Kültür ve Turizm
Bakanlığı A Lisansli Kültür Tur Operatörü TransAnatolie Tour'un
Kültür Gezileri
TransAnatolie Kültür Turları
İçerik
TransAnatolie TA0618: Tarsus Tyana Türkiye Kültür Gezisi: 5 gün: Ankara,
Tarsus, Antakya, Gaziantep, Urfa, Harran, Mardin, Niğde, Tyana.
PAGEREF _Toc104756985 \h 2
1. Gün: Ankara-Tarsus
PAGEREF _Toc104756986 \h 2
2. Gün: Tarsus-Antakya-Gaziantep.
PAGEREF _Toc104756987 \h 2
3. Gün: Gaziantep- Zeugma-Nizip Kelaynaklar-Urfa.
PAGEREF _Toc104756988 \h 2
4. Gün: Urfa-Mardin-Gaziantep.
PAGEREF _Toc104756989 \h 3
5. Gün: Gaziantep-Niğde-Tyana-Kemerhisar-Tuz Gölü Ankara.
PAGEREF _Toc104756990 \h 3
Nigde.
PAGEREF _Toc104756991 \h 4
Hüdavend Hatun Türbesi
PAGEREF _Toc104756992 \h 4
Tyana.
PAGEREF _Toc104756993 \h 5
Fiyat
PAGEREF _Toc104756994 \h 10
Fiyata dahil olan hizmetler
PAGEREF _Toc104756995 \h 10
Fiyata dahil olmayan hizmetler
PAGEREF _Toc104756996 \h 11
Uyarı
PAGEREF _Toc104756997 \h 11
TransAnatolie Tour: Bir Baştan Bir Başa Anadolu Kültür İnanç ve Sağlık
Gezileri Sağlayıcısı ve Operatorü.
PAGEREF _Toc104756998 \h 11
Akşam 23:30 da Ankara Buz Pateni yanından Tarsus’a hareket.
i
Tarsus gezileri: Cleopatra Kapısı, Aziz Pol-Saint Paul Evi ve Kuyusu,
Kültür Bakanlığımızca restore ettirilen Tarsus Evleri, Antakya
Harbiye’de yöresel mutfağın en iyi örneklerini veren Öz Kervan
Restoranda kebaplı künefeli öğle yemeği sonrası Şelalede fotoğraf
molası, ünlü Antakya Mozaik Müzesinin ve Dünyanın ilk kilisesi olan Aziz
Piyer-Saint Pierre Mağarasının gezilmesi.
Geceleme ve fıstıklı baklavalı akşam yemeği Gaziantep’te 3*
superieur-butik ya da 4* otelimizde.
i
Sabah kahvaltısından sonra Gaziantep Müzesini geziyoruz.
Zeugma’dan gelen mozaikler ve diğer kültür zenginlikleri. Gaziantep
Çarşısında serbest zaman. Öğle yemeğimiz yöresel mutfağa öncelik veren
tipik bir restoranda.
Öğleden sonra Fırat Deltasında Kelaynak Kuşları
yuvalarını, Birecik Köprüsünü görüyor, Fırat Nehrinin fotoğrafını
çekiyoruz.
Urfa’da Hz. İbrahim’in Makamı, Urfa Kalesi, Balıklı
Göl, Urfa Şark Pazarı-Kapalı Çarşısı, Nazım Hikmet’in dediği “
Memleketimden İnsan Manzaraları” bizi büyülüyor.
Akşam yemeği ve konaklama Urfa’da 3* superieur-butik ya
da 4* otelimizde.
i
Açık büfe kahvaltı sonrası biraz erken Harran’a hareket, Suriye sınırına
12 Km yaklaşıyoruz. GAP Projesinin getirdiği canlılığı görüyor, yazın,
sıcaklığın etkisini azaltan ünlü Harran Evlerini geziyoruz.
Harran’dan sonra kervanımız Tarihçi Arnold Toynbee’ye göre Dünyanın en
güzel şehri Mardin’e hareket ediyor.
Mardin geçmişte Maridia diye de anılıyordu.
Mardin bir kale ile taçlanmış 1300 m. Yükseklikte bir
tepenin üzerine kurulmuş.
