AB Ön
Koşulları: ABnin Yolu Nereden Geçer?
- AB yolunda tek engel Kıbrıstı. Yes
be annemciler kazandırıldı; AB yolundaki engel Denktaş, AKP tarafından
tasfiye edildi; Washington ve Brükselin güvenini kazanmış Talat
iktidara getirildi ama AB yolu yine açılmadı. Şimdilerde, Türkiyenin
garanti anlaşmalarına dayalı olarak adada bulundurduğu askerlerinin
çekilmesini istiyorlar. AB kriterlerine göre adada yalnız İngiliz, Yunan
ve Rum askerleri bulunabilirmiş!
- AB yolundaki diğer bir engel de Güneydoğu. AB, PKK ile masaya oturun,
Brüksel yolu açılacak diyor. AKP iktidarında DTP Meclise sokuldu; AKP
hükümeti, Barzani ile masaya oturmaya hazır. AB yolu yine de açılmadı
- ABnin yolu Patrikhaneden de geçiyor. Lozanın dışına çıkarılmış
bağımsız ve siyasallaşmış bir din devleti, AB yolunu kapatan başka bir
engelmiş. Bu talep de yerine getirilirse AB kapısı açılacakmış
- Ermenilere tazminat ödenmesi, başka bir AB engeli. Listede bu da var
- ABnin yolu Dicle ve Fırattan da geçiyor. Onlar da
devredilmeliymişler
Belgelere bile yazıldı.
- Yalnız nehirler değil madenler, limanlar, ormanlar, bankalar da AB
yolundaki engeller. Kısaca, ABnin yolu Sevrden geçiyor.
Adım adım nereye?
ABnin Türkiye politikası çok açık; fiilen yapılanlar, belgelere
yazılanları ve istenenleri alt alta koyduğumuz zaman ABnin yolu,
ayrıştırılarak parçalanmış ve sömürgeleştirilmiş bir ülkeden geçiyor.
- Kürdistanı, Patrikhane devleti ile üçe, dörde bölünmüş bir ülke
- ABnin içine alınsa alınsa Patrikhane devleti alınır. 2025 yılında
Avrupa Birleşik Devletlerinin başkanı, 17 yıl önce O. Rehn adındaki
Komisyon üyesi çok doğru bir laf etmişti; bakın Türkiyenin bir
parçasını ABye aldık diyecektir.
Aptalları oynayan oligarşi
Ülkeyi yöneten oligarşi AB sürecinin Türkiyeyi nereye götürdüğünü çok
iyi biliyor. Bile bile bu işi yürütenler, neyin peşindedir?
1) İşbirlikçi dinciler, AByi zaten arkalarına almışlar. Onlarla
alışveriş yapıyorlar. Yollarını ABye açtırıyorlar.
Cumhuriyete karşı anlaşmışlar. Graham Fullerin son kitabında itiraf
ettiği gibi, geçen yazımda anlatmıştım
2) AB sürecinde en gönüllü olanlar bölücüler. Onlar, AB marifetiyle
Türkiyeyi parçalayıp amaçlarına ulaşmak istiyorlar.
3) Batı kapitalizminin Türkiyedeki yerli ortakları ise hem ağlarım hem
giderim oyununu oynamak zorunda kalıyorlar.
Bu üç grup da AB yolunun hangi istasyonlardan geçtiğini çok iyi
biliyor. Ancak Türkiyenin esas sorunu, bu gruplar dışında bulunan
büyük çoğunluğun Sevr sürecine karşı bütünleşememesi, net bir siyasi
irade ortaya koyamaması.
- CHP ve MHP, AB süreci karşısında nerede duruyor? Somut girişimleri
neden yok?
- İşçi sendikaları işçiye neden bu kadar uzak ? AB süreci işçiyi yok
ederken neden somut eylemlere girişmiyorlar?
- ABci iş çevreleri dışındaki iş dünyası, sanayici ve çiftçi neden
tepki veremiyor?
- Meslek odaları, biz Atatürkçüyüz diyen kurumlar ve sivil toplum
örgütlerinin gerçek duruşları nasıl? Neden yüzeysel bir Atatürkçülük ve
laiklik düzeyinde kalıyorlar ?
AB süreci Cumhuriyeti tasfiye ederken neden görmezlikten geliyorlar?
Sakın kalkıp kimileri, AB bizim devlet politikamızdır demesin, yoksa
herkes kendilerinin örtülü bir işbirlikçi olduğunu düşünmek zorunda
kalır.
Herkes yerini almalı: CHP de mi İşbirlikçi?
- Oligarşinin, AB süreci adı altında yürüttüğü ve dış odaklarca
desteklenen operasyon, belgeleri ve uygulamalar ile apaçık ortada.
- Biz muhalefetiz diyen siyasal partilerin, sendikaların, biz
Atatürkçüyüz diyen meslek odalarının ve sivil toplum örgütlerinin,
gerçekten nerede durduklarını açık seçik ortaya koymaları gerekir.
Kalkıp da AB süreci bir devlet politikasıdır, biz de bunun bir
parçasıyız demek, en büyük aldatmacadır. Kendilerini, oligarşinin
örtülü ortakları durumuna düşürmüş olurlar.
Herkes nerede durduğunu, ağzında gevelemeden, açık olarak ortaya
koymalıdır. Gözümüz onların üzerinde olacak
Erol Manisalı
|