Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Washington Uzlaşısı


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Liberal Kapitalizm ] Küreselleşme ] [ Washington Uzlaşısı ] Çelişki ] Toplumculuk ] Devrim ] Borsa ]

 

 

Up

‘Washington Uzlaşısı’ Otuz Yıl Sonra Çöktü

   
2008’de başlayan büyük Amerikan krizi, 1978’de ilan edilen Washington Uzlaşısı’nın sonu oldu.


Neydi Washington Uzlaşısı

IMF, Dünya Bankası ve Amerikan Hazinesi, ABD’nin merkezinde olacağı küresel bir serbest piyasa düzeni öngördüler. ABD (ve Batı) kapitalizminin etrafında bütün dünya, halka halka, iç içe geçirilecekti. Bu, Batı merkezli, kapitalist bir piyasa imparatorluğu olacaktı [1].


- Ticaret politikası dışa açık ve serbest olmalıydı.

- Döviz kurlarına müdahale edilmemeliydi, serbest piyasa sorunu çözerdi.

- Sermaye akışkan olmalı, dünyada iktisadi sınırlar kalkmalıydı.


Tabii bu serbest düzenin patronları iki tekelci, ABD ve Avrupa olacaklardı.

Batı dışındaki ilk uygulaması 24 Ocak kararları ile Türkiye’de yapıldı. Daha sonra Güney Amerika ülkelerine dayatılarak yayıldı.

Anglo-Amerikan ekibi olarak M. Thatcher ve R. Reagan ikilisi kendi ülkelerinde düğmeye bastılar. Thatcher, sosyal devlet özelliği taşıyan İngiltere’de “her şeyi inanılmaz biçimde özelleştirdi”. Amerika, “Serbest piyasa, İncil’den sonraki en kutsal düzendir” inancı içinde vahşi kapitalizmi kamçılamaya başladı.

Ve 2008’de, “Batı kapitalizminin üzerine oturduğu serbest piyasa”, altından kayıp gitti. Bin milyarlarca dolar parayı da yanında götürerek işsizlik, açlık ve sefaleti geride bıraktı.1929 dev dünya bunalımı bile yanında küçük kaldı.


1978’de dayatılan Washington Uzlaşısı 40 yıl sonra çöktü. Çöken neydi?

- Serbest piyasa düzeni “Batı kapitalizminin küresel yükünü taşıyamadı”. Sorun mali sektörde patlamasına karşın, “sistem, balonu en zayıf noktasında deldiği için böyle olmuştu”.

- Çöken aslında, “Batı kapitalizminin maksimizasyon yapısıydı”. Serbest piyasa düzeni, “toplumu refaha götüren mutlak bir yol gösterici ve itici güç” sanılmıştı. Oysa o serbest piyasa, önce Amerikalı “Ceo”ları zafer sarhoşluğuna sokmuş, sonra da ülkeyi uçuruma sürüklemişti.

Çöken, “Anglo-Amerikan kapitalist düzeni ve felsefesiydi”. Artık Batı bile bundan sonra hiçbir zaman eskisi gibi olamayacağını görüp yeni bir yapılanma arayışına girdi.


Devlet-piyasa ilişkileri değişiyor…

Anglo-Amerikan kapitalist anlayışındaki, “devleti (kamuya) bir kenara iten ve piyasayı (özeli) tek seçici olarak öngören” yapı değişmeye başladı bile.

Eski yapı, 21. yüzyılda Batı kapitalizminin yükünü çekemiyordu. Çünkü dünya, “çok kutuplu iktisadi yapılanma içine girmiş bulunuyor”. Çin, Hindistan, Rusya, Brezilya yarışa katıldılar ve ABD ve AB’nin yanında (ve karşısında) fiilen yer almaya başladılar.

Batı kapitalizminin dopingli ve hormonlu haksız rekabeti de yapay cenneti yaşatmaya yetmedi. Artık Batı kapitalizminde bile, “düzen değişikliği” ciddi ciddi tartışılmaya başlandı.

- Devlet (kamu), yalnız dolaylı olarak değil, doğrudan doğruya ekonominin içinde olacak. Hem sahibi hem de yöneticisi olarak bulunacak, karma bir düzen kurulacak.

- Özelleştirilen birçok alan yeniden kamulaştırılacak. Sosyo-ekonomik önceliklerin devlet eliyle yürütülmesi sağlanacak. Çünkü işlerin “serbest piyasaya” bırakılması topluma değil, sadece “sınırlı topluluklara” çıkar sağlıyor ve sonunda krize yol açıyor.

İngiltere’deki Thatcher’ciliğin, bizdeki Özal ve AKP’ciliğin, büyük dünya krizi ile birlikte duvara tosladığı bir dönemden geçiyoruz.


Babalar gibi satanlar…

AKP döneminde Türkiye’nin 50 milyar dolarlık en değerli ve yaşamsal iktisadi kurumları piyasaya (ve yabancılara) satılmıştır. Bunların bir bölümünü “yabancı kamu kuruluşları” aldılar. Açılıyoruz, piyasalaşıyoruz, Batılılaşıyoruz diyerek bunları yaptılar.

- Köylüyü ve işçiyi, batan yabancı şirketlerle karşı karşıya bıraktılar.

- Elde, batan yerli şirketlerin boşalttığı sosyal boşluğu dolduracak kamu kuruluşu bırakmadılar. Bunu, 3 kilo kömür dağıtarak mı karşılayacaklar?

Dün Ziraat Bankası’nı bile özelleştirmek isteyen Tayyip Bey krizle birlikte dört elle bankaya sarılıyor, ondan medet umuyor… Yabancıya sattığı bankalardan yardım isteyecek değil ya!

Güzelim Türkiye’yi bile bile, göz göre göre kendi ellerimizle ne hale getiriyoruz… 1961 Anayasası’nın sağladığı karma ekonomi düzeni sabote edilmeseydi Türkiye bu sosyal ve siyasal kaosla boğuşmak zorunda kalmazdı.

Batı’nın yeni Türkiye politikasına “evet diyen yönetimler” bu işi bile bile yaptılar, yapıyorlar. Şimdi CHP’nin, kılık kıyafet yerine bunlarla uğraşması gerekiyor. “Likidite tuzağı” gibi, onlar da türban tuzağına düşmesinler!..


Prof. Erol Manisalı

[1] Batı’nın Yeni Türkiye Politikası, sayfa 94, Cumhuriyet Kitapları, 2008.

 

   
   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Liberal Kapitalizm ] Küreselleşme ] [ Washington Uzlaşısı ] Çelişki ] Toplumculuk ] Devrim ] Borsa ]