Mimarisi daha çok Arap stilini andırıyor. Evleri taştan süslemelerle
zenginleştirilmiş.
1385’lerde yapılan Sultan İsa Bey Medresesi Mardin’in en güzel
yapıtlarından birisi.
Sultan İsa Bey Medresesi cami olarak ta kullanılmış, bazen
astronomi-fizik-matematik, bazen de tıp okulu olmuş, asıl kuruluş
amaçları başlangıçta şiiliğin yayılmasını engellemek içinmiş. Kur’an
okulu olarak da ünlü olan Mardin Sultan İsa Bey Medresesinin kapısı
muhteşem bir süsleme sanatının tanığı.
Sultan İsa Bey Medresesinin çatısından tüm Mezopotamya Ovasını
hayranlıkla seyir olası. Ulu Camiden sonra Deyrül Zeferan (Deir-Az-Zafaran).
Suriye ortodoks papazları 1933 ‘e kadar bu Manastırda
gömülüyorlarmış.Patrikhane bu tarihten sonra Şam’a taşınmış.
Akşam yemeğimizi biraz geç alacağız, konaklamamız yine Gaziantep’de,
otelimiz 3* superieur-butik ya da 4*.
i
Açık büfe kahvaltımızdan sonra Niğde’ye hareket ediyoruz.
Yolda Büyük İskender’in Pers Kralı 3. Darius’u yendiği
ISSOS’ TAN geçeceğiz, Külek Boğazı İskenderun’u kuran Büyük İskender’e
de geçit vermişti, bize de geçit verecek.
Öğle yemeğimiz Niğde’de yöresel bir sofrada.
Niğde ve Kemerhisar-Tyana gezilerimizden sonra Tuz Gölü
üzerinden Ankara’ya dönüyoruz.
Bir başka Transanatolie Tour seçeneğinde buluşmak üzere
ayrılıyoruz.
i
Niğde’nin antik adı “NAHİTA” dır. Bahçeli buluntuları ve
Çamardı-Kestel’de ortaya çıkarılan kalay madeni, Niğde tarihinin M.Ö
5000 yılına kadar uzandığını gösterir. Acemhöyükte bulunan Hitit ve Asur
yazıtlarından M.Ö 1800’den itibaren, bölgede 1000 yıl süreyle Hititlerin
yaşadığı anlaşılmaktadır. M.Ö 710’da Asurluların Hitit egemenliğine son
vermesiyle bölge Friglere geçmiştir. M.Ö 17 yılında Romalıların bölgeye
gelişine kadar, Medler, Persler, İskender’in Helenistik Kapadokya
Krallığı ve Bergama Krallığı yörede yaşamıştır. 395 yılında Roma
İmparatorluğu ikiye ayrılınca Niğde, Bizans (Doğu Roma) toprakları
içinde kalmıştır.
Türklerin (1071) Anadolu’ya gelişi ile başlayan Selçuklu Devleti
egemenliği 1308 yılına kadar sürmüştür. 1470 yılından itibaren Osmanlı
İmparatorluğunun kesin hakimiyetine giren bölge Cumhuriyet dönemine
kadar gelmiştir
Niğde'de Türk İslam eserlerinin en güzelleri Anadolu Selçuklularından
kalan eserlerdir. Yaz aylarında oluşan Taçlı Kadın Başı görüntüsü ile,
dünyada mimari benzeri olmayan Alaeddin Camii, Hüdavend Hatun Türbesi
dönemin önemli eserleridir. Ayrıca Akmedrese, Sungur Bey Camii, Mehmet
Paşa Kervansarayı, Gündoğdu Türbesi ve Saat Kulesi diğer önemli
eserlerdendir.
i
Hüdavend Hatun Türbesi Niğde’nin ve Selçuklu sanatının nadide
eserlerinden birisidir. Sekizgen planlı ve üzeri piramit şeklinde
örtülmüş olan bu küçük abidenin bir eşine daha memleketimizin hiçbir
yerinde rastlanmamıştır. Türbe Keyhüsrev II.’nin oğlu Rüknettin
Kılıçaslan IV’ ün kızı Hüdavend Hatun tarafından 1312 tarihinde
yaptırılmıştır. Türbenin doğuya açılan bir kapısı ve üç penceresi vardır.
