Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Musluman


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Darbeı ] Siville ] Norm ] Suç ] [ Musluman ]

 

 

Up

Yeni Strateji: Gerçek Müslüman, Ulusalcının Yanındadır

   
   

Yazılarımda kullandığım "İşbirlikçi İslamcılar” deyimine bazı okurlarımdan tepki geldi; “Gerçek Müslüman işbirlikçi olamaz, münafık sözü uygun düşer” diyorlar. Ben de aynı kanıdayım.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu coğrafyada ” Sömürgecilerin Büyük Ortadoğu Projelerinin yanında yer alarak komşu devletleri arkadan vurmak ” nasıl bir İslamcılıktır? Gerçek Müslüman böyle bir şey yapmaz.

Türkiye’de ” Ulusalcılar ve sömürgeciler olarak iki cephe oluşmuşsa “, gerçek Müslümanların sömürgecilerin değil ulusalcıların yanında yer almaları gerekir. Kimi İslamcılar eğer, ulusalcılara karşı sömürgecilerin yanında yer alıyorsa sonuçta ne olur? Bu coğrafya sömürgecilerin (Hıristiyanların) eline geçer.

Halkı Müslüman olan bölgenin insanları, sömürgeciler tarafından lime lime dağıtılır, parçalanır. Aynen bugün Irak’ta ABD (ve Batı’nın) sürdürdüğü işgalde olduğu gibi. Milyonlarca insan birbirlerine düşürülür, öldürülür, sakat ve yoksul bırakılır.

"İşbirlikçilik” bu sonucu getiriyorsa, okurlarım çok haklı. “İşbirlikçi İslamcı” olamaz, “Münafık” sözcüğü uygun düşer.

İran başta olmak üzere bu coğrafyada emperyalizme karşı İslamcı-sol işbirliği, geçmişte zaman zaman görülmüştür.

- İslamcılarla solcuların bu coğrafyada birbirlerine uzak kaldıkları ve birbirlerini "Öteki” olarak gördükleri doğrudur.

- Ama başka bir gerçek daha vardır;

Bu coğrafyada en büyük tehdit (ve düşman) "Batı sömürgeciliğidir". En büyük tehdide karşı 'İslamcılarla halkçıların işbirliği yapmaları gerekmez mi?' Üstelik ulusalcılar artık, “Sağ ve sol olarak da bütünleşiyorlarsa”.

Filistin’de Hamas’a baktığımız zaman sömürgecilere karşı ”antiemperyalist kimliğin” öne çıktığı görülür. ABD ve Avrupa’nın en büyük korkuları budur. O nedenle ”İşbirlikçi İslamcıları” programlı bir biçimde üretip iktidara getirirler. “Tarikat şeyhlerini” planlayıp, düzenleyip sahneye çıkarırlar (*). Amaç, antiemperyalist ve ulusalcı cepheyi bölmektir.

Güney Amerika’da Katolik-halkçı işbirliği

Latin Amerika’da ” Amerikan sömürgeciliğine karşı başkaldırıda“, kilisenin büyük desteği oldu. İlginç bir biçimde, “Katolikler, sola destek verdiler”. Din ve siyaset, “Emperyalizme karşı işbirliği yaptılar”.

Dinin toplumda oluşturduğu ”Kolektif güç ve ortak hareket bilinci“, halkçı ve solcu liderler tarafından antiemperyalist bir zemine taşındı. Sonuçta halk kazandı, demokrasi kazandı.

Türkiye’ye baktığımız zaman tarikatların ve cemaatlerin kolektif gücü, Güney Amerika’nın aksine, “Sömürgecilerin hizmetine sunuluyor” . Bu çevreler, ABD ve AB’nin bölgeyi işgal planlarına destek veriyorlar.

- En önemlisi, ülkede toplumsal, toplumcu ve antiemperyalist bilincin ortadan kaldırılması için kullanılıyorlar. Halkçı ve bölgesel işbirliğine dayalı hareketlerin önünü kesmeye çalışıyorlar.

- Ulusalcıların hedef alınmalarının arkasındaki esas neden budur.

Abdullah Gül en önemli kanıt

Yukarıdaki değerlendirmemin en önemli kanıtı, Abdullah Gül’ ün kendisidir. 1994 yılından beri TBMM’deki konuşmaları alt alta konduğu zaman; 1996′da ve 2002-2007 döneminde hükümetteki farklı icraatına bakıldığı zaman durumu en açık bir biçimde görüyoruz.

- Abdullah Gül, 1994-1996 döneminde İslamcı olarak, “Çok net bir antiemperyalist çizgideydi”. Bütün konuşmalarında bu gerçek, buram buram görülür ve hissedilir. Avrupa’yla Derin Bağlar kitabımda kendisine iki bölüm ayırarak bu süreci bilimsel olarak inceledim (**).

Benim, “AB ve Batı ile ilgili olarak” savunduğum görüşlerimle örtüşen kimi yanları vardı. Bu örtüşmeler, “antiemperyalist tezlerde” ortaya çıkıyordu. Bu alandaki görüşlerimi destekliyordu. Bir de bugüne bakalım: 1995′te İslamcılara şiddetle karşı çıkan AB, bugün onların iktidarda kalmaları için, apar topar Ankara’ya yığılıyorlar.
Gül o zaman da ”Bir İslamcıydı“; ben ise sadece bir Müslümandım. O bir İslamcı olarak sömürgecilere karşı düşüncelerini savunurken, ” Benim gibi ulusalcılara destek veriyordu”. Görüşlerimi kaynak olarak göstermesi bundandı, bizimle işbirliği yapıyordu.

Abdullah Gül o dönemde, “İslamcılarla ulusalcıların, emperyalizme karşı birleşebileceklerini” , somut olarak bizzat ortaya koymuştur. ABD ve AB’yi en korkutan şey budur. Kendilerine karşı İslamcıların ulusalcılara destek vermesi bu coğrafyada, “Latin Amerika’da olduğu gibi”, halkçı gelişmelerin doğmasına yol açar.
ABD ve AB, bu nedenle kimi İslamcıları kendi ortakları ve işbirlikçileri durumuna getirerek ulusal bütünleşmeleri önlüyorlar.

- Kimi ülkelerde, Irak’ta olduğu gibi bu bölünmeyi silahla yapıyorlar…

- Kimilerinde ise, Türkiye’deki gibi, işi askersiz çözmeye çalışıyorlar.

Bu onların sorunu; ancak biz kendi çözümümüzün, “aramızda bütünleşmekten geçtiğini” görmek ve bunu sağlamak zorundayız. Sağcısı solcusu, İslamcısı ateisti herkesin hiç çekinmeden emperyalizme karşı bütünleşmesi gerekiyor.

Bölge halkını sağcı, solcu, İslamcı diye ayırmadan ezip geçmek isteyen en büyük tehdit emperyalizmdir. Ona karşı birleşmeliyiz.

Sömürgecileri Atatürk’ e tercih etmek, günahların en büyüğü olmaz mı?
 

Erol Manisalı


(*) Hikmet Çetinkaya ve Merdan Yanardağ’ın bu konudaki kitapları, belgeleri ortaya koyuyor.
(**) Avrupa’yla Derin Bağlar, sayfa 50-75, Truva, 2007

   
   
   
 
 

 
   
   
   

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Darbeı ] Siville ] Norm ] Suç ] [ Musluman ]