Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Suç


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Darbeı ] Siville ] Norm ] [ Suç ] Musluman ]

 

 

Up

 

Suç İşliyorsunuz

 
 

Babaannem Zehra Hanım nasıl giyinirdi bilemem. Çünkü baba tarafından dedem Yusuf Bey' le ve o sırada kimileri bebek amcalarım ve halalarımla birlikte, 1910'lardaki karşılıklı kıyımlar sırasında Taşnaksityun çetelerince Iğdır'daki evlerinde katledilmişler. Kurtulan bir tek, o sırada üç dört yaşlarındaki babam olmuş. (Öyküyü merak edenler kardeşim Nihat Behram' ın " Miras " adlı romanından öğrenebilirler.) Zehra Hanım nasıl giyinirdi bilemem.

Fakat herhalde, o yıllarda bütün toplumsal kesimlerden kadınlar gibi başında bir başörtüsü vardı. Tıpkı anneannem Gonca Hanım gibi. Sizler, başörtülerini dinsel bir simge gibi değil, Cumhuriyet öncesindeki geleneklerin bir gereği olarak taşıyan bu kadınlara karşı suç işliyorsunuz.

***

Çocukluğumun geçtiği Kars'ta, yağmura, toza toprağa karşı korunmak dışında annemi hiç başı örtülü görmedim. Fotoğraflarında da başında modern şapkalar vardır. Annem dört çocuk büyütmüş bir ev kadınıydı. Ama kemanıyla da bizlere klasik Batı müziği parçaları çalardı. Bu sırrı, uzun yıllar sonra Kars'a gittiğimde çözdüm. Evimizin bulunduğu sokaktaki konservatuvar binasının restorasyonu yapılıyordu. Demek ki müzik eğitimini orada, ya da belki bir halkevinde almıştı. Çocukluğumun geçtiği Kars, ( Orhan Pamuk' un kurguladığının tam tersi) bambaşka bir yerdi. Ben orada, o yıllarda, ne çarşaflı, ne de türbanlı bir kadın gördüğümü anımsıyorum. Bugünün Kars'ı da bu türden görüntülerin uzağındadır. Siz benim anneme, teyzeme, onların arkadaşlarına, Cumhuriyet'in birinci, ikinci kuşak insanlarına karşı suç işliyorsunuz.

***

Ergenliğimin önemli bir bölümü Çankırı'da geçti. Orada bir dindarlık havası vardı. Ama bu, tıpkı Yahya Kemal' in bazı şiirlerinde tarif ettiği gibi, töresel, kültürel bir dindarlıktı. Din konuşulmaz, günlük yaşamın içinde olağan bir olgu olarak yaşanırdı. Başörtüsü herhangi bir şeyin simgesi değil, daha çok yine yaşlı kadınların ya da nispeten daha yoksul kesimlerden kadınların taşıdığı bir örtüydü. Zenginlik, gösteriş ayıptı. Esnaf, işçi ya da memur komşularımız akşamları evlerine dönerken, ellerinde taşıdıkları şeylerin ne olduğunu anlayamazdınız. Bunun nedeni, o şeyler her ne ise, açıkta taşınırlarsa, alamayacak durumdaki insanlara karşı ayıp ve günah olacağı içindi. En saygı duyduğumuz kişi, aynı mahallede oturduğumuz, eşi ve kızı annemin arkadaşları olan kent müftüsüydü. Bembeyaz sakalı, koyu renkli, tertemiz, modern giysileriyle o, sokaktan geçerek evine doğru giderken, çevresine ürküntü değil, iyilik, hoşgörü saçan iyi yürekli bir masal kahramanı, içimizden biriydi. İlkokul, ortaokul, lise arkadaşlarımın birçoğu, esnaf ya da köylü çocuklarıydı. İlkokulda yoksul bir kız arkadaşımızın okula bir gün, bildiğimiz hamam takunyalarıyla geldiğini unutamam. Ama türban denen bir şey bu öğretim basamaklarının hiçbirinde aklımızın ucundan geçmezdi. Kız-erkek eşittik, arkadaştık. Hangi toplumsal tabakadan gelirsek gelelim, hepimizi birleştiren ortak bir ışık, bir aydınlık vardı. Bu ışık, yine kadın ya da erkek, bütün öğretmenlerimizin, bütün o sevgili insanların açık alınlarında, açık başlarında onurla ışıldayan şeydi. Siz bütün bu anlattıklarıma, bütün bu insanlara karşı suç işliyorsunuz. Sizin görgüsüz, şatafatlı düğünleriniz; marka merakınız; kibirli, gösterişçi, ikiyüzlü halleriniz; bir zamanlar bu toplumun insanlarının günlük yaşamlarında doğal bir yaşam alanı olarak var olan kutsal yerleri miğfere ve süngüye dönüştürmeye çalışan dindarlığınız; benim anlattığım, yaşadığım bu Türkiye'ye ne kadar yabancı, uzak ve düşman...

***

Suç işliyorsunuz, evet. Nice güçlükler aşılarak bir araya getirilmiş bu ülkenin insanlarını laikler ve dindarlar, inananlar ve inanmayanlar gibi, çoktan geride kalmış yapay ve zorlama ayrımlarla birbirinden ayırmaya çalışarak bu ülkeye ve insanlarına karşı suç işliyorsunuz.

Günlük yaşam içinde töre olarak kalması gereken dinsel değerleri bu yaşamın yönlendiricisi yapmaya çalışarak, akla, bilime, özgür düşünceye ve aynı zamanda da bu dinin kendisine karşı suç işliyorsunuz.

Demokrasiyi yüzde hesaplarına vurarak demokrasiye karşı suç işliyorsunuz.

Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyetin, bağımsızlıkçı, emperyalizm karşıtı ideallerine, fotoğrafları altında ister istemez durduğunuz Mustafa Kemal' in aydınlık aklına, ruhuna, bu ülkenin insanlarının doğal vatanseverliğine, özverisine, Ortadoğu çamuruna değil, kadının ve erkeğin gerçekten eşit ve arkadaş olduğu bir dünya özlemine; Batılı değerleri bile daha da yüceltecek azmine, beklentilerine, çalışkanlığına, yaratma yeteneklerine karşı suç işliyorsunuz.

Suç işliyorsunuz, evet. Siz ve içerdeki ve dışardaki her türden yardakçılarınız, hep birlikte suçlusunuz.

Ne kadar yadsısanız da, bu böyle...

ATAOL BEHRAMOĞLU
 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Darbeı ] Siville ] Norm ] [ Suç ] Musluman ]