Sekizgen planlı gömeçli bir silme ile biten bir üst temel üzerinde,
girift geometrik desenlerle süslenmiş yine sekizgen planlı gövde
yükselmektedir. Yüzlerde pencerelerin üstünden itibaren gömeçli çelenk
şeklinde bindirmelerden meydana gelmiş korniş onaltıgendir. Kornişin
üzerinde ise tepeye doğru hafif bombeleşen sekizgen prizmal bir külah
yer almaktadır. İçtende sekizgen olan salonun üzeri yarım daire şeklinde
bir kubbe ile örtülü olup, güney duvarında bir de mihrabı vardır.
İçerisinde üç mezar taşı bulunan salonun tabanında muhtemelen bu
mezarların bulunduğu bir mahzen yer almaktadır. Binanın bezemesi
fevkalade güzel ve önemlidir. Köşelerdeki sütünceler ve üst kornişte son
derece değişik konularda sitilize edilmiş, sarmaşık saplar, çiçekler,
yapraklar bulunmaktadır. Pencere üstünde insan başlı kuşlar ve çeşitli
hayvanlar kabartma olarak oyulmuştur. Bir yerde bir aslanın karşısında
ürkek bir ceylan, başka bir yerde kemere göre simetrik kanatlarını açmış
çift başlı bir kartal (Selçuklu sembolü) ve kornişe geçen gömeçli
bindirmelerde geometrik desenler, Selçuklu Türk sanatının zarif ve
incelik dolu örnekleridir.
İçindeki mihrap yarım daire oluklardan meydana gelmiş, çokgen bir
hücredir. Üstü üç dilimli bir kemerle örtülmüş gömeçlerle, girift
geometrik motiflerle ve Kur’an ayetleriyle çevrelenmiş olup, yanlarda
iki sütuncuk vardır.
Türbenin giriş yüzünde taç kemer silmesinde bir ayet, kapının üstündeki
üç satırlık kitabede ise “ Allah esirgeyici ve bağışlayıcıdır. Bu
mübarek türbenin yapılmasını Allah’ın merhamet ve affını dileyen aciz
mahluk emretti – Keyhüsrev oğlu Şehit Rüknettin dünya ve dinin ki Allah
onları affetsin, kızı Hüdavend Hatun – 712 yılının aylarında... Allah' a
hamd ve eshabına selam ve salavat “ ibaresi vardır.
Türbede bulunan diğer iki mezardan biri 1340 tarihli olup, Emir
Şucaeddin’in kızı Paşa Hatun’a, diğeri ise Niğde sancak Beyi’nin kızı
Belkıs’a ait ve 1563 tarihlidir.
Hüdavend Hatun’un mezar taşında ise iki ayet bir dua, kitabe vardır ki,
burada Hüdavend Hatun’un 1332 yılında öldüğü yazılıdır. Demek oluyor ki
Hüdavend Hatun türbeyi yaptırdıktan 20 yıl sonra ölmüştür.
i
Niğde İli’ne bağlı bir kasaba olan Kemerhisar’ın tarihi ismidir. Tarihi
geçmişini Bizans ve daha öncesinden alan Tyana gerçek bir tarihi
hazinedir. Su Kemerleri ve Roma havuzuyla ünlenmiştir .1880-1881 yılları
arasında ilk kez Wilson, sonra Ramsay mesafe cetveline göre höyüğün
yerini tespit etmişlerdir. Daha sonra Hitit ve Asur çivi yazılı
tabletlerindeki metinlerinden bu yerin Hititlerce Tuvanuva denen şehir
olduğu ortaya çıkmıştır. Bu adı Romalılar Tyana şekline sokmuşlar,
Türkler ise höyüğün üzerinde kurdukları köye (Hıristiyan kasabası
yerinde) Kilise Hisar ve daha sonraları Kemerhisar adını vermişlerdir.
Kent Roma döneminde gelişmiş ve Bor kasabasını da kaplamıştır. Günümüzde
Tyana Kemerhisar da görünen su kemerleri Roma zamanından kalmadır.
Kemerhisar kasabası şimdi hemen bütün höyüğü örtmüş gibidir.
Romalılar (M.Ö.17-M.S.395) Tuvanaya Tyana demişlerdir.Bu sırada geçici
bir süre için Kapadokya Krallığına taht şehri yapılan Tyana ya kralının
Özep adı verilerek Özebya denilmiştir. Bununla birlikte, Özebya yöresine
Jüpiter (Burada Jüpiter elinde iki ağızlı balta taşıyan bir cüce
biçiminde tasarlanmıştır.) kültü yanında Tisagor ve Diyonez mezhepleri
de girmiştir. M.Ö. 42 yılında Antuan, Yunan Kumandanı Arkelaosu
Kapadokya kralı yapmış, Arkelaos Garsona’nın yerinde yepyeni bir şehir
kurmuş ve burasını kendisine taht şehri yapmış, şehre de kendi adını
vermiştir. Coğrafyacı Strabon’a göre ise cidden şehir denilecek yer
Tyana idi. Roma İmparatorluğu devrinde Tyana bu dahiyane örgütlü
imparatorluğun resmini düşündüğü çerçevede yaya, sivil, asker ve adalet
kurumları ile donanmış ve bir çok güzel yapılarla bezenmiş, han, hamam
ve aşevleri ile Romanın cömertlik ihtişamının bir ili olmuştu.
Kalabalıklaşan şehre su, köşk pınarından çift yüksek, narin sarı trakit
taşından kemerlerle getirilmişti. aynı zamanda bu çift kemerler
arasından şehirden Jüpiter tapınağına götüren (ihtiram yolu) geçmekte
idi.Tyana bu yanı ile Pompei şehrini andırıyordu.
Kemerhisar’ın kuzey kesiminde Askeri Levazım fabrikası hattında
yeraltından geçerek batıya giden bir yer altı ırmağının varlığı
bilinmektedir. Bu ırmak bugün Köşk denilen Roma Havuzunda daha büyük ve
Askeri Fabrika içinde olmak üzere iki kaynakla kendiliğinden yüzeye
çıkmaktadır. Kuvvetle muhtemeldir ki Roma Havuzu yapılmadan önce de bu
kaynak vardı ve orada yerleşmiş olan insanların su gereksinimlerini
karşılıyordu. Nitekim Roma Havuzu’nun doğusunda M.Ö. VI. bin yıldan
kalan bir yerleşim ortaya çıkarılmış ve insanlar o dönemlerde genellikle
su kenarlarına yerleşmişlerdir. Ortaya çıkarılan ilkel uygarlığın da bu
su nedeniyle oraya yerleşmiş olması muhtemeldir ve bu uygarlığın
kalıntıları Niğde Müzesinde önemli bir bölümü oluşturmaktadır.
M.Ö. 738 –715 arasında Tuwana Kralı Warpalawa burada hüküm sürmüştür.
Araştırmalar, M.Ö.VIII. yüzyılda “Geç Eti” döneminin başkenti olduğunu
göstermektedir. Warpalawa’nın önemsediği bir Tanrı olan Gıda Tanrısı
Tarhunzas’ın bir elinde buğday başağı, bir elinde üzüm salkımı tutan
rölyefi Aydın kent’te (Ereğli) bulunmaktadır.Tyana’dan İstanbul’a
götürülen ve sol tarafı kaybolan bir rölyefte de Warpalawa’yı eski
çağlardan bir tanrıyı beslerken göstermektedir. Bu da yine Warpalawa’yla
ilgili önemli bir belgedir. Ayrıca belgeler; Tyana ve Gordion (Polatlı
yakınlarında Frigya başkenti) arasında sıkı ilişki olduğunu
göstermektedir. Bu ilişki Asurlulara karşı bir ittifaka kadar
varmaktadır. Ne yazık ki Mita (Frigya Kralı) ve Warpalawa’nın arasındaki
ittifaka ışık tutacak tarihi kanıtlar yoktur. Birkaç yıl önce Tyana’nın
kuzey-doğusunda ortaya çıkarılan tümülüste bulunan bronz eşyalar
arasında bulunan; üzerelerinde öküz motifleri olan kuşaklar, şallar, bir
işlemeli kemer ve diğer buluntuların M.Ö.VIII. yüzyılda yaşamış Frigyalı
bir yöneticiye ait olduğu belirlenmiştir. Tyana’daki buluntuların
paralelinde, Gordion’daki buluntular da bunların zamanın önde gelen bir
Frigya atölyesinde üretildiğini göstermektedir.
Toros stratejik geçitlerini tam olarak kontrol edemeyen Frigya için,
Tyana ile yaptığı ittifak Asurluların Anadolu’ya yayılmasını önleyen
barajın önemli taşlarında biri olmuştur. Öte yandan Klikya geçitlerinin
kuzeyinde önemli bir konumu olan Tyana, Asur istilası tarafından tehdit
edildiği için Frigya imparatorluğu ile ittifakın arkasını sağlama
aldığına inanıyordu. Jeopolitik ve stratejik bilgileri egemenlik
politikaları ile örtüşmeyen Gordion ve Tyana müttefiktiler. Kapadokya
Krallığının ilk Helenleştirme eğilimleri; M.Ö.III. yüzyılın ortalarında
başlamış, daha sonra da politik yönlendirme ile Yunan kültürünün
yaygınlaştırılmasına çalışılmıştır.
Kral Ariaramnes döneminde krallığın yönetim merkezi olan Tyana
M.Ö.III.yüzyıldan başlayarak Kuzey Toroslar dizisinin kontrol merkezi
olmuştur. Politik açıdan bakıldığında Kapadokya Krallığı Seleukidik
çıkarlarının merkezi Anadolu’daki temsilcisi olmuştur. Seleukiden
İmparatorluğu, topraklarının kuzeyindeki komşularıyla iyi ilişkileri
nedeniyle, III. yüzyılda bölgenin en büyük gücüydü. Seleukidikler bir
süre sonra yıkılmış yerine
Bergama Krallığının hakimiyeti kurulmuştur. Bu hakimiyet aynı zamanda
Helenleştirme politikasını getirmiştir. Konuşma dili Yunanca olmuştur.
Özel kraliyet ayrıcalığı sayesinde Yunan tiyatrocuları ülkeye gelmiş ve
bu da ülkede tiyatronun gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Yunan eğitim
sisteminin kurumları kademeli olarak yerleşmiştir. Kapadokya her geçen
yıl bir Yunan-Helen kültür ve eğitiminin yuvası olmuştur. Tyana’nın
kuzey-doğusundaki dağlık alanda bulunan mermer yatakları o zamanlar
büyük bir kraliyet kurma programı çerçevesinde işlenmiş olabilir. Bu
bölümü bölgesel sanat eserleriyle karşılaştırılırsa, işçilik
Anadolu-Yunan sanatıyla benzerlik gösterdiği görülür.
Tyana bölgesinde en iyi şekilde korunmuş olan su tekniği ile ilgili
yapılar özel bir hayranlık uyandırmaktadır. İlk sıradaki de Bahçelide
bulunan ve mermer duvarlarla örülmüş kaynak sularını çeviren Roma
Havuzudur ki; bu havuzdan Roma İmparatorluğu döneminde Tyana’ya doğru
bir su iletim şebekesi yapılmıştır. Havuz 62 X 20 metre boyutlarındadır.
Bu kaynaktan yerle aynı seviyede olan bir boru şebekesi çıkmaktadır.
Boru şebekesi; kaynaktan kemerler aracılığı ile su taşımıştır. Su iletim
hattının Tyana içindeki bölümü hakkında hiç bilgimiz yoktur. Taşınan
suyun miktarı ile ilgili ölçümler; Tyana’ya 30 000 kişiye yetecek kadar
su taşındığını göstermektedir. Bu rakamın büyüklüğü suyun, içme suyu
yanında sulama amaçlı da kullanıldığını göstermektedir.
Günümüze gelebilen kalıntılardan, Tyana’nın imparatorluk dönemi şehir
gelişimini gösteren tüm özellikleri taşıdığı görülmektedir. Bu dönemdeki
diğer buluntu örnekleri de karşılaştırıldığında, aynı sonuca ulaşılır.
Güney Kapadokya’daki Tyana şehri, imparatorluk dönemi şehir
medeniyetlerinin en iyi göstergelerinden birisidir. Tyana orada diğer
imparatorluk kültürünü yansıtan şehirlerle karşılaştırıldığında,
kaliteli bir örnek olarak ortaya çıkmaktadır. Vahşi hayvan avını
gösteren bir mezar kabartması da bu medeniyete bir örnektir. M.S.II.
yüzyıl dönemine ait bu kabartma resme, konusu açısından bakıldığında bir
harikadır. Stil olarak birbirine akraba olan örnekler incelendiğinde,
Tyana’da çok yüksek bir sanatsal dereceye ulaşmış bir atölyede yapıldığı
anlaşılabilir. Aynı özellikleri imparatorluk dönemi lahitleri de
taşımaktadır. Üzerinde vahşi hayvan işlemeleri olan çatı rölyefleri de
aynı mezar kazılarından çıkarılmıştır. Tyana’nın altındaki bu göze
çarpan kabartmaların nedeninin, Tyana yakınlarından geçen eski yolun
olduğu söylenilebilir. Tyana imparatorluk döneminde de köylerden
şehirlere geçen yolun önemli bir etabıydı. M.S.II. yüzyıldaki doğu
savaşlarında şehrin önemi tekrar ön plana çıkmıştır. Birçok Romalı
imparatorun Tyana’ya gelmesi bunu kanıtlamıştır. M.S. 213 yılında
Carakalla tarafından doğu akınlarında savaşacak orduları hazırlamak için
Tyana bir eyalete dahil edilmiştir.
Tyana’daki askeri birliklerin varlığı da ikmal yeri olarak
kullanıldığının göstergesidir. İkmal (lojistik) uzmanı C. Torkutias’ın (Kapadokya
bölgesinde Apollinarise hizmet etmiştir) mezar taşı da bunun kanıtıdır.
Anadolu’nun batısındaki uluslar arası trafik bağlantıları Klikya
kapıları aracılığı ile Tyana’ya kadar gelmiştir. Bu trafikle sadece
insanlar gelmemiş, aynı zamanda mal, sermaye, bilgi, teknik bilgi ve
kültürel akımlar gelmiştir. Bu çok çeşitli trafik, Tyana’nın her dönemde
yükselmesini sağlamıştır. Her şeyden önce bilinen bu ithal kültürün
dışında da imparatorluğun bu ülkede yüzyıllarca sürmüş kendi kültürü de
vardır. Bu durum özellikle yöresel özellikleri taşıyan ve işçiliğin
birinci kalite olduğu taş işlemeciliği (baskı) sanatında kendini
gösterir. Uluslararası alanda ün yapmış atölyelerde üretilen ve mermer
üzerine işlenen kadın resimleri geç İran dönemine benzer özellikler
taşır. Bu mermer malzemelerin de dışarıdan ithal edilmiş olması
muhtemeldir.
Tyana tehlikeye açık konumu nedeniyle Anadolu’da olan savaşlarda sürekli
kurban konumuna düşmüştür. Fakat bütün olarak bakıldığında şehir her
pozisyonda bu durumdan kendine yararlar çıkarmasını bilmiştir. En
azından Tyana M.S.V. yüzyılda çok önemli yapı olan ve başkentin
atölyelerine özgü çok güzel işleme stilleriyle bezenmiş bölümleri olan
bir bazilikayı yapma gücüne erişmiştir. Üzerinde akantus çiçeğinin
oldukça özenli işlenmiş örnekleri olan ve iyi korunmuş olan taş
işlemeler döneminin İstanbul yada Selanik’teki çalışmalarına pek az
benzemektedir. Tyana eski Bizans döneminde de İmparatorluk
şehirlerindeki gelişmelerle yakından ilgiliydi. Toroslar ön ülkesinin
merkezi yerleşim birimi olan şehrin (Tyana’nın) sonu da muhtemelen
M.S.VI. yüzyıldaki Pers savaşı ve VII.-VIII. yüzyıllardaki şehri talan
edip yıkan ve sonunda istila eden Arap akınlarında olmuştur.O zamanlar
açıkça görülüyor ki, şehrin gelişiminin bin yıllar içinde oluşan yaşam
stili yıkılmış ve bunu takiben Tyana’nın işlevini güney Kapadokya’daki
şehirler üstlenmiştir. Yerleşim için son kanıt da, M.S. X. yüzyıldan
kalma bir dolap kapağıdır ki; bu dönemde Tyana Bizans yöneticilerinin
takviyesiyle kendinde son bir kilise yapacak gücü bulmuştur. En geç XI.
yüzyılda Selçukluların akınlarıyla Tyana’daki bu ara dönem de sona ermiş
ve Tyana’nın şehir olarak işlevini kuzeydeki Niğde üstlenmiştir. Bugün
Tyana’nın kuzeyindeki kenarı oyuk kayalık (Eftiyan) çok sayıda geç antik
dönem kaya odaları için bir kanıt oluşturmaktadır. Tyana’nın bir başka
ve önemli özelliği Apollon’un doğum yeri olmasıdır. Apollon’un yaşamı
İsa ile aynı döneme rastlıyor. İsa’nın alternatifi olarak öne sürüldüğü
yada aslında Apollon’un İsa olduğunu iddia edenler bile bulunmaktadır.
Tyana’daki kazıyı Venedik Bölgesi Klasik ve Doğu Uygarlıklarını İnceleme
ve Araştırma Merkezi adlı “Kültür Vakfı” finanse etmektedir. Kazı ekibi
ise; Padova Üniversitesi Edebiyat ve Felsefe Fakültesi, Eski Çağlar
Bilimleri Bölümü ve Venedik “Ca Foscari” Üniversitesi öğretim
üyelerinden oluşmaktadır. Kazı ekibini sorumlu başkanı, Padova
Üniversitesinden arkeolog – topografyacı Prof. Dr. Guido Rosada’dır.
Vakıf başkanı Prof. Dr. Gustavo Traversari olup, Venedik “Ca Foscari”
Üniversitesinden emeklidir. Bilindiği gibi ilişkiyi sürekli olarak Prof.
Dr. Asım Tanış yürütmüştür (Kent Haber Kultur Kurulu).
i
•
Fiyatlar (transanatolie.com) i
• Tur
süresi ulaşım, Mercedes 403-Intro-Safir ,WW. Mercedes Minibüs.
• Otel
etaba göre 3* superieur-butik ya da 4*. Tam pansiyon konaklama (5
Kahvaltı, 4 öğle yemeği, 4 akşam yemeği).
• Öğle
yemekleri yerel tipik Türk Mutfağı sunan restoranlarda.
• TÜRSAB
Seyahat Güvencesi sigorta ve paketi.
• Kültür
ve Turizm Bakanlığı kokartlı profesyonel turizm rehberi rehberlik
hizmetleri.
• Bu
turda 2nci gün ve 5nci gün 2 şoförümüz olacaktır.
i
•
Tur ve otellerde kalış süresi içkiler.
• İsteğe
bağlı turlar.
• Müze
girişleri
• KDV.
i
Sayısı 22 kişiyi aşan kapalı gruplarda 1 kişi ücretsiz, Kültür
Dernekleri üyeleri, öğretmen ve öğrenciler, engelliler ve onlara refakat
edenler için indirim, bu konuda tura yazılırken lütfen bilgi alınız (info@transanatolie.com).
i
Minimum 10 kişi ile hareket.
Tüm yasal haklar Transanatolie Tur’a
aittir, seyahat acenta hakkı saklıdır.
i
TransAnatolie Tour: Bir Baştan Bir Başa
Anadolu Kültür İnanç ve Sağlık Gezileri Sağlayıcısı ve Operatorü:
info@transanatolie.com
i
TransAnatolie, kültür programları
ve turları ile ülkemiz Türkiye’yi size ve Dünya'ya farkli
pencerelerden değişik açılarda sunuyor.
TransAantolie ile Çatalhöyüklü ilk Ana Tanrıça'nın kültürü ile
tanışıyorsunuz, Hititler'in ilk başkentleri Aksaray’ın Acemhöyük’ü,
Çorum’un Hattuşaş’ı sizi Hitit türküleri ile karşılıyor.
Truva’da Paris’in sevgilisi Güzel Helena'nın öyküsünü dinliyor, at
kişnemeleri arasında Melih Cevdet Anday’ın “Truva Önünde Atlar”
şiiri, size hem Homeros’un İlyada ve Odisesin'deki Hektor, Aşil ve
Agamemnon’u, hem de “Gelibolu'da, İnönü'de vatanın kötü talihini
yenen” Mehmetcikleri düşündürüyor.
Mustafa Kemal Atatürk Çanakkale’de kalmış askerlerin annelerini
engin insan sevgisi ile “Ey çocuklarını bu ülke topraklarında
bırakan anneler, onlar için üzülmeyiniz, onlar bu topraklar için
çarpışırken bu toprağın çocukları oldular, şimdi, Türk kardeşleriyle
birlikte yan yana uyuyorlar” diyerek kıtalararası yakınlaşmayı
sağlıyor, Anzaklar’a Çanakkale'yi kendi ülkelerinden daha çok
sevdiriyor.
TransAnatolie Avrupa’nın kultur mirascisi olmakla övündüğü eski
Yunan uygarlığının en önemli kentlerini, Anadolu’nun bir parçası
olarak; demokrasi perisi Aspasia’yı, Milet’li Thales’i, Efes’li
Heraklit’i, Piriene’li Hipodamüs’ü de Anadolu'nun çocukları olarak
size tanıtıyor.
Doğulular, batılılar, kuzeyliler, güneyliler, kimsesizler,
ayricaliklilar Mevlana’nın, Hacı Bektaş Veliler’in, Pir Sultan
Abdalllar’ın, Yunus Emreler’in, Aşık Veyseller’in hoş görüsünü
soluyor; dinler, kültürler, Hiristiyanlık, Yahudilik köklerini
Anadolu'da Türkiye’de buluyor, Müslümanlık Anadolu’da kök salıyor.
TransAnatolie bu izleri sürüyor. Süleymaniye Mimar Sinan'la
yükseliyor; İbn-i Sina Tıp'da, İbn-i Batuta Astronomi'de, Ahmed Arif
Arf, Ratip Berker, Matematik'de, Erdal İnönü Fizik'de yeni buluşlar
getiriyor. Bizim Kanuni Fransızlar'ın Muhteşem Süleyman’ı oluyor,
İspanya Yahudileri mutluluğu Fatih’in İstanbulun'da buluyor. Bu
izleri süren TransAnatolie Tour ile Tahsin Özgüç’ün, Ekrem
Akurgal’ın kültür dünyasını keşfediyor, Mahmut Makal’ın "Bizim
Köy'unü" okuyor, Bülent Ecevit'in “Pülümür'lü Kadının Gizini"
hissediyorsunuz.
Mazlum ulusların umut kaynağı olan Mustafa Kemal Atatürk,
hurafelerden arınmış açtığı bilimsel aydınlanma yolunda, çağdaş
uygarlığın ölçütleri ile doğu gizemini de kapsayan Türkiye’yi,
Acemhöyük’lü yorgunluk tanımaz Memedler'in omuzunda Dünya Kültür
Merkezliğine yükseltiyor.
TransAnatolie Tour ile seyahat Marco Polo’nun, Evliya Çelebi’nin
İpek Yolu Kervansaraylarındaki tılsımlı, doyumlu yolculuklarını
yaşatıyor. Timur’un fillerini, Cengiz Han’ın yüksek yaylalarını
düşlüyorsunuz. Orient Express size batıdan doğuya Bizans’ı yaşatıyor.
TransAnatolie Tour ile doğayı tanıyor, onu dinliyor, Acemhöyük’de
ata biniyor, Kapadokya’yı balonla keşfediyor, Kalecik’de üzüm
topluyor, Tekir ve Kangal’ı seviyor, Angora’dan Taşpınar halılarını
dokuyor, termal sağlık turizm merkezlerinde dinleniyor, Ağrı
Dağı’nın zirvesine çıkıyorsunuz.
i
i
- TransAnatolie Tour
- Kültür Tur
Sağlayıcısı ve Operatorü-Kültür ve Turizm Bakanlığı 4938 No'lu Grup A Lisans
|