Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Tarih


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Film ] McDündar ] [ Tarih ]

 

 

Up

Tarih ve Ruhbilim Uzmanlık İşidir!

   
   
Şu “Mustafa” sözde ‘belgesel’ine çok kısa değinmeyi görev sayarım. Tarih ve de ruhbilim, engin uzmanlık, ondan da öte, kişilere ve uluslara hakça davranış, dengeli bir yansızlık, geçmişin anlamlı yanlarını öne çıkarma ve iyi niyet ister. Örneğin, Afrika tarihi üstüne Oxford ve Cambridge yayınlarını yıllar önce okudum ve kendi kitabımda eleştirdim. Sömürgeci kurgularında bilim dışı eksiklikler, yanlışlar ve aşağılamaların hastalıklarıyla doluydu. İzlenimime göre, Mustafa filmi de öyle. Yapanların tarih ve ruhbilim yetersizliklerini sergiliyor, yakın tarihimiz (ayrıca, ülkemiz) üstüne döndürülen oyunları çağrıştırıyor.

Filmin eleştirisi bir yazıya sığmaz. Kısaca: Dünya tarihinin herhalde en ilgiye değer devlet adamı, kuramcısı ve uygulayıcısı Mustafa Kemal Atatürk için yazılanların alt alta dizilmiş kaynakçası bile ciltler tutuyor. Bunların ancak belli başlılarına New York’ta bu yıl basılmış bir kitabımda göndermeler yaptım. Arjantin’den Hindistan’a, Rusya’dan Arap dünyasına, Almanya’dan Çin’e sayısız kitap ve yazı kaynağı ile tümünün üstünde anlaştığı önemli doğrular var.

Bu filmi yapanlarda bunları çağrıştıran bir titizlik yok. Onun yerini çok önemli eksiklikler ve yanlışlar alıyor. Öylesine ki, eksiklikler bile filmi yapanların bir tür “sansürü”. Çarpık bir Çanakkale vurgusu, temelden yanlış Samsun görevi, Sıvas ve Erzurum toplantılarını sorumsuzca atlayış, savaş ve cumhuriyet yıllarında onun çok belirgin önderlik konumunu yadsıma çabası… Tarihçilik yöntemi yönünden ek açıklamalar bile gereksiz. Bu metni emperyalist çevrelerle bağlantısı olmayan saygın bir yabancı yayınevine basım için önersinler; alacakları yanıt bellidir. Ya da bu filmi örneğin Yeni Delhi’de Nehru Üniversitesi’nde göstermeye kalksınlar, rektörle adları belki de “Mustafa Kemal Paşa” olan profesörler, gösterimi daha ilk dakikalarında durduracaklardır.

Filmi yapanlar ruhbilimci de değil. Değersiz birkaç yazı okumakla tarihçi olunamayacağı gibi, böyle birinin kişiliğini inceleyebilmek için halk dilinde “çok fırın ekmek yemek”, başka deyişle, ruhçözüm bilimine yıllarını adamış olmak gerekir. Birkaç öneri, biraz dedikodu, “sansasyon” eğilimi ve para yeterli değil. Gerçek olanı propagandadan ayırmalı.

V. Volkan ve N. Itzkowitz’in ortak bir kitabından da etkilenmişler. Kıbrıs Türk’ü (şimdi ABD yurttaşı) ruhbilimci doktor Volkan’ın klinik deneyimlerini siyaset incelemelerinin hizmetine sunan başarılı yapıtları ve başlattığı bir bilimsel süreli yayını da var. Özellikle kimi kişilerin ve toplumların dosttan başka düşmana da (iç birliktelik ve ulusal kişiliğin parçası olarak) gereksinim duydukları ve Türk-Yunan ruhsal ilişkileri üstüne ilginç yayınlarını okudum.

Ancak, Itzkowitz’le ortak Atatürk kitabını tarihçiler de, ruhbilimciler de başarılı bulmadılar. Basmakalıp bir örnekle başlıyor, olağanüstü birinin çocukluk yaşamından gelişigüzel seçtikleriyle genel yorumlara yöneliyorlar.

Bir olayın ruhbilim açısından değer kazanması için durmadan yinelenen, yaşamının her yönünü etkileyen bir dokunun varlığı gerek. Hele doğrulukları kanıtlanmamış, annenin elini ya da yanağını öpmek gibi toplumun “öğrettiği” ama cımbızla seçilmiş olayları bilinçaltı istek gibi sunup onlara özel bir “sapıklık” anlamı kondurmak temelden yanlış. Söz konusu kitap için Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nden bir eleştirmen bu yayının Mustafa Kemal’in kişiliğine ve tarihsel önemine bir şey katmadığı anlamında bir yazı yayımladı.

Benzersiz Atatürk, ‘Can Dündar ruh bakımevi’ne başvurup “rahatsızım, beni bana anlat!” diye bir istekte bulunmadı. Türk ve dünya tarihine damgasını vurmuş olağanüstü biri olarak yeterince biliniyor. Meslekten doktor biri “ruhçözümü” gibi bir yönteme en başta kapısını çalan hastaya ilişkin bilgisi olmadığı için başvurur. Hastanın (başardığı, yazdığı ve bıraktığı somut belge ve bilgi yoksa) çocukluğuna gitmeye çalışarak onu anlamaya çalışır. S. Freud tanımadığı hastalarının bebekliklerine ve çocukluklarına inerek yeni yöntemler kazandırmıştır. Ancak, sonraki meslektaşı Erik H. Erikson çocuklukla sınırlı kalmaz, kişiliğin gelişmesini (bebeklikten yaşlılığa) tam sekiz evreye böler.

Atatürk örneğinde ise, yaptıkları ve yazdıkları çok bellidir. Ulusal önderden de ötedir, bize benzeyen toplumlar için örnek atılımların, başarıların öncüsüdür. Gandhi, Nehru, Nasır, Kenyatta, Şeyh Abdullah, Amanullah Han, Che, Nazrul İslam, İkbal ve niceleri ona ilişkin olarak bu filmi yapanların sözünü etmedikleri bunca şeyi bilirler. Atatürk, Erikson sınıflamasının sekiz evresinde de ters bir kimlik yaşamamıştır. Freud’a sağlıklı insanın tanımını sormuşlar. İki sözcükle “sevmek ve çalışmak” demiş. Yani, insanları sevmek ve çalışırken yaratmak. Atatürk ruh sağlığı olan insanın simgesiydi. Onu hazmedemeyenler kendi yanlışlarını, eksikliklerini, belki de hastalıklarını incelemeye alsınlar.

“Her akşam bir büyük şişe rakı” saçmalığını garsonu yıllar önceki televizyon konuşmasında “yalan” diye kestirip atmıştı. Öteki saçmalıklara da burada yer yok. Asıl yapılması gereken, birçok başkaları gibi alçakgönüllü başlangıcı bulunan birinin nasıl olup da bunca kişisel erdemleri ve becerileri kendinde topladığını, tüm olumsuzluklara karşın bir dizi başarıya nasıl ulaştığını, bunlarla da durmayıp ardından başka toplumlara da örnek olacak atılımları nasıl tasarlayıp uyguladığını ve tüm bunları bu kısa süreye nasıl sıkıştırdığını incelemektir.

Özellikle genç kuşaklara ve çocuklara böyle bir yapıt göstermek tarihsel yönden doğru ve ruhsal açıdan da özendirici olur.


Prof. Dr. Türkkaya Ataöv
   
   

 

   
   
   
 
 

 
 

 

 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Film ] McDündar ] [ Tarih ]