Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Yerleşim


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

[ Yerleşim ] Batılılaşma ] Kültürel Yozlaşma ]

 

 

Up

 

Geçici görevle yerleşme kültürü

 
 

Sabah Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Efes kenti ile ilgili bir yazı yazdı. Daha doğrusu Avusturya Büyükelçisi'ne hitaben bir açık mektup. Ben şimdiye kadar bizim kazı alanlarıyla ilgili olarak yapılmış daha iyi bir saptama okumadım. Yazar aynı mektubu Çatalhöyük için, Hattuşa için ve daha nice benzerleri için kaleme alsa aşağı yukarı aynı şeyleri yazardı herhalde. Çünkü hepsi aynı durumda. Türkiye'de olağanüstü önemli tarihi kentler, antik kalıntılar gün yüzüne çıkarılıyor ama ne devletin, ne özel kesimin, ne de bu ülkenin insanlarının hiçbir şekilde ilgisini çekmiyor. Bu sütunda defalarca sordum son yıllarda birçok yeni keşfin söz konusu olduğu Hattuşa'ya giden bir tek devlet büyüğü var mı diye. Ne yazık ki yok. Oysa Japon prensi Mikasa ikide bir de gelip bakıyor oraya. Yeni bulguları yerinde inceliyor. Sanki Hattuşa Japonya'ya aitmiş, ya da Hititler Japon kökenliymiş gibi. Bizdeki ilgisizlik ve Japonlardaki ilgiyi görünce insan böyle düşünüyor ister istemez. Bırakın devlet büyüklerini, Hattuşa'ya gitmiş ve orayı hakkıyla gezmiş kaç Çorumlu vardır dersiniz? Ya da Çatalhöyük'ü gezmiş kaç Konyalı? Çorum'a ilk gittiğim yıllarda beni televizyondan tanıyıp da Hattuşa'nın nerede olduğu soranlar vardı.

Almanlar Hattuşa'yı, Avusturyalılar Efes'i, İngilizler ve diğerleri Çatalhöyük'ü kazıyor. Hattuşa ile ilgili rehber kitaplar kazı yapan Alman heyeti başkanlarına ait. Çatalhöyük rehber kitapları ise orada kazı başkanlığı yapan İngilizin adını taşıyor. Nerede bizim Türkler? Buralar bizim topraklarımız değil mi? Bu ayıp parasızlıkla filan açıklanabilir mi? Sen para yok diye topraklarının tarihinin araştırılmasını yabancılara bırak, ondan sonra Marco Aurelio TC vatandaşı oldu diye protesto et, kapitülasyonlarla bağlantı kur. Asıl kapitülasyon kendi topraklarının kazılmasını ve tarihinin araştırılmasını yabancılara bırakmaktır. Bankaları, şirketleri yabancılara satıyoruz diye kıyameti koparıyoruz, sonra da kendi topraklarımızı kazıp bizim tarihimizi bize öğretmesi için yabancıları davet ediyoruz. Kimse yanlış anlamasın. Ben o toprakları kazan yabancılara kızmıyorum. Tam tersine onlara teşekkür ediyorum. Çünkü onlar oraları kazıp da o yayınları yapmasalar biz bu ilgisizlikle Hititlerin Anadolu'da yaşadığını bile bilmeyeceğiz.

Dışarıdan bakıldığında görüntümüz inanılmaz biçimde bir göçmen görüntüsü. Yani buralarda geçici olarak oturuyormuşuz da günü gelince çekip gidecekmişiz gibi. Bunu örneğin İstanbul'a göç ederek gelmiş Anadolu insanında yaygın biçimde görmek mümkün. Oturduğu semti benimsemiyor, komşusunu tanımaya çaba göstermiyor, evinin çevresini temiz tutmaya özenmiyor, buradaki müzelerle ilgisi yok. Sanki buraya geçici görevle gelmiş de her an kendi memleketine dönecekmiş gibi. Bunu derecesini farklılaştırarak aşağı yukarı bütün Türkiye'ye uygulamak mümkün. Hiçbirimiz sanki burası bizim asıl yerleşim yerimiz değilmiş de bir gün gelip orta Asya'ya dönecekmişiz gibi bir görüntü sergiliyoruz. Çevremizle ilgimiz neredeyse sıfıra yakın, tarih deseniz Osmanlı'dan öncesiyle ilgimiz kopuk, hatta batı tarihini kendi topraklarımızda yaşamış olan uygarlıkların tarihinden iyi biliyoruz. Bu topraklardan 40 dolayında uygarlık gelip geçmiş, say deseniz üçten fazlasını sayacak insan sayısı parmakla gösterilebilecek kadar az.

Yurt dediğin yer hakedilmelidir. Haketmek, yalnızca uğrunda kan ve gözyaşı dökmekle, bir takım sanayi tesisleri inşa etmekle olmaz. Yurdunu haketmek için topraklarının geçmişini, oradan gelip geçen uygarlıkların neler bıraktığını bilmek ve o geçmişe, o bilgiyle sahip çıkmak gerek.

Mahfi Eğilmez
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

[ Yerleşim ] Batılılaşma ] Kültürel Yozlaşma ]