki dönemde de tarıma dönük
sübvansiyonlu kredi mekanizması esas olarak durdurulmuş; Tarım Kredi
Kooperatiflerinin Ziraat Bankasından sağladıkları kredi kaynağı kurutulmuş;
tarımda örgütlenmenin en önemli ayağını oluşturan Tarım Satış Kooperatifleri
Birlikleri, hem kamusal kredi desteğinden önemli ölçüde yoksun bırakılmış, hem
de Dünya Bankası talimatlarıyla kurulan Yeniden Yapılandırma Kurulunun vesayeti
altına sokulmuş; Toprak Mahsulleri Ofisi işlevsizleştirilmiş; buğday fiyatları
Şikago Borsası fiyatlarına endekslenerek sınırlandırılmıştır. Böylece, son
yıllarda tarımsal desteklemenin GSMHya oranı yüzde 1in (son üç yılın
ortalaması yüzde 0.8) altında tutulmuştur.
Bütün destekleme ve koruma mekanizmaları tasfiye edilirken sisteme sokulan tek
destek türü, Doğrudan Gelir Desteği (DGD) adını alan, üretimden yalıtılmış bir
sosyal destek sistemi olmuştur. Tarımda kayıt sistemi eksik olduğundan,
mülkiyet esaslı DGD, iddianın aksine, en yoksul köylülere daha az ulaşmış veya
daha az yarar sağlamıştır. Üstelik, DGD ödemesinin miktarı yüzölçümü esasına
göre belirlendiğinden, ağıl hayvancılığı ve seracılık bu destekten yoksun
bırakılarak adeta cezalandırılmıştır. Bütün bunları değiştirme vaadiyle iktidara
talip olan ve seçimleri kazanan AKP ise verdiği hiçbir sözü tutmayarak IMF/DB
politikalarına tam angaje olmuştur.
Türkiye böylece, üye olmak istediği ABnin tarımsal destekleme politikalarından
önemli ölçüde ayrı düşmüştür. ABde de DGD uygulaması olmakla birlikte, bu
uygulama toplam destekleme bütçesi içinde sadece üçte birlik bir öneme sahip
olmakta ve bizdekinden farklı özellikler taşımaktadır. Öte yandan, ABde
tarımsal desteklemenin tarımsal katma değere oranı, ülkelere göre, yüzde 40 ile
yüzde 100 arasında değişirken, bu oran Türkiyede yüzde 6-7 dolaylarında
bulunmaktadır. Bunun anlamı, Türkiyede tarımın tasfiyesidir.
|