Türkiye ve Dünya Gerçekleri

TransAnatolie Welcomes You  to Turkey

 

Çelişki


 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

 

 

Liberal Kapitalizm ] Küreselleşme ] Washington Uzlaşısı ] [ Çelişki ] Toplumculuk ] Devrim ] Borsa ]

 

 

Up

Kapitalizm: Yerli Holdinglerin Yüz Yüze Geldiği Çelişki

   

Yerküremizde Batı kapitalizminin kendi öz şirketleri ile “diğerleri” arasındaki fark,“onların kapitalizmin kazanan tarafında bulunmalarına yol açar”.

- Bir yandan ülkelerine kazandırırlar,

- Öte yandan ancak, ülkeleri (veya grupları) sayesinde bu kazançlarını sağlayabilirler.

Teknik ve işlevsel anlamda baktığımız zaman, “Batı kapitalizminde mikro ve makro arasında örtüşme, bütünleşme görürüz”.

Renault ile Fransa ekonomisi, Gas de France ile toplum arasında dışsallıklardan kaynaklanan bir tamamlaşma görülür. Bunun gerisinde “Fransa’nın katılımcı demokrasisi ile birlikte, örtülü makro politikaların” uygulanması yatar.

Bu karşılıklı dayanışma şemsiyesinin içinde işçi sendikaları, işveren sendikaları, sektör örgütlenmeleri, ulusal bilinçle hareket eden Fransız bürokrasisi, sivil toplum örgütleri, medyası, hükümeti, meclisi dışarıya karşı işbirliği içindedirler.

Bunun üzerine ek olarak bir de Avrupa Birliği’nin koruma sistemi eklenir. Renault AB dışı ülkelerdeki operasyonlarında yalnız ulusal destek almaz; AB şemsiyesi altında, onun da kurumsal desteğine sahiptir.

ABD ya da Kanada şirketleri de örneğin Türkiye’deki operasyonlarında hükümetlerinin (ve devletlerinin) her türlü desteğine sahiptirler.

Batı kapitalizmindeki şirketler, dışarıdaki operasyonlarında makro politikaların şemsiyesi yanında hükümet (ve devlet) desteğine sahiptirler.


Kapitalizmin öbür ucu…

Batı sisteminin öbür (ve karşı) ucunda, kapitalizmin geçerli olduğu Türkiye’de ise şunlar farklıdır:

- Türkiye’de makro (ve ulusal) politikalar terk edilmiştir.12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 operasyonları ve nihayet AKP’nin iktidara getirilişi, Türkiye’yi, “karşıdaki öteki” durumuna daha keskin bir biçimde sokmuş bulunuyor.

- Türkiye’deki yönetimler ülkeyi, “dışarıdaki plan ve politikaların” bir aracı (ve hedefi) haline getirmişlerdir; kurumsal olarak ülke bir yandan AB’nin politikalarının edilgen bir parçası haline sokulmuş; öte yandan, Batı’nın tekellerinin ve yeşil sermayenin egemenliğini hızla arttırdığı “serbest piyasanın emrine sunulmuştur.”

İşte bu ortamda içerdeki büyük şirketler tam bir çelişkiler demeti ile yüz yüze gelmişlerdir. Sıralayalım:

1) Üstlerinde Avrupa ülkelerinde olduğu gibi bir makro politika, perspektif, strateji yoktur.

2) Büyük şirketler, “Batı’daki daha büyük tekellerden birinin kuyruğuna takılarak” gitmek durumundadırlar. Bu tür ilişkiler iki sonuç doğuruyor:

- Ya tamamen yok olacak, şirketini bir yabancıya satacak ve piyasadan çekilecektir;

- veya Batı’nın tekelci firmasının Türkiye’deki taşeronu olacaktır.

3) AB ile kurulan tek yanlı bağlar, yerli şirketlerin “haksız rekabetle karşılaşmalarına yol açtı”. Bu nedenle de iç ve dış pazardaki etkinlikleri azaldı. Özellikle, “yeni gelişmekte olan üçüncü ülkeler karşısında” gerilemeye başladılar.


Ve AKP faktörü

Bütün bu olumsuzluklara ek olarak AKP iktidarının “yandaş ve yeşil sermaye furyası” yüzünden, içerden de tehdit edilmeye başladılar. Oysa kendileri AKP’yi, ABD ile birlikte desteklemiş ve onu iktidara getirmişlerdi. İktidara taşıdıkları yönetim, kendilerine en büyük darbeyi vurmaya başladı.

Ayrıca, “serbest ve dışa açık piyasayı”, AKP ile birlikte desteklediler. Fazla ileri giderek, “Batı tekellerine iç piyasada ayrıcalık tanınmasına ses çıkarmadılar”. Hatta destek bile verdiler.

Ve sonunda bunun faturası yerli şirketlerin üzerine yıkıldı. Hem kendi iç piyasalarını bir bir yabancı dev tekellere kaptırdılar, hem de “yandaş ve yeşil sermaye” karşısında küçülmeye başladılar.

Bizim büyük şirketlerin çelişkisini, nedenlerini ve nereye gideceğini bir bir anlattım (*).

AKP’nin temposunu giderek yükselttiği piyasacı, açık ve İslamcı uygulamalardan, önce köylüler, işçiler, memurlar ve esnaf büyük darbe yedi. Arkasından sular üst katlara yükseldi ve yerli büyük şirketler “kendi yarattıkları canavarın” saldırısına uğradılar.

Çözümü çok yazdım; karşılıklı iktisadi ve siyasi çıkarlara dayalı, dengeli bir dış politika. İçerde ise makro (ulusal) politikaların uygulandığı katılımcı ve gerçek bir demokrasi.

Kim mi yapacak? 70 milyon insan ya bunu yapmayı becerecek ya da yavaş yavaş eriyip gideceğiz, bunu artık bilelim, anlayalım.

Erol Manisalı



(*) Dünyada ve Türkiye’de Büyük Sermaye, Truva, 2008.
 

   

 

   
   
   
 
 

 
 

 

 

 

 

 

 

Home ] Up ] Türkiye Gerçekleri ] Strateji ve Politikalar ] İçerik ] Ara ]

Liberal Kapitalizm ] Küreselleşme ] Washington Uzlaşısı ] [ Çelişki ] Toplumculuk ] Devrim ] Borsa ]