Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Üçgen


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Uyarılar ] Sol Nerede ] Evrilme ] Nerede ] [ Üçgen ] Tarihci ] 1938 ] Aydın! ] Angut ] Kimlik ] Görev ] AKP Projesi ]

 

 

Up

 

AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye

 
 

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından beri üç sözcük siyaset hayatımızın ayrılmaz bir parçası oldu; AKP, ordu ve Amerika…AKP, iktidardaki siyasal parti; ordu,Türk Silahlı Kuvvetleri, ABD ise bölgedeki BOP’un patronu olarak ülkemizin bütün yaşamını etkilemeye başladılar. Sorun Türkiye Cumhuriyeti ve onun değerleriyle bunlara karşı olanlar arasındaydı.

- “Bölge ülkelerinin (ve Türkiye’nin) hedef alındığı” BOP, Amerika tarafından yürütülmeye başlandı.

- AKP, BOP’a karşı çıkmadığı gibi ABD’nin bu konudaki taleplerine her türlü katkıyı sağlamaya koyuldu.

- TSK ise özünde BOP ve ABD’nin taleplerine karşı bir duruş sergiledi. Hatta son 60 yılda ilk defa olarak, “çok farklı bir dış politika” ortaya koyarak ABD ve AB’nin çizgisinden ayrılmaya başladı.

Türkiye’nin siyasi, iktisadi ve askeri olarak stratejik duruşunda, bu üç güç büyük ölçüde karşı karşıya geldiler.

AKP, ABD’nin siyasi ve iktisadi taleplerine elinden gelen her türlü katkıyı sağlıyordu. TSK ise hem ABD’nin kimi stratejik dayatmalarına karşı çıkarken, hem de AKP’nin işbirliğini engellemek istemekteydi.

Yaklaşım farklılıklarına birkaç örnek verelim;

PKK konusu
1) PKK konusu; AKP ve ABD’ye göre Türkiye’nin karşısındaki tek sorun PKK idi. BOP da Irak’ın kuzeyindeki kukla Kürt devleti de tehlike arz etmiyorlardı. Buna karşılık asker, “Ö nde gösterilen PKK’ye aldanmayın; esas tehlike onu bir maşa gibi kullananlardır” diyerek ABD, AB ve İsrail’in Türkiye (ve bölge) üzerinde yarattığı tehdidi kamuoyu ile paylaşarak sergiliyordu.

Irak’ın kuzeyindeki kukla devlet, Kürdistan’ın ilk ayağı olarak Türkiye, Irak, Suriye ve İran için en büyük tehdit gibi algılanmaktaydı. Bu konuda TSK ile AKP ve ABD arasında siyahla beyaz kadar büyük değerlendirme farkı bulunmaktadır.

Ya Kıbrıs?
2) Kıbrıs konusunda da duruşlar çok farklı oldu. AKP ve ABD Denktaş’ ın tasfiyesinde başrolü oynarken TSK ona destek verdi. “Yes be annem” ciler AKP ve ABD’nin cici çocuklarıydı. Buna karşılık TSK, Annan Planı’nın oylanmasında “hayır cephesinde” yer aldı.

TSK, KKTC’de kimi çevrelerle karşı karşıya getirilirken , “karşıdakilerin arkasında yine onlar bulunuyordu”. Bir tarafta TSK, öbür tarafta AKP ve ABD net bir biçimde yerlerini aldılar.

AB
3) AB ile ilişkilerde de saflar ayrıldı. Büyükanıt 12 Nisan 2007′den itibaren yaptığı açıklamalarda, “AB sürecindeki fasıllarda,Türkiye’yi AB’ye almayı değil bölmeye çalışan maddelerin bulunduğunu” çok net bir biçimde söyledi.

Buna karşılık AKP, “AB’yi arkasına aldığı için” , AB sürecindeki tek yanlılıktan hiç mi hiç şikâyet etmiyordu. “Türkiye’nin AB himayesi altına sokulması” , İslamcı çevreler için çok önemli bir güvencedir. Bu güvencenin karşılığı Türkiye üzerinden dilim dilim ödenmeye başlandı bile.

Ve ılımlı İslam…
4) “Ilımlı İslam” konusunda ABD ile AKP ortak görüşe sahip bulunuyorlar. Ilımlı İslam ve “Yeni Osmanlıcılık” Türkiye’deki yeniden yapılanmanın hedefi olmalıydı.

- Atatürkçülük, Cumhuriyet devrimleri, sosyal devlet ve laiklik gibi kavramlar artık terk edilmeliydi.

- Türkiye’nin sosyal, siyasal ve kültürel hayatı “Ilımlı İslam devleti” çatısı altında yeniden düzenlenmeliydi.

Ancak TSK bu konuda AKP ve ABD ile karşı karşıya gelmek zorunda. 73 milyonun sahnede gördüğü aktörlerden ikisi, yazılan senaryoyu ısrarla oynamaya çalışırken TSK, buna karşı çıkıyor. “AKP, Ordu, Amerika Üçgenindeki Türkiye” de bütün bu çatışmaları ele aldım ve mekanizmaları anlattım. AKP’nin nasıl ortaya çıkarıldığı; BOP’u desteklemeye niçin mecbur olduğu; AB ile ilişkileri neden normalleştirmek istemediği; TSK ile karşı karşıya gelmesinin geçici değil stratejik bir ayrışma olduğu tahlil edildi. (*)

Türkiye 2000′li yıllarda bu güç odakları arasında sıkışmış durumdadır. AKP-ABD arasında bugün görülen birliktelik uzun vadede neden kırılmaya mahkûmdur?

Türkiye’nin önünde uzun vadede iki olasılık bulunuyor;

1) AKP’ye (ve ABD’ye) karşı ulusalcı güçler öyle ya da böyle, halkın gücünü birleştirmesi ile, milli demokratik devrim yoluyla iktidara geleceklerdir.

2) Veya Türkiye’de İslamcı yapılanma giderek derinleşecek ve Türkiye Cumhuriyeti’nin yerine “hiç de ılımlı olmayan bir İslam devleti” gelecektir. Bu ikinci olasılıkta “işbirlikçi İslamcıların” yerini emperyalizm (ve Amerika) karşıtı İslamcıların alması, hiç kimsenin engelleyemeyeceği bir sonuç olacaktır.

Aynen Ortadoğu’daki Hizbullah ve Hamas gibi. O gün geldiğinde iktidarda Amerika karşıtı bölgesel bir güç belki de tüm Ortadoğu’yu kaplamış olur!..

Abdullah Gül ‘ün (benim de adımı anarak) 1994 ve 1995 yıllarında TBMM’deki Batı karşıtı içten konuşmalarını, ileride AKP’nin, “yeni yenilikçileri” kürsülerden haykırmaya başlayacaklardır. Dinci yapılanma, sonunda kendi içinde, işbirlikçileri kesinlikle tasfiye edecektir.

İşte bu da ikinci olasılık; acaba Amerika’nın “B Planı” nda bunlar da var mı?.. Amerika sonuçta, her iki olasılıkta da kaybetmeye mahkûm.

 

Erol Manisalı

(*) “AKP, Ordu ve Amerika Üçgenindeki Türkiye”, Truva, 2007

 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Uyarılar ] Sol Nerede ] Evrilme ] Nerede ] [ Üçgen ] Tarihci ] 1938 ] Aydın! ] Angut ] Kimlik ] Görev ] AKP Projesi